Ekonomi-Teknoloji-eğitim haberleri (17.01.2021)

“İKİNCİ EL SATIŞLARI 2021’DE EN AZ YÜZDE 10 ARTAR”

İkinci el otomobil pazarı, 2020 yılını bir önceki yıla göre yüzde 10’luk bir artış göstererek 8 milyon adetin üzerinde kapattı.

2plan İcra Kurulu Başkanı Orhan Ülgür, Mart ayında etkisini gösteren salgın ile birlikte piyasa neredeyse durma noktasına geldiğini, sonrasında kur ve devam eden fiyat yükselişleri ile beraber, talep ve satışlarda patlama yaşandığını belirterek, “Ekim ayında dengelenen ikinci el piyasası, Kasım ve Aralık ayında ise gerek faiz artışları gerekse sıfır araç kampanyaları ile durgun bir dönem geçirdi. Pazar her şeye rağmen 8 milyon adet üzerinde bir satışla 2020 yılını büyüyerek kapattı” dedi.

Ülgür, 2021 ile ilgili öngörülerini de şu şekilde açıkladı:

“Ocak ayında Aralık ayına göre daha hareketli bir pazar yaşanıyor ve bu artarak devam ediyor.  Mart ayı itibariyle de piyasanın normale dönmesini bekliyoruz. Salgınla birlikte bireysel araç kullanımına yönelim arttı ve bu, araç satın alma talebini daha da tetikleyecek ve normalleşmeye başlayacağımız dönem ile birlikte piyasa tekrar dinamik ritmini bulacaktır. 2021 yılını geçen yıla göre yine en az %10’luk bir artışla yaklaşık 9 milyon adet satış ile kapatacaktır.”

Ülgür, tüketicilere de seslenerek, pazarda hareketliliğin de başladığı bu dönemin, fiyatlar ve araç çeşitliliği açısından avantajlar sunduğunu ve bunun satın alma için önemli bir fırsat olarak değerlendirilebileceğini de kaydetti.

WhatsApp ve Ötesi: Veri Paylaşım Özellikleri Tüm Yönleriyle Değerlendirildi

İstinye Üniversitesi tarafından düzenlenen WhatsApp ve Ötesi adlı online konferansta, WhatsApp’ın kullanıcılarına sunduğu yeni sözleşme ve alternatif çevrimiçi mesajlaşma uygulamalarının veri paylaşma özellikleri değerlendirildi.

İstinye Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Peyami Çelikcan ve Yönetim Bilişim Sistemleri Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Şebnem Özdemir’in katılımıyla gerçekleşen konferansta; dünya çapında 2 milyarın üzerinde kullanıcısı bulunan ve ülkemizde de en popüler çevrimiçi mesajlaşma uygulaması olan Whatsapp’ın veri gizliliği politikasından şüphe duyan birçok öğrenci, akademisyen ve vatandaş konu hakkında bilgi alma fırsatı buldu.

‘’Biri Bizi Gözetliyor’’

Whatsapp’ın kullanım şartlarında değişikliğe gitmeye hazırlanmasıyla veri güvenliği konusunun bir kez daha gündeme geldiğini ifade eden Prof. Dr. Peyami Çelikcan, ’’Sosyal Medyanın sosyal olmak dışında fonksiyonları olmaya başladı. Her birimizin gönüllü olarak katıldığı uygulamalar, sağladığı veri akışı nedeniyle büyük sermayedarlar için etkili bir güce dönüştü ve hala denetlenemez durumda. Pek çok ülke bu kontrolsüzlükle ilgili arayış içinde. Veri sağlayıcılarına sahip olan devletler, kişiler veya şirketler tüketici ve seçmen olarak ne tür refleksler geliştirdiğimizi sürekli olarak takip etme şansı yakalıyor. Tabiri caizse bu sistem dahilinde kaldığımız müddetçe biri bizi gözetliyor. Konu ile alakalı hukuki düzenlemeler yapılıp, kişilerin hakları devlet nezdinde korunmaya alınmadığı sürece büyük güçlerin ekonomik ve siyasi stratejiler geliştirmesine destek olan veri kaynakları olarak kalacağız.’’ dedi.

‘’Veriyi Analiz Etmekle Profilleme Yapmak Aynı Şeyler Değil’’

Facebook’un 2012 yılından beri 82 adet şirketi bünyesine katarak, dijital dünyanın devleri arasındaki yerini sağlamlaştırmaya çalıştığını belirten Dr. Şebnem Özdemir: ‘’Bizler tüm dünyayı etkisi altına alan Covid19’la mücadele ederken, Facebook dijital teknolojilerde önemli atılımları olan pek çok şirketi bünyesine katmaya devam etti. Facebook, 2016 yılından itibaren sahibi olduğu Whatsapp uygulaması aracılığı ile her iki uygulamadaki hesapları birbirine bağlamaya başlamıştı. 8 Ocak’ta gönderilen yeni kullanıcı politikası ile toplanan verilerin Facebook çatı şirketlerine, Whatsapp’ın ortaklık ettiği 3. Parti şirketlere pazarlama, reklam, anket vb amaçlarla aktarabileceği ifade edildi.Verinin analizi ile profillemeye gidilmesi, bu profilin size dair hatta sizi sizden daha iyi temsil eden bir dijital değer olması asıl tartışma konusu. Çünkü bu türlü bir profilleme ile gerçekten size uygun içerikler ve hizmetlerle karşılaşabilirsiniz, ki Whatsapp’ın vaadi de budur. Ancak bu aynı zamanda dijital dünya çıplak olmak demek. Bu kadar bilinir olmak istiyor muyuz, güvensiz hissettiğimiz taraf bu.” dedi.

“Mesele Güvenlik Meselesi Değil, Güvensizlik ve Dayatma Meselesidir”

 Whatsapp’ın 2012 yılından itibaren uçtan uca şifreleme yöntemiyle çalıştığını hatırlatan Özdemir, ”Böylece 3. taraflar şahıslar arasındaki konuşmanın içeriğine hakim olamıyor. Bu aşamada bir güvenlik problemi yok. Yani uygulama sözleşme öncesinde de sonrasında da bir güvenlik sorunu barındırmıyor. Temel sorun verileri işlemesinin bizi rahatsız edip etmemesi, üstelik de bunu ya verini ver ya da git tavrıyla yapıyor olması. Tabi burada klasik anlamda bir veri işlemeden bahsetmiyoruz.  Ek olarak herkesin veriden ve kullanımından anladığı farklı. Bu konuda şeffaf olmak gerekiyor.’’ sözleriyle verinin kullanım alanlarının önemine dikkat çekti.

‘’Bir Devin Cebinden Aldıklarınızı Başka Bir Devin Cebine Koyuyorsunuz’’

Alternatif iletişim uygulamaları konusunda sorulan sorula açıklama getiren Özdemir, ‘’Hangi uygulamaları kullanmalıyız sorusuna aramamız gereken cevap verinin kim tarafından işleneceğidir. Her uygulamanın günahı ve sevabı var. Dijital dünyada mahremiyet bir ilizyondur. Zararı en aza indirmek açısından yapılabilecek en doğru hamleler; paylaştıklarımıza dikkat etmek ve yerli, milli uygulamalar kullanmak olabilir. Yerli ve milli uygulamalar konusunda genel bir eleştiri havası var. Evet daha önceki uygulamalar kadar kullanışlı gözükmeyebilirler, ancak bir mağduriyet durumunda hukukumuz karşısında hesapverme durumları var. Whatsapp uygulamasının yani Facebook’un ülkemizde bir temsilcisi olmaması, yasal haklarınızı aramak istemeniz durumunda muhatap bulamamanız demek. Şu birkaç günde yoğun bir kitlenin Telegram’a geçiş eğiliminde olduğunu görüyoruz. Bu hamle şimdilik mantıklı gibi gözükse de bir başka uygulamanın devleşmesine katkı yaptığımızı ve bir gün onun da benzeri bir dayatma ile karşımıza çıkmasının mümkün olduğunu unutmayalım. Özetle alabileceğimiz iki önemli tedbir var. Bunlar hiçbir uygulamayı vazgeçilmezimiz haline getirmemek ve veri örüntüsü oluşturmamak. Her alışkanlık bir esarettir sözünden yola çıkarsak, dijital dünyada alışkanlık haline getirdiğimiz her uygulamanın kölesiyiz diyebiliriz. Tüm bu süreçte yaşadıklarımız, sadece bir uygulamanın politika değişikliği değildir, dijital dünyada ne kadar hür iradeye sahip olduğumuz, ne kadar alışkanlıklarımızın kölesi olduğumuz meselesidir.’’ dedi.

Türkiye, 184 ülkeye işlenmiş doğal taş ihraç etti

Türk doğal taş sektörünün işlenmiş ürün ihracatı 2020 yılında yüzde 7 artarak 1 milyar 58 milyon dolara yükseldi. Doğal taş ihracatının lideri Ege Maden İhracatçıları Birliği’nin işlenmiş doğal taş ihracatı ise; yüzde 12’lik artışla 426 milyon dolara tırmandı. EMİB’in 2020 yılı ihracatında işlenmiş doğal taşın payı yüzde 73’e çıktı.

Çin’den tüm dünyaya yayılan covid-19 virüsünden en fazla etkilenen sektörlerin başında gelen Türk doğal taş sektörü, 2020 yılında Çin’e yaptığı ihracatta yüzde 22’lik kan kaybı yaşadı. Çin’e 695 milyon dolar olan ihracatı 540 milyon dolara gerileyen Türk doğal taş sektörü, işlenmiş ürüne ağırlık vererek yeni pazarlara açılarak pandeminin yol açtığı yaraları sardı.

Türk doğal taş ihracatı 2020 yılında yüzde 7’lik azalışla 1 milyar 736 milyon dolar olurken, işlenmiş doğal taş ihracatı yüzde 7’lik artışla 1 milyar 58 milyon dolara yükseldi.

Doğal taş ihracatında işlenmiş ürün ihracatı 2019 yılında yüzde 53 paya sahipken, 2020 yılında işlenmiş doğal taş ihracatı yüzde 61’e çıktı.

İşlenmiş ürün ihracatındaki başarısı EMİB’i zirveye taşıdı

Ege Maden İhracatçıları Birliği, 2020 yılında 582 milyon dolarlık doğal taş ihracatıyla Türkiye’de doğal taş ihracatının lideri olurken, 426 milyon dolarlık işlenmiş doğal taş ihracatıyla da başarısını taçlandırdı. EMİB’in ihracatının yüzde 73’ü işlenmiş doğal taş ürünlerinden oluştu.

Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Mevlüt Kaya, Türk doğal taş sektörünün ihracatından Çin’in yüzde 40 pay aldığını, bu nedenle pandeminin etkilerini 2020 yılının başında hissettiklerini, hızlı bir şekilde pozisyon alarak işlenmiş ürün ihracatında yakaladıkları başarıyla çok hızlı toparlandıklarını, “kayıp yıl” olarak nitelendirilen 2020 yılını çok az hasarla atlattıklarını kaydetti.

Doğal taş sektörünün 2020 yılı performansını “İnanılmaz bir başarı” olarak tanımlayan EMİB Başkanı Kaya, “Türk doğal taş sektörünün 2020 yılındaki başarma arzusu, 2021’e daha da umutla bakmamızı sağlıyor. 2020 yılında Katar veVietnam’a sektörel ticaret heyeti düzenledik. Vietnam’a çok başarılı bir sanal ticaret heyeti organizasyonu yaptık. Sektörümüz pandemi şartlarında dijitalleşmeye hızlı uyum sağladı. Başarımızda dijitalleşmeye hızlı adapte olmamızda etkili oldu. “İnadına üretim, inadına ihracat” mottosuyla 2021 yılında dijital pazarlamaya yoğunlaşarak doğal taş ihracatında 2 milyar dolar ihracat hedefimize ulaşacağız” diye konuştu.

İşlenmiş doğal taş ihracatında ABD, S. Arabistan ve İsrail zirvede yer aldı

İşlenmiş doğal taş ihracatında Amerika Birleşik Devletleri 325 milyon dolarlık tutarla zirvede yer alırken, ABD’ye işlenmiş doğal taş ihracatı yüzde 14 artış gösterdi. 2019 yılında 125 milyon dolarlık işlenmiş Türk doğal taşı talepeden Suudi Arabistan, 2020 yılında yüzde 11’lik yükselişle 139 milyon dolarlık Türk doğal taşı ithal etti. Türkiye’nin işlenmiş doğal taş ihracatının üçüncü basamağında 74 milyon dolarlık tutarla İsrail yer aldı.

Ege Maden İhracatçıları Birliği’nin işlenmiş doğal taş ihracatında ilk sırayı 165 milyon dolarla Amerika Birleşik Devletleri alırken, İsrail’e 43,4 milyon dolarlık işlenmiş doğal taş ürünleri gönderildi. Fransa, Egeli maden ihracatçılarından 35,5 milyon dolarlık işlenmiş doğal taş satın alarak listede üçüncü sıranın sahibi oldu.

Bitcoin ve Kripto para sektörü güvene odaklandı!

EN GÜVENLİKLİ TÜRK BORSASI NARKASA OLDU!

Dünya ekonomilerinde son yılların en önemli yatırım enstrümanlarından biri haline gelen Kripto/ Dijital Para sektörünün iddialı borsalarından biri olarak kabul edilen “Narkasa” globalden Türkiye’ye “yüzde yüz yerli yatırım” olarak giriş yaptı.

Özellikle pandemi sürecinde dünyada finansal değişim ve dönüşümün simgesi haline gelen Bitcoin ve farklı dijital para araçları global ölçekte büyük yatırım şirketlerinin gözdesi oldu. Bu hızlı dönüşümün Türkiye’deki etkileri de son bir kaç yıllık süreçte yükselişe geçen yerli borsalar için yerelde ve dünyada finansal ivmeyi yakalama fırsatını beraberinde getirdi.

Dijital dünyadan, global ekonomik dolaşıma girebilen bu yeni finans aracıyla birlikte geleceği okumaya çalışan finans sektörünün Kripto paralara yönelimi, öncelikle kabul edilmiş bir güven atmosferi yaratma çabasını öne çıkardı. Bu atmosfer içinde kendine yer arayan ve aynı zamanda global ekonomilerde söz sahibi olmayı hedefleyen yerli Kripto para borsaları da sektör oyuncuları olarak atılıma geçti.

Mevcut borsalar içerisinde uluslararası güvenlik ve güven derecelendirme şirketlerinin periyodik kontrolüyle denetlenen Kripto para alım satım platformları arasında “Narkasa.com” çok kısa zamanda dünya çapında sektörün en güvenilir ilk 50 borsası arasında yer alan ilk Türk şirketi olarak ciddi bir itibar kazandı.

2 yıldan uzun bir zamandır kendini geliştiren ve “Narkasa.com” adresinde 156 ülkeden kullanıcıya ulaşan şirketin bu özelliğiyle de “yabancı yatırımcı kabul eden ilk Türk Kripto para platformu” oluşu da sektörün lider pozisyonuna oturması için önemli bir etken olarak kabul görüyor…

Yaklaşık 12 farklı dilde hizmet veren “Narkasa.com” Kripto para yatırımcılarının en yoğun olduğu ülkelerde Türk yatırımcısına öncelik veriyor. Bu durumun, “Yerli bir markanın globalde kabul edilirliğinin mutluluğunu ülke olarak yaşama ve yaşatmak amacından kaynaklandığını” söyleyen Narkasa Yazılım Ticaret A.Ş. CEO’su Erdal Kaya, “Dünya standartlarında en son teknolojiyle hazırlanmış kullanıcı dostu bir platformda, hem yeni hem de profesyonel kullanıcıların hızlı ve güvenli Kripto para alım-satım yapmaları artık mümkün” diyerek sektöre getirdikleri yeniliğin müjdesini verdi.

“Narkasa için dijital ve Kripto para sektöründe aranan kişisel verilerin ve varlıkların güvenliği her zaman birinci önceliktir” diyen Kaya ayrıca, “Yüksek düzeyde güvenlik standartlarıyla hizmet sunan Narkasa, uluslararası bağımsız denetim şirketlerinin periyodik denetim ve derecelendirmesine tabiidir. Narkasa, Türkiye Cumhuriyeti ve AB yasalarına uygun AML/CTF ve KYC politikaları doğrultusunda hareket eder” ifadesiyle de yüksek kontrollü bir girişim olduklarının altını önemle çizdi.

Finans sektörünün farklı oksijen açılımları aradığı bir zaman diliminde yerelin globalle birlikteliğinin sektör sözcülerinden biri olmayı amaçlayan “Narkasa.com” her yatırımcının ihtiyacı olan güveni yeniden inşa etmek hedefiyle tüm dünya yatırımcılarına 7/24 hizmet sağlıyor.

ALTUĞ KARATAŞ: ELEKTRİK VE SU FATURALARININ YARISI BOŞA GİDİYOR OLABİLİR

Vat Enerji Genel Müdürü Altuğ Karataş, NTV’de Enerji Verimliliği haftasına özel olarak yayınlanan “Yarınımız için Verimli Kullan” programında açıklama yaptı.

Vat Enerji Genel Müdürü Altuğ Karataş, NTV’de Enerji Verimliliği haftası için özel olarak yayınlanan “Yarınımız için Verimli Kullan” programında açıklamalarda bulundu. “Yaşam kaynağımız su” diyen Karataş, verimlilikle ilgili şu detayları açıkladı. “Evlerde çok yüksek miktarda su tüketimi gerçekleştiriyoruz. Özellikle toplam tüketimin yüzde 60’ını tuvaletlerde, banyolarda ve mutfaklarda yapıyoruz. Bu noktada kullanıcılara özellikle musluklara takılan yüzde 50 daha az su tüketimimizi sağlayacak perlatör dediğimiz su azaltıcı ekipmanların kullanılmasını öneriyoruz. Örneğin duş başlığınızı tasarruf sağlayacak farklı bir başlıkla değiştirdiğiniz zaman normalde gerçekleştireceğiniz su tüketimini yüzde 50 oranında azaltılabilirsiniz.” dedi.

“HER TASARRUF ENERJİ VERİMLİLİĞİ DEĞİLDİR”

Gerçekleştirilen her enerji verimliliği çalışmasından sonra kullanıcıların tasarruf sağlanacağına dikkat çeken Karataş, her tasarrufun enerji verimliliği olmadığını belirtti. Bu konuyu ise bir örnekle şu şekilde açıkladı: “Kullanılan her iki aydınlatma armatüründen birini söndürmek tasarruftur. Ama oradaki ışık şiddetini daha az enerjiyle sağlıyorsanız bu enerji verimliliğidir. Bu noktada evlerimizde kullandığımız beyaz eşyalarda büyük önem arz ediyor. 15 yıllık beyaz eşyaları kullanmak yerine yüksek verimli beyaz eşyalar kullanarak buzdolaplarında yılda ortalama 400 TL, bulaşık ve çamaşır makinelerinde ise ortalama 200 TL tasarruf sağlayabilirsiniz. Özellikle yıkama seçeneklerinde 70 derece yerine 50 dereceyi tercih ettiğinizde bile elektrik faturalarında tasarruf yakalayabilirsiniz. Çünkü beyaz eşyalar elektriği en çok suyu ısıtmak için harcıyor.” dedi.

“YALITIM YOKSA FATURANIN YARISI BOŞA GİDİYOR”

Binalarda yalıtımın önemiyle ilgili de bilgiler veren Karataş, doğalgaz faturalarını düşürmeye yönelik önemli ipuçları paylaştı: “Binalarda yalıtım olmadığı zaman harcamış olduğunuz doğalgaz faturasının yarısı boşa gitmiş oluyor. Bir ev için harcamış olduğunuz 500 TL’lik faturayı yalıtım yaptığınız taktirde 250 TL’ye düşürme fırsatınız vardır. Evin ısıtılması konusunda yaptığımız yanlışlardan bir diğeri ise ısıtıcı ekipmanların önünü eşyalarla kapatmaktır. Peteklerin önünü açarak ısının tüm eve yayılmasını sağlayabiliriz. Ayrıca peteklerin arkasına ısı yalıtım malzemesi koyduğumuz zaman peteğin yaymış olduğu ısınını büyük bir kısmını evin içerisine vermesine yardımcı olabiliriz” dedi.

Türkiye-Birleşik Krallık STA’sı ticari ilişkileri nasıl şekillendirecek?

Türkiye-Birleşik Krallık arasında serbest ticaret anlaşması (STA) 29 Aralık’ta imzalandı, 1 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Sanayi ürünlerinde tüm gümrük vergileri sıfırlandı. Tarım ihracatının ise yüzde 80’i vergi muafiyetinden yararlanıyor. Serbest dolaşım sona erdi, artık menşe kuralları geçerli olacak.

Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve Avrupa Birliği Genel Müdür Yardımcısı Atilla Bastırmacı, Ticaret Bakanlığı AB Uzmanı Ahmet Şevket Dayıoğlu, Ticaret Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Elif Gürsoy, Ticaret Bakanlığı Ticaret Uzmanı İmge Kolağasıgil Türkiye’nin Birleşik Krallık ile ilişkilerini daha da derinleştirecek STA sonrası süreci, Ege İhracatçı Birlikleri’nin düzenlediği online video konferansta anlattı.

Ticaretimizi 20 milyar dolara ulaştıracağımız bir dönemin kapısı aralandı

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Sadece Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği’ni değil, tüm dünyayı yakından ilgilendiren, Brexit müzakereleri iki tarafında uzlaşmasıyla sona erdi. Gümrük vergisiz ve kotasız ticareti kabul eden AB içindeki en büyük ticaret anlaşması böylece gerçekleştirilmiş oldu. Birleşik Krallık, Brexit sonrası AB ile vardığı anlaşmanın ardından ilk serbest ticaret anlaşmasını Türkiye ile gerçekleştirdi. Böylece bizim de ikili ticari ilişkilerimiz yeni bir yasal zemine oturdu. 25 yıllık Gümrük Birliği’nin sağladığı muafiyet avantajını koruyarak ticaretimizi 20 milyar dolara ulaştıracağımız bir dönemin kapısı aralandı. Birleşik Krallık, 2020’de 10,4 milyar dolarla Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ikinci pazar, Ege İhracatçı Birlikleri’nin ise 825 milyon dolarla en çok ihracat yaptığı üçüncü pazar konumunda yer alıyor. Ege’den en fazla ihracat yaptığımız sektörlerimiz kuru meyve, konfeksiyon, yaş meyve sebze mamuller ve su ürünleri. Yıllardır yukarı yönlü bir seyir izleyen ticaretimiz var. Son 10 senede ticaretimizde yüzde 70’lik artış yaşandı.” dedi.

Birleşik Krallık-Türkiye STA’sına dair öne çıkan başlıklar şu şekilde;

– Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasıyla Gümrük Birliği ilişkimiz sona erdi.  Birleşik Krallık 165 ülkeyle muhatap olduğu ticaret rejimini yeniden kurgulamaya başladı.

– Süreç henüz tamamlanmadı. Bazı alanlarda İngilizler kendi tercihleri çerçevesinde geçiş süreci aldılar. O geçiş sürecinde bazı uygulamalara devam ediyorlar. Bir yandan da kendi uygulamalarını getirdiler.

– Türkiye-Birleşik Krallık STA’sı devamlılık anlaşması ve temel amacı; Gümrük Birliği şartlarını günümüze uyarlamak. Büyük ölçüde Gümrük Birliği şartlarının ihracatımıza ve ithalatımıza, ticaretimize yansıtılması.  Anlaşmamızın ilk basamağı ve temel kapsamı mal ticaretine yönelik. AB’nin anlaşmasından ayrıldığı temel nokta bu. AB anlaşması hizmetler, yatırımlar, güvenlik, eğitim gibi birçok alanı kapsıyor.

– Bu anlaşmalar müzakere sürecinin ilk aşaması. Önümüzdeki aylarda Türkiye açısından önemli hizmetler ve yatırımlar gibi birkaç konu başlığıyla devam edecek.

– Gümrük Birliği’nden temel farklılığı ise menşe konusu. Sanayi ve tarımda gümrük vergisi boyutuyla tamamen Gümrük Birliği şartları devam ediyor. Değişiklik olmadı. Ancak serbest dolaşımdan, menşe bazlı bir ticarete geçildiği için anlaşmada, kapsamlı menşe kurallarının yer aldığı protokol var.

– Menşe kurallarının yürürlüğe konması ile birlikte en büyük değişiklik menşe beyanı sistemine geçiliyor olması.

– ATR dolaşım belgeleri düzenlenirken bakılması gereken tek unsur eşyanın serbest dolaşımda olup olmamasıydı. Eşyalar ATR dolaşım belgesiyle ticarete konu oluyordu, menşenin bir önemi yoktu. Gümrük Birliği kapsamındaki eşya ticareti de dahil olmak üzere Birleşik Krallık ile ticarette menşe kuralları ve menşe beyanı geçerli olacak. Mevcut durumda bir dolaşım belgesi olmayacak.

– ATR dolaşım belgesiyle bir eşya öncesinde Birleşik Krallık’a gönderilirken, Birleşik Kralık AB üyesi olduğu için telafi edici vergi ödeme yükümlülüğü vardı.

-Yeni sistemde “geri ödeme” yükümlülüğünde esnemeye gidildi. 50 ve 63’üncü fasıllar tekstil ve konfeksiyon eşyası hariç geri kalan bütün fasıllarda geri ödeme yükümlülüğü kaldırıldı. Dahilde işleme rejimini kullanabiliyorsunuz. İhraç ürününe, Türk menşei kazandırılıyorsa telafi edici vergi ödeme yükümlülüğü yok. Menşe beyanını düzenleyip Birleşik Krallık’a ihraç edebiliyorsunuz.

– Bu fasıllarda (50 ve 63’üncü fasıllar) bir eşya Birleşik Krallık’a ihraç ediliyorsa telafi edici vergi yükümlülüğü hala var. Diğer fasıllarda Türk menşeli bir eşya ihraç ediyorsanız o eşyanın üretiminde kullandığınız girdiler için dahilde işleme rejiminden telafi edici vergi yükümlülüğü olmadan istifade edilebilecek.

– AB’nin tercihleri nedeniyle, Birleşik Krallık, PAN Avrupa-Akdeniz kümülasyon sistemine şu an taraf değil. İkili bazlı menşe kurallarıyla ticaretimiz devam edecek. İkili bazlı menşe kurallarıyla ticaretimiz devam edecek. Çapraz kümülasyon işlemiyor.

– Devamlılık, gümrük vergileri ve menşe boyutuyla ilgili büyük ölçüde Türkiye tarafının istekleri karşılandı. Tarım, teknik düzenlemeler, CE işareti, sübvansiyonlar, devlet yardımları ve menşe kuralları yeniden gözden geçirilecek ve müzakere edilecek.

– Bu hafta başı itibariyle AB anlaşmasına paralel olarak yeni bir menşe protokol taslağı paylaşıldı. Bazı farklılıklar olduğu tespit edildiği için menşe eki revize edildi. Teknik düzenlemeler için de AB anlaşması inceleniyor.

– İngiliz tarafıyla yapılan görüşmelerde tarımın ayrı bir müzakere konusu olması gerektiği konusunda mutabakat sağlandı. Tarım konusunda karşılıkla tavizlerin değişiminin yapılacağı müzakere süreci başlayacak.

– Bazı ürünlerde Türkiye tarafının ilave talepleri var. İngiliz tarafının da Türkiye’den açılım beklentisi var. Bu süreç önümüzdeki aylarda başlayacak.

-Brexit ve Türkiye’nin STA’sından bağımsız olarak Birleşik Krallık’ın Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdinde tarife kotalarıyla ilgili devam eden Türkiye’nin de taraf olduğu bir süreç var. Birleşik Krallık, AB’den ayrılmasıyla birlikte tüm dünyaya tanıdığı tarife kotalarını yeniden müzakere etti. DTÖ boyutuyla süreç devam ediyor. Bir taraftan DTÖ sürecini takip edilirken, bir yandan tarım konusunda karşılıklı taviz yoluyla ilave bir serbestleşme yapılıp yapılamayacağı ele alınacak.

-Anlaşmanın en önemli unsuru artık menşe beyanı ile ticaret yapılacak olması ve menşe kurallarına geçiliyor olması.

– Hem Türkiye hem Birleşik Krallık tarafında Meclis onay süreci tamamlandıktan sonra anlaşmanın yürürlük süreçleri tamamlanacak. Menşe ile başlayarak anlaşmanın revizyonu, menşe çalışması bu ay içerisinde tamamlanacak. Ardından tarım ve teknik düzenleme süreci de görüşülecek.

-EORI numarası bizim ihracatçımız için geçerli değil. Birleşik Krallık’ın kendi ihracatçıları için alması gereken bir numara.

-CE işareti iliştirerek ihracat yapılan ürünlerde Birleşik Krallık bu işareti 1 Ocak 2022’ye kadar tanıyacak.

Kapadokya Üniversitesi Dünya Çapında Katılımcıların Yer Aldığı

“Living in the End Times” Konferansını Düzenliyor

 Kapadokya Üniversitesi tarafından düzenlenen “Living in the End Times: Utopian and Dystopian Representations of Pandemics in Fiction, Film and Culture” başlıklı konferans, 42 ülkeden ve 18 farklı zaman diliminden 207 konuşmacının geniş katılımı ile başladı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Alev Alatlı, Erciyes Dağı’nın eteklerinde kurulmuş Kapadokya bölgesinde ocak ayında hala kar olmamasına ve Anadolu’daki kuraklığa dikkat çekerek konferansın adının ve amacının günümüzü yansıtmak adına isabetli olduğunu belirtti. Bu bağlamda, çevreci beşeri bilimlerin öneminin git gide arttığını vurgulayarak Kapadokya Üniversitesi Çevreci Beşeri Bilimler Merkez Müdürü Prof. Dr. Serpil Oppermann ve Dr. Öğr. Üyesi Sinan Akıllı ile konferans düzenleme komitesinden Dr. Öğr. Üyesi Emrah Atasoy’a teşekkür etti. Schrödinger’in Kedisi romanları ile Türk okuruna distopik kurguyu tanıtmış olan Alatlı, günümüz dünya siyasetini, fizikçi Schrödinger’in deneyine benzeterek politik deneycilikten bazı dezavantajlı toplulukların haksız bir şekilde mağdur olduğunu belirtti. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun ayırt edilmesinin zor olduğu hakikat-sonrası çağda yaşadığımızı söyledi.

Kapadokya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Ali Karasar, konferansın kapsadığı konulara değinerek dünyanın mevcut durumu hakkında şikâyet etmek yerine yoksulluk, eğitimsizlik, gezegenin yok oluşu, su kirliliği, salgınlar ve ayrımcılıkla mücadele etmenin gerektiğini vurguladı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in insanlığın gezegene yaptıklarının “intihar” olduğunu belirttiği konuşması ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2020 İnsani Gelişme Raporu’nda COVID-19 pandemisinin antroposen çağın bir sonucu olduğu vurgusuna değinerek, pandemi kaynaklı distopik bir dünyada yaşadığımızı belirtti. Dünyada yaşanan bu ve benzeri krizleri anlamak adına bu tür bir konferansın farkındalık kazandıracağına dair umutlu olduğunu ifade etti.

Kapadokya Üniversitesi Çevreci Beşeri Bilimler Merkez Müdürü Prof. Dr. Serpil Oppermann, çağımızın iklim krizinin bizlerin gezegene yaptıklarının bir sonucu olduğunu vurgulayarak süregelen ekolojik çöküşün, eko-distopya gerçekliğine dönüştüğünü belirtti. Dünyanın yok oluşunu durdurmak için çözümün insanlığın elinde olduğunu vurgulayan Oppermann, bunun farkına varmak için bu tür bir konferansın değerli olduğunu belirtti.

Kapadokya Üniversitesi Beşeri Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Sinan Akıllı, 18 farklı zaman diliminden konferans katılımcılarının zaman farkına aldırmamasına dikkat çekerek içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin zamanı dondurduğunu ve geçmiş, şu an ve geleceğin bir bütün olduğunu bizlere hatırlattığını söyledi.

Edebiyat Alanın Önemli İsimleri Davetli Konuşmacı Olarak Katılıyor

Önde gelen edebiyat araştırmacılarından olan ve Richmond Üniversitesinden davetli konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Elizabeth Outka, 1918-1919 yıllarında tüm dünyada yıkıcı etkilerini gösteren İspanya gribinin Batı edebiyatına yansımalarını tartıştı.

Kızıl Mars, Lucky Strike ve 2312 gibi dünyaca ünlü bilim kurgu romanlarının yazarı olan Kim Stanley Robinson, davetli konuşmacı olarak katıldığı konferansta vampir öykülerinden uzay yolculuğuna kadar uzanan fantastik ve bilim kurgu edebiyatlarını besleyen gerçek hayata dikkat çekti. Robinson, konferansta yer almaktan memnuniyet duyduğunu ve çok başarılı bir organizasyon olduğunu belirtti.Konferansa Mezzo-soprano Natali Boghossian ve piyanist Hans van Beelen, Hollanda’dan katılarak çevrim içi konser verdi.

ProManage Cloud Dijitalleşmenin Kalbi Japonya’da

Teknoloji markası Doruk’un Amerika’da yer alan ProManage Smart Manufacturing Solutions Corp. şirketi, Japon partneri ITO Corp. ile 20-22 Ocak tarihlerinde Tokyo’da gerçekleştirilecek Smart Factory Expo’ya katılıyor. Sektör devlerini bir araya getirecek olan fuarda ProManage Corp., yapay zekâ ve artırılmış gerçeklik teknolojileriyle tam entegre dünyadaki tek akıllı üretim yönetimi sistemi olan ProManage’ın yanı sıra her ölçekten işletme için uygulanabilecek kolaylığa sahip yeni ürünü ProManage Cloud ile dijitalleşmenin kurallarını yeniden yazmak için geliyor.

Akıllı üretim yönetim sistemi alanında birçok başarıya ev sahipliği yapan Doruk, bu yıl Amerika merkezli şirketi ProManage Corp. ve Asya Pasifik pazarında birlikte rol aldığı Japon partneri ITO Corp. ile Smart Factory Expo’ya katılıyor.

Tokyo Big Sight’ta (Tokyo Uluslararası Gösteri Merkezi) 20-22 Ocak tarihlerinde hibrit olarak hem online hem de sahada gerçekleştirilecek fuarda; farklı ülkelerden birçok iş dünyası profesyoneliyle bir araya gelmeye hazırlanan ProManage Corp., katılımcılara özel olarak oluşturulan demo alanıyla yeni ürünü ProManage Cloud’u deneyimleme fırsatı sunacak.

Dijitalleşmede oyunun kuralları Promanage Cloud ile yeniden yazılıyor

2021 yılı itibarıyla her ölçekten işletmenin dijitalleşmesini sağlayacak ProManage Cloud, Türkiye pazarında görücüye çıkarken özellikle içerisinde bulunduğumuz bu zor günlerde işletmelerin üretime ara vermeden kârlılıklarını devam ettirebilmeleri ve tek tıkla işletmelerini yönetebilmelerinde oldukça büyük önem taşıyor. Japonya’daki Smart Factory Expo’da katılımcıların deneyimine sunulmaya hazırlanan ProMAnage Cloud, küresel pazarda rekabette öncü ve dijitalleşen dünyada yeni oyun kuruculardan biri olmak isteyen her işletme için birçok avantajı bünyesinde barındırıyor.

Ek maliyet olmadan tek tıkla yönetilebilir bir işletme mümkün

İşletmelerin küçük bütçelerle ihtiyaçları bazında dijital dünyayı keşfetmelerini, darboğaz ve kayıplarını tespit ederek geleceğin akıllı işletmelerinden biri olmalarını sağlayabilmek için tasarlanmış IoT temelli bir MES MOM sistemi olan ProManage Cloud, ekstra makine yatırımına ihtiyaç duymadan tek tıkla yönetilebilir bir işletmeye sahip olmayı mümkün kılacak. Sunucu ve depolama faaliyetlerinin bulut ortamına taşınması yoluyla sistem bakım maliyetlerinin azaltılmasını, bu alana yapılacak yatırımların üretim proseslerinin geliştirilmesine ayrılmasını ve gerçekleme sürecinin kısaltılmasını sağlayan ProManage Cloud; uygun paket seçenekleriyle her ölçekten işletmenin ihtiyaçlarına cevap verebilmeyi hedefliyor.

Progroup Başkanı Salim Çam, Turquality’ye talep 2’ye katladı, Türk markaları globalde rekabete hazırlanıyor”

Türkiye’nin devlet destekli ilk marka programı olan Turquality, hem teşvik hem değer oluşturan bir iş modeli olduğu için, işletmeler tarafından yoğun ilgi görüyor. Pandemi nedeniyle zor bir yıl olan 2020’de, işletmeler iş süreçlerini geleceğe hazırlarken global çapta markalaşma çalışmalarına hız katmak için rotalarını Turquality’e çevirdi.

Sektör lideri Progroup Uluslararası Danışmanlık, 19 yıldır Türk firmalarının stratejik, fonksiyonel ve operasyonel yönetim düzeylerini uluslararası şirketlerin seviyesine çıkararak, Türk markalarının globalde rekabet etmelerine rehberlik ediyor.

Her yıl Turquality’e olan talebin katlanarak arttığını ifade eden Progroup Uluslararası Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salim Çam, şunları söyledi: Turquality konusunda firmalarda; markalaşma bilinci, işletmedeki iş süreçlerinin sistematikleştirilmesi, kilogram başına ihracatın artması, insan kaynaklarının etkin yönetilmesi gibi uçtan uca tüm iş sürecinde değer katan bir iş modelini kurguluyoruz. Geçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle zor bir yıl olmasına rağmen, Turquality’ye talep 2’ye katladı ve Türk markaları globalde rekabete hazırlanıyor” dedi.

Bu yıl lojistik sektörü ön plana çıkacak

Progroup olarak geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da büyüme hedeflediklerini kaydeden Dr. Salim Çam, şunları anlattı: Geçtiğimiz yıl hedeflerimizin tuttuğu ve yoğun geçirdiğimiz bir yıl oldu. Bu yıl da geçtiğimiz yıllar gibi büyüyeceğimiz bir yıl olacak ve 2021’de %20-22 oranında bir büyüme öngörüyoruz. Mevcut sektörlerimizin yanı sıra, bu yıl ağırlıklı hedef sektörümüz lojistik sektörü olacak ve onu teknoloji firmaları takip edecek. Kısaca, Turquality konusunda, katma değeri ve ihracatı yüksek olan firmalar ile çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Pandeminin etkilerinin devam etmesi nedeniyle 2021 yılının, 2022 ve 2023 yılları için hazırlık çalışmalarının yapılacağı bir yılı olacağını da düşünüyorum. Bununla ilgili bazı firmalarla ortak çalışmalar yaparak, sanat, spor ve kültür alanlarında da markalaşma çalışmalarına hız katmayı planlıyoruz. 2023 yılında Türkiye’nin ve Türk şirketlerinin, küresel anlamdaki markalarla daha etkin rekabet edebilecek duruma gelebilmesi için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.

Firmalar, “stratejik planlama, tedarik zinciri, marka yönetimi”ne öncelik veriyor

Yurtiçi ve yurtdışında markalaşma hedefleri olan firmaların, geleceğin peşinde olmaktan öte, geleceğin önünde olmayı istediklerinin altını çizen Dr. Salim Çam, şunları belirtti: Firmalar, stratejik planlama, tedarik zinciri ve marka yönetimine öncelik veriyor. Bu nedenle bizden daha çok, stratejik planlama ve uygulama, bütçe, iş planları, markalaşma, tedarik zinciri yönetimi gibi konularda danışmanlık talepleri bulunuyor. Global pazarlarda uluslararası rakipleriyle rekabete hazırlanan Türk markaları, geleceğin peşinde olmaktan öte, geleceğin önünde olmayı istiyorlar” şeklinde konuştu.

Turquality’nin, işletmelere sağladığı değer nedir?

*Mevcut verimlilik artışına katkısı: %17

*Mevcut ihracat artışına katkısı: %15

*Mevcut iç piyasa artışına katkısı: %10

*Mevcut karlılığın artışına katkısı: %14

*Mevcut yeni ürün geliştirmeye katkısı: %12

*Mevcut marka bilinirliğine katkısı: %7

*Müşteri memnuniyet seviyesi: %97

*İsraf ve maliyetleri azaltmaya katkısı: %14

TOYOTA GAZOO RACING GR010 HYBRID HİPER YARIŞ ARACINI TANITTI

TOYOTA GAZOO Racing, 2021 FIA Dünya Dayanıklılık Şampiyonası’nda (WEC) yarışacak tamamen yeni GR010 HYBRID Le Mans hiper yarış aracını tanıtarak dayanıklılık yarışlarında yeni bir dönemi başlattı.

Son yarışta Dünya Şampiyonu olan ve üç kez Le Mans kazanan Toyota, yakında çıkacak hiper yol otomobilinin yarış versiyonuyla birlikte yeni rakiplere karşı unvanını korumak için mücadele edecek.

Yeni GR010 HYBRID prototip yarış aracı, takımın Almanya Köln’deki merkezindeki mühendisler ve Japonya’da Higashi-Fuji’deki hibrit motor uzmanlarının işbirliğiyle 18 ay boyunca geliştirildi.

GR010 HYBRID yarış aracı, arka tekerleklere güç veren 680 HP’lik 3.5 litre V6 çift turbo ve ön tekerleklere güç veren 272 HP’lik elektrikli motora sahip. Kurallar gereği toplam gücü 680 HP ile sınırlandırılan GR010 HYBRID’in sofistike elektronikleri, elde edilen hibrit gücüne göre benzinli motorun gücünü ayarlıyor.

Etkileyici bir tasarıma sahip olan yarış aracı, ilk kez 2020 Le Mans 24 Saat’te gösteri sürüşü yapan ve geliştirme aşamasında olan GR Super Sport hiper otomobilden ilham alıyor. TOYOTA GAZOO Racing için bu yeni dönemi vurgulamak adına yarış aracı ve yol otomobili arasındaki güçlü bağı gösteren ikonik GR logolarını kullanıyor.

Şampiyon kadro korundu

WEC’de 9. sezonuna girecek olan TOYOTA GAZOO Racing, 2019-2020 sezonunda Le Mans ve Dünya Şampiyonluğu başarıları getiren aynı kadroyla yarışacak. Son Dünya Şampiyonları Mike Conway, Kamui Kobayashi ve José María López 7 numaralı GR010 HYBRID’i kullanacaklar. 8 numaralı araçta ise Sébastien Buemi, Kazuki Nakajima ve Brendon Hartley yarışacak. Nyck de Vries test ve yedek pilotluk görevlerine devam edecek. Pilotlar şimdiden GR010 HYBRID’in yoğun geliştirme programlarına başladılar ve yeni kurallara adapte olmak adına altı günlük test programı gerçekleştirdiler.

Şampiyonda yeni kurallar var

WEC’de maliyeti düşürme hedefleri kapsamında yeni GR010 HYBRID, yerini aldığı TS050 HYBRID’e göre 162 kg daha ağır ve yüzde 32 oranında daha az güce sahip olacak. Le Mans tur zamanının yaklaşık 10 saniye daha yavaş olması bekleniyor. Bununla birlikte aracın ölçüleri 250 mm daha uzun, 100 mm daha geniş ve 100 mm daha yüksek olarak tasarlandı.

En gelişmiş aerodinamilere sahip GR010 HYBRID yarış aracı, Hesaplamalı Akışkanlıklar Dinamiği yazılımı ve rüzgar tüneli testleriyle geliştirildi ve yeni teknik kurallar gereği sadece bir ayarlanabilir aerodinamik unsurla birlikte tek bir homologe gövde paketi kullanılabilecek. Bu da GR010 HYBRID’in tüm pistlerde aerodinamik karakteristiği değiştirebilen ayarlanabilir arka kanadın dışında aynı gövde paketiyle yarışması anlamına geliyor.

WEC’in en üst kategorisinde ve Le Mans’da ilk kez denge performans kuralı uygulanacak. Bu kurallara göre yarıştan yarışa her yarış aracının performansı, enerji kullanımı ve ağırlığı değiştirilerek Le Mans hiper araçlarının eşit performansta yarışması hedefleniyor.

2021 sezonu ise 19 Mart’ta Sebring 1000 Mil yarışı ile başlayacak ve ardından 1 Mayıs’ta Spa-Francorchamps 6 Saat yarışı gerçekleştirilecek. Sezonun zirve yarışı olan Le Mans 24 Saat ise 12-13 Haziran’da koşulacak. 1992’den bu yana ilk Dünya Dayanıklılık Şampiyonası yarışına ev sahipliği yapacak Monza yarışı ise 18 Temmuz’da gerçekleştirilecek. Ardından onu 26 Eylül’de Fuji Speedway ve 20 Kasım’da Bahreyn yarışları takip edecek.

Sürdürülebilir üretim yapan şirketler uzun vadede kazançlı çıkacak

Pandemi önümüzdeki yıllarda sona erecek ancak iklim krizinin ekonomi üzerindeki etkileri kalıcı olacak.

Sürdürülebilir üretim ve iş uygulamaları, firmaların geleceklerini şekillendirmeleri, krizi aşmaları ve rekabet avantajı sağlamaları için büyük bir fırsat.

Yeşil yeni düzende bugünün ve geleceğin gerçeği, doğaya verdikleri zararı azaltan ve sürdürülebilir üretim koşullarını sağlayan firmaların bir adım öne geçeceği…

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, “SUSTAINEIBILITY TALKS” webinar serisinin üçüncü bölümünde, üretim süreçleri, sosyal sorumluluk, Yeşil fabrika projeleri ve workshop’larıyla sürdürülebilirliği şirket kültürü olarak benimseyen Yeşim Tekstil ile fabrika içi tasarruf yöntemleri, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum süreci konuşuldu.

Her Perşembe EİB Sürdürülebilirlik Günü

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, “Birlik olarak firmalarımızda sürdürülebilirlik alanında farkındalık oluşturmak geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da temel hedeflerimizden biri. EİB Sürdürülebilirlik Günü adı altında her Perşembe döngüsel ekonomiden, enerji verimliliğine, iyi yönetişim uygulamalarından Avrupa Yeşil Mutabakatına kadar birçok konuyu işlediğimiz eğitim serisine başladık. İlkini gerçekleştirdiğimiz eğitim başlığımız Sürdürülebilirlik Kavramı ve Özel Sektör Analizi.” dedi.

Sürdürülebilirlik krizden çıkış için bir kaldıraç

Konfeksiyon ürünlerinin yüzde 85’inin geri dönüştürülemediği, doğada atık haline geldiğinden bahseden Sertbaş’a göre bütün firmaların sürdürülebilirlikle ilgili çalışmalarına bir yerden başlaması gerekiyor.

“Hazır giyim sektöründe ana pazarımız olan Avrupa’nın, Yeşil Mutabakat kapsamında 2050 itibariyle sıfır karbon hedefiyle ilgili tedarikçilerinden beklediği sürdürülebilir üretim taahhütleri ve sosyal uygunluk standartları var. Hazır giyim ve konfeksiyon Türkiye’nin ihracatına en fazla katkı sağlayan sektörlerden biri. Bu yüzden uyum sürecimizi hızlandırmalıyız. Bu bir gereklilik değil, zorunluluk. Sürdürülebilirlik konusu bir şirket hedefi olarak değil, bir şirket kültürü olarak benimsenmeli. Walmart çalışan odasındaki içecek makinelerindeki ampulü kaldırarak senede 1 milyon dolar tasarruf etti. Aslında tasarruf küçük gibi gözüken yerlerden geliyor. Biz sürdürülebilirlik çalışmalarının yalnızca çevre ile sınırlı kalmasını istemiyoruz, sosyal sorumluluk konusunda işverenlerin farkındalığını artırmak bu etkinliklerdeki öncelikli amaçlarımızdan biri.”

Yöneticilere yeni düzene uyum sağlaması için eğitimler verilmeli

Burak Sertbaş, sürdürülebilirliğin çalışan mutluluğundan tüketici mutluluğuna kadar her alanı kapsadığını, alt başlıklarından birinin de yönetim ve iletişimi bir araya getiren yönetişim olduğunu söylüyor.

“Dünya değişiyor, bildiğimiz tüm düzenler değişiyor. İş hayatında yönetim anlayışı da değişiyor. Artık yönetim yok, yönetişim var. İşverenler ve yöneticiler olarak değişen düzene ayak uydurmak zorundayız ve kendimizi yönetişim konusunda geliştirmeliyiz. İş yerlerinde çalışanlara yönelik eğitimlerin yanı sıra, yöneticilerin de yeni düzene hızla uyum sağlaması için eğitimler düzenlenmeli. “

Sürdürülebilir üretim yapanlar gelecekte var olacak

Yeşim Tekstil İnsan Kaynakları Müdürü Hande Kurter, sürdürülebilirliği sosyal sorumluluk, enerji ve çevre, iş sağlığı ve güvenliği, insan kaynakları yönetim sistemi ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikası olarak tanımlıyor.

“Bugünün ve geleceğin markaları için sosyal uygunluk, sürdürülebilir üretim, maliyetleri düşürmek ve sosyal sorumluluk her zaman öncelikli olacak. Sürdürülebilirlik hem meslek hayatımızın önemli maddelerden birisi. Ve artık müşterilerin de talepleri bu yönde. Sürdürülebilirlik kurum kültürümüzün bir parçası. Doğa dostu üretim standartlarımız bir yana hem hizmet kalitemizle hem insan kaynağımızla ve iş süreçlerimizde sürdürülebilirliği bir gereklilik olarak görüyoruz. Sürdürülebilir üretim yapanlar gelecekte var olacak.” dedi.

Yeşim Tekstil Çevre ve Enerji Müdürü Semih Tekay ise sürdürülebilirliği çevre dostu faaliyetler, atıkların azaltılması-geri kazanılması, enerji tasarruf projeleriyle doğaya karşı sorumlu, kurum kültürü olarak yaşattıklarından bahsetti.

BİZLER GÖNÜL İNSANLARIYIZ

Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Kayseri yönetim kurulu üyeleri Milliyetçi Hareket Partisi Kayseri il başkanı Serkan Tok’u ziyaret etti.

ASKON Kayseri başkanı Ali Özcan faaliyetlerinin kış dönemi ile birlikte arttığını belirterek “ASKON olarak ülkemize değer katacak işler yapmaya devam ediyoruz. Bünyemizde çok sayıda işadamı mevcut. Bir araya gelerek ülkemiz için ve özelde Kayseri için ne yapabileceğimizi konuşuyor, harekete geçiyoruz. ASKON Kayseri’de 5. yılını geçiriyor olmasına rağmen çok güzel bir etki yaptı. Gittiğimiz yerlerde faaliyetlerimizi takdirle anlatılıyor görünce bizlerde mutlu oluyoruz. Doğru bildiğimiz yolda güzel işler yapmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.

ASKON Kayseri başkan vekili Alperen Murat ise “Bugün sayın başkanımıza hayırlı olsun temennilerimizi iletmek üzere ziyarete geldik. Sağ olsunlar bizleri en güzel şekilde misafir ettiler. Vatanına hizmet eden insanlarla bir araya gelmeye gayret ediyoruz. Her ne kadar pandemi nedeniyle eskisi kadar sık görüşemesek bile gönül bağımızı devam ettiriyoruz. Bu ülkede karşılıklı görüşme olmadan da iyilik ve güzellik yayıldıkça dikkat düzeyimiz arttıkça daha mutlu günler yaşayacağız.” dedi.

MHP Kayseri il başkanı Serkan Tok, “Kıymetli ASKON yöneticilerine ziyaretleri için teşekkür ediyorum. Bu ziyaret bize güzel hasletlerimizi hatırlattı. Bizler gönül insanlarıyız. Birilerinin gönlüne dokunduğumuz zaman mutlu oluyoruz. Yoğun günler yaşıyoruz ancak bu süreçte farklı programlar yapmaktan kendimizi alıkoymuyoruz. Bugün yine bir kardeşimize nişan töreninde yüzük takmak üzere söz vermiştik, yoğunluk içerisinde söz vermenin bilinci ile kendilerinin yanında bulunduk. Bizler bu ülkede en ufak bir hizmetimiz bile olacaksa onu yapmaktan geri durmayacağız.” İfadelerini kullandı.

Gelecekte var olmanın yolu “akıllı tarım”

 Dünyadaki sera gazı emisyonlarının dörtte biri gıda üretiminden kaynaklanıyor. 36 yıldır dünyayı organik üretimle besleyen Egeli ihracatçılar, 11-17 Ocak’ta kutlanan Tarım Haftası’nda iklim krizine dikkat çekiyor.

Tarım sektörünün pandemiyle birlikte altın çağını yaşadığından bahseden Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, Ege İhracatçı Birlikleri üyelerinin 2020’de tarım ihracatının yüzde 4 artışla 5 milyar 100 milyon dolara ulaştığını açıkladı.

“2020’de Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği olarak 846 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Katma değer zinciri, organik üretim ve ortak akıl bilinciyle büyük bir irade oluşturularak genişletilebilir. İklim değişikliğiyle mücadele zamana karşı bir yarış ve etik bir hesaplaşma. En ufak bir çaba bile önemli. Tetikleyici olmamız lazım. Organik Tarım ve İyi Tarım uygulamaları, tohum bankaları, tarım alanlarının korunması ve genişletilmesi, gıda israfının önlenmesi için birçok proje hayata geçiriliyor. Artık bütün tüketiciler küresel sorunlar üzerinde ciddi bir şekilde kafa yorması gerektiğini biliyor. Biz marka değerimizi, ürünlerimizi yarınlarda var olacak yeniliklerle donatarak artırabiliriz. Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli’nin ülke çapında başlattığı “Gıdanı Koru, Sofrana Sahip Çık” kampanyası toplumun ekolojik duyarlılığını harekete geçirmiştir.”

Daha az kimyasal, toprağın doğru şekilde işlenmesi şart

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Journal Science’ın araştırmasına göre mevcut yöntemlerle ile üretilen gıdaların 80 yılda 1,4 metrik trilyon ton sera gazı emisyonuna neden olacağını söyleyerek organik üretimin ve bitkisel beslenmenin önemine değiniyor.

“Daha az kimyasal kullanımı, toprağın doğru şekilde işlenmesi 540 milyar metrik ton emisyonu önleyecek. Pandemi gıdanın hayati önemde olduğunu bir kez daha gösterdi. 2020’de yüzde 17’lik artışla 1 milyar 39 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirerek artış rekortmeni olduk. Tüketicinin sağlıklı gıdaya ulaşması, biyolojik çeşitliliği koruyarak üretim yapmak, çiftçilerimizi doğru üretim yöntemlerine yönlendirmek için yıllardır omuz omuza kararlılıkla direndik. Bunun sonucunda sadece insan eksenli değil, bütün ekosistemi düşünen, organik tarımı savunan ilkemiz ortaya çıktı.”

Mustafa Terci: Dünyanın en kaliteli gıda ürünlerinin yetiştiği topraklarda yaşıyoruz

Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Terci, “2020 yılı için belirlediğimiz 500 milyon dolar ihracat hedefini aşarak, ihracatımızı yüzde 14’lük artışla 505 milyon dolara taşıdık. Dünyanın en kaliteli gıda ürünlerinin yetiştiği topraklarda yaşıyoruz. Türkiye’nin organik ürün ihracatının yüzde 75’ini biz gerçekleştiriyoruz. Kuraklık ve gıda güvenliği odaklandığımız, önlem aldığımız öncelikli konular arasında yer alıyor. Organik üretim tohumdan başlayan bir süreç. Devlet nezdinde ata tohum başta olmak üzere birçok proje yürütülüyor. Aslında bütün mesele potansiyelimizi nasıl harekete geçireceğimizi öğrenmemiz.” dedi.

Tüm değer zincirinin senkronizasyonu dijitalleşmeyle mümkün   

2020 yılında ihracatlarını yüzde 4 artışla 984 milyon dolara taşıdıklarını söyleyen Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Bedri Girit ise gıda tedarik zincirinin küresel karbon emisyonlarının yüzde 26’sından sorumlu olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

“Arazi kullanımı, hayvan yemi, çiftlik aşaması, işleme, taşıma, paketleme, perakende gibi aşamaların tamamı sürece etki ediyor. Tarım alanları son 18 senede yüzde 12,3 azaldı. 7,8 milyar insanın gıda talebini karşılamak için birim alandan alınan verimi arttırmanın tek yolu dijital tarım. Birim alanda daha fazla, kaliteli, kontrollü, veriye dayalı ürünlerin üretilmesi, verimin yükseltilmesi, gıda güvenliği, tüm değer zincirinin senkronizasyonu, blockchain teknolojisinin entegrasyonuyla mümkün. Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları sektörde yaşanan birçok sorunun çözümünü de beraberinde getirecektir.”

Davut Er: İnovasyon geliştirme programlarını devreye sokmalıyız

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Davut Er, “2020’de 159 milyon dolarlık ihracat rakamına ulaştık. Türkiye gıdada geniş ürün gamıyla, büyük potansiyeliyle şanslı ülkelerden biri. Dünyada bir yanda 820 milyonun üzerinde insan açlıkla savaşırken diğer yanda ise iklim krizi yaşanıyor. Son yılların en kurak kışını yaşıyoruz. İnsanlığın bir şansının olmasını istiyorsak küresel ekosistemi canlandırmalıyız. Ekosistemler sadece karbon emilimini sağlamıyor, hayatımız onlara bağlı. Gezegenimiz için değil, kendimiz için hızlı olmak, hızlı düşünmek, hızlı harekete geçmeliyiz. Zamanın hızını tarım sektöründe inovasyon geliştirme programlarını devreye sokarak yakalamalıyız.” diye konuştu.

Tarımsal teknoloji vurgusu

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Cahit Doğan Yağcı, sürdürülebilir bir gıda üretim-tüketim zincirinin Ar-Ge ve inovasyon yoluyla çizilmesi gerektiği görüşünde.

“2020’de 645 milyon dolarlık dövizi ülkemize kazandırdık. Maruz kaldığımız problemlere eğilerek, dinamikleri iyi anlayarak, daha güzel bir dünyada çalışmak için emek veriyoruz. İklim değişikliğinin önüne geçemezsek gıda güvenliğini de sağlayamayız. Her yıl dünya nüfusunun tamamını besleyecek kadar gıda üretiliyor. Ancak Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın (WFP) raporuna göre dünya nüfusunun yüzde 11’i gıdaya ulaşamıyor. 1,3 milyar ton gıda ise israf ediliyor. Hem iklim hem açlık krizinin önüne geçmek hem de tarladan çatala kadar olan zincirde güvenilir ve sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırmak için Organik Tarım ve İyi Tarım uygulamalarına, tarımsal teknolojilere kısacası Ar-Ge ve inovasyona yoğunlaşmalıyız.”