Ekonomi haberleri (25.03.2019)

Avrupa Birliği 62 yaşına girerken Türkiye için önemi
Daha geniş bir siyasal ve ekonomik perspektif ile 62 yıl önce yola çıkan Avrupa Birliği (AB) küresel ekonomik ve teknolojik gücü ile tarihin en önemli siyasal proje başarısı olmaya devam ediyor. Tarihsel akış içerisinde yeni bir kırılma sürecinden geçtiğimiz bu dönemde kurucu felsefesinin ışığında AB’nin kendini yeniden keşfetmesi gerekiyor. AB küresel öncü aktör olma sorumluluğunu ancak Avrupalı yurttaşların somut beklentilerini karşılayarak ve dünyadaki gelişmelere yenilikçi bir istikrar ve barış odağı niteliğiyle yön vererek yerine getirebilir. AB bu yönde ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümü güçlü bir siyasi iradeyle tamamlamalı. 
AB-Türkiye ilişkileri tarihsel derinlik, güncel ortaklık ve gelecek kazanımları içerir. Kısa vadeli, dönemsel sorunlar ilişkilerin stratejik dokusu ve şekillenmekte olan yeni küresel düzende gelecek vizyonunun önüne geçmemeli. Türkiye açısından, AB üyelik süreci Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için birçok artı değer yarattı. İkili ilişkilerin sadece bir ekonomik ortaklık ve alışveriş, teknik uyum ya da konu temelli stratejik işbirliklerinin ötesinde, demokratik değerler temelinde ortak bir gelecek ve aidiyet olarak görülmesi gerekir. Başarılı AB-Türkiye ilişkileri üçlü bir kazan-kazan-kazan formülüdür: Avrupa için, Türkiye için, Dünyada barış, demokrasi ve refah için.
Avrupa Birliği 62 yaşına girerken Türkiye için önemi
İnsanlık tarihi Avrupa kıtasında ve çevresinde siyasal, ekonomik, toplumsal ve bilimsel boyutlarda en önemli ilerlemelerini kaydetti. Diğer yandan yüzyıllar boyunca siyasal, etnik, mezhepsel ve ekonomik çatışmalarla sarsıldı. Tarihsel akış içerisinde yeni bir kırılma sürecinden geçtiğimiz bu dönemde kurucu felsefesinin ışığında AB’nin kendini yeniden keşfetmesi gerekiyor. Kıtanın karşı karşıya olduğu riskler değer ve kural temelli, insan ve çevre odaklı yeni dünya düzeni tasarısı için öngörülü ve öncü politikaların vakit kaybedilmeden uygulanması ihtiyacına işaret ediyor.
Filozof Immanuel Kant’ın ebedi barış düzeni ideali II. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük insani yıkımın ardından kaçınılmaz hale geldi. Ekonomik bütünleşmenin siyasal bütünleşmenin temelini oluşturacağı anlayışı benimsendi; savaşlara yol açan temel ürünlerde karşılıklı işbirliği ve uyum hedeflenerek Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Tek pazarı ve dört temel özgürlüğü (malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı) esas alan ekonomik bütünleşme sistemi ile toplumsal refahın tüm Avrupa yurttaşları tarafından paylaşımı hedeflendi. Siyasal çatışmalara yol açabilecek unsurlar ise egemenliğin ulus-üstü düzeyde ortak kullanımı anlayışıyla oluşturulan siyasal çerçeve ile ele alındı. Avrupa’da birlik süreci başladı.

25 Mart 1957’de altı ülkenin katılımıyla Roma Anlaşması imzalanarak, Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu. Daha geniş bir siyasal ve ekonomik perspektif ile 62 yıl önce yola çıkan Avrupa Birliği (AB) bugün karşılaştığı siyasi ve yapısal sorunlara rağmen küresel ekonomik ve teknolojik gücü ile tarihin en önemli siyasal proje başarısı olmaya devam ediyor. Bu 62 yıl boyunca birlik ruhu radikal ve saldırgan ideolojilere üstün geldi. AB içinde ve küresel etki alanında demokrasi, siyasal istikrar, toplumsal refah ve barış yolunda büyük kazanımlar elde edildi.
Bugün 21. yüzyılda 4. Sanayi Devrimi ile tetiklenen Dijital Ekonomiye geçiş döneminde Avrupa’da birlik projesi de önemli sınavlarla karşı karşıya:

  • Dijital çağa, ekonomiden eğitime her alanda uyum ve öncülük,
  • Yeni teknolojilere uygun istihdam politikaları,
  • İklim değişikliği ile mücadele ve yenilenebilir enerjiye geçiş,
  • Başta Hindistan ve Çin olmak üzere hızla yükselen ekonomilerle ortaklık ve rekabet dengesi,
  • Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılık süreci gerçekleşecekse, sürecin düzenli, planlı bir şekilde ilerlemesi,
  • ABD ile Transatlantik ekonominin geleceği,
  • Sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin reformu,
  • Göç ve sığınmacı politikaları,
  • Siyasette aşırı popülist akımlara karşı Avrupa değerlerini koruyan ve toplumların değişen beklentilerine yanıt verebilen demokratik evrim,
  • Euro Alanı’nda makroekonomik istikrar,
  • AB’nin kurumsal reformu: çok çemberli, farklılaştırılmış entegrasyon modeli.

AB küresel öncü aktör olma sorumluluğunu ancak Avrupalı yurttaşların somut beklentilerini karşılayarak ve dünyadaki gelişmelere yenilikçi bir istikrar ve barış odağı niteliğiyle yön vererek yerine getirebilir. AB bu yönde ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümü güçlü bir siyasi iradeyle tamamlamalı. AB’nin kurumsal reformu tartışmalarında, çok çemberli Avrupa ya da farklılaştırılmış bütünleşme senaryosu öne çıkıyor. Bu yapıda merkezdeki federal Euro bölgesinde yer alması öngörülemeyen ülkeler daha esnek konfederal AB çemberinde yer alabilecekler. Bu geniş çember de demokrasi, hukuk devleti, Tek Pazar, enerji gibi birçok temel alanı içeriyor olacak. Çember tanımı ötesinde üst üste gelen, bazen kesişen birçok küme var: Euro, Euro+, Vergi Kompaktı, Bankacılık Birliği, Schengen, savunma işbirliği, Avrupa Ekonomik Alanı, İsviçre özel konumu, Gümrük Birliği… Avrupa’nın kurumsal reformu konusunda eğer Berlin-Paris ekseni ve AB27 arasında uzlaşma sağlanırsa, AB bu süreçten orta vadede daha etkin bir kurumsal sistem ile çıkacak.
AB 21. yüzyılın gerektirdiği hız ve esnekliğe sahip, yurttaşlar için daha güvenli, adil, eşit ve özgür yaşamı güvence altına alan, çok kutuplu dünya düzeninde genişlemeye ve küresel etki alanını pekiştirmeye olanak sağlayan sağlıklı ve açık bir yapıya ulaşmalıdır. TÜSİAD’ın tam üyesi olduğu Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu BusinessEurope’un altını çizdiği gibi AB’nin ortak sorunların değil, ortak çözümlerin kaynağı olarak görülmesi ancak böyle mümkündür.
Türkiye açısından, 1959’daki başvurusuyla gündeme gelen ve 1963’teki Ankara Anlaşması ile resmiyet kazanan AB üyelik süreci Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için birçok artı değer yarattı:

  • Transatlantik dünyanın sahip olduğu Batılı ve çoğulcu bir demokrasi,
  • modern, dinamik, düzenlenmiş rekabetçi ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisi,
  • öngörülebilir bir hukuk sistemi,
  • sosyal refah, sağlık ve iş standartları,
  • Avrupa eğitim, teknoloji ve sosyal kalkınma programlarına katılım,
  • Avrupa ve dünyadan daha çok yatırım ve turist,
  • Gümrük Birliği sayesinde daha çok kalemde çok daha fazla ihracat, standartları yüksek gıda ve sanayi ürünleri, tüketici hakları, çevreyi koruma kuralları…

Bu bağlamda, AB üyeliği bir dış politika konusu değil, Türkiye’nin tüm politika alanlarında dönüşüm yaratacak partiler üstü temel politika hedefi oldu. Üyelik sürecindeki siyasal koşulluluk ilkesi Türkiye’nin reformlarla dönüşümünün itici gücünü oluşturdu. Yirmi yıl içinde görev alan hükümetler bu denklemi iyi değerlendirme başarısı gösterdiler. Daha geniş bir perspektiften bakacak olursak Türkiye, hem yüz yılları aşan tarihsel modernleşme yönelimi, hem stratejik-güvenlik boyutu, hem ekonomik çekim alanı ve çıkarları açısından daima Batı dünyası içinde önemli bir ülke oldu. İkili ilişkilerin sadece bir ekonomik ortaklık ve alışveriş, teknik uyum ya da konu temelli stratejik işbirliklerinin ötesinde, demokratik değerler temelinde ortak bir gelecek ve aidiyet olarak görülmesi gerekir. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve çok partili rejime geçiş; hepsi bu sürecin yeni aşamalarıdır. Avrupa Konseyi ve NATO üyelikleriyle AB hedefi bunun doğal sonuçlarıdır. Türkiye’nin resmi Ulusal Programı’nın girişinde vurgulandığı gibi, “AB üyeliği bir Cumhuriyet projesidir”.
AB üyelik süreci Türkiye’nin dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkileri için de olumlu bir işlev görmüştür. Türkiye, AB sürecinde ilerledikçe, dünyanın yükselmekte olan ülkeleri açısından ekonomik cazibe ve demokratik referans kaynağı olmuştur; bölgesiyle ekonomik bağlarını güçlendirdiği ölçüde, AB ile ilişkilerinde daha güçlü bir hale gelebilmiş. Avrupa’nın Avrasya merkezi olmak Türkiye’nin en önemli küresel rekabet gücüdür, temel bir milli menfaattir. Bu yönde birçok adım gündemde öncelik olmalı:

  • Tam üyelik müzakereleri geri plana düşse de demokratik reformlara ve mevzuat uyumuna, çok çemberli Avrupa geleceği perspektifinde devam etmek;
  • AB’ye uyumda AB’nin mevcut sorunlarını çözmek üzere reform çabalarını dikkate alarak, her alanda daha ileri ve hızlı bir küresel rekabet gücü anlayışı ile hareket etmek;
  • Eğitime ve gençliğe, teknoloji, yabancı dil, genel kültür, sosyal sorumluluk gibi alanlara yoğun yatırım yapmak;
  • Avrupa ve dünyada güçlü bir Türkiye’nin toplumsal güç kaynağı olan çoğulcu, uzlaşmacı ve özgürlükçü anlayışı siyaset ve kamu düzeninde öncelikli kılmak;
  • Bir reform kaldıracı ve ekonomik çekim gücü kaynağı olan gümrük birliğini küresel ekonominin gerekleri, Sanayi 4.0 ve dijital ekonomi perspektifinde güncellemek.

Türkiye’nin milli menfaatleri açısından AB süreci köklü demokratik reformlar, özgürlükçü ve yaratıcı bir toplumsal ortam ve de teknik mevzuat uyumları yönünde tarihsel bir fırsattır. Bu süreçte ABD’den Çin’e, enerji politikalarından, dijital ekonomiye her alanda AB ekonomik gündemini daha iyi anlamak ve değerlendirmek mutlaka öncelik olmalı.
AB-Türkiye ilişkileri tarihsel derinlik, güncel ortaklık ve gelecek kazanımları içerir. Kısa vadeli, dönemsel sorunlar ilişkilerin stratejik dokusu ve şekillenmekte olan yeni küresel düzende gelecek vizyonunun önüne geçmemeli. Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye açısından mevcut sorunların aşılamaması ve birleştirici değil ayrıştırıcı unsurların öne çıkması birer tarihsel yenilgi sayılacaktır. Her iki taraf da böyle bir tuzağa kendilerini düşürmeyecek kadar tarihsel birikim, sorumluluk ve vizyon sahibi olmayı başarmalı. AB sürecinde ilerleyen bir hukuk devleti ve yüksek standartlar ülkesi olmanın güvencesi ile Avrasyalı dinamizmin birleştiği bir Türkiye’nin yıldızı 21. yüzyılda hızla yükselir. Başarılı AB-Türkiye ilişkileri üçlü bir kazan-kazan-kazan formülüdür: Avrupa için, Türkiye için, Dünyada barış, demokrasi ve refah için.

İzmir E-İhracat zirvesine akın etti

Hayatımız dijitalleştikçe ticarette dijitale kayıyor. İşletmeler online ortamda açılıyor ve kısa sürede büyük gelişim gösteriyor. E-ticaretin dünya genelinde 2019 yılında 3.5 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. E-ticaretten daha fazla pay almak isteyen Egeli ihracatçılar e-ihracata odaklandı.

Ege İhracatçı Birlikleri (EİB), World E-commerce Forum (Worldef), DHL ve Ticimax işbirliğinde düzenlenen “DHL İzmir E-İhracat Konferansı”na İzmirliler akın etti. Konferansın Moderatörlüğünü Elif Saygılıer üstlenirken, Türkiye’nin lokasyonu itibariyle 1,2 trilyon dolarlık e-ticaret kullanan Avrupa ve Asya’nın tam ortasında olduğuna vurgu yapıldı.

“Her türlü yöntemi benimsemek zorundayız”

Konferansın açılış konuşmasını yapan Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Zandar, “Biz Ege İhracatçı Birlikleri başkanları, e-ihracat ve e-ticaret konularına verdiğimiz önemin bir sonucu olarak, bugün bu salonda çok değerli konuşmacıları sizlerle buluşturmanın sevincini yaşıyoruz. İzmir ve Ege Bölgesinin gelişimi için, ihracat potansiyelini artırmak için her türlü yöntemi benimsemek zorundayız. Dünya çok hızlı bir değişimin içinde. Ticaret ve ihracatın şekli de aynı hızla değişiyor, gelişiyor. Şirketlerimiz, KOBİ’lerimiz, girişimcilerimiz bu süreçte rakiplerine göre geride kalmamalılar. Bizim gibi kuruluşların görevi bize üye olan veya ihracat yapmak isteyen herkesi bu değişimlere hazırlamak” ifadelerini kullandı.

“Ülkemize kazandıracağımız her doların büyük önemi var”

Geçtiğimiz senelerde firmaları global e-ihracat sitelerine kayıt ettirdiklerini ancak o zamanlar hazır olmadıklarını vurgulayan Zandar, “Bu kaynakları değerlendiremedik. Altyapılarımız ve yetişmiş elemanlarımız yoktu. İhracatçı birliklerinin organizasyonları, ticaret odasının, sanayi odasının, odaların ve diğer derneklerin de katkısıyla sizleri en kısa sürede e-ihracatçı haline getirmek görevimiz. İç pazarımızın zor günler geçirdiği, perakende sektörlerinin kan kaybettiği bu günlerde çok daha fazla ihracata ve ihracatçıya ihtiyacımız var. Bu sebepten yola çıkarak elimizdeki kaynaklar ile büyük harcamalar yapmadan ülkemize kazandıracağımız her doların büyük önemi var. Yaptığınız işin büyüklüğü, cirosu ne olursa olsun, e-ticaret sayesinde ürünlerinizi en kısa yoldan dünya pazarlarına açmak sizin elinizde. Sadece bir tıkla var olan her ülkenin her şehrinde bir mağaza açtığınızı hayal edin. Bu artık mümkün ve bu işin hiçbir sırrı da yok. Tek yapmanız gereken doğru danışmanlıkları alıp ürünlerinizi doğru alıcılara yönlendirmek. Biz bu yolda sizin hep yanınızda olacağız” dedi.

“Dünya sandığımız kadar globalleşmiş durumda değil”

DHL Express Türkiye Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Boğaç Özhan da, “Sınır tanımayan ticaret; e-ihracat” konusunda katılımcılara bilgi verdi. Özhan, 2011 yılından beri DHL’nin global olarak bağlılık endeksi çalışması yaptığını, dünyada ekonominin sadece yüzde 20’sinin ihraç edildiğini belirtti. İnternet de dahil olmak üzere aramaların sadece yüzde 7’sinin uluslararası olduğunu vurgulayan Özhan, şöyle devam etti: “Sadece yüzde 3’lük bir nüfus doğduğundan farklı bir ülkede yaşıyor. Yani aslında ülkeler birbirlerine sandığımız kadar bağlı değil. Kendi aralarında belirlemiş oldukları ülkelerle çok daha bağlı. Dünyanın bağlılık endeksi en yüksek ülkesi Hollanda. Avrupa, dünyanın en bağlı 10 ülkesinden 8’ini oluşturuyor. Diğer ikisi Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri. Dünya sandığımız kadar globalleşmiş durumda değil. Bizim sınır ötesi değer sağlamak için daha fazla odaklanmamız gerekiyor.”

Türkiye’nin, bu endeksin 65. sırasında olduğunu, bağlı olduğumuz ülkeler arasında Almanya ve İngiltere’nin üst sıralarda bulunduğunu kaydeden Özhan, “E-ihracat, bizi dünyaya daha hızlı bağlayacak çok önemli bir fırsat. Her 7 alışverişten biri kıtalararası yapılıyor. 2020’de e-ihracat, e-ticaret hacminin 1 trilyona ulaşacağı öngörülüyor. 2020’de her iki paketten birinin e-ticaret olması bekleniyor. 2016’da Türkiye’de ticaret hacminin yüzde 5’ie ihracat gönderisiydi. 2018’de yüzde 15’e yükseldi. Aralık ayında yüzde 19’lara çıkmıştı. Beklentimiz, 2020 yılında yüzde 30 civarında olması” diye konuştu.

“Yüzde 31’i ise alışverişini banyoda yaptı”

Konuşmasının bir bölümünde “Black Friday gerçekleri” başlığı altında ilginç bilgiler de paylaşan Özhan, “Black Friday’de e-ticaretle yapılan alışverişlerin yüzde 12’si alkollü kişiler tarafından yapıldı. Y jenerasyonun yüzde 31’i ise alışverişini banyoda yaptı. Yani e-ticarette düşündüğünüz tüketici, perakende mağazada kapıdan içeri giren tüketici değil. Her yaş gurubunda, her halde tüketici ile karşı karşıyayız” diye konuştu.

“Israrlı ve kararlı olmak şart”

Konferansta konuşan Worldef Başkanı Ömer Nart da şunları söyledi: “E-ihracat, 3-5 ayda günde 500 paket yapacağınız iş değil. Öncelikle ciddi bir hazırlık gerekiyor. Israrlı ve kararlı olmak şart. Her zaman sabırlı olunması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu küçük bir iş değil. Örneğin gelen siparişi bir günde kargoya verip 3 iş gününde teslim edilmesi çok önemli. Servis seviyesi ve müşteri hizmetlerini iyi tutmalısınız.” Nart, e-ticaret ve e-ihracatta sihirli bir değneğin olmadığını, çeşitli eğitimlerin ve hazırlıkların ardından başarılı olunabileceğini belirtti.

Konferans boyunca çok sayıda katılımcıya e-ticaret ve e-ihracat konularında uzmanlar tarafından bilgiler paylaşılacak.

“E-İhracat Zirvesi”ne katılımın artması için İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, Basifed, ESİAD, EGİAD, EGSD, Ege Aysad gibi İzmir’den kurum ve kuruluşlar da destek verdi.

OİB ile Türk firmaları Belarus’a son yıllarda düşen ihracatı artıracak

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB), Türk otomotiv sektörü için ihracatta yeni pazarların kapısını açmak ve mevcut ihracat potansiyelini daha da artırmak amacıyla çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. OİB, son olarak tedarik sanayi ithalatında uyguladığı düşük gümrük vergileri ile Türkiye için önemli bir potansiyel barındıran Belarus’a Otomotiv Sektörel Ticaret Heyeti gezisi düzenledi. OİB Yönetim Kurulu Üyesi Ertuğrul Tuna Arıncı’nın öncülüğünde 18-21 Mart tarihleri arasında gerçekleşen Belarus Otomotiv Sektörel Ticaret Heyeti organizasyonunda Türkiye’den 17 firma yer aldı. Organizasyon kapsamında Türk firmaları, Belarus ve çevresinde yerleşik 50’yi aşkın ithalatçı ve toptancı firmaları ile ikili görüşmeler yaparken, önemli iş birliği anlaşmaları da gerçekleştirdi.

Belarus, Türkiye için önemli alternatif pazar

Otomotivin ülke sanayisinde önemli sektörlerden biri olduğu Belarus, özellikle ağır ticari araç, traktör ve bazı tedarik sanayi ürünlerinde Bağımsız Devletler Topluluğuna yönelik önemli bir üretici durumunda bulunuyor. Yaklaşık 1,6 milyar dolar olan otomotiv ithalatının ise yarısını Rusya Federasyonu’ndan gerçekleştiren Belarus’un başlıca ithalat ürünleri binek otomobiller ile otomotiv aksam ve parçalarından oluşuyor.

Sahip olduğu küçük pazar yapısında Rusya ve Çin’in büyük ağırlığı olan Belarus, buna rağmen Türkiye için önemli alternatif pazarlar arasında yer alıyor. Belarus’un Türkiye’den ithal ettiği otomotiv ürünlerine uyguladığı gümrük vergisi binek otomobillerde yüzde 25, Eşya Taşımaya Mahsus Motorlu Taşıtlarda yüzde 16’ya varan oranlarda olurken, tedarik sanayide bu oran yüzde 5’e kadar düşüyor. Bu bağlamda Türkiye’nin Belarus’a gerçekleştirdiği otomotiv ihracatının tamamına yakını tedarik sanayi ürünlerinden oluşuyor. Üretimde teknolojik yeniliğe ihtiyaç duyan Belarus’a Türkiye’nin otomotiv ihracatı 2013 yılında 30 milyon dolar olurken, ülkenin otomotiv sektörü ithalatının düşmesi ile her geçen yıl gerileyerek 2018 yılında 21 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ticaret heyeti MAZ ve BElAZ tesislerini ziyaret etti

OİB’in Türkiye’nin Belarus’a son yıllarda düşen otomotiv ihracatını artırmak üzere düzenlediği Ticaret Heyeti kapsamında, ülkenin ana sanayide en büyük firması olan, kamyon ve otobüs üreticisi Minsk Otomobil Fabrikası (MAZ) gezisi yapıldı. Gezide MAZ Satın alma departmanı 1. Müdürü Denis Bernatski ve Satın alma departmanı karar alıcıları heyeti karşılayarak ürünlerini ve üretim tesislerini gezdirdikten sonra firmalar ile karşılıklı görüş alışverişinde bulundu. Hâlihazırda Türkiye ile olan ticaret hacminin arttırılması hususunda prensip anlaşmasına varıldı.

Öte yandan Belarus Otomobil Fabrikası (BElAZ) fabrikası ve MTV Holding ziyareti gerçekleştirildi. Minsk Ticaret Müşaviri Ergüç Ülker, Müşavir Yardımcısı Sedat Küçük ve Ticaret Bakanlığı Gözlemcisi Serhan Ortaç da OİB Yönetim Kurulu Üyesi Ertuğrul Tuna Arıncı ve UİB Genel Sekreteri Mümin Karacakayalılar ile bir araya gelerek çalışmalar hakkında görüş alışverişinde bulundu. Ayrıca Minsk Ticaret Müşavirliğince Belarus’a ilişkin bilgilendirme sunumu yapıldı.

Sektörel Güven Endeksleri  Hizmet sektörü güven endeksi 81,6 oldu
Mevsim etkilerinden arındırılmış hizmet sektörü güven endeksi Şubat ayında 79,5 iken, Mart ayında %2,6 oranında artarak 81,6 oldu. Hizmet sektöründe bir önceki aya göre; iş durumu, hizmetlere olan talep ve hizmetlere olan talep beklentisi endeksleri sırasıyla %3, %3,2 ve %1,9 artarak 77,3, 74,8 ve 92,7 değerlerini aldı.
Mevsim etkilerinden arındırılmış perakende ticaret sektörü güven endeksi Mart ayında %0,1 oranında azalarak 90,7 oldu. Perakende ticaret sektöründe bir önceki aya göre; iş hacmi-satışlar beklentisi endeksi %3,9 azalarak 82,1 oldu. İş hacmi-satışlar ve mevcut mal stok seviyesi endeksleri ise sırasıyla %4 ve %0,2 artarak 77 ve 112,9 değerlerini aldı.
Mevsim etkilerinden arındırılmış inşaat sektörü güven endeksi bir önceki ayda 51,8 iken, Mart ayında %4,4 oranında artarak 54,1 oldu. İnşaat sektöründe bir önceki aya göre; alınan kayıtlı siparişlerin mevcut düzeyi ve toplam çalışan sayısı beklentisi endeksleri sırasıyla %1,9 ve %6,1 artarak 41,6 ve 66,6 değerlerini aldı.
İşgücü İstatistikleri, 2018
İşsizlik oranı en yüksek bölge %25 ile TRC3 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) iken, işsizlik oranı en düşük bölge %5,1 ile TR82 (Kastamonu, Çankırı, Sinop) oldu.
En yüksek istihdam oranı %55,3 ile TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) Bölgesi’nde gerçekleşti. En düşük istihdam oranı ise %30,5 ile TRC3 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) Bölgesi’nde oldu.
En yüksek işgücüne katılma oranı %59,7 ile TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) Bölgesi’nde gerçekleşti. En düşük işgücüne katılma oranı ise %40,7 ile TRC3 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) Bölgesi’nde oldu.