Ekonomi haberleri (07.03.2021)

Türk-Alman otomotiv sektörlerinin geleceği ele alındı

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ile Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD) tarafından otomotiv sektöründe Türkiye ve Almanya arasında mevcut iş birliğinin ve yatırım potansiyelinin artırılması amacıyla önemli bir organizasyona imza atıldı. Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi desteğiyle Türkiye Tanıtım Grubu (TTG) Projesi kapsamında iki ülke arasında köprü kurulması amacıyla video konferans yöntemiyle düzenlenen “Türk-Alman Otomotiv Sektörlerinin Geleceği“ Konferans ve Çalıştayı, 13 ve 20 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirildi. Etkinlik kapsamında ilk olarak düzenlenen “Türk-Alman Otomotiv Sektörlerinin Geleceği“ başlıklı konferansa, iki ülke otomotiv sektöründen yüzlerce temsilci katıldı.

OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik ve TAYSAD Başkanı Alper Kanca’nın ev sahipliğinde düzenlenen konferansa, TOGG CEO’su Gürcan Karakaş da ana konuşmacı olarak katılarak otomotivdeki dönüşüm ve yeni yıkıcı trendler hakkındaki görüşlerini paylaştı.

 Çelik: “Türkiye, Avrupa değer zincirlerinin önemli parçası”

Konferansın açılışında konuşan OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, Türk otomotiv endüstrisinin Avrupa ve Almanya değer zincirlerinin önemli bir parçası olduğuna dikkat çekti. Baran Çelik, “Türk otomotiv endüstrisi, motorlu araç üretiminde Avrupa’da dördüncü sırada, otobüs üretiminde ön sıralarda yer alıyor. Türkiye, 14 otomobil ve ticari araç fabrikası ve 6.750 küçük, orta ölçekli ve büyük tedarikçisiyle dünya çapında önemli bir konumdadır – sadece üretimde değil, aynı zamanda araştırma ve geliştirmede de. Avrupa’nın en büyük motorlu araçlar pazarına ev sahipliği yapan Almanya’ya yönelik hedeflerimiz için buluştuğumuz konferans, Alman otomotiv sektöründe çalışan Türk mühendis, yönetici ve sektör temsilcilerine yönelik ortak bir çalışma. İngiltere ve Fransa’da da Türk otomotiv endüstrisinin gücünü anlatacağımız, etkili ve geniş çaplı tanıtımlarımız olacak” dedi.

Kanca: “Türkiye, bir sıçrama tahtası olabilir”

TAYSAD Başkanı Alper Kanca da konferans açılışında yaptığı konuşmada Almanya ile gerçekleşecek yeni iş birlikleri ve yatırım fırsatları üzerinde durdu. Alper Kanca, “Etkinlikle iki ülke arasındaki köprünün ayakları birleşiyor. Türkiye’de son derece iş dostu bir ortama sahibiz. Kalifiye ve motive olmuş çalışanlar ve yöneticiler, düşük enerji fiyatları, çok sayıda satış ve hammadde pazarına erişimi kolaylaştıran mükemmel bir coğrafi konuma sahibiz. Türkiye, Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya için bir sıçrama tahtası olabilir” diye konuştu.

Karakaş: “TOGG, bir teknoloji şirketi”

Konferansın ana konuşmacısı olan Türkiye’nin otomobili TOGG’un CEO’su Gürcan Karakaş ise dünyada otomotiv sektöründeki oyunun kuralları ile müşterilerin beklentilerinin değiştiğini vurgulayarak başladığı konuşmasının devamında; “Günümüzde otomobilin akıllı bir cihaza dönüşmesiyle birlikte otomobil de yeni bir yaşam alanı haline geldi. Cep telefonlarındaki dönüşümün bir benzerine, otomobillerde de şahit oluyoruz. İnsanlar günümüzde akıllı evler, akıllı şehirler ve ortamlarda yaşamayı tercih ederken, bu durumun otomobillere de yansımasının beklentisi içerisinde. Akıllı evler, akıllı binalar ve her türlü akıllı ulaşımlar bir şekilde otomobilin içerisine entegre ediliyor. Otomotiv sektörünün önümüzdeki dönemde kar yapabilmesi için bu değişime ayak uydurması gerekiyor. Yakın gelecekte otomotiv sektörünün karının yüzde 40’lık bölümü yeni otomobillerdeki yeni trendlerden oluşacak. Bu oran gün geçtikçe de artacak” diye belirtti.

TOGG olarak yeni girdiğimiz bu yolda yüzde 51’lik yerlilik oranını yüzde 68,8’e çıkaracağız. Bizim en önemli hedeflerimizden bir tanesi Türkiye’nin mobilite ekosisteminin çekirdeğini oluşturmak. Üreteceğimiz doğuştan akıllı aracın üretildikten sonra da kullanıcıların hayatlarını kolaylaştırıcı olmasına özen gösteriyoruz” dedi.
Karakaş yurtdışında yaşayıp bu projede görev almak isteyenlere kapılarının açık olduğunu belirterek; “Mühendislik mesleği açısından ifade ediyorum. Yetkinlik dünyanın her yerinde iş bulmanızı sağlar. Bu nedenle kendinizi bir ülkeyle sınırlandırmayın. Hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz bir alan varsa, hiç düşünmeden o alanda nerede şans görüyorsanız oraya gidin. Hayalleri büyük olanlar bulunduğu yerden başka yerlere gidebilirler. Hayalleri küçük olanlar bulundukları yerin dışına çıkamazlar” şeklinde konuştu.

Markası ve tasarımı Avrupa Birliği ülkelerinde tescillenmiş olan TOGG, 2022 sonunda önce Türkiye’de pazara çıkacak. Marmara Bölgesi’nde Gemlik’te üretilecek olan araçların üretim tesisleri inşaatı takvime uygun olarak devam ediyor. Şubat 2021 tarihi itibarıyla 346 çalışanı olan şirkette tam kapasiteye ulaşıldığında çalışan sayısı 4300 kişi olacak.

Türk otomotiv ihracatı ağırlıklı AB’ye yapılıyor

Konferansta OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik ve TAYSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kemal Yazıcı Türk otomotiv sektörü ve Türkiye Tanıtım Grubu projesi hakkında bilgilendirme sunumu yaptı. TAYSAD Başkanı Alper Kanca ile TAYSAD Başkan Yardımcısı Albert Saydam da “Türkiye Otomotiv Sektörü Nedir, Ne Değildir? Güçlü Tarafları, Becerileri, Yetkinlikleri, Türk Otomotiv Sanayi Hakkında Bilmedikleriniz” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Sunumlarda OİB ve TAYSAD hakkında tanıtıcı bilgilerin yanı sıra, her iki kurumun üye profilleri, ihracat hacimleri, Almanya ile ticaret hacimleri, ticaret yaptıkları ülkeler, ihraç pazarları ve güçlü yönleri gibi bilgiler katılımcılarla paylaşıldı.

 Katılımcılar çalıştaydan memnun kaldı

Etkinlik kapsamında OİB – TAYSAD Başkanlarının, Başkan Yardımcılarının, Üyeleri ve otomotiv sektörünün önde gelen isimlerinin moderatörlüğünde 10 farklı oturum ile detaylı bilgi paylaşımı içeren çalıştaylar düzenlendi. Çalıştay oturumlarında “Alman otomotiv endüstrisi Türk tedarik sanayisini nasıl görüyor? Türkiye’yi hangi fırsatlar ve riskler bekliyor?” gibi sorulara yanıt arandı. Almanya’dan da yoğun ilginin olduğu çalıştaylara katılanlar, organizasyondan memnun kaldıklarını belirtti.

OİB YK Başkanı Baran Çelik – İTO YK Başkanı Şekib Avdagiç “Türkiye Otomotiv Sektöründe Çalışma ve İş Fırsatları”

TAYSAD Başkanı Alper Kanca –TOGG Strategy & Business Development Özgür Özel – Home –IX Ceo’su Mehmet Arzıman – Eatron Technologies Managing Director Umut Genç “Almanya’daki Start –Up Girişimlerinin Türk Otomotiv Sektörü ile İş Birliği”

OİB YK Başkan Yardımcısı Orhan Sabuncu – Maysan Mando Genel Müdürü Tülay Hacıoğlu Şengül “Yeni Trendler ve Covid-19 Salgınının Alman ve Türk Otomotiv Sektörüne Etkileri”

OİB YK Başkan Yardımcısı Murat Senir – TAYSAD Başkan Yardımcısı Kemal Yazıcı “Mobilite: Alman ve Türk Endüstrisinin Konumu”

OİB YK Üyesi Gökhan Tunçdöken – TAYSAD YK Üyesi Çağatay Dündar “Yeni Trendler ve Covid-19 Salgınının Alman ve Türk Otomotiv Sektörüne Etkileri”

OİB YK Üyesi Yüksel Öztürk – ZF Group Managing Director Kazım Eryılmaz “Mobilite: Alman ve Türk Endüstrisinin Konumu”

OİB YK Üyesi Tuna Arıncı – OİB DK Üyesi Ali İhsan Yeşilova “Türkiye Otomotiv Sektöründe Çalışma ve İş Fırsatları”

OİB YK Üyesi Ömer Burhanoğlu – TAYSAD İhracat Artışı Grup Lideri Atacan Güner “Mobilite: Alman ve Türk Endüstrisinin Konumu”

Mercedes Benz Avrupa Kamyon Grubu Tedarik Zinciri ve Yan Sanayi Yönetimi Seyfi Özot – Çalıştay Koordinatörü Şevket Akınlar “Türk Otomotiv Endüstrisinin Yetenekleri ve Almanya’dan görünümü, Fırsatlar ve Riskler”

Faurecia Kalite Müdürü Ali Umutlu – Audi Yurtdışı Satın Alma Ofisleri Harun Demir “Türk Otomotiv Endüstrisinin Yetenekleri ve Almanya’dan görünümü, Fırsatlar ve Riskler”

TOYOTA’NIN HİBRİTLERİNE BÜYÜK İLGİ

Pandemi dönemiyle birlikte fosil yakıtlı otomobiller yerine çevreci araçlara yönelik kişisel tercihler artarak sürerken, karbon ayak izini düşürmek isteyen kurum ve kuruluşlar da hibrit teknolojisine sahip otomobillere yöneldi. Hibrit teknolojisinin öncü ve lider markası Toyota, Türkiye’den 2021 yılı için hibrit motora sahip 28 bin filo aracı talebi aldı. 2021 yılının Ocak ve Şubat aylarında Türkiye otomobil pazarında hibrit otomobillerin toplam pazardan aldıkları pay yüzde 8,7 seviyesine yükselirken,  önemli bir yere sahip dizel modellerin payı yüzde 27,4’e geriledi. Türkiye pazarında her 100 hibrit aracın 90’ı Toyota logosunu taşırken, yılın ilk ayında satışı yapılan 7 bin 442 Corolla modelinin de 3 bin 526 adet ile yüzde 47’si hibrit versiyon olarak kayıtlara yansıdı.

Bugün tüm dünyada 17 milyon satış adedine ulaşan  Toyota hibrit otomobiller özellikle şehir içi kullanımlarda sürüşleri büyük oranda emisyon salımı olmadan gerçekleştirirken, hafif hibritler başta olmak üzere diğer hibrit araçlardan farklı olarak kullanım süresinin yüzde 50’sini elektrikli motor ile kat ederek yakıt tasarrufu sağlıyor. Hibritler ayrıca, hafif hibritlere göre çok daha güçlü elektrik motoru ve aküsü sayesinde anında güç ve hızlanma da sağlıyor.

 Bozkurt “Hibrit otomobil talebi katlanarak artacak”

Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO’su Ali Haydar Bozkurt, pandemi döneminde alınan önlemlerin Türkiye ve dünyadaki olumlu çevresel etkilerini yakından gözlemlendiklerini belirterek “Kişisel çevreci hibrit araç talebi özel kurumlara, kamu kurumlarına ve filo taleplerine yoğun olarak yansımış durumda. Bir iki yıl önceden başlayan ve bu yıl artarak devam eden hibrit otomobil taleplerini karşılamak ve yeteri kadar araç bulmak için yoğun bir şekide uğraşıyoruz.” dedi. Bozkurt, son iki yıldır katlanarak artan yoğun taleple birlikte filolarda hibritlerin dizelin yerini almaya başladığını da sözlerine ekleyerek şunları söyledi;

“Kurumsal yapıların artık karbon ayak izini takip etmek ve düşürmek amacıyla şirket araçlarının hibritler başta olmak üzere daha çevreci modellere evrilmesi konusunda düğmeye bastıklarını görüyoruz. Teşvikler ve teknolojinin gelişimiyle elde edilen maliyet avantajları sayesinde hibrit modeller ile dizel ya da benzinli otomobiller arasında bir fiyat uçurumu da artık yok. Hem perakende hem de filo kullanıcıları bu durumu çok iyi değerlendiriyorlar. 2020 yılında toplam hibrit satışımız 16 bin 55 adet olarak gerçekleşmişti. Yoğun filo talebiyle 2021 yılında bir rekora imza atarak hibrit araç satışımızın önemli bir seviyeye gelmesini bekliyorum. Toyota hibrit otomobil kullancısı 750 kişiyle yaptırdığımız anket de bunu doğrular nitelikte. Ankette memnuniyet ve tavsiye oranı yüzde 90’ı aşarken, tekrar hibrit otomobil alırım diyenlerin oranı yüzde 85 seviyesinde. Ayrıca kullanıcılar yakıt tüketimi, çevresel faktörler, sessiz ve konforlu bir sürüş için hibritleri tercih ettiklerini belirtiyorlar. Bunun yanında; hibrit  teknolojisini tercih edenler geçmişte otomatik vitesli araçlara geçtikten sonar tekrar düz vitese dönmeyenler gibi bundan sonra da hibrit dışında araç kullanmayacaklarını da ifade ediyorlar”

Hibritler her açıdan avantajlı

Uzun vadeli stratejisiyle hibrit elektrikli güç ünitelerine odaklanan ve sıkılaşan emisyon yönetmeliklerini karşılayıp bu teknolojide lider olmayı başaran Toyota, sürekli olarak geliştirdiği hibrit teknolojisi ile de kullanıcısına büyük avantajlar sunuyor.

Yapılan ölçümlerde; dizele göre yüzde 15, benzinliye göre yüzde 36 oranında daha az yakıt tüketim maliyetine de sahip olan hibritler, hafif hibrit otomobiller başta olmak üzere diğer hibrit ve benzeri modellere göre bir çok ülke ve bölgedeki düşük emisyon standartlarına da olumlu cevap veriyor. Bunun yanında ayrıca ikinci el rakamlarını karşılaştırıldığında da hibrit araçların benzinli araçlara göre yüzde 4, dizel araçlara göre ise yüzde 6 daha avantajlı ikinci el değerine sahip olduğu görülüyor.

Tarladan çatala kadar kontrollü gıda üretimi

 Ege İhracatçı Birlikleri’nin düzenlediği webinarda Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Birol Celep, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balık, Migros Ticaret A.Ş. Ürün Güvenliği ve Çevre Yönetimi Grup Müdürü Serpil Ürek ve Migros Ticaret A.Ş. İyi Tarım Uygulamaları Kalite Yöneticisi Mesut Öztürk perakende sektöründe gıda güvenliği ve sürdürülebilirlikle ilgili kriterleri, iyi tarım uygulamalarını, tarımda sürdürülebilirlik için yapılması gerekenleri konuştu.   Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Birol Celep, “İhracatı daha az karbon ayak izi bırakarak yapmak için İzmir kentinde 81 yıldır faaliyet gösteren Ege İhracatçı Birlikleri olarak, Ege Bölgesi’nin sürdürülebilir üretim merkezi olduğunu tüm dünyaya göstermek için öncü olmamız gerektiğine inanıyoruz. Biz, bünyesinde 7 tarım birliği bulunan Ege İhracatçı Birlikleri olarak, henüz şartlar değişmemişken, ihracatı daha az karbon ayak izi bırakarak yapmayı hedefleyerek kurum içi strateji geliştirme çalışmalarında 2020 yılını ‘Sürdürülebilirlik Yılı’ olarak ilan edilmişti.” dedi.

Yeşil Mutabakat Türkiye için sürdürülebilir kalkınmada yeni bir fırsat

Ege İhracatçı Birlikleri’nde Sürdürülebilirlik çalışma grubunun kurulduğundan bahseden Celep, AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında yeni karbon vergisi düzenlemesine de değindi.

“Kurumumuza ve üyelerimize yönelik çalışmalar devam ederken Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat konulu 2 webinar yaptık. Yeşil Mutabakat, AB’nin 2050’ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması, ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi ve kimsenin ve hiçbir bölgenin geride bırakılmaması temel hedeflerini içeren yeni büyüme stratejisidir. Yani Mutabakat, emisyonları azaltırken iş imkanları yaratacak ve yaşam kalitesini artıracaktır. Tanımlanan hedefler kapsamında bu büyüme stratejisi; 1- temiz enerji, 2-sürdürülebilir sanayi, 3-inşaat ve renovasyon, 4- tarladan sofraya, 5- kirliliğin ortadan kaldırılması, 6-sürdürülebilir hareketlilik ve 7- biyoçeşitlilik olmak üzere 7 politika alanı altında kurgulanmıştır.”

Bu döngünün bir diğer çıktısı Sürdürülebilir ihracat artışının sağlanması

Celep, “Tüm paydaşların iş birliği ile yapmaya özen gösteriyor, bilimsel çalışmaların yanı sıra dış pazarlara yönelik tanıtım projeleri yürütüyor, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri yakından takip edip üyelerimizi ve üreticilerimizi bilgilendiriyoruz. Yaptığımız çalışmaların temel amacı; ürünlerimizin kalitesini ve insan sağlığına uygunluk seviyesini daha da artırmak, geleneksel ürünlerimizi günümüz gıda trendleriyle uyumlu küçük ambalajlarda, sağlıklı, doğal ve organik konseptleriyle pazarlayarak daha fazla katma değer yaratmak, ihracatımızı miktar ve değer olarak arttırmak, pazar çeşitliliği sağlamak.  Bu döngünün bir diğer çıktısı ise Sürdürülebilir ihracat artışının sağlanması.” diye konuştu.

Türkiye’nin gıda ihracatı stratejisini kriz şartları altında bile avantaja çevirebildik

Bu çerçevede yapılan çalışmalardan bir diğerinin ise Dikili, Bayındır, Kınık ve Bergama gibi Tarım İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin oluşturulması olduğuna değinen Celep sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu sayesinde yıllık 5 milyar dolar seviyesindeki tarım ürünleri ihracatımızın orta vadede 10 milyar dolara çıkacağını öngörüyoruz. Türkiye’nin coğrafi zenginliğini iyi değerlendirmek, tüm paydaşların katılımıyla ortak akıl çerçevesinde oluşturulacak politikalarla geleceği şekillendirmek vizyonumuz olmalı. Bunun için herkes taşın altına elini koymalı. Ege Bölgesi’nde büyük tarımsal potansiyelin olduğu bir gerçek. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının olumsuz etkilerini bir yana bıraktığımızda, tarım ülkesi olan Türkiye’nin gıda ihracatı konusundaki stratejisini yaşanan kriz şartları altında bile avantaja çevirebildik.”

Üretimin her aşaması kontrol altında

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balık ise güvenilir gıda temini için hayata geçirilen iyi tarım uygulamalarının tarımsal üretimin her aşamada kontrolünü ve sertifikalandırılmasını sağladığını anlattı.

“İyi tarım uygulamaları; çevre sağlığı yanında doğal kaynakların korunması, ayrıca tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanmasını hedefliyor. Sürdürülebilir gıda değer zincirinin nihai hedefi, hem mevcut hem de gelecek nesiller için toplumun refahında geniş tabanlı bir iyileşmeye önemli ölçüde katkıda bulunmak. Tarladan çatala kadar kontrollü gıda üretimine ulaşmada, çevresel risklerin değerlendirildiği, üretimin her aşamasının kontrollü olarak yapıldığı iyi tarım ürünlerinin nihai tüketiciye ulaşmasında üretici ve tüketiciyi buluşturan aracı işletmelerin önemi çok büyük.”

Ürün çeşitliliği ve ihraç ürünlerinin sezonunu uzatırsak yeni pazarlar açılır

Sürdürülebilir gıda arzı sağlamak için Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin yaptığı çalışmalardan bahseden Cengiz Balık, “Ürün çeşitliliği ve ihraç ürünlerinin sezonunu uzatmak yaş meyve sebze sektörü için çok önemli bir konu. Örneğin Ülkemizde 1.5-2 ay olan kiraz sezonunu 3 aya çıkarabildiğimizde üyelerimiz için birçok yeni pazarın açılabileceğini düşünüyorum. Bunun için ihracata dayalı çeşitlerin araştırılmasında Araştırma Enstitülerine büyük iş düşüyor. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü yakın zamanda erkenci kiraz ıslah çalışması başlatıyor, biz de bu projeyi hem yakından takip ediyoruz hem de destekliyoruz. Bunun yanında bölgemizde Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi faaliyetine başlıyor. Bu proje birçok meyvenin örtü altı üretimine de olanak sağlayan bir proje ve bu projenin de ülkemiz ürün çeşitliliğine fayda sağlayacağına inanıyorum.” dedi.

Hem çiftçi hem tüketici bilinçlendirilmeli

Cengiz Balık, atık yönetimi, atıkların geri dönüştürülerek yeniden kullanımı gibi çevresel anlamda da sürdürülebilirliği destekleyecek ve bu anlamda hem çiftçiyi hem de tüketiciyi bilinçlendirecek çalışmalar yapılması gerektiğinin altını çizdi.

“Maalesef birçok ürünümüzde hasat sırasında %30-35’lere varan oranlarda kayıplar yaşıyoruz. Üreticilere her aşamada ve hasada yönelik bilgilendirme yapılması gerekiyor. Bu konudaki farkındalık son dönemde oluştu, bu da sevindirici bir gelişme. İsrafın ve kayıpların önlenmesi amaçlı proje çağrıları artmaya başladı, kurum ve kuruluşların konuya ilgisi ve farkındalığı gözle görülür bir şekilde arttı. Bizim de Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak bu alanda desteklediğimiz projeler var. Bu konuda teknolojiyi yanımıza almak önemli, ama asıl önemli olan eğitim ve bilinçlendirme. Üretimin yoğun olduğu her ilde bu konuda farkındalığı ön plana çıkaran projeler oluşturulup her kesime yönelik yürütülmesi halinde inanın ülkemize ve dolayısıyla ekonomiye katkısı olacaktır.”

Gıda Güvenliği için ‘Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz’ projesi

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin 2021 yılında “Gıda Güvenliği”ne dikkati çekmek amacıyla ‘Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz’ isimli projeyi hayata geçireceğini açıklayan Cengiz Balık sözlerini şöyle noktaladı:

“Proje, ihracat miktarının yoğun olduğu ‘çekirdeksiz sofralık üzüm, kiraz, nar, şeftali, mandalina, çilek, domates, hıyar ve asma yaprağı’ ürünlerinin kalitesini artırmaya yönelik. Bu ürünlerin, üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği bölgelerden belirli sayılarda numune toplayarak, akredite olmuş laboratuvarlarda analizlerini gerçekleştirileceğiz. Bu sonuçlara göre en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği ve Rusya yanında 83 milyon vatandaşımızın sağlığı için istenilen MRL değerlerinin sağlanmasında başarı ve sağlıklı gıda arzı sağlanacak, hem üreticilerimiz hem de ihracatçılarımız daha bilinçli hale gelecek.”

Tarımsal kalkınmanın anahtarı planlı ve sürdürülebilir bir üretim politikası 

Sürdürülebilir Tarım – Gıda Platformu Cemre Hareketi’nin düzenlediği webinarda Cemre Hareketi Kurucu-Ortağı Prof. Dr. Meltem Onay’ın moderatörlüğünde Ege Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, İstanbul Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Melisa Tokgöz Mutlu ile akıllı tarım uygulamaları, “karbonsuz ekonomi” dönemini şekillendiren AB Yeşil Mutabakatı, döngüsel tarım ve tarım yatırımları,  Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları konuşuldu.

Ege Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, pandemi döneminde Türkiye gibi meyve sebze üretiminde dünyanın önde gelen üretici ülkeleri için yeni bir kapı açıldığını söyledi.

“Bu dönemde mevcut pazarlarımızdaki payımızı artırmayı başardık ve en büyük başarımız üretime aralıksız devam etmemiz oldu. Ürün çeşitliliğimizi artırarak ihracat sezonlarımızı uzatmalı ve ihracatta sürdürülebilir bir yapıya kavuşmalıyız. Araştırma Enstitülerinin çalışmalarını yakından takip ediyor ve katkı sağlıyoruz. Ürün çeşitliliğinin artması kapsamında tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinin kurulmasını da çok önemsiyoruz. Dikili’de faaliyete geçen sera organize sanayi bölgesi ile 80 bin tona kadar kaliteli ve katma değeri yüksek meyve sebze üretim hedefimiz var.”

Hem üretici sayısı hem üretim alanlarında kontrol mekanizması geliştirilmeli 

Hem imarlaşma, hem de genç nüfusun tarımdan uzaklaşması sebebiyle ekilip dikilebilir tarım alanlarında azalma yaşandığına dikkat çeken Uçak’a göre öncelikli hedef daha fazla üretmek değil, üretileni daha fazla fiyata, değere satmak.

“Merkezi ve yerel yönetimlere düşen en önemli görevlerden birisi tarım alanlarının toplulaştırılması için adım atmak. Yozgat’ta 2020 yılında 40 bin hektara yakın bir alanda toplulaştırma gerçekleştirildi. Büyük tarım alanlarında üretimin kontrolü de çok daha kolay ve etkili. Arjantin dünyanın önde gelen limon üreticilerinden biri. Bu üretim 15-20 büyük üreticiyle gerçekleşiyor. Dünyanın en büyük kiraz ihracatçısı durumunda olan Şili’de de üretim az sayıda üreticiyle sağlanıyor. Ülkemizde üretici sayısı çok fazla ve küçük alanlarda üretim yapıldığından sözleşmeli üretim modeli sağlıklı bir şekilde işletilemiyor. İhraç pazarlarımızda kalıntı problemiyle karşılaşmamak için hem Tarım ve Orman Bakanlığımıza, hem yerel yönetimlere hem de biz ihracatçılara çok iş düşüyor.”

“Organize Sanayi Bölgeleri” tarımsal kalkınma hamlesi

Seracılık sektörüyle ilgili Dikili’de Tarım ve Organize Sanayi Bölgesi’nin faaliyete geçtiğini ve parsel satışlarının başladığını açıklayan Uçak sözlerine şöyle devam etti:

“Bayındır, Bergama ve Kınık ilçelerinde de oluşumlar devam ediyor. Sanayi bölgeleri sağladığı istihdam, modern üretim teknolojileri ile uyumu, çevreye duyarlılığı, katma değerli üretim ile kurulduğu kırsal bölgeye, hem de ülkemize çok büyük kazançlar sağlayacak. Tarım ve sanayi sektörünün entegrasyonunu sağlaması ve sürdürülebilir üretim açısından da tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri büyük öneme sahip. Ülkemiz tarımsal anlamda ekonomik özgürlüğünü sağlamış ve yılda 20 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç eden bir ülke konumuna gelmiştir.”

Planlı ve sürdürülebilir bir üretim için tarım havza modeli vurgusu

Uçak, “Tarım ve Orman Bakanlığımız öncülüğünde, tarımsal havza modelinin uygulanarak hangi bölgede hangi ürünü üretmenin maksimum fayda sağlayacağının belirlenmesi önem arz ediyor. Yeni yapılacak yatırımlar da bu planlama kapsamında olduğunda sürdürülebilir bir üretim modeli hem yeni istihdam olanakları da doğacaktır. Hem de ülkemizin tarımsal ürün ihracatından sağladığı daha döviz gelirleri artacaktır. Ülkemizde üretimi yapılmayan meyve sebze cinsi yok denecek kadar az ve gün geçtikçe yeni bazı meyveleri de ülkemizde üretebiliyoruz. Amacımız bir bölgede daha çok çeşit ürün üretmek değil, elverişli koşullarda üretilen bir ürünü çeşitlendirerek üretim sezonunu uzatmak.” dedi.

AB Yeşil Mutabakat’ı dönüm noktası niteliğinde 

Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ile 2050’ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi öngörüldüğüne de değinen Uçak sözlerini şöyle tamamladı:

“Yakın bir zamanda karbon ve su ayak izini bildirmeyen firmalar özellikle AB’ye ihracat yapamayacak duruma gelecekler. Bu konuda 10 yıl öncesinden bilinçlenmek ve ona göre adımlar atmak gerekir. Son yıllarda sektörde bu konuda yavaş yavaş farkındalık oluşmaya başladı. Tarımsal üretim için en önemli kaynak olan su kullanımı da bu noktada stratejik bir öneme sahip. Bu konuda hem Ticaret Bakanlığımızın koordinasyonunda bir yol haritası oluşturulması için çalışma grubu oluşturuldu ve çalışmalar yoğun bir şekilde ilerliyor. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak bizim en büyük sorumluluğumuz ve sektörümüzün tüm paydaşlarının bu sorumluluğa uygun bir bilinç ile hareket etmesi gerekiyor.”

TÜRK TEKSTİLİ ÇEVRECİ ÜRETİME ODAKLANDI

 Türk tekstil sektörünün hızla çevreci üretime odaklandığını kaydeden UTİB Başkanı Engin, sürdürülebilir üretim süreci ile dünya pazarında fark yaratacaklarını söyledi.

 Dcube Döngüsel Ekonomi Kooperatifi, Hedefler İçin İş Dünyası Platformu, İş Dünyası Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve Dünya Gazetesi işbirliğinde gerçekleştirilen Döngüsel Ekonomi Haftası kapsamında, Avrupa Birliği Döngüsel Ekonomi Eylem Planı’nda belirlenen öncelikli sektörler masaya yatırıldı. Online etkinlikte konuşan Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Taşdelen Engin’in moderatörlüğündeki Tekstil paneli, UTİB Yönetim Kurulu Üyesi İhsan İpeker, Sun Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Elvan Ünlütürk, Yeşim Tekstil Kurumsal İletişim Direktörü Dilek Cesur ve Cirle Economy Sürdürülebilir Tekstil Programı Proje Direktörü Jade Wilting’in katılımları ile gerçekleşti.

 ‘DÖNÜŞÜMÜ YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ’

Türk tekstil sektörünün ele alındığı oturumda konuşan UTİB Başkanı Pınar Taşdelen Engin, “Avrupa Komisyonu tarafından 2019 sonunda kabul edilen Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Avrupa Birliği mevzuatında 2050’ye kadar iklim nötrlüğüne ilişkin uzun vadeli hedefler belirlendi. Mevzuatta, sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar 1990 seviyelerine göre yüzde 50-55 oranında azaltma yönündeki amaçlar ortaya kondu. Bu anlaşma, Avrupa Birliği’ni, kaynakları daha verimli kullanan rekabetçi bir ekonomiye dönüştürmeyi hedefliyor. Aynı zamanda Avrupa ile ticaret ilişkileri olan herkesi etkileyecek bir mutabakat. Dolayısıyla Türk tekstil sektörünün yöneticileri olarak biz de bu dönüşüm sürecini yakından takip ediyoruz” dedi.

 ‘HIZLA ADAPTE OLDUK’

UTİB’in çevreci üretime her geçen gün daha fazla adapte olduğunu da vurgulayan Engin, “Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği ve Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ortaklığında kurduğumuz Bursa Teknoloji ve Koordinasyon Ar-Ge Merkezimizde, özellikle çevreci üretim konusuna odaklanan eğitimler düzenliyoruz. Çevresel hassasiyet, doğal liflerin yetiştirilme süreçleri ve sentetik ürünlerin üretim emisyonları gibi birçok konuda firmalarımızı bilinçlendiriyoruz. Ekolojik tekstil konusunda da Ur-Ge projemiz devam ediyor. Amacımız ekolojik verimlilik ilkesi ile doğru kaynak ve enerji kullanımını sağlayarak daha çevre dostu ve ‘sürdürülebilir’ üretim sürecini en kısa sürede yakalayabilmek. Projede yer alan 22 firmamızın bu alanlarındaki yeterlilik ve kapasitelerini ölçerek sektörümüzün genel ihtiyaçlarına olacak katkılarını analiz ediyoruz” ifadelerini kullandı.

 ‘SON TÜKETİCİ BİLİNÇLENMELİ’

Tekstil sektörünün dünya çapında çevre kirliliğinin önüne geçemediğini kaydeden UTİB Yönetim Kurulu Üyesi İhsan İpeker de “Firmalar üzerlerine düşeni yapsalar da önemli olan, markalardan alışveriş yapan son tüketicinin bilinçlenmesi. Sürdürülebilirliğe yaklaşımınız ve bunun içerisinde diğer elementleri nasıl aldığınız bir vicdan meselesidir. Çünkü hepimiz aynı havayı soluyup aynı suyu kullanıyoruz. Pandeminin etkisiyle çevresel sorunların sağlımıza etkilerini görmüş olduk. Tekrardan son tüketici noktasına geldiğimizde tüketicilerin sürdürülebilirlikle ilgili bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Taşa değer katanlar”  8-11 Haziran tarihleri arasında bir araya gelecek

 Covid-19 salgını nedeniyle Marble İzmir Fuarı Sektör Danışma Kurulu kararı doğrultusunda ertelen 6. Uluslararası Taş Kongresi, 8-11 Haziran 2021 tarihlerinde yapılmak üzere sektör kurulunun kararını bekliyor.
6. Uluslararası Taş Kongresi, “Taş Değer Katar – Taşa Değer Katanlar” teması ile bilim insanlarını sektör temsilcilerini alım heyetlerini yeni teknolojilerle buluşturma hedefiyle yola çıkmıştı.
Kongre çalışmalarının bütün hızıyla devam ettiğini, bu doğrultuda 60’tan fazla gönüllü yürütme kurulu üyesinin yoğun mesai harcadığını kaydeden 6. Uluslararası Taş Kongresi Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Çalapkulu, Türkiye’nin doğal taş zenginliklerini uluslararası platformda tanıtmayı hedeflediklerini dile getirdi.
Türkiye’nin doğal taş rezervleriyle, doğal taş ihracatı arasında bir uyumsuzluk olduğuna işaret eden Çalapkulu, “Dünyada en zengin doğal taş rezervlerine, renk ve desen çeşitliğine sahibiz. 20 milyar dolarlık dünya doğal taş ihracat pazarından ise; 1,8 milyar dolar pay alabiliyoruz. Türk doğal taş sektörünün ilk aşamada 3, daha sonra 5 milyar dolar ihracat hedefine ulaşması için dünya genelinde doğal taş ile ilgili karar vericileri 6. Uluslararası Taş Kongresi’nde ağırlayacağız. Türk doğal taşını tanıtacağız. İnsanlığın yaşamına değer katan taşlarımızı, taşa değer katanlarla buluşturacağız. Kongre sırasında sanal gerçekliği de kullanarak Türk doğal taşlarını mermerin ana vatanında tanıtacağız” diye konuştu.
Kongre, gezi, kayıt ve etkinlikleri takip için web sayfasını baştan sona yeniledikleri bilgisini paylaşan Çalapkulu, kongre ile ilgili tüm bilgilere https://www.uluslararasitaskongresi.com adresinden Türkçe ve İngilizce olarak ulaşılabileceğini belirtti.
6. Uluslararası Taş Kongresi’nde neler olacak?
Kongrede mermer ile ilgili mühendisler ve mimarlar, Türk ve yabancı müteahhitler, doğal taş üreticileri, taş işleme ve montaj firmalarının buluşacağı bir ortam sağlanırken; akademik çalışmaların yanı sıra yeni üretim ve işleme teknikleri tanıtılacak.
Kongreyi destekleyen STK’lar tarafından, Türkiye’nin doğal taş ihracatını arttırmak için 9 alım heyeti organize edilecek. Bu alım heyetlerinde 90 doğal taş alımı yapan yabancı firmanın temsilcileri Türk doğal taş satıcıları ile buluşturulacak.
VR gözlüklerle sanal gerçekçilik ortamında 2000 yıl önce Efes katrak atölyesine zamanda yolculuk yapılacak.
Doğal taş sektörünün düzenlediği tasarım yarışmaları 6. Uluslararası Taş Kongresi sırasında sergilenecek. Jeoloji Mühendisliği öğrencilerinin yaptığı bitirme tezleri yarışmasında kazananlar ödüllendirilecek.
20’den fazla ülkenin doğal taş temsilcileri “WSS” Dünya Taş Zirvesine katılacak.
13 ayrı kültürel, teknik ve ticari gezilerle Türkiye’nin doğal taş zenginlikleri ocak, fabrika, show room ve antik işletmeler uluslararası platformda tanıtılacak.
6. Uluslararası Taş Kongresi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Ege Maden İhracatçıları Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (TİM Maden Sektör Kurulu) ve İZFAŞ güç birliğinde ilerlerken; Türkiye Mermer, Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği (TÜMMER) ile Denizli İhracatçılar Birliği  (DENİB) tarafından destekleniyor.

Polonez’in yüzde 77’lik hissesi   Siniora Food’un oldu

Mart 2021Şarküteri et ürünleri sektöründe 30 yılı aşkın süredir Polonez markasıyla faaliyet gösteren Trakya Et ve Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’nin yüzde 77 hissesinin Siniora Food Industries tarafından devralınması işlemi tamamlandı.

 Rekabet Kurulu, Trakya Et ve Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’nin yüzde 77 hissesinin Ürdün merkezli Siniora Food Industries tarafından devralınmasıyla ilgili anlaşmaya onay verdi. Ürdün merkezli Arap Filistin Yatırım Şirketi (APIC) iştiraki olan Siniora Food Industries Company, Trakya Et ve Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’nin hisselerini 28,3 milyon dolara satın alarak, Türkiye’deki faaliyetlerine resmi olarak başladı.

APIC Başkanı Tarek Aggad konuya ilişkin yaptığı açıklamada; bu satın almanın bölgesel ve küresel ölçekte pazar payını artırma stratejisinin bir parçası olduğunu, Türkiye pazarının Avrupa ve küresel pazarlara ulaşmada kendileri için önemli konumda bulunduğunu belirtti.

Siniora Food Industries Grup CEO’su Majdi Al-Sharif; Polonez’in Siniora’nın portföyüne katılmasının, her iki markanın değerini artıracağını söyledi. Al-Sharif, bu satın almayla Siniora’nın gelirlerinin yıl sonunda yaklaşık 50 milyon ABD doları kadar artmasını beklediklerini açıkladı.

Polonez İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Boran Uzun ise, “Siniora 1920’de kurulmuş olan, 100 yıllık geçmişe sahip bir marka. Bu yatırım, her iki markanın da büyüme stratejisini destkleyecek ve rekabet gücünü artıracak olan stratejik bir adımdır. Bu güçle, şarküteri et ürünleri pazarında liderlik için çalışacağız. Siniora Grup olarak, Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşma ve global pazarlarda genişleme stratejimiz doğrultusunda, yatırımlarımız devam edecek.” dedi.

Tüketici olarak tanıştı markanın lideri oldu…

Amerika merkezli, 1,1 milyar dolarlık cirosuyla dünyanın en büyük 14’üncü network marketing şirketi olan Jeunesse Global, başarılı liderler çıkarmaya devam ediyor. Türkmenistan’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen ve Jeunesse zindelik ürünleriyle tüketici olarak tanışan Feruza Irgazhova, 4 bin kişilik ekibin lideri olmayı başardı. Irgazhova, “Güçlü antioksidan takviyelerini kullanarak tanıştığım Jeunesse hem bedensel hem maddi sorunlarımdan kurtulmamın en büyük destekçisi oldu” diyor.

Feruza Irgazhova, 140 ülkede faaliyet gösteren, tüm dünyadaki doğrudan satış şirketleri arasında 1.1 milyar dolar ciro ile dünyanın en büyük 14’üncü şirketi olan Amerikan Jeunesse firmasının son dönemde yetiştirdiği en başarılı isimlerin başında geliyor. Irgazhova, gıda takviyelerini kullanmaya başlayarak tanıştığı Jeunesse’te doğrudan satış kariyerine başlayarak şirkette 4 bin kişilik bir ekibin lideri oldu.

Kariyer öyküsünü doğrudan satışla tanışmamış kişilere ilham vermek amacıyla paylaştığını ifade eden Irgazhova şöyle anlatıyor: ’’Aslen Türkmen’im. İki çocuklu bir anne olarak daha iyi bir yaşam için 2010 yılında Türkiye’ye geldim. Temizlik, bebek bakıcılığı gibi işlerde çalıştıktan sonra 2017 yılında geçirdiğim büyük bir ameliyat sonrası bağışıklığımı güçlü tutmam gerektiğinden antioksidan gıda takviyesi ürünleri araştırdım ve bu şekilde Jeunesse ile tanıştım. Ürünleri detaylı şekilde araştırdım çünkü her ürünü kullanmam sakıncalıydı. Doktorlarım, ürünlerin güçlü antioksidan takviyeleri olduğunu söyleyince Jeunesse ürünlerini kullanmaya karar verdim. Ve o karar bugün hem bedensel hem maddi sorunlarımdan kurtulmamın en büyük destekçisi oldu.”

4 bin kişilik bir ekibin lideriyim

Jeunesse ile tanıştığı zaman sağlıksız, yorgun, mutsuz ve maddi sıkıntıları olan biri olduğunu anlatan Irgazhova, “Ailem dağılmıştı ve çocuklarıma bakamıyordum. Jeunesse, hayatına girdiğinden beri iyilik dolu tecrübeler yaşadım” diyor. Irgazhova yaşadığı değişimi ise şöyle aktarıyor: ’’Jeunesse’e üye olduğunuzda tüm ürünlerini yüzde 30 indirimli alabiliyorsunuz. Önce kendi bedenimi olması gereken duruma getirebilmek için üyeliğimi yaptım. Zamanla kullandığım ürünler bana o kadar iyi geldi ki yaşadığım sorunlar hızla ortadan kalktı. Markanın bu ürünlerinin ailem ve etrafımdaki insanların hayatına da dokunmasını istedim.  Bu sayede sevdiklerimi de Jeunesse üyesi yaptım.  Bu aileye katılan herkes o kadar mutluydu ki onların da büyük gayretleri ile yakın zamanda Türkmenistan ülkesi de Jeunesse Türkiye ofisine bağlandı’’

Çocuklarıma daha iyi bir gelecek sağlayabiliyorum

“Çocuklarını yalnız büyüten anneler her zaman ayakta durmak zorunda” diyen Feruza Irgazhova ‘’Kendi ayakları üzerinde durmaya, çocuklarını yalnız büyütmeye çalışan bir anne olarak Jeunesse ile çalışmam ilk günden itibaren muhteşem bir özgüvene ve sonrasında itibara sebep oldu. Çocuklarıma sağlam bir gelecek hazırlama fırsatım var. Bugün hem evim hem arabam var. Benim gibi markanın çatısı altında çalışan her arkadaşım aynı kazanç fırsatını yakalıyor. Jeunesse ailesi katılan herkese çiçekler sunuyor ve ben bu çiçekleri büyütüp kocaman bir bahçeye dönüştürdüm. Hiçbir şey için geç kaldığınızı düşünmeyin, en doğru zaman şu andır’’ ifadelerini kullandı.

Sebahattin Gazanfer’i kaybettik

Pamuk konusunda dünya genelinde otorite isimlerden biri olan Uluslararası Pamuk İstişare Konseyi (ICAC)’nde Danışma Kurulu Başkanı olarak ülkemizi uzun yıllar başarıyla temsil eden, 1991-2000 yılları arasında Ege İhracatçı Birlikleri’nde Genel Sekreterlik yapan Dr. Sebahattin Gazanfer (76) vefat etti.

Dr. Sebahattin Gazanfer, Ege İhracatçı Birlikleri’nin 50. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle, İhracatçı Birlikleri Tarihçesi isimli kitabı Ege İhracatçı Birlikleri çalışanlarıyla birlikte kaleme almıştı. Gazanfer, TARİŞ Genel Müdürlüğü, Türkiye Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Danışmanlığı, Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği, EGS Dış Ticaret A.Ş. Genel Koordinatörlüğü görevlerinde de bulunmuştu.  Dr. Sebahattin Gazanfer, pandemi koşullarında İzmir’de 7 Mart 2021 pazar günü toprağa verildi.