Ekonomi haberleri (03.09.2020)

Pamuk üreticisi prim artışı bekliyor…

TZOB Genel Başkanı Bayraktar:“Pamukta üretim düşüyor. Üretim artışı üreticinin desteklenmesine bağlıdır. Pamukta kendi kendine yeten üretime ulaşabilmemiz için üreticilerimiz teşvik edilmelidir. Türkiye’de hektara 1944 kilogram olan pamuk verimi, 790 kilogram olan dünya ortalamasının oldukça üzerindedir. Ülkemizde, 2000 yılında 6 milyon 541 bin dekar olan ekim alanı son 20 yılda hızla daralarak 2019 yılında yüzde 27 azalmayla 4 milyon 778 bin dekara kadar gerilemiştir. Pamukta ekim alanlarındaki değişim, çiftçinin kazancıyla; yani ürün maliyeti, fiyat ve desteklerle doğrudan ilişkilidir. Türkiye’de, pamuk üretiminin tüketimi karşılama oranı yüzde 60’da kalıyor. 2019 yılında yaklaşık 935 bin ton lif pamuk ithalatına 1,6 milyar dolar döviz ödendi. Türkiye toprakları pamuk üretimine elverişlidir ve Türk çiftçisi ülke ihtiyacını sağlayacak hatta ihracat yapacak çalışma azmine sahiptir. 2017 yılından itibaren kilogramda 80 kuruşa çıkarılan prim desteği 1 lira 50 kuruşa yükseltilmelidir.Primde dekar başına 500 kilogramlık verim üst sınırı uygulaması kaldırılmalıdır.”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, pamuk üreticisinin prim desteğinde artış beklediğini bildirerek, “Pamukta üretim düşüyor. Üretim artışı üreticinin desteklenmesine bağlıdır. Pamukta kendi kendine yeten üretime ulaşabilmemiz için üreticilerimiz teşvik edilmelidir” diye konuştu.

Bayraktar, pamuğun, yüksek katma değer sağlayan bir tarım ürünü olması, üretim, istihdam ve ihracat açısından lokomotif sektör konumunda olan tekstil ve konfeksiyon sektörü için temel girdi niteliğinde olması, doğrudan veya dolaylı şekilde milyonlarca insana istihdam sağlaması nedeniyle stratejik bir önem arz ettiğini bildirdi.

Türkiye’nin, pamuk ekim alanında dünyada 11’nci sırada olmasına rağmen, verimde dünya ikincisi olduğunu belirten Bayraktar, Türkiye’de hektara 1944 kilogram olan pamuk veriminin, 790 kilogram olan dünya ortalamasının oldukça üzerinde olduğunu vurguladı.

Pamukta ekim alanlarındaki değişimin, çiftçinin kazancıyla; yani ürün maliyetleri, fiyat ve desteklerle doğrudan ilişkili olduğunu belirten Bayraktar şöyle devam etti:

“Ülkemizde, 2000 yılında 6 milyon 541 bin dekar olan ekim alanı son 20 yılda hızla daralarak 2019 yılında yüzde 27 azalmayla 4 milyon 778 bin dekara kadar gerilemiştir. Bu dönemde üretim ise 2 milyon 260 bin tondan 2 milyon 200 bin tona düşmüştür. Ekim alanlarında yaşanan yüzde 27 oranında düşüşe rağmen üretimdeki azalışın çok az olmasının sebebi, verim artışından kaynaklanmaktadır.”

-“Pamuk ithalatında koruma önlemi bulunmamaktadır”

Türkiye’de, pamuk üretiminin tüketimi karşılama oranının yüzde 60’da kaldığını belirten Bayraktar, üretimdeki bu açığın ithalatla karşılandığına işaret etti. 2019 yılında yaklaşık 935 bin ton lif pamuk ithalatına 1,6 milyar dolar döviz ödendiğini belirten Bayraktar şöyle devam etti:

“Pamuk, AB-Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında, sanayi ürünü olarak işlem görmesi nedeniyle, pamuk ithalatında koruma önlemi bulunmamaktadır. Bu anlaşmanın yerli üreticimizi mağdur ettiği göz önünde bulundurulmalı, bu dezavantajın giderilmesi için üreticimiz daha fazla desteklenmelidir. Türkiye toprakları pamuk üretimine elverişlidir ve Türk çiftçisi ülke ihtiyacını sağlayacak hatta ihracat yapacak çalışma azmine sahiptir.”

-Yapılması gerekenler-

Pamuk üreticilerinin fiyat konusundaki belirsizlik nedeniyle tedirginlik yaşadığını belirten Bayraktar, pamuk üreticisinin üretime devam edebilmesi için alınması gereken tedbirleri şöyle sıraladı:

“Gübre, elektrik, ilaç gibi yüksek girdi fiyatları üreticinin maliyetlerini enflasyonun çok üzerinde artırmış, çiftçi borçlanarak ekim yapmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle üreticiye verilen desteklerin artırılması önem arz etmektedir.

2017 yılından itibaren kilogramda 80 kuruşa çıkarılan prim desteği 1 lira 50 kuruşa yükseltilmelidir.

Primde dekar başına 500 kilogramlık verim üst sınırı uygulaması kaldırılmalıdır.

Özellikle gübre, ilaç, elektrik gibi girdi fiyatları ve sulama ücretleri makul düzeylere çekilmelidir.

Üreticilerimizin hasat ettiği pamuğun tatminkâr bir fiyatla alınması için Tariş, Çukobirlik, Antbirlik gibi tarım satış kooperatifleri güçlendirilmeli ve müdahale alımı yapmaları sağlanmalıdır.

Pamuk üreticimiz korunmalı, pamuk, gümrük birliğinde tarım ürünleri kapsamına alınmalı, gümrük vergileri tekrar konulmalıdır.

Ziraat Odalarımızdan aldığımız bilgiye göre pamuk maliyeti illere göre değişmekle birlikte beklenti, kilogram fiyatının en az 5 lira olması yönündedir.

Üretim, verimlilik ve çiftçimizin deneyim üstünlüğüne sahip olduğu bu ürünü sektörde yer alan sanayicilerimizin de sahiplenmesi, üretimin sürdürülebilirliği açısından önemlidir.

Sanayi ürünü kapsamında değerlendirilen pamuk tarım ürünü olarak işlem görmelidir.”

Toyota, WRC 2020’ye Zaferle Devam Etmeyi Hedefliyor

Toyota’nın Dünya Ralli Şampiyonası’nda yarışan takımı TOYOTA GAZOO Racing, 2020 FIA Dünya Ralli Şampiyonası’na bıraktığı yerden devam etmeyi hedefliyor. 4-6 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek Estonya Rallisi’nde, TOYOTA GAZOO Racing’in hedefi yine galibiyet almak olacak.

Markalar Şampiyonası’nda 21 puanla liderliği elinde bulunduran Toyota, aynı zamanda Pilotlar Şampiyonası’nda da üstünlüğe sahip. Sébastien Ogier şampiyonada ilk sırada yer alırken, Elfyn Evans ikinci ve Kalle Rovanperä dördüncü sırada bulunuyor.

Bilindiği gibi COVID-19 salgını sezonun yarıda kalmasına neden olmuştu. Toyota Yaris WRC ile ilk sezonlarına başarılı bir şekilde başlayan üç pilot arasından Evans, İsveç’te, Ogier ise Meksika’da ralliyi kazanmıştı.

Estonya Rallisi ise revize edilen 2020 takvimine yeni eklendi ve sıkılaşan protokollerle güvenlik önlemleri artırıldı. Estonya ilk kez WRC’nin bir ayağına ev sahipliği yapacak olsa da, geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen tanıtım organizasyonuna tüm üreticiler katılmıştı.

Birçok tepe ve atlayış içeren etaplarda, hızlı ve akıcı toprak yollar bulunuyor. Takımlar kısıtlamaların hafifletilmesiyle birlikte Finlandiya ve Estonya’da antrenman yaparak bu ralliye hazırlıklarını gerçekleştirdiler.

Cuma akşamı kısa bir açılış etabıyla başlayacak Estonya Rallisi’nde servis alanı Raadi Havalimanı’na konumlandırıldı. Rallide etapların büyük bir çoğunluğu Cumartesi ve Pazar günlerinde toplam 232.64 km ile gerçekleştirilecek. Ralli merkezi ise, Estonya’nın ikinci büyük şehri Tartu’da yer alacak.

İsfanbul Alışveriş Caddeleri’nde hijyen atağı

ISS tarafından piyasaya sürülen ve virüsün yayılma hızını düşüren ileri teknoloji dezenfeksiyon ürünü Pure Space, AVM sektörü içinde Türkiye’de ilk kez İsfanbul Alışveriş Caddeleri’nde kullanılmaya başladı. İnsan gücüne göre çok daha hızlı ve sık dezenfekte işlemi sağlayan cihaz, aynı anda farklı noktaları dezenfekte ediyor.

Binlerce insanın her gün ziyaret ettiği AVM, hastane, fabrika gibi geniş ve umumi alanların dezenfekte edilmesi hedefiyle geliştirilen Pure Space, AVM sektörü içinde Türkiye’de ilk kez İsfanbul Alışveriş Caddeleri’nde kullanılmaya başladı. Global iş yeri ve tesis yönetimi şirketi ISS tarafından piyasaya sürülen ürün, saatte 2 bin 100 metrekarelik bir alanın dezenfeksiyonunu yapabiliyor, zemin, dikey ve yatay yüzeylerin temizliğini sağlayabiliyor ve 30 saniye gibi çok kısa bir sürede geniş spektrumlu mantar, küf, bakteri ve virüslere karşı etkili kimyasal güç gösterebiliyor.

  • UİB’DEN AĞUSTOS AYINDA 1.65 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT…
  • UİB’İN AĞUSTOS AYI İHRACAT RAKAMLARI AÇIKLANDI…

Türkiye’nin Genel Sekreterlik bazında en fazla ihracat gerçekleştiren ikinci birliği olan Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB), Ağustos ayında 1 milyar 654 milyon dolarlık ihracat rakamına ulaştı.

UİB’in Ağustos 2020 ihracat rakamları açıklandı. Ağustos ayındaki ihracatı 1 milyar 654 milyon dolar olan UİB’in, geriye dönük 12 aylık dönemdeki ihracat tutarı ise 26 milyar 234 milyon 911 bin dolar olarak gerçekleşti.

OİB’in ihracatı Ağustos ayında 1.3 milyar dolar

Ağustos ayında 1 milyar 313 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği’nin (OİB), geriye dönük 12 aylık performansı ise 22milyar 174 milyon dolar olarak açıklandı.

UTİB ihracatı Ağustos’ta 78.2 milyon dolar

Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği de (UTİB), Ağustos ayında 78 milyon 241 bin dolarlık ihracata imza attı. UTİB’in geriye dönük 12 aylık dönemdeki ihracatı ise 1 milyar 22 milyon dolar olarak gerçekleşti.

UHKİB’ten Ağustos’ta 69.5 milyon dolarlık ihracat

Ağustos ayında 69 milyon 523 bin dolar ihracat gerçekleştiren Uludağ Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin (UHKİB) geriye dönük 12 aylık dönemdeki ihracatı ise 672 milyon 113 bin dolar oldu.

UMSMİB’in ihracatı Ağustos ayında 16 milyon dolar

Ağustos ayında 16 milyon 76 bin dolar ihracat yapan Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği (UMSMİB), geriye dönük 12 aylık dönemde ise 167 milyon 518 bin dolar ihracat gerçekleştirdi.

UYMSİB’ten Ağustos’ta, 11.7 milyon dolar ihracat

Ağustos ayında 11 milyon 753 bin dolar ihracat gerçekleştiren Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB), geriye dönük 12 aylık dönemde ise 136 milyon 258 bin dolar seviyelerinde dış satışa imza attı.

Öte yandan UİB üzerinden ihracat kaydı yapılan ve ‘diğer’ başlığı altında listelenen sektörlerin Ağustos ayı ihracatı 164.7milyon dolar olurken, geriye dönük 12 aylık dönemde ise 2milyar 62 milyon dolar ihracat gerçekleşmiş oldu.

Cennet meyvesi kuru incirin ihracat yolcuğu 30 Eylül’de başlayacak

Cennet meyvesi, Hristiyanların noel sofralarının vazgeçilmezi Türk kuru incirinin, dünya sofralarını süslemesi için 2020/21 sezonundaki ilk ihracat yolculuğu 30 Eylül 2020 tarihinde başlayacak.

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru incirin ilk ihraç tarihini belirlemek üzere online ortamda Kuru Meyve ve Mamulleri Sektör Kurulu toplantısı ve sonrasında Danışma Niteliğinde Genel Kurul Toplantısı düzenledi.

Toplantıda, Türkiye Kuru Meyve Sektör Kurulu’nun kuru incir ihracatında ilk gemi yükleme tarihi olarak önerdiği 30 Eylül 2020 tarihi oybirliğiyle kabul edildi.

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından henüz resmi rekolte açıklanmamış olmakla birlikte, 2020 ürünü kuru incir rekoltesinde önceki yıla göre bir miktar azalma beklendiğini, ürün kalitesinde de gerileme görüldüğünü dile getiren Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, kuru incirin büyük ölçüde elle işlenip paketlenen bir ürün olduğunu, emek-yoğun bir sürecin ve kontrol ve analizlerin sonunda ihracata hazır hale geldiğini kaydetti.

Kuru inciri ihraç ettiğimiz ülkelere girişinde insan sağlığına uygunluk açısından kontrollere tabi tutulduğunu da belirten Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Birol Celep, kuru incir işletmelerinin iyi kurutulmuş, insan sağlığına ve hijyen şartlarına uygunluk açısından gerekli kontrollerden ve analizlerden hassasiyetle geçmiş ürünleri ihraç etmeleri gerektiğini, sağlıklı Türk inciri imajının dünya pazarlarında korunması gerektiğini ifade etti.

Celep;“7 Eylül 2020 Pazartesi günü Aydın’da kuru incir rekoltesini ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin alım fiyatını açıklamasını beklediğimiz Tarım ve Orman Bakanımız Sn. Dr. Bekir Pakdemirli ile görüşmeyi planlıyoruz. Sayın Bakanımızın, tüm kesimleri gözetip kucaklayan bir alım politikası açıklaması yapacağına tüm kalbimizle inanıyoruz. Kuru incir sektörünün tüm taraflarına hayırlı bir sezon diliyoruz” diye konuştu.

Çin, Rusya ve Kanada Türk incirini çok sevdi

Kuru incir ihracat rakamları hakkında da bilgi veren Celep sözlerini şöyle sürdürdü; “Kuru incir ihracatımız, 2019 sezon başı olan 26 Eylül’den 31 Ağustos 2020 tarihine kadar önceki sezonun aynı dönemine göre miktarda yüzde 16 artışla 66 bin ton, değerde yüzde 5 artışla yaklaşık 231 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu ürün yılında en fazla ihracat gerçekleştirdiğimiz ilk 5 ülke ise 33 milyon dolarlık tutarla Almanya, 32 milyon dolarla Fransa, 31 milyon dolarla ABD, 12,4 milyon dolarla İtalya ve 9 milyon dolarla İsviçre olarak sıralandı. Önemli ihracat artışı sağladığımız ülkeler ise; yüzde 86’lık artışla Çin, yüzde 67’lik artışla Rusya Federasyonu ve yüzde 42’lik yükselişle Kanada oldu.”

EİB’nin ihracatında AB’nin payı yüzde 56’ya çıktı

Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Ağustos ayında 1 milyar 12 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. 2019 yılı Ağustos ayında 1 milyar 29 milyon dolar ihracata imza atmıştı. EİB’nin ihracatı 2019 yılı Ağustos ayına göre yüzde 1,7’lik azalma yaşadı.

Ağustos ayında Türkiye’nin ihracatı ise; yüzde 5,7’lik azalışla 12 milyar 463 milyon dolar şeklinde kayıtlara geçti.

Ocak-Ağustos döneminde 8 milyar 78 milyon dolarlık ihracata imza atan Ege İhracatçı Birlikleri, son 1 yıllık dönemde ise; 12 milyar 731 milyon dolar dövizi Türkiye’ye kazandırdı.

EİB bünyesindeki 12 ihracatçı birliğinin 8 tanesi Ağustos ayında ihracatını arttırmayı başarırken, 4 tanesi geçen yılki ihracat performansının gerisinde kaldı.

Tarım ihracatı yüzde 19 arttı

Ağustos ayında Ege İhracatçı Birlikleri’nden yapılan tarım ürünleri ihracatı yüzde 19’luk artışla 324,8 milyon dolardan, 385,1 milyon dolara yükseldi. EİB’nin son bir yıllık dönemde yaptığı tarım ürünleri ihracatı ise; yüzde 3’lük gelişimle 5 milyar 70 milyon dolara ulaştı.

Ege İhracatçı Birlikleri, Ağustos ayında 558 milyon dolarlık sanayi ürünleri ihracatı kayda alırken, Madencilik sektörünün ihracatı 69 milyon dolar oldu.

İhracatını en çok arttıranlar Hububat, Tütün, Yaş Meyve ve Tekstil

2020 yılında her ay ihracat rekorları kıran Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında da ihracatını yüzde 53 arttırarak 45 milyon 125 bin dolar ihracata imza attı. Ege Tütün İhracatçıları Birliği yüzde 39’luk, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği yüzde 27, Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği yüzde 22 ihracat artış hızı yakaladı.

Zirve konfeksiyon ve demir sektörlerinin

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği ihracatını yüzde 13’lük artışla 128 milyon 9 bin dolara taşıdı ve EİB bünyesindeki 12 ihracatçı birliği arasında zirvedeki yerini sağlamlaştırdı.

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği ise; 90 milyon 448 bin dolarlık dövizi Türkiye’ye kazandırarak zirve ortağı oldu.

Yaş Meyve Sebze ve Mamul İhracatı 1 milyar dolara koşuyor

2020 yılında her ay bir ihracat rekoru kıran Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında ihracatını yüzde 27 arttırarak 85 milyon 411 bin dolara ulaştı. 2020 yılı sonu için 1 milyar dolar ihracat hedefleyen EYMSİB’in son bir yıllık ihracatı ise; 985 milyon 176 bin dolara tırmandı. EYMSİB, mevcut ihracat performansını sürdürdüğü takdirde Eylül ayında 1 milyar dolar hedefini yakalayacak görünüyor.

Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında ihracatını yüzde 9’luk artışla 80 milyon 445 bin dolara yükseltti.

Tütün ihracatında yüzde 39’luk artış

Ağustos ayında ihracatını yüzde 39 arttırmayı başaran Ege Tütün İhracatçıları Birliği 69,3 milyon dolarlık dışsatım gerçekleştirdi.

Ege Maden İhracatçıları Birliği ise; ihracatta yüzde 10’luk azalma yaşadı ve 69 milyon dolar dövizi ülkemize kazandırdı.

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Ağustos ayında ihracatını yüzde 6 arttırarak 50 milyon dolar ihracata imza attı.

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği 44 milyon dolar dövizi hanesine yazdırırken, Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği 17,7 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi.

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği 9,9 milyon dolar, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği ise; 8.5 milyon dolar dövizi ülkemize kazandırdı.

Eskinazi: İhracatımız Pandemi öncesi seviyeleri yakaladı

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, ihracatın pandemi öncesi seviyeleri yakaladığını Haziran ve Temmuz aylarından sonra Ağustos ayında da gösterdiğini kaydetti.

EİB bünyesindeki 12 İhracatçı Birliğinin 8 tanesinin ihracatını arttırmayı başardığının altını çizen Eskinazi, “EİB’den yapılan tarım ürünleri ihracatımız yüzde 19 artış gösterdi. Tarım ürünleri ihracatımızson bir yılda 5 milyar 70 milyon dolara ulaştı. Sanayi ve madencilik sektörlerimizde de önümüzdeki aylarda toparlanma bekliyoruz” diye konuştu.

AB’nin payı yüzde 56’ya ulaştı

Ege İhracatçı Birlikleri’nin Ağustos ayında 176 ülkeye ihracat yaptığı bilgisini veren Eskinazi, EİB’nin en fazla ihracat yaptığı ilk 20 ülkeden, İngiltere, İspanya, Hollanda, Rusya, Belçika, İsrail, Polonya, Suudi Arabistan, İran, Yunanistan, Tunus, Romanya ve Hindistan’a ihracatta artış kaydettiklerini, Ağustos ayında Ege İhracatçı Birlikleri’nin Avrupa Birliği’ne ihracatının yüzde 7’lik artışla 564 milyon dolara çıktığını, EİB’nin toplam ihracatında AB’nin payının yüzde 56’ya çıktığını dile getirdi.

Covid-19 2020 hedeflerini saptırdı

Türkiye’nin yer altı zenginliklerini “Hayatımız Maden” mottosuyla ekonomiye kazandıran Ege Maden İhracatçıları Birliği olarak, 2019 yılını yüzde 3’lük ihracat artış hızıyla 946 milyon dolar döviz geliri ile geride bıraktık.

2020 yılına da büyük umutlarla girdik. 2020 yılı için ihracatta 1 milyar doları aşma hedefi koymuştuk. 2020 yılının ilk ayında ihracatımızdaki yüzde 22’lik artışla 2020 yılına güzel bir giriş yaptık ve 76.5 milyon dolar dövizi ülkemize kazandırdık.

Türk Madencilik Sektörünün açık ara en büyük ihracat pazarı Çin’in Wuhan şehrinde Aralık ayında ortaya çıkan ve kısa sürede pandemiye dönüşen Covid-19 virüsü sadece madencilik sektöründe değil, tüm sektörlerde 2020 yılı için tüm dünyanın ekonomik hedeflerinin revizesini gündeme getirdi.

Covid – 19’un etkisiyle 2020 yılı Ocak – Haziran döneminde Türkiye Geneli maden ihracatımızı yüzde 15’lik kayıpla 1,5 milyar dolar olarak gerçekleştirdik.

Doğaltaş ihracatına baktığımız ise Ocak-Haziran 2020 döneminde yüzde 16’lık bir kayıpla 730 milyon dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik.Blok doğaltaş ihracatımız ise bu dönemde Çin pazarındaki talep düşüklüğü nedeniyle yüzde 35 kayıpla 261 milyon dolar olarak gerçekleşti.

2020 yılının Ocak – Haziran aralığında, Ege Maden İhracatçıları Birliğimizin kayda aldığı maden ihracatı 2019 yılının Ocak – Mayıs dönemine göre yüzde 7 azalış ile 420 milyon, Doğaltaş ihracatı ise yüzde 11 azalış ile 250 milyon dolar olarak gerçekleşti.

2020 yılının başında Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve tüm Dünya ülkelerine yayılan COVID-19 virüsü salgını nedeniyle Dünya ekonomisi durma noktasına geldi.

Yılbaşından itibaren diğer sektörler fuar, ticaret heyeti gibi etkinlikleri yaparken sektörümüzün önemli etkinlikleri iptal edilmiş ya da ertelendi. Dolayısıyla 2020 yılına sektörümüz fuar ve etkinliksiz başlamış oldu.

Ülkemiz maden sektörünün en önemli pazarları başta Çin olmak üzere AB, ABD ve Ortadoğu ülkeleridir. Çin’e ihracatımızın tamamen durması, diğer ülkelerde (özellikle Ortadoğu ülkelerinde) siparişlerin bekletilmesi dolayısıyla madencilik sektörü büyük sıkıntı yaşamaktadır.

Ocak ayında en büyük alıcımız olan Çin’e normal seyreden blok mermer ihracat rakamları Şubat ayında yüzde 43, Mart ayında yüzde 68 oranında düşmüş Nisan ve Mayıs aylarında ise normalleşmeye başlayarak Haziran 2020 döneminibir önceki senenin aynı ayına göre yüzde 13 kayıpla kapadı.

Çin salgın sürecinde diğer ülkelerden 1-2 ayda önde gidiyor. Oradaki insani hareketler normale dönmeye başladı. Çin’de inşaat sektöründe mevsimlik işçilerin çalışması nedeniyle, sektör durma noktasında gelmişti. Çünkü bu çalışanlar seyahat edemiyordu. Ancak şu an bu çalışanlar seyahat etmeye başladılar.

Çin’de doğaltaş üretim tesislerinin yoğun olarak yer aldığı Yunfu Bölgesinde tek bir Covid-19 vakası görülmedi. Buradaki tesisler de şu an yavaş yavaş üretim yapmaya tekrar başladılar. Mayıs ayından itibaren Çin’den gelecek doğaltaş talebinin kademeli olarak artış göstermesini bekliyoruz.

Firmalarımız bu dönemde doğaltaş ürünlerinin resimlerinin gönderilmesi yoluyla satışlarına az da olsa devam ettiler.

Bu sürece katkı sağlaması amacıyla, Bizde Çin’den ciddi sayıda bir alıcıyı karantina süreçlerini de dikkate alarak Sağlık Bakanlığımızla ve Ticaret Bakanlığımızla koordineli olarak Türkiye’ye getirmeyi planlıyoruz. Şu an birçok Çinli alıcı firma Türkiye’ye geliyor. Bu firmalarımızı blok mermer üreticisi firmalarımızla buluşturmayı planlıyoruz.

Şu an İtalya ve İran’dan Çin’e ihracat yapılamıyor. Ancak Türkiye’den ihracat şu an Çin’e gerçekleşiyor. Bu dönemde firmalarımızın Çinli firmalara sürekli kendini hatırlatarak bu durumu fırsata çevirme şansı var.

Tüm dünya ülkelerine bu dönemde yapılan maden ihracatının düşmesi, şirketlerin devlete, piyasaya, istihdam ettiği personele (doğrudan 150.000 kişi, dolaylı olarak ise 2 milyon kişiye) karşı yükümlülüklerini yerine getirmekte büyük sorunlar yaşamasına neden olmuştur.

Madencilik sektörü tarım sektörü ile toplumların hammadde ihtiyaçlarını sağlayan iki temel üretim alanından biri olmakla birlikte yaklaşık2019 yılında gerçekleştirdiği 4,7 milyar$’lık ihracat rakamına ek olarak diğer sektörlere hammadde üreterek ülkemizde 40 milyar $’a yakın değer oluşturmaktadır.

İhracatta yaşanan bu sıkıntıların yanında ülke içerisinde tüketilen hammaddeleri sağlayan madencilik sektörünün alt kollarında faaliyet gösteren özellikle KOBİ niteliğindeki şirketler üretim ve tahsilat süreçlerinde telafisi zor sıkıntılar yaşamaya başlamışlardır.

Bu nedenlerle ilk açıklandığında madencilik sektörünü kapsamayan “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketine” sektörümüzün dahil edilmesi için sektörümüzde faaliyet gösteren bütün STK’larımızın da destekleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından kapsama alınmasını sağladık.

Yine bu dönemde Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığımızca sektörümüze;

-Madencilerin nisan ayı sonuna kadar vermeleri gereken inceleme raporu, arama projesi, faaliyet raporu, işletme projesi gibi beyanları ertelenerek 30 Eylül 2020 tarihine uzatılmış,

-Mali yükümlülüklerden devlet hakkı ve ruhsat bedellerinin ödeme süreleri 28 Aralık 2020 tarihinekadar ertelenmiş,

-24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ ve Malatya illerinde meydana gelen depremden dolayı bu illerde doğrudan etkilenen maden ruhsat sahipleri ve rödavansçıların da vermeleri gereken rapor, proje gibi beyanları 30 Eylül 2020 tarihine uzatılmış, yapmaları gereken devlet hakkı ve ruhsat bedeli ödemeleri de 28 Aralık 2020 tarihine kadar uzatılmıştır.

Türk madenciliği henüz değerini tam olarak bulabilmiş değil, değerini bulması için Birlik olarak, Ticaret Bakanlığımızın da destekleriyle, aktif 2 URGE projemiz faaliyetlerine bu dönemde elektronik ortamda yaptığı toplantılar ile devam ediyor ve ABD, Katar pazarlarına yönelik elektronik sektörel ticaret heyetleri organize etmeyi planlıyoruz.

Bu heyetlere Ticaret Bakanlığımızca uygulanacak “Pazara Girişte Dijital Faaliyetlerin Desteklenmesi Hakkında Karar”ın çok büyük katkıları olacağını düşünüyorum.

Ayrıca yıl içerisinde iki kez ertelenen ve Ekim ayı içerisinde düzenlenmesi planlanan Dünyanın en büyük doğaltaş fuarı olan “Xiamen International Stone” fuarı ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz.

6 Haziran 2020 tarihinde açılan ve bütün yıl erişilebilecek “Cloud Xiamen Stone Fair” etkinliği öncesinde firmalarımızın tanıtımlarına wechat hesabımızdan paylaşımlarımızla devam ettik.

Bu yıl ilk defa “Taşa Sanat Kat” teması ile “Doğaltaş Proje ve Tasarım Yarışmasını” düzenliyoruz. Bu yarışmaları bölgemizin katma değerli ürün ihracatına ciddi anlamda katkıları olacağını düşünüyoruz.

Mart ayı itibariyle kapanan ve elektronik ortamda dersleri devam eden üniversitelerimizin derslerine dahil olup yarışmamızın tanıtımına aktif olarak devam ettik.

Üniversitelerimizin akademik takvimlerinde Covid-19 nedeniyle yaşanan sarkma nedeniyle Doğaltaş Proje ve Tasarım Yarışmamıza başvuruları 13 Temmuz 2020 tarihine kadar uzatma kararı almıştık. Yapmış olduğumuz tanıtım faaliyetlerinin başarısını yarışmaya yapılan başvuru sayılarında gördük.

Toplamda 400’e yakın profesyonel ve öğrenci kategorisinde başvuru aldık. Şu an başvuruları değerlendirme aşamasındayız. Değerlendirme sonrası Ekim ayının ilk haftası ise yarışmamızın ödül töreni organizasyonunu gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

Ben ve yönetim kurulum bu sektörde taşın altına elimizi değil gövdemizi koymuş durumdayız; ancak sektör olarak yaşanan salgın süreci nedeniyle önümüzde gerçekten ciddi günler bizi bekliyor.

Ama bizim mottomuz, inadına ihracat, inadına üretimdir. Çünkü başka kurtuluşumuz ve başka bir Türkiye yok.

Türkiye’nin 2020 yılında pozitif büyüme rakamına ulaşabilmesi için tek çıkış yolu ihracatını arttırmaktır. Bunun için bugüne kadar verilmiş desteklerin yılın geri kalanında artarak devam etmesi gerekmektedir.

“Su ürünleri yetiştiriciliğinin artırılması için üreticilerin desteklenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması büyük önem arz etmektedir”

31.08.2020- Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, denizlerde av yasağının bu gece sona ereceğini bildirerek, “Bu gece balıkçılarımız ‘vira bismillah’ diyerek denize açılacaklar. Bütün balıkçılarımıza ürünü bol, bereketli bir sezon diliyorum” diye konuştu.

Bayraktar, insan sağlığı için değerli bir gıda olan balığın, aynı zamanda önemli bir geçim kaynağı olduğunu vurguladı. Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, su ürünlerinde var olan potansiyelin tam olarak değerlendirilemediğini belirten Bayraktar, “Ülkemiz, 8 bin 333 kilometrelik uzun sahil şeridi, yaygın içsuları ve nehirleriyle kıymetli balıkçılık kaynaklarına sahiptir. Bulunduğumuz coğrafyanın bahşettiği bu nimeti doğru değerlendirmek zorundayız” diye konuştu.

Ülkemizde su ürünleri avcılığının, daha çok kıyı balıkçılığı şeklinde yapıldığını ifade eden Bayraktar, “Balıkçılığımızı kıyıya hapsolarak geliştiremeyiz. Denizlerimizin bize sunduğu fırsatı değerlendirmeli, yeterli altyapıyı sağlamalı, açık deniz avcılığını geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

-“2019’da su ürünleri üretimi yüzde 33,1, su ürünleri avcılığı yüzde 47,5 oranında arttı”

Bayraktar, 2015 yılında 672 bin 241 ton olarak gerçekleşen su ürünleri üretiminin, 2016 yılında yüzde 12,4 oranında azalışla 588 bin 715 ton, 2017 yılında yüzde 7,2 oranında artışla 630 bin 820 ton, 2018 yılında yüzde 0,3 oranında azalışla 628 bin 631 ton olduğunu belirtti. Bayraktar, 2019 yılı su ürünleri üretiminin ise yüzde 33,1 oranında artış göstererek 836 bin 524 tona ulaştığına dikkati çekti.

2019 yılında su ürünleri avcılığının yüzde 47,5, yetiştiriciliğin ise yüzde 18,7 oranında arttığını belirten Bayraktar şöyle devam etti:

“Avcılık yoluyla yapılan toplam üretim 463 bin 168 ton, yetiştiricilik üretimi de 373 bin 356 ton olarak gerçekleşmiştir.

Kişi başına düşen balık tüketimimizde artış yaşanmıştır. Kişi başına tüketim 2019 yılında yüzde 2 oranında artarak, 6,14 kg’dan 6,26 kg’a çıkmıştır. Balığın dengeli beslenmedeki önemi düşünüldüğünde bu oran yeterli düzeyde değildir. Ülkemizde kişi başı su ürünleri tüketimi dünya ortalamasının altındadır.

Kişi başına düşen yıllık balık tüketimi Japonya, Norveç gibi ülkelerde 80, İspanya’da 40, Yunanistan’da 23, dünyada 19 kilogram, Avrupa Birliği ülkelerinde 25 kilogramdır. Balık tüketimi teşvik edilmelidir.”

-Üretimi artırmak için alınması gereken tedbirler-

Su ürünleri sektörünün önü açık ve gelecek vadeden bir sektör konumunda bulunduğuna dikkati çeken Bayraktar, su ürünleri yetiştiriciliğinin artırılması için üreticilerin desteklenmesi ve gerekli tedbirlerin alınmasının büyük önem arz ettiğini belirtti. Türkiye’yi, dünyada ve içinde bulunduğu bölgede su ürünleri yetiştiriciliği konusunda söz sahibi, güçlü ve lider bir ülke haline getirmenin mümkün olduğunu vurgulayan Bayraktar, su ürünleri üretimini artırmak için alınması gereken tedbirleri ise şöyle sıraladı:

“Sektörün geleceği açısından sürdürülebilir avcılığın sağlanması şarttır.  Bu amaçla stokları koruyucu ve geliştirici yönde gerekli çalışmaların ve araştırmaların yapılması ve koruma kontrol çalışmalarının arttırılmasına öncelik verilmesi gerekmektedir.

Denizlerde ve içsularda yapılacak ticari ve amatör amaçlı su ürünleri avcılığına yönelik düzenlemeleri içeren tebliğlerle Tarım ve Orman Bakanlığı bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır. Su ürünleri avcılığında yer, zaman, tür, boy, avlanma mesafesi ve ışık kullanımı gibi getirilen yasaklar ve kontroller su ürünleri üretiminin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Hayvansal protein temininde önemli yeri olan su ürünlerini sofralarımıza taşıyan balıkçılarımızın av yasaklarına ve tebliğ ile getirilen düzenlemelere titizlikle uyması büyük önem taşımaktadır.

Sürdürülebilir su ürünleri üretimi ülkemizde ana politika olmalı ve bu politika çerçevesinde gerekli stratejiler ile kısa, orta ve uzun vadeli eylem planları ve hedefler belirlenmelidir.

Kaynakların rasyonel kullanılabilmesi için su ürünleri eğitim merkezleri kurularak, eğitimler yapılmalı ve Ar-Ge çalışmaları desteklenmelidir.

Su ürünleri sektöründe örgütlenme yapısı mutlaka güçlendirilmelidir.

Balıkçılıkta arz-talep dengesi oluşturularak, sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması gereklidir. Ülkemizde kişi başı su ürünleri tüketimi dünya ortalamasının altındadır. Bunun artırılması için tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Balıkçılık sektöründeki ürünlere yönelik dondurma, tuzlama, konserve ve paketleme ünitesi içeren işleme tesislerinin kurulması ekonomik anlamda sektöre katkı sağlayacaktır.”

Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO’su Ali Haydar Bozkurt ÖTV düzenlemesiyle ilgili şu açıklamalarda bulundu:  2018 yılından beri güncellenmeyen ÖTV matrahlarının nihayet güncellenmiş olmasını olumlu olarak değerlendiriyorum. Bununla birlikte, yapılan matrah ve oran güncellemeleri üst ve lüks segmentlerde fiyat artışlarına yol açarken, orta ve alt segmentlerin çok fazla etkilenmediğini görüyoruz. Buradan anladığımız kadarıyla, özellikle yerli üretilen araçların desteklenmesi, ithal ve lüks araçların satışlarının azaltılmasının hedeflendiği görülmektedir.  En başından beri söylediğimiz gibi, mevcut vergi sisteminin artık değiştirilmesi gerekmektedir. Sürekli olarak birçok tartışmaya sebebiyet veren, sadece motor hacmine ve matrah baremlerine göre kurgulanmış bu sistemin, sıklıkla güncellenmesi ihtiyacı doğmaktadır. Ayrıca, gelişen otomobil teknolojilerini desteklemekte eksik kalan bir sistemdir. Sadece motor hacmi ve matrah fiyatına göre bir otomobilden az veya çok vergi alınması, demode bir uygulama olarak kalmıştır. Gelişen teknolojileri takip eden, yeni bir vergi sistemiyle, devletin vergi kaybına yol açmadan, ancak vatandaşın da motor hacminden bağımsız olarak daha yeni teknolojilerle donatılmış olan araçlara ulaşabilmesini destekleyecek bir vergi sisteminin vakit kaybetmeden oluşturulması gerekmektedir.

 Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği (OYDER) Murat Şahsuvaroğlu Yönetim Kurulu Başkanı

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 30 Ağustos 2020 tarihinde yürürlüğe giren otomotive yönelik ÖTV matrah ve oran düzenlemesinin tüm sektörümüze hayırlı olmasını dileriz.

En son 2018 Eylül’ünde belirlenen ÖTV matrahlarının yeniden düzenlenmesi gerekliliğini uzun süredir yaptığımız temaslarda dile getiriyor ve matrahların yükseltilmesi gerekliliğinin elzem olduğunun altını çiziyorduk. İlk matrah dilimi olan 70.000 TL’lik matrah bedelinin %21 artışla 85.000 TL’ye, ikinci dilim olan 120.000 TL’lik bedelin %8’lik artışla 130.000 TL’ye çıkarılmasının sektörümüzde satışlara nispi olarak olumlu etki edeceğini düşünüyoruz.

Bunun yanında düzenleme ile 130.000 TL’lik matrahın üzerinde kalan araçlara yönelik ÖTV oranının %60’dan %80’e yükseltilmesinin ise araç fiyatları üzerinde ciddi miktarda bir artışa neden olacağı endişesini taşıyoruz.

Bu durumda; Türkiye’de satılan her 10 aracın 6 tanesinin ithal modeller olması ve ortalama fiyatların 130.000 TL’nin üzerinde seyretmesi nedeniyle araç fiyatlarının daha da ulaşılması zor seviyelere çıkmasına neden olacağını düşünüyoruz.

Tüketicinin, yükselme eğilimindeki kredi faizlerinin üzerine bir de ÖTV düzenlemesi (%60-80) ile araçlara ulaşım maliyetlerinin artması, talepte önemli bir azalma yönünde potansiyel taşımaktadır. Gerek pandemi etkisi ile gerekse de faizlerin yükselmesi ile hem yetkili satıcılara hem de markalara planlama ve stoklama açısından ciddi ek yükler de getirecektir.

Ayrıca, kararnamenin ayın son gününde açıklanmış olması ve hemen yürürlüğe girmesi nedeniyle, ay içerisinde satışı gerçekleştirilmiş ve tüketici ile anlaşması sağlanan araçlarda önemli bir sorun yaratacağını düşünüyoruz. Bu uygulamanın 1 Eylül 2020 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmesinin bu sakıncayı ortadan kaldıracağına inanıyoruz.

ÖTV matrah düzenlemesinin yaratacağı olumlu etki ile ÖTV oranlarındaki artışın yaratacağı olumsuz etki birlikte değerlendirildiğinde sektörümüzü kısa ve orta vadede daraltacak bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Bu düzenlemenin ikinci el piyasasındaki fiyat istikrarsızlığına da olumsuz katkı sağlayacak bir gelişme olmasından endişe duyuyoruz.

Yaş sebze meyve mamulü ihracatı 1 milyar dolara ulaştı

Yaş meyve sebze mamulü ihracatçıları 1 Ocak-28 Ağustos döneminde yüzde 6 artışla ihracatını 1 milyar 24 milyon dolara taşıdı.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Yönetim Kurulu Üyeleri Mehmet Ata Özdemir, Mehmet Kırıcı ve Sadık Demircan ile Ege İhracatçı Birlikleri personeli Gökay Çelikli ve Şükrü Ercan’dan oluşan bir heyet Birlik üyesi yaş meyve sebze mamulleri ihracatçısı firmalara teşekkür ziyareti gerçekleştirdi.

Hayrettin Uçak, 1 Ocak-28 Ağustos döneminde Türkiye geneli yaş meyve sebze mamulü ihracatının yüzde 6 artışla 1 milyar 24 milyon dolara ulaştığını söyledi.

“Mamul ihracatının yüzde 40’nın gerçekleştiği bölgemizde, Egeli ihracatçılarımızın başarı payı yadsınamaz. Mamuldeki en önemli ürünlerin başında kurutulmuş domates, domates konservesi ve salça geliyor. Kornişon turşu ve kuru domateste Türkiye’nin ihracatının yüzde 80’i bizim topraklarımızdan yapılıyor. Bize gayret etmek, üretmek, çalışmak yakışır. Her bir üreticimizin her bir ihracatçımızın sesine kulak kabartarak yaptığımız istişareler, detaylı görüşmeler, tarafların beklentileri, kaydedilen ilerleme ve gelecek rotası hakkında önemli çıktıları görmemize yardımcı oluyor. İlk 7 ayda başta Almanya’ya 143 milyon dolar, ABD’ye 106 milyon dolar, Irak’a 91 milyon dolar, İngiltere’ye 67 milyon dolar, Hollanda’ya 59 milyon dolar olmak üzere 171 ülkeye ihracat gerçekleştirdik.”

Uçak, 1 Ocak-28 Ağustos döneminde en çok ihraç edilen ürünlerin kurutulmuş domates, meyve kabukları, meyve suları ve konsantreleri, sular ve gazlı içecekler, turşular, domates salçası, konserve sebzeler olduğunu sözlerine ekledi.

“Pandemide bile artan ihracatımız ve başarımız birleştiren, bir ve beraber kılan, kaynaştırarak, ortak akıl ile oluşturduğumuz stratejimizdeki kazanımlarımızın sonucudur. Özellikle kadın girişimcilerimizi gıda sektöründe yönetici olarak görmek bizim için büyük bir gurur kaynağı. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçı Birlikleri olarak kadın girişimcilerimizin her zaman arkasındayız. El ele omuz omuza çok güzel işler başaracağımızdan şüphemiz yok. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çiftçilerimizi, üreticilerimizi, ihracatçılarımızı desteklemeye ve onların yanlarında olmaya devam edeceğiz.”

Ziyaretin ilk durağında Turgutlu’da Türkiye’nin önemli konserve ihracatçılarından Lidya Konservecilik San. ve Tic. Ltd.Şti vardı. Firmanın fabrika müdürü Tolga Selim Kağan ile yaklaşan turşu sezonuyla ilgili bilgi alışverişinde bulunuldu.

Üç nesildir tarım sektöründe bulunan Yılmazlar Konservecilik San. ve Tic. Ltd. Şti’nin genç kadın girişimcisi Öznur Yılmaz da ziyaret edilen firmalar arasındaydı. Yılmaz, kendi markalarıyla yurtdışına açılmak için yaptıkları çalışmaları anlattı.

Ziyaretin bir diğer durağı da konserve sektörünün tecrübeli firmalarından Susitaş A.Ş.’di. Sahibi Cihangir Hür’ü Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan tesisinde ziyaret eden heyet, firmanın sektöre ilişkin beklentilerini dinledi.

Son olarak kuru meyve ile dondurulmuş meyve ve sebze sektörünün önemli ihracatçılarından Birlik üyesi Nimeks Organik Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti ziyaret edilerek firma sahipleri Niyazi Memur ve Safa Memur’la gündemdeki gelişmeler konuşuldu.

 OYDER’de Yeni Genel Sekreter Çınar Noyan

 2012 yılından bu yana Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği’nde (OYDER) Genel Sekreterlik görevini sürdüren Özgür Tezer, 31 Ağustos 2020 tarihinden itibaren üstlenmiş olduğu görevi Çınar Noyan’a devredecek.

OYDER’den yapılan açıklamada 2012-2020 yılları arasında görev yapan Özgür Tezer’e, otomotiv perakendeciliği ve otomotiv sektörü adına yapmış olduğu çalışmaları nedeniyle teşekkür edilirken, yeni Genel Sekreter Çınar Noyan’a başarılar dilendi.

Eğitim hayatını 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamlayan Çınar Noyan, çalışma hayatına 1995 yılında Nissan Otomotiv A.Ş.’de başladı. 2004 yılında Tofaş’ta Stratejik İletişim Koordinatörlüğü görevinde bulunan Noyan, 2006 yılından itibaren Baytur Motorlu Araçlar şirketinde üstlendiği Subaru Marka Direktörlüğü görevini de 2009 yılına kadar sürdürdü. 2009 yılından itibaren OYDER Yönetim Kurulu Danışmanlığı da dahil olmak üzere çeşitli danışmanlık işleri ve eğitim faaliyetlerinde bulunan bir şirketin yönetici ortağı olan Çınar Noyan, evli ve bir erkek çocuk babası.

TOYOTA’NIN EFSANE MODELLERİ COROLLA VE RAV4 YILIN İLK 6 AYINDA ZİRVEDE

 Corolla 2020 yılının ilk 6 ayında dünyanın en çok satılan binek otomobil modeli olarak yine ilk sıraya yerleşirken, RAV4 ise toplam pazarda ilk 3 arasında yer alarak SUV segmentinde liderliğini devam ettirdi… 

 Toyota, pandemi döneminin de yaşandığı 2020 yılının ilk 6 ayında global otomobil pazarının ilk 3 sırasında iki modeliyle yer almayı başardı. Yollarla buluştuğu 1966 yılından bu yana “dünyanın en çok tercih edilen otomobili” unvanını elinde bulunduran Toyota Corolla, 2020 yılının ilk 6 ayında en yakın rakibini 167 bin 354 adet farkla geçerek dünya toplam otomobil pazarındaki liderliğini sürdürdü. Türkiye’de de hibrit versiyonuyla birlikte üretilip dünyanın çok sayıdaki ülkesine ihraç edilen Toyota Corolla, 2020 yılının ilk yarısında 600 bin 693 adetlik satışa ulaştı. Bunun yanında SUV segmentine adını veren Toyota RAV4 ise aynı dönem içinde global pazarda gerçekleştirdiği 429 bin 758 adetlik satışıyla global satışlarda ilk 3 arasında yerini aldı. RAV4, bu satış adediyle geçtiğimiz yıllarda da olduğu gibi SUV segmentinde “en çok satın alınan” model olarak rakiplerini geride bırakarak sınıfında liderliğini pekiştirdi.

Toyota’dan global otomobil satışlarında ilk 10’da 3 model

Toyota, Corolla ile dünya sıralamasında liderliğini sürdürürken, lüks segmentin başarılı temsilcisi Camry de global otomobil satışlarında ilk 10’da yer alarak dikkatleri üzerine topladı. Böylelikle ilk 6 aylık global otomobil satışları sıralamasında ilk 10 sıra içinde efsanevi Corolla, SUV segmentinin lideri RAV4 ve Toyota’nın lüks segmentteki temsilcisi Camry ile birlikte 3 modeli bulunuyor.

Toyota’nın hibrit versiyonuyla birlikte Sakarya’da üretilen efsane modeli Corolla, 12’nci nesliyle C segmentinde standartları belirleyen otomobil olarak öne çıkıyor. Banttan indiği günden bu güne 47 milyonu aşan satış adediyle kırılması zor bir rekoru da elinde bulunduran Corolla, Türkiye’de hibrit modeliyle birlikte Vision, Dream, Flame ve Passion olmak üzere 4 farklı versiyon ve 9 farklı renk seçeneği ile satışa sunuluyor. 132 HP’lik 1.6 litrelik benzinli motor sahip Corolla’nın, hibrit versiyonunda ise düşük emisyona sahip 122 HP güç üreten 1.8 litrelik 4. nesil hibrit sistemi kullanılıyor.

SUV segmentinin simgesi RAV4

Karakteristik tasarımı, üst düzey performansı, kapasitesi ve yüksek güvenlik özellikleriyle 5’inci jenerasyon RAV4, dünyanın ilk hibrit SUV modeli olarak pazarda yerini almış durumda. RAV4, 1994’ten bu yana 5 jenerasyon boyunca kullanıcıların takdirini toplarken, dünyanın en çok satan SUV modeli olarak da bir adım öne çıkıyor. Kendi kendini şarj eden RAV4 Hybrid, 222 HP gücündeki 2.5 litrelik hibrit motoruyla yüksek performans ve düşük yakıt tüketimi ile SUV segmentinde yeni bir sayfa açıyor.

Üzüm ihracatında hedef kuruda 500, tazede 180 milyon dolar

Egeli üzüm üreticileri ve ihracatçıları Türkiye’deki kurutmalık üzümün yüzde 85’ini, sofralık üzümün de yüzde 20’sini karşılayan Manisa’da bir araya geldi.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, sel felaketinin yaşandığı Giresun’dan, Manisa Ticaret Borsası’nın ‘Manisa Sultani Çekirdeksiz Üzümü’nde 2020-2021 sezon açılış törenine telekonferans bağlantısıyla katıldı.

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak da törende yer aldı.

Bakan Pakdemirli, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) 2020 yılı kuru üzüm alım fiyatını, 9 numara için kilogramı 12,5 lira olarak açıkladı. En az 50 bin ton ürün alınması öngörülürken, 2020-2021 kuru üzüm rekoltesinin ise 271 bin ton olacağı tahmin ediliyor. Alımlar 7 Eylül’den itibaren başlayacak.

Celep: Biz piyasa yapıcı, piyasayı domine eden bir ülkeyiz

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, geçen yıl kuru üzümde ton başına 2 bin 50 dolar civarında ihracat gerçekleştirildiğini, bu sene iklim koşullarından dolayı rekoltenin 270 bin tonlarda olduğunu söyledi.

“Şu an üreticilerimizin bağlardan kestikleri üzümlerdeki şeker oranı istediğimiz değerlerin ciddi anlamında altında. Dolayısıyla bizim bunu tabandan anlatmamız lazım. İhracatımız bir önceki sezona göre 4-5 bin ton eksik olmasına rağmen 505 milyon dolarlık dövizi ülkemize kazandırdık. Biz piyasa yapıcı, piyasayı domine eden bir ülkeyiz. Meslektaşlarımızla fazla panik yapmadan istikrarlı bir şekilde piyasaya koşullarına uyarak ürünlerimizi pazarlayacağız. Üreticimiz üzümüne sahip çıkıp değerlendirmek zorunda. Bu bizim için kötü bir rakam değil, kabul edilebilir bir seviye. Çünkü ABD gibi önemli bir kuru üzüm üreticisi ton başına 2 bin 200 dolar seviyelerinin altında ürününü satmıyorsa biz de Türk Sultani Çekirdeksiz Kuru Üzümü’nü 2 doların üzerinde taşımak için gayret edeceğiz.”

Kuru üzümde dünya liderliğine devam: “500 milyon doların üzerine çıkacağız”

Celep, “Bu gayreti adım adım, güçbirliği içinde, beraber istişare ederek sağlayacağız. Hem ülke ekonomisine katkı sunacağız hem de üreticimiz güçlenecek. Güçlenen üretici de ekonomiye destek verecek. Bu sayede kuru meyve ürün grubunun lokomotifi kuru üzümde söz sahibi olma pozisyonumuzu, dünya liderliğini devam ettireceğiz. Son iki sezondur Türk kuru üzümü yarım milyar dolar barajını geçerek tarihi seviyeleri görüyor. Geçen yıldan elimizde belli bir miktarda stok ürünümüz olduğu için bu seneki 271 bin tonu da eklediğimizde yine 500 milyon dolar rakamının üzerine çıkacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim.” dedi.

Uçak: Devletimiz bütün imkanlarını seferber etti, gönlümüz yüreğimiz Giresun’da

Giresun’da yaşanan sel felaketinde vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak şöyle devam etti:

“Devletimiz afetin yaralarının sarılması için bütün imkanlarını seferber etti. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu, Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli, Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Sayın Adil Karaismailoğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Fatih Dönmez sel bölgesinde halkı ziyaret ediyor, ekiplerimizle birlikte arama kurtarma çalışmalarına katılıyor. AFAD, Jandarma, Emniyet, Sahil Güvenlik, 112, DSİ, Belediye, İtfaiye, Karayolları, UMKE, Türk Kızılay, AKUT ve İHH personelinden oluşan ekiplerimizin müdahale çalışmaları gece gündüz aralıksız devam ediyor. Sayın Bakanlarımıza, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Gönlümüz yüreğimiz orada.”

Yaş üzüm ihracatı hızlı başladı: Hedef 180 milyon dolar

Uçak, Bakan Pakdemirli’nin Giresun’dan açılış törenine telekonferansla bağlanıp müjdeyi üreticilere verdiğini sözlerine ekledi.

“Hem üreticimiz hem ihracatçımız açıklanan rakamdan son derece memnun oldu. Yeni dönem alın teri döken üreticilerimize, yetiştiricilerimize hayırlı, uğurlu ve bereketli olsun. 672 milyon dolar olan toplam üzüm ihracatı, tarımsal ihracatın yüzde 4’ünü karşılıyor. 2019’da 59 ülkeye 150 milyon dolar değerinde taze üzüm gönderdik. Bu sezon da 8 Ağustos’ta başladığımız ihracatımız hızlı bir şekilde ilerliyor. Yaş üzüm ihracatçıları olarak 2020’de 180 milyon dolar hedef belirledik. Dünyanın en kaliteli üzümü bu topraklarda yetişiyor. Üreticilerimizin emeklerinin karşılığını alacağını ümit ediyorum.”

Yüzde 90’ı ihraç ediliyor

Manisa ve çevresinde kayıtlı 50 bin üretici, 1 milyon dekar bağda üzüm üretiyor. Türkiye’nin yıllık 4 milyon tona ulaşan üzüm rekoltesinin yüzde 60 ila 70’ini karşılayan Manisa’da yıllık 2,5-3 milyon ton arasında üzüm yetiştiriliyor ve bunun yüzde 90’ı ihraç ediliyor.

Manisa’da üretilen üzümün yarısı kurutmalık, yüzde 40’ı yaş, yüzde 10’u ise şıralık ve şaraplık olarak değerlendiriliyor.

Mobilya sektöründen İsrail çıkarması “Sanal ticaret heyetleri bir araya geliyor”

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği,  14-16 Eylül 2020 tarihleri arasında İsrail’e yönelik Sanal Ticaret Heyeti gerçekleştiriyor. İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç ise konu ile ilgili olarak  “İsrail’le olan ihracatımızda ilk 7 aylık dönemde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10’un üzerinde bir artış söz konusu. Haziran, Temmuz aylarındaki toparlanmanın devam etmesi ile İsrail pazarına olan ihracatımız önemli boyutlara ulaşacaktır.” açıklamalarında bulundu.

Dünyanın 13. büyük üreticisi durumunda bulunan ve dış ticaret fazlası veren Türk mobilya sektörü, Covid-19 pandemisi nedeniyle ülke ziyaretlerini, tanıtım organizasyon ve çalışmalarını büyük oranda dijital ortama taşıdı. Ortadoğu’da Akdeniz kıyısında yer alan ve ekonomik büyüklüğü 373.7 milyar dolar olan İsrail’e düzenlenen sanal ticaret heyeti, 14-16 Eylül tarihleri arasında İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği organizasyonu ile gerçekleştirilecek.

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Güleç, Mobilya sektörü açısından İsrail pazarının oldukça önemli olduğunu dile getirirken konuya ilişkin şunları kaydetti; “Pandemi sonrası mobilya sektörü olarak toparlanma gördüğümüz en belirgin pazarlardan birisi de İsrail. Bu ülkeye, geçen yılın ilk yedi ayında mobilya ihracatının 75 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu yıl ise Mart, Nisan ve Mayıs aylarındaki durağanlığı göz önünde bulundurduğumuzda ilk yedi aylık dönemde 84 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik. İsrail’le olan ihracatımızda yüzde 10’un üzerinde bir artış gözlemliyoruz. Haziran, Temmuz aylarındaki toparlanmanın devam etmesi ile İsrail pazarı bu yılın sonuna kadar mobilya sektörümüz için geçmiş yıllardaki gibi bu yıl da önemli pazarlardan birisi olacak.” ifadelerini kullandı.

‘Bu yıl 400-450 milyon dolar bandına yerleşir’

İsrail’in her yıl mobilya sektörümüzün ihracatındaki payının az da olsa artarak devam ettiğini söyleyen Ahmet Güleç, sözlerine şöyle devam etti: “İsrail’e geçen yılın tamamında 125 milyon dolar olarak gerçekleşen ihracat, mevcut potansiyelin çok altında. Ancak son yıllarda ticari ilişkilerde görülen hareketlilik ile birlikte 2020 yılında 140-150 milyon dolar olması beklenebilir. İhracatımızın çok kısa zamanda 250 milyon dolara, sonrasında ise toplam ihracatımızın yüzde 10’unu kapsayacak şekilde 400-450 milyon bandına yükselmesi bekleniyor. Sanal Ticaret heyetleriyle birlikte sektörümüzün pandemiden en az hasar ile toparlanması ve hedeflenen ihracat rakamlarına ulaşması son derece önemli. Bu çalışmalar doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz sanal ticaret heyetleri büyük önem taşıyor. Ve ilerleyen dönemlerde bu alandaki çalışmalarımız tüm hızıyla devam edecek. ” açıklamalarında bulundu.

Fazla Gıda Kurucu Ortağı Olcay Silahlı:

“Aile işletmeleri, girişimlere hem finansal hem anlayış olarak katkı sağlıyor”

TAİDER Aile İşletmeleri Derneği’nin gerçekleştirdiği “İki Melek Yatırımcı, Bir Sosyal Girişim” konulu çevrim içi etkinlik, TAİDER üyeleri ve sosyal girişim Fazla Gıda’nın yatırımcıları Nuri Cem Erbak ve Ahu Büyükkuşoğlu ile Fazla Gıda Kurucu Ortağı Olcay Silahlı’nın katılımıyla gerçekleşti. Türkiye’de teknolojinin dışında da ciddi bir pazar olduğunu ve bunu dönüştürmek gerektiğini söyleyen Silahlı, aile işletmelerinin ülke içindeki dönüşüme hizmet edecek girişimlere sadece finansal olarak değil, anlayış olarak da büyük katkılar sağlayacağını ifade etti.

Türkiye’deki aile şirketlerinin kurumsallaşmasını ve kârlı sürdürülebilir büyümesini destekleyerek, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla faaliyetlerini sürdüren TAİDER Aile İşletmeleri Derneği’nin Girişimcilik Komitesi tarafından düzenlenen “İki Melek Yatırımcı, Bir Sosyal Girişim” etkinliğinde, sosyal girişimcilik ve yatırımcı-girişimci ilişkileri konuşuldu.

“Tek noktadan firmalara en iyi şekilde atık yönetimi sağlıyoruz”
Fazla Gıda’yı, gıda atığını önleyen teknolojik çözümleri üretmek adına kurduklarını söyleyen Fazla Gıda Kurucu Ortağı Olcay Silahlı; “Gıda atığı çok büyük bir sorun. Dünyada her yıl 1.3 trilyon dolar değerinde gıdayı çöpe atıyoruz. Türkiye’de yıllık 280 milyar TL civarında atığımız söz konusu. Bu sadece finansal değil, çevresel ve aynı zamanda sosyal bir kayıp. İnsanların karnını doyuracağı gıdaları çöpe atmış oluyoruz. Uzun bir literatür araştırmasından sonra gıda geri kazanım hiyerarşisini buldum. Özetle; bir gıdanın satış noktasından çıktığı andan itibaren geri kalan hayat döngüsünde nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatan bir hiyerarşi. Türkiye’de bu hiyerarşiyi gıda firmalarının bilmediğini, bilseler bile yönetebilecek ekiplerinin olmadığını ve Türkiye’de ekosistemin geliştirilmesi gerektiğini gördük. Atık yönetimi olmayan firmalara kazanım hiyerarşisine uygun bir şekilde atıklarını yönetebilecekleri bir altyapı sunarsak, onların dijital atık yönetim departmanı gibi davranırsak, karar verme mekanizmalarını, süreçlerini otomatikleştirirsek ve son olarak da en önemlisi bu platform etrafında bir ekosistem oluşturursak, atık yönetimi ve gıda atığı yönetimi konusunda gıda atığı sorununu çözer miyiz diye bir hipotez ortaya attık. İlk sene hiyerarşinin bir adımını seçtik; o da bağış. Fazla Gıda platformu, gıda firmalarının hâlâ insan tüketimine uygun fakat satışını gerçekleştiremedikleri ürünlerini sisteme yüklemelerini sağlıyor. Yükledikleri ürünler bağış modülünde değerlendirilip Gıda Bankaları ve aş evleri araçlığı ile ihtiyaç sahiplerine gıda yardımı olarak ulaştırabiliyor, aynı zamanda firmaların bu değerlendiremediği atıl stoklarını uygun fiyatla satabilmelerine de olanak sağlıyoruz. Atıl kalan ürün grupları şayet insan tüketimine uygun değilse hayvan yem endüstrisinde yem hammaddesi olarak kullanılmasını ve ayrıca buna da uygun olmayan gıdaların biyogaz tesislerinde elektrik üretiminde ham madde olarak kullanılmasını sağlıyoruz. Gıda bağış tarafında aylık olarak 330 bin ihtiyaç sahibine gıda bağışı sağlıyoruz. Hedefimiz aylık 500 bin kişiye ulaşmak. Aktif olarak 36 şehirde bağış yapıyoruz ama 81 ilde operasyon kabiliyetimiz var” dedi.

 “İade ve imhalar büyük problemdi”
Uludağ İçecek Stratejik Planlama Yöneticisi ve melek yatırımcı Nuri Cem Erbak, Fazla Gıda’nın yatırımcısı olma hikayesini şu sözlerle anlattı: “2015 yılında aile şirketimiz Uludağ’da tedarik zincirinde çalışmaya başladığımda, iade ve imhaların nasıl büyük bir problem olduğuyla karşılaştım. Oradaki algıda seçicilikle beraber bunun makro ölçeğiyle ilgilenmeye başlamıştım ama ne yapacağımı çok fazla bilmiyordum. Böyle bir ortamda karşıma bir gazete sayfasında Fazla Gıda çıktı. Berlin’de bir hızlandırma programındayken tanışma şansı yakaladık ve dört ay sonra yatırımcısı oldum.”

Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı, TAİDER Now-Gen Komitesi Başkanı, melek yatırımcı Ahu Büyükkuşoğlu Serter ise; “Fazla Gıda ile tanışmam Galata Business Angels’da (GBA) oldu. Orada uzun zamandır yatırım yapıyorum. Sunuma gelmişlerdi, tedarik zinciri uzmanlık konum değil ama hem çözdükleri problem açısından hem de bu problemi çözmek için gösterdikleri yaklaşım açısından bana çok doğru bir ekip geldiler. Birinci turda 3 kişi girdik, ikinci turda çok daha kalabalıktık” dedi.
“Anlattığınızı yaptığınız zaman güven oluşuyor”

Yatırım sürecinden bahseden Fazla Gıda Kurucu Ortağı Olcay Silahlı, “Yatırım alma sürecinde en çok dikkatimi çeken konu ilk turda 3-4 kişi olmasına rağmen, son turda yaklaşık 27 kişinin katılımıydı. İlk başta yapmaya çalıştığım şeyin çok anlaşılmadığını fark ettim. Sosyal girişim dediğinizde insanlar kaçıyor. Fazla Gıda’nın çıkışında misyonum Türkiye’de sosyal girişimciliğin nasıl olması gerektiğini ve ölçeklenebilir olabileceğini göstermekti. Bu süreçte, anlattığınız şeyi uygulamaya koyduğunuzda güven oluştuğunu tecrübe etmiş oldum” ifadelerini kullandı.
Fazla Gıda’nın oldukça profesyonel  bir sosyal girişim olduğunu söyleyen Büyükkuşoğlu Serter, “Sosyal girişimler para kazanmadığı sürece sadece sosyal olarak kalıyor. Fazla Gıda’nın yaklaşımı beni çok etkilemişti. Böyle bir amaçla yola çıkarlarsa başarılı olma olasılıkları çok yüksekti. Olmazsa da yatırımcı olarak aldığımız riskti. Buna yatırmayacaksak, bu riski nerede alacağız diye düşünerek çok kolay karar vermiştim” şeklinde konuştu.

“Yatırımcıların rolleri esnek olmalı”
Melek yatırımcıların rollerine de değinen Büyükkuşoğlu Serter, “Her girişimle olan ilişkim farklı, orada oynadığım role göre değişiyor. Yatırımcılar arasındaki ilişki yönetimine de dikkat çekmek istiyorum. Yatırımcılar kendi rollerini esnek bir şekilde belirlemeli. Her girişimin içinde aynı rolü oynamamız gerekmiyor. Çok küçük bir payın varsa, çok büyük bir yer tutacağım diye uğraşmamak gerekiyor. Aynı şekilde çok fazla bilgimizin olmadığı bir konuda sırf para verdik diye her şeyi biliyormuşuz gibi zaman almaktan da hoşlanmıyorum” dedi.

“Girişimcilerin güvenebileceği insana ihtiyacı var”
Küçük büyük 50’nin üzerinde yatırımcılarının olduğunu söyleyen Silahlı yatımcı ilişkileriyle ilgili şu sözleri söyledi: “Birincil sorumluluğum yatırımcılarımı rutin bir şekilde bilgilendirmek. Girişimcinin çok önemli bir ihtiyacı var: gerçekten güvenebileceği insanlar. Yanınızda olabilecek, size fikir verebilecek yatırımcıların olması çok önemli. İşin başlangıcı samimiyet ve yeri geldiğinde her şeyi yatırımcınla konuşabilmek.”

Silahlı sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’deki aile işletmeleri gerçek endüstrinin yıllardır içinde oldukları için fon yöneticilerine kıyasla buradaki pazarın büyüklüğünü, fırsatlarını ve dinamizmini daha iyi görebildiklerini. Fon yöneticilerinin baktığı açı sadece teknoloji ya da global olsun şeklinde olabiliyor. Teknolojiye tekil bakmak yeterli değil, teknolojinin sektör ile ilişkisini de iyi anlamak gerekir. Türkiye’de ciddi bir pazar var ve bunu dönüştürmek gerekiyor. Bu anlamda aile işletmelerinin ülke içindeki dönüşüme hizmet edecek girişimlere sadece finansal olarak değil, anlayış olarak da katkısı olacaktır. Ayrıca kendilerinin de dönüşmeleri ve dünyanın gidişatını öğrenmeleri bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.”

Demir çelik ihracatı ilk yarıda 9,7 milyar dolara ulaştı

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği, 2020’ye ihracatını Ocak’ta bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 26 geliştirerek 150 milyon dolarla başladı.

Şubat’ta 109 milyon dolar, Mart’ta 121 milyon dolar dövizi Türkiye’ye kazandırdık.

Birçok endüstride tedarik zincirinde meydana gelen aksaklıklar ve küresel arz talep dengesinde yaşanan daralmalar tüm sektörlerde olduğu gibi bizim de üretim ve ihracatımızda gerilemelere yol açtı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Mart 2018’den beri uygulamakta olduğu Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyum için ilave % 25 gümrük vergisi uygulaması hatta bu oran Ağustos 2018 – Mayıs 2019 tarihleri arasında % 50 olarak uygulanmıştır; ayrıca AB’nin yine çelik ürünlerine karşı halen sürdürmekte olduğu kota uygulamasına küresel çaptaki pandemi krizi de eklenince ülkelerin içe dönme girişimleri artmaya başladı.

Bütün ülkelerde yerlileşme, yerli üretimi koruma algısı ön plandaydı. Bu da bizim satın alma, üretim, satış ve lojistikte öne çıkan trendleri daha yakından takip etmemiz gerektiği gerçeğini ortaya koyuyor.

Öncelikli olarak Katma değeri yüksek olan kaliteli yani alaşımlı çelik diyebileceğimiz ürün gamındaki üretim düzeyini daha üst seviyelere çıkarmamız gerekiyor. Bu konuda bölgemiz başta olmak üzere ülke genelinde yatırımlar artmakta, katma değerli ürün ihracatı ve Türkiye ekonomisine sağlayacağı katkı açısından da çok önem arz etmekte.

Türkiye, 2019 yılı verilerine göre 33,7 milyon tonluk üretimiyle dünyanın en büyük sekizinci, Almanya’nın ardından da Avrupa’nın ikinci büyük çelik üreticisi konumunda yer alıyor.

2019’da yaklaşık 22 milyar dolarlık demir ve demirdışı metal ürünler (çelik dahil olmak üzere) ihracatıyla sektördeki önemli oyunculardan biri oldu ve dünya sıralamasında altıncı sırada yer aldı.

Salgının demir çelik sektörü için en önemli pazarlar olan Avrupa ve ABD’yi kısmen daha çok etkilemesi, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede demir çelik üretim ve tüketiminin zayıflamasına neden oldu.

Otomotiv, yapı ve inşaat, makine gibi çelik tüketicisi sektörlerde uluslararası alanda yaşanan daraltıcı etkinin sektörümüze yansımasını Nisan ve Mayıs aylarındaki verilerden net bir şekilde görebiliyoruz.

Birliğimiz Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 15 gerileyerek 85 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi.

Küresel ham çelik üretimi, pandeminin en yoğun hissedildiği Nisan ayında 2019’un aynı dönemine kıyasla yüzde 13 azalarak 137,1 milyon ton oldu.

Daralmalara rağmen Mayıs’ta EİB bünyesindeki 12 İhracatçı Birliği arasında 80 milyon dolarla EİB’de yer alan birlikler arasında en fazla ihracat gerçekleştiren birlik olduk.

Normalleşme adımlarıyla üretim, tüketim ve dış ticaret verileri eski seyrine dönmeye başladı. Haziran ayında ihracatımız yüzde 8 artarak 98 milyon dolara ulaştı.

Türkiye’de ham çelik üretimi haziranda 2019’un aynı ayına kıyasla yüzde 4 artışla 2,8 milyona ulaşırken, ocak-haziran döneminde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 azalarak 16,3 milyon ton oldu. Nihai mamul çelik tüketimi ise Haziran’da yıllık bazda yüzde 7 arttı ve 2,4 milyon tona yükseldi. Tüketim, yılın 6 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,7 artarak 13,4 milyon ton olarak hesaplandı.

Küresel ham çelik üretimi yılın ilk yarısında 873 milyon ton oldu ve 2019 yılının ilk yarısına göre %6 düşüş gösterdi.

Son 2 yıldır demir çelik sektöründe dünyadaki korumacılık önlemleri sebebiyle sıkıntılı bir süreç geçirse de genel olarak bakıldığında son 15-20 yılda yakaladığımız büyüme ivmemizi salgın sürecinde de korumak için girişimlerimizi aralıksız sürdürdük.

Koronavirüs salgını süresince sektörde üretim kesintisi yerine, salgına karşı gerekli tedbirlerin alınarak çalışmaların sürdürülmesi ülkemiz açısından oldukça önemliydi.

Yılın ilk yarısında Birliğimizden yapılan demir çelik ihracatı 644 milyon dolar oldu. En çok ihracat gerçekleştirilen ürün grupları; 448 milyon dolarla demir ve çelik, 96,5 milyon dolarla bakır, 68,2 milyon dolarla diğer metaller ve 31 milyon dolarla alüminyum ürünleri oldu.

Birliğimizden yılın ilk yarısında yapılan demir çelik ihracatında başı çeken ülkeler; 81 milyon dolarla Almanya, 55 milyon dolarla Yemen, 28 milyon dolarla İsrail, 24’er milyon dolarla ABD ve İtalya, 22 milyon dolarla İngiltere, 20’şer milyon dolarla Fransa ve Hollanda oldu. Değer bazında Yemen’e yüzde 27, İsrail’e yüzde 18, ABD’ye yüzde 59 ihracat artışımız oldu.

Ocak-Haziran döneminde Türkiye geneli demir çelik ihracatı geçen senenin aynı dönemine göre değer bazında %13 azalarak 9,7 milyar dolar olarak gerçekleşti.

İhracatımızın 6,5 milyar dolarını demir çelik, 1,3 milyar dolarını alüminyum, 1,1 milyar dolarını diğer metaller, 639 milyon dolarını bakır ürünleri oluşturuyor.

İlk yarıda Türkiye geneli en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz Almanya 656 milyon dolarla ilk, İtalya 595 milyon dolarla ikinci, İsrail 504 milyon dolarla üçüncü sırada yer aldı.

İlk üç pazarın ardından 407 milyon dolarla ABD, 383 milyon dolarla Romanya, 383 milyon dolarla Irak, 375 milyon dolarla İspanya, 365 milyon dolarla Mısır en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz pazarlarımız arasında yer alıyor.

Demir çelik sektöründe Sanayi 4.0 vizyonunun gerçekleşmesi için kendi ekosistemimize bilgi beslemesi yapmamız ve süreci üretimden Ar-Ge’ye kadar detaylı şekilde yürütmemiz gerekiyor.

Bunun için dijitalin bütün enstrümanlarını kullanarak sektörümüze katma değerli üretimi teşvik edecek Sanayi 4.0 odaklı etkinliklerimizle bilgilendirmeler yapıyoruz.

Bu sene yaşadığımız en önemli gelişmelerden biri de ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de Türkiye’den ithal edilen Çelik ve Alüminyum’un ek gümrük vergisi oranını yüzde 25’ten yüzde 50’ye yükseltme kararının anayasaya aykırı olduğuna karar vermesiydi.

İki yıl boyunca küresel ölçekte İhracatçı Birlikleri olarak verdiğimiz mücadele sonucu Türkiye’nin lehine sonuç çıktı. İhracatçı Birlikleri olarak bizler de bu keyfi ek vergiden ötürü ihracatçılarımızın uğradığı zararın karşılanmasını talep etmek için elimizden geleni yapacağız.

Ankara-Washington hattındaki düşük veya sabit oranlı gümrük vergisi müzakerelerinin sürmesini, diplomatik temasların sıklaştırılmasını istiyoruz.

Öte yandan Avrupa Birliği’nin (AB) çelik ürünleri ithalatı üzerindeki korunma önlemleri adil ticaret anlaşmasına uymamaktadır. İkili ticaretin önüne konulan engeller, ticaret savaşları kümelenmesi ve korumacılık önlemleriyle Gümrük Birliği anlaşmamız ciddi anlamda zedelenmiştir.

Aramızda 24 yıldır geçerli olan Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilerek en kısa zamanda modernize edilmesi ve ivedi bir şekilde güncellenmesi gerekiyor.

Biz ekonomik savaştan değil, küresel ticarette adil ve sürdürülebilir bir sistemden yanayız.

Pandeminin etkilerinin hala devam ettiği başta ABD ve Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde daralmalar rekor seviyelerde seyrediyor.

Uluslararası kuruluşların tahminlerine göre salgının asıl etkisinin ikinci yarıda görülmesi bekleniyor.

Piyasadaki yeni arz talep dengesinin yılın son çeyreğinde ancak sağlanabileceğini düşünüyoruz.

Türk demir çelik sektörü olarak ikinci yarıda uluslararası arenada eskisinden de güçlü pozisyon alarak yerimizi sağlamlaştırmaya hazırlanıyoruz.

Stratejik öneme sahip çelik sektörü temelde diğer sektörlere girdi sağlar; örneğin inşaat, otomotiv Makine ve İmalat Sanayi gibi. İnşaat, otomotiv sektörlerinin de özellikle yeni kredi fırsatları ile yeniden canlanması ve diğer Makine, imalat sanayinin tekrar normal üretime geçmesi ile birlikte çelik sektörünün de iç pazarda yükselişe geçeceğini öngörüyoruz.

Çelik sektöründe hammadde ihtiyacının 2/3’nü (hurda, elektrod, demir cevheri, koklaşabilir taş kömürü gibi) ithal etmekteyiz. İnşaat demiri, filmaşin, profil, kütük demir, yassı mamul, kaplamalı malzemeler, kaliteli çelikler üretip ihraç ediyoruz.

Ama asıl geliştirmemiz gereken bir kısmını ithalatla karşıladığımız beyaz eşya, otomotiv, gemi sanayi gibi sektörlerin ihtiyacı olan katma değerli yassı ve uzun mamullerdir. Sektör olarak asıl ithal ettiğimiz bu katma değerli mamulleri üretecek girişim ve dönüşümleri arttırmak oldukça önem taşıyor.

Sektörün diğer ihtiyacı olan önlem ise Ukrayna, Rusya, İran gibi çelik üretiminde ihtiyaç duyulan kömür, cevher gibi doğal kaynakları zengin, ayrıca doğalgaz enerji kaynaklarına sahip ve çeliği büyük montanlı ve aynı zamanda ucuza üretip ihracat yapan ülkeler ile yapılması planlanan serbest ticaret anlaşmalarında da ülkemiz üreticilerinin rekabet gücünü koruyabilmeleri için demir çelik ürünlerinin kapsam dışında bırakılmasıdır.

Pfizer Türkiye, Covid-19 dönemindeki online eğitimleriyle Stevie bronz ödülün sahibi oldu
Pfizer Türkiye, dünyanın farklı yerlerinden 700 başvurunun geldiği ve bu başvuruların dünyanın dört bir yanındaki profesyonellerden oluşan 90’ın üzerinde jüri üyesi tarafından değerlendirildiği Stevie Awards For Great Employers, Most Valuable Employer – EMEA / Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi En İyi İşveren kategorisinde bronz ödülünün sahibi oldu!
Pfizer Türkiye, Eğitim departmanının bir parçası olduğu Doğu Avrupa Eğitim Takımı ile Covid-19 döneminde Doğu Avrupa bölgesine yönelik hazırladığı online eğitim programı ile Stevie Awards “Most Valuable Employer – EMEA / Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi En İyi İşveren” kategorisinde bronz ödüle layık görüldü. Söz konusu ödül programına dünyanın farklı yerlerinden 700 başvuru geldi ve bu başvurular dünyanın dört bir yanındaki profesyonellerden oluşan 90’ın üzerinde jüri üyesi tarafından değerlendirildi.

Pfizer Eğitim Takımı, kendi uzmanlık alanları çerçevesinde online eğitimler tasarlarken iç eğitmenleri de sürece dahil ederek eğitim programını genişletti. Bu girişimin bir parçası olarak, eğitim ekibi bu bölgede geliştirilen ilk online sertifika programını tasarladı ve hayata geçirdi.

Doğu Avrupa Eğitim Takımı bu eğitim programı kapsamında;

  • 32,5 eğitim saati ile 21 farklı eğitim
  • 5 makale ve 4 online eğitim platform erişimi sağladı.

1000’den fazla katılımcıya ulaşarak, 5 üzerinden 4,4’lük bir geri bildirim puanı alarak, Doğu Avrupa bölgesi çalışanlarının yetkinlik, bağlılık ve motivasyonuna katkıda bulundu.

Pfizer Doğu Avrupa Eğitim Lideri Seda Tamur Oğralı, şunları söyledi: “Dünyanın en gözde ödüllerinden biri olan Stevie Awards’da 700 başvuru arasında, dünyanın dört bir yanındaki profesyonellerden oluşan 90’ın üzerinde jüri üyesi tarafından değerlendirilip bronz ödülünün sahibi olmaktan dolayı çok mutluyuz. Pfizer’de bizler çığır açan yeniliklerle hastaların hayatını değiştirmek olarak tanımladığımız amacımız doğrultusunda çalışıyoruz. Covid-19 döneminde de çalışanlarımızın gelişimine odaklanan bir çalışma ortamı yaratmak, aynı zamanda çalışan katılımını ve motivasyonunu sürdürmek için yüz yüze olan eğitim programlarımızı online eğitimlere dönüştürdük. Böylece bu dönemde ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamaya çalıştık. Bu çalışmalarımızın, çalışanlarımızdan da çok olumlu geri bildirimler alması, onların eğitimlere katılımlarına ve motivasyonlarına böyle olağanüstü bir dönemde katkıda bulunması ayrıca gurur verici.”

“Taşa değer katanlar” bir araya geldi

27. Marble İzmir Uluslararası Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı ile eşzamanlı olarak düzenlenecek olan 6. Uluslararası Taş Kongresi’nin lansmanı, Tarihi Havagazı Fabrikası’nda gerçekleşti. Sektörün öncü isimleri, lansman ile uzun bir sürenin ardından ilk kez bir araya geldi.

Türkiye’nin doğal taş zenginliğini dünya ticaretine açan Marble İzmir Fuarı, iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Taş Kongresi ile değer kazanıyor. 24-27 Mart 2021 tarihlerinde gerçekleşecek 27. Marble İzmir Uluslararası Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı ile eş zamanlı olarak 23-26 Mart tarihlerinde düzenlenecek 6. Uluslararası Taş Kongresi, “Taş Değer Katar – Taşa Değer Katanlar” teması ile bilim insanlarını sektör temsilcileri ile buluşturacak.

Kongre çalışmaları kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleşen tanıtım toplantısına; Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mevlüt Kaya, TİM Maden Sektör Kurulu ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Dinçer, Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Alim Murathan, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Dr. İlker Kahraman ve İZFAŞ Genel Müdürü Canan Karaosmanoğlu Alıcı katılarak sektörün mevcut durumu ve kongre ile ilişkisine yönelik açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. Konuşmaların ardından sektör başkanları ile protokol imzalandı.

Toplantı açılışı, sektörün duayen isimlerinden olan Kongre Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Çalapkulu tarafından yapıldı. Kongre Genel Sekreteri Doç. Dr. Ersin Koralay, doğal taşın serüveni, farklı sektörlerde kullanımı, ihracatı ve tasarım faaliyetleri kapsamında kongrenin geçmişten bugüne dek edinilen tecrübeler ile yenilikçi yaklaşımları içeren perspektiflerini anlattı.

Toplantıda, Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu İbrahim Alimoğlu, Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Cumhur İşbırakmaz ve İZFAŞ Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Haldun Barışcan ile kongrenin düzenleme, yürütme, sektörel danışma, bilimsel ve teknik çalışma komitelerinin üyeleri yer aldı.

“Türk doğal taşı adını İzmir’den duyuracağız”

Ertelenen fuar döneminin ardından sektör için yeniden bir arada olmanın mutluluk verici olduğunu belirten İZFAŞ Genel Müdürü Canan Karaosmanoğlu Alıcı, “Türkiye ekonomisinin destekleyici gücü olan İZFAŞ, paydaşlarıyla kurduğu kent koalisyonu ile İzmir’in kalkınma modeline hizmet veriyor.Bizler, İzmir Büyükşehir Belediyemiz, İZFAŞ yönetimimiz ve tüm sektör temsilcileri ile kol kola İzmir’i dünyaya taşımak ve yerelde kalkınmayı güçlendirmek için çalışıyoruz. İZFAŞ, tüm sektör için ortak bir paydaştır. Bildiğiniz gibi bu yıl Marble İzmir Fuarımız, Covid-19 salgını nedeniyle T.C. Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge kapsamında ertelendi. Biz ise hazırlıklarımıza bu süreçte de devam ettik. Bugün burada toplanmamıza sebep olan 6. Uluslararası Taş Kongresi ile, doğal taşta dünya çapında bir marka değerine sahip olduğumuzu, ona değer katanlarla bir arada değerlendirip; Türk doğal taşı adını İzmir’den duyuracağız” dedi.

“İnadına üretim, inadına ihracat”

Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mevlüt Kaya, pandemi döneminde online toplantılarda bir araya gelmiş olsak da, yüz yüze görüşebilmenin büyük bir keyif olduğunu bu süreç bizlere öğretti. Türk doğal taşına katma değer katma çabamız, ‘inadına üretim, inadına ihracat’ mottosuyla pandemi sürecinde devam etti, devam edecek. Uluslararası Taş Kongremiz ve İzmir Marble Uluslararası Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı’mız pandemi sonrasında doğaltaş sektörü için ilk etkinlik olması nedeniyle bizler için daha da önemli. Türkiye’nin doğal taş sektöründe sahip olduğu rezervler ile ihracattan aldığı pay arasında bir uyumsuzluk var. Amacımız, bugün 2 milyar dolar seviyesinde olan doğal taş ihracatımızı 7 milyar dolara taşımak. Bu hedefe böylesi işbirlikleriyle sağlayacağımız sinerji ile ulaşacağımıza tüm kalbimle inanıyorum” şeklinde konuştu.

Dinçer: “Enerji kaynakları ve üretim kabiliyeti ile kendine yeter bir ülke olmak önemli”

Sektörün hammadde ve enerji açısından stratejik önem teşkil ettiğine değinen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Dinçer, “Büyük ve zorlu bir süreç sonrası yeniden bir aradayız. Covid-19 global krizi ile bir kere daha gördük ki; hammaddesi, enerji kaynakları ve üretim kabiliyetiyle kendine yeter bir ülke olmak son derece önemli. Maden zenginliği, bunu gün yüzüne çıkarıp işleme kabiliyeti, üretimde ve ihracatta kapladığı yer önemle üzerinde durmanız gereken basamaklar.Bu noktalar üzerinden Türkiye gerçeğine baktığımızda gelecek vadeden bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Türkiye gerek hammadde gerekse de enerji kaynağı olarak kullanılan madenler ve doğal taşlar konusunda oldukça zengin bir ülke. Türk maden sektörü Türkiye ekonomisine 40 milyar dolarlık katkı sağlayan bir sektör ve sektörümüzün ihracatı 2019 yılında 4,3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Sektör olarak 2020’nin ilk 7 aylık döneminde 2,22 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Sektör Covid-19 kaynaklı kayıplarını yüzde 11,34’e kadar geri çekti. Tüm dünyada karantina kurallarının gevşetilmeye başlatıldığı yeni normal dönemde ihracatta aylık bazda yükseliş yaşandığını görüyoruz. Tüm bu zorlu süreci yaşarken İMİB olarak Türk doğal taşına olan ilginin ve talebin artması için çalışıyoruz. 2021 yılında düzenlenecek olan6. Uluslararası Taş Kongresinin de Türk doğal taş sektörüne önemli katkıları olacağına inanıyor ve destekliyor;bugünkü tanıtım toplantısının da sektörümüz için güzel sonuçlar getirmesini diliyorum” ifadelerinde bulundu.

“Kaynaklar sınırsız değil”

Kentin kongre ve fuarla çok daha fazla gelişeceğine inandığını belirten Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Alim Murathan, “Ülkemizin mermer ve doğal taş rezervleri önemlidir.Ancak sınırsız değildir. Milyonlarca yıllık jeolojik olaylar sonucu oluşan bu rezervlerimizi en az kayıpla, en ekonomik olarak işletmek, teknoloji, tasarım, bilimsel uygulamalar ile geliştirmek ve çevre, ekosistem değerlerini dikkate alarak ekonomiye kazandırmak önemlidir. 2008 yılında Jeoloji Mühendisleri Odası olarak ilkini gerçekleştirdiğimiz ve 2017 tarihinden bu ayana Mimarlar Odası ile birlikte her iki yılda bir gerçekleştirdiğimiz bu kongrenin esas amacı da taş sektöründeki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, ortak akılla izlemek, tartışmak ve ülkemizin taş ekonomisine değer katmaktır. Dünya taş üretim ve ticaretinde önemli bir konumda olan ülkemiz ve bu konuma gelmemizde, düzenlediği Marble İzmir Fuarı ile büyük güç katan İzmir’e yakışır bir kongre olacağı inancındayız” dedi.

“Aynı hedefe farklı değer katanlar geleceği inşa edebiliyor”

21.yüzyılda bilginin ve buna bağlı uzmanlıkların çeşitlenmesi farklı disiplinlerin bir arada çalışmasını zorunlu kıldığını dile getiren Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Dr. İlker Kahraman, “Günümüzde başarı, beraber üretebilmekten, bir bütünün farklı parçaları olabilmekten geçiyor. Aynı hedefe farklı açılardan değer katabilenler ancak geleceği inşa edebiliyor. Bu bilinç ile Mimarlar Odası İzmir Şubesi olarak amacımız tasarım odaklı düşünce ve eylem yapısı ile değer katmanın parçası olmak. Kongrenin ve fuarın gerçekleşmesine katkı koyan kurumlarla bu amacı gerçekleştireceğimize inancımız tam” şeklinde konuştu.

Çalapkulu: “Zafer inananlarındır”

Kongre Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Çalapkulu ise, kongrenin yıllık toplantısı ve ihracatçı birliklerinin düzenleyeceği 9 alım heyetlerinin B2B görüşmeleri ve üreticilerle tanışmaları, VR sanal gerçeklik, 3D teknik ve mimari birer sunum kongre faaliyetleri kapsamında planlandığını açıkladı. Prof. Dr. Çalapkulu, “Türkiye’de temel sorunumuz sürdürülebilirlik oluyor. 12 yıldır devam eden bu kongre dizininin ileriki yıllarda da devam edebilmesi için bir çalışma modeli ortaya koyduk. Bugün Türkiye’nin en büyük ihtisas fuarı Türkiye’de yapılıyor ve temeli 1989 yılında İEF bünyesinde Mermer Sevgi Yolu atıldı. Dileğimiz sağlık ve barış içinde ekonomik faaliyetlerinin bir an önce kaldığı yerden devam etmesi. Zafer inananlarındır” ifadelerinde bulundu.

Tema: “Taş Değer Katar-Taşa Değer Katanlar”

6. Uluslararası Taş Kongresi, “Taş Değer Katar-Taşa Değer Katanlar” temasıyla, yapılara değer katan taşlara, taşa değer katan farklı disiplinlerden aktörlere ve onların ilişkilenme biçimlerine odaklanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Ege Maden İhracatçıları Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (TİM Maden Sektör Kurulu) ve İZFAŞ ortaklığında düzenlenecek olan 6. Uluslararası Taş Kongresi, Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği (TÜMMER) ve Denizli İhracatçılar Birliği(DENİB) tarafından destekleniyor.

Polonez’den yeni üretim teknolojisine 3 Milyon Euro yatırım

Gıda bilimi üzerine yaptığı çalışmalar ile şarküteri et ürünleri sektöründe birçok yeniliğe imza atan Polonez, son olarak entegre işlenmiş et teknolojisine 3 milyon euroluk yatırım yaptı. Son teknolojiye sahip yeni dilimleme ve paketleme yatırımı sayesinde tüm ambalajlarında değişikliğe giden Polonez, ürün gamını da genişletti. Pandemi döneminde yaptığı yatırımlarla değişime giren ve online satış kanallarına ağırlık veren markanın yeni dönem hedefi bir önceki yıla göre en az %30 büyüme kaydetmek.

Son yıllarda sağlıklı beslenme üzerine yaptığı Ar-Ge çalışmaları sayesinde geliştirdiği glutensiz ve fit yaşam lezzet formülleriyle ve ayrıca gurmelere hitap eden Premium füme sosisleri ile dikkat çeken Polonez, sektör adına büyük bir yatırıma daha imza attı. Pandemi sebebiyle değişen gıda tüketim alışkanlıkları doğrultusunda “End to End” tek hat teknolojisine 3 milyon euro değerinde yapılan yatırımla artık Polonez ürünleri daha hijyenik ve sağlıklı bir şekilde tüketicisine ulaşacak. Bunun yanı sıra Polonez markalı tüm ambalajlarda da değişikliğe gidildi. Marka, yeni kuşağın beslenme alışkanlıklarına göre formüle ettiği lezzetlerinin sayısını artırarak ürün gamını da çeşitlendirdi. Yine bir ilke imza atılarak ürünlerdeki sodyum oranı %25 oranda azaltıldı. Logosunda ve paket dizaynlarında modern çizgiler yakalayan Polonez, online satış kanallarını da artırarak 30 yıllık geçmişinde adeta devrim gerçekleştirdi.

Polonez ürünleri el değmeden kapıya kadar teslim ediliyor

2016 yılından bu yana şirketin her biriminde verimlilik üzerine önemli çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Polonez CEO’su Boran Uzun; “Pandemi dönemi bizim için yatırım ve yenilenme dönemi oldu. Hiç durmadık, ürettik, geliştirdik, yatırım yaptık. Bu dönemde tüketicimizdeki değişimleri çok yakından takip ettik. Hijyen ve gıda güvenliği üzerine yaptığımız teknoloji yatırımı sayesinde dilimleme ve paketlemede el değmeden son derece kontrollü ve minimum risk ile tüketicilerimizin kapısına kadar gidiyoruz. Üretime yaptığımız bu yatırımın yanı sıra sanal marketlerdeki varlığımızı artırdık. Bu şekilde Türkiye’nin neresinden olursa olsun Polonez lezzetlerinin tümüne ulaşmak mümkün” dedi.

 “Discount marketlerdeki varlığımızı da artırdık. Online alışverişe yatırım yapıyoruz.”

“Polonez olarak 2019 yılından itibaren Discount-Sürekli İndirim marketlerinde de ürünlerimizle ağırlığımızı artırdık. Ayrıca zincir marketlerin online satış kanalları ve online marketlere özel ürünler üreterek tüm Türkiye’de müşterilerimize Polonez lezzetlerini ulaştırıyoruz. Pandemi döneminde online satış kanallarında görülen artış, gıda perakende pazarının hızlı büyümesine neden oldu. Polonez olarak bu pazarda ciromuzu geçen seneye oranla 2 kat üzerine büyüttük. Online kanalın toplam ciromuz içindeki oranı da aynı şekilde 2 kat artışla %5’e yaklaştı, bu kanalın önümüzdeki yıllarda bu büyüme ile devam edeceğini söyleyebiliriz. Yeni paketleme sistemimiz online satışı da destekleyecek bir uygulama olarak bizim bu alandaki etkinliğimizi daha artıracaktır inancındayız.”

“Lezzet madeni gibiyiz”

Geleneksel şarküteri lezzetlerini modernize edebilmek konusunda çok yol kat ettiklerinin altını çizen Boran Uzun; “Sadece %1 yağ oranı ile düşük kalorili ve protein oranı yüksek Fit Yaşam ürünlerinden hemen sonra şarküteride “gluten içermez” çeşitlerini hayata geçiren ilk marka olduk. Şimdi sırada sodyum oranı %25 azaltılmış yeni lezzetler var. Ayrıca, fümelenmiş yüksek et oranlı Frankfurter ve Bratwurst Dana Sosislerimizle gurmelerin kalbini kazandık. İki yeni gurme sosis çeşidimiz de yolda.”

“Polonez markası gençleşerek büyüyor”

20 yıldır aynı logoyu ve paket boyutlarını kullandıklarını belirten Uzun; “Bu denli değişim, yatırım ve büyüme planları elbette temelde markamızın daha gelişmesi, büyümesi ve daha iyi hizmet verebilmesi için. Yeni dönemde her şey çok hızlı değişiyor. Sadece teknolojik değişimlerden bahsetmiyoruz. Hayatımız, alışkanlıklarımız değişiyor. Biz de bu değişime ayak uydurmak, yaptığımız çalışmaları logomuza ve tüketicinin yeni ihtiyaçlarını karşılayacak paket boyutlarına yansıtmak istedik. Özetle daha dinamik, daha genç, daha hayatın içinde bir Polonez var. Gençleşerek büyüyoruz. Hedefimiz bir önceki yıla göre 2020 sonunda %30 büyüme göstermek, bu yolda da ilerliyoruz” dedi.

Tekstil Sektöründe Girişimcilere Önemli Fırsatlar Sunuluyor

 TechXtile Start-Up Challenge Akıl-Fikir Buluşmaları, Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği’nin (UTİB) ev sahipliğinde sektörlerinin önemli isimlerinin katılımlarıyla online yayınlarla devam ediyor.

 Son olarak Bir Fikrin Mi Var Programı Yapımcısı Fuat Sami moderatörlüğünde ve UTİB Yönetim Kurulu  Başkanı Pınar Taşdelen Engin, TechXtile Start-Up Challenge Program Koordinatörü Ufuk Batum, Keiretsu Forum Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Hulusi Berik ve Digime Bilgi Teknolojileri Kurucusu Derya Kavarna’nın katılımları ile gerçekleştirilen programda UTİB Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Taşdelen Engin çalışmalarını anlattı.

Programda Bursa’nın teknolojik değişimi en iyi okuyan şehirlerin başında geldiğini vurgulayan Pınar Taşdelen Engin, tekstil ve otomotiv sektörlerinin Bursa ekonomisinin lokomotifi konumunda olduğunu belirtti. İki sektörün temsilcilerinin de çağın şartlarına göre değişim ve gelişim göstermelerinin bilincinde hareket ettiklerini söyleyen Pınar Taşdelen Engin, “Bu sektörler dönüşüm için ciddi çaba gösteriyorlar. Biz de tekstil sektörü ve ihracatın daha nitelikli olmasını hedef edinen bir birlik olarak bu çalışmaları takip ediyoruz. 11 yıl önce AR-GE Proje Pazarı etkinliğimizi başlattık. Projemizle tüm sektörlere örnek olan bir çalışmaya imza atmayı başardık. Rakamlara baktığımızda bu 11 yılda 2400’e yakın proje elimize ulaşmış. Bunların yüzde 5’e yakını da ticarileşme aşamasına geldi. Geçtiğimiz yıl bu projemize yenilikçe bir bakış açısı getirerek TechXtile Start-up Challenge olarak dönüştürdük. Burada amacımız sektörümüzü ulusal ve uluslararası anlamda güçlendirecek yeni projelerin ortaya çıkmasını sağlamak. Bir de bu projelerin girişimcilik ekosistemine kazandırılmasını sağlayacak bir ortam yaratmak. Bu sadece bir yarışma değil. Kazanan ve finale kalan tüm proje sahiplerimize yıl içinde birçok destek veriyoruz. Bunu yıl içerisine yayılan bir organizasyon olarak değerlendirebiliriz” dedi.

Yeni Dönem İçin Proje Çağrıları 7 Eylülde Başlıyor

 TechXtile Start-Up Challenge programlarının bu yılki bölümü için proje çağrılarının 7 Eylül’de başlayacağını belirten Pınar Taşdelen Engin, “Yaşanan pandemi sürecine ve yeni bir konsept olmasına rağmen bu yola çıkmaktan mutluyuz. Bu yıl için de 7 Eylül’de proje çağrılarımız başlamış olacak. Girişimcilerimizin değerli projelerini bekliyoruz. Burada önemli olan girişimcilerin hem Bursa’nın hem de Türkiye’nin önemli tekstil sanayicileri ile tanıştığı ve onlara projelerini ilk ağızdan anlatabildikleri ve karşılarındaki tecrübeli isimlerden de fikir alışverişinde bulunabildikleri bir ortam sağlayabilmekti bu projenin en önemli amacı. Aynı zamanda melek yatırımcılarla girişimcileri bir araya getirmekti. Burada ekosisteme daha fazla melek yatırımcı kazandırmayı hedeflemiştik” şeklinde konuştu.

Pandemi Sürecinde Kendi Kendimize Yetebildiğimizi Gördük

 Tekstil sektörü ülkemizde ölmeyecek bir sektör ve bu anlamda Türkiye’nin Avrupa’daki en önemli üreticilerden olduğunun altını çizen Pınar Taşdelen Engin, tekstil sektörünün birçok farklı sektörle temas halinde olduğunu söyledi.  Pandemi sonrasında AR-GE merkezlerinin hemen devreye girerek ciddi araştırmalar yaptığını anlatan Pınar Taşdelen Engin, “Biz de her sene olduğu gibi bu sene de yüz yüze olmasa da online olarak yine sahaya çıktık ve firmalara hangi konularda bizlerden proje beklediklerini sorduk, yine burada sağlık tekstili ve koruyucu tekstil ürünlerinin ne kadar önemli olduğunu gördük. Ülkemiz kişisel koruyucu ekipman üretimi ve ihracatında kısa sürede çok başarılı işlere imza attı. Pandemi sürecinde evlerimizde kaldığımız süreçte evlerimiz gözümüze batmaya başladı ve ev tekstili ürünlerine karşı olan talep bu dönemde ciddi bir artış gösterdi. Sektörümüzde ülkemizin konumu ve hammadde kaynakları anlamında çok güçlüyüz. İthalat, sektörümüzde önemli ancak ithalatın durduğu dönemlerde biz kendi kendimize yetebilecek halde olduğumuzu gördük. Bu da sektör olarak güçlü olduğumuz konulardan bir tanesi. Pandemi süreci ABD ve Avrupa ülkelerini Çin’e alternatif ülkelere yöneltti. Burada Türkiye güvenilir bir üretici ve ticaret partneri pozisyonunda ve bu pozisyonumuzu yeni projeler üreterek korumaya devam edeceğimizi düşünüyorum” dedi.

Gençlerimize Sektörün Önemini Anlatıyoruz

 Tekstil ve Hazır Giyim İhracatçı Birlikleri olarak tekstil mühendisliğinin ülke ve sektörün geleceği açısından önemine vurgu yapan çalışmalara imza attıklarını anlatan Pınar Taşdelen Engin, sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Bu anlamda diğer bölgelerdeki ihracatçı birlikleri ile birlikte bir çalışmamız olmuştu. Bakanlığımızın da desteği ile biz bir tekstil mühendisliği bursu başlattık. Tekstil sektörü Türkiye’nin en önemli sektörlerinden bir tanesi, asla önemi azalmayacak ve sürekli kendini yenileyen bir sektör. Tekstilin hayatın her alanında olduğunu hepimiz biliyoruz ve her fırsatta gençlerimize anlatmaya çalışıyoruz.”

Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü 2020 yılının ilk yarısını 1 milyar 127 milyon dolar ihracatla kapattı

Türk Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü olarak, 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’de ihracatın yıldız sektörlerinden biri olduk.

Özellikle su ürünleri, kanatlı ve yumurta sektörlerimizin ihracatta vites arttırması sonrasında 2020 yılı sonunda gerçekleştirdiğimiz 2 milyar 514 milyon dolarlık ihracat tutarıyla 2023 yılı ihracat hedeflerini ilk önce yakalayan sektör olmanın gururunu yaşadık.

Türkiye su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörümüz kapsamında yer alan; su ürünleri, kanatlı, yumurta, süt ürünleri, bal başta olmak üzere tüm ürünlerde dünya genelinde üretimde ve ihracatçı ilk 10 ülke arasında yer alıyoruz.

Son 20-25 yıllık dönemde su ürünleri ve hayvansal mamuller sektöründe dünyanın en modern ve entegre tesislerini Türk girişimcileri ülkemize kazandırdı. Bu tesislerde üretilen, protein yönüyle zengin su ürünleri ve kanatlı eti, yumurta, süt ürünleri ve bal başta olmak üzere hayvansal mamulleri 150’den fazla ülkeye ihraç eder konuma geldik.

İhracatta su ürünleri sektörümüz 1 milyar 38 milyon dolarlık tutarla en büyük katkıyı sağlarken, Kanatlı sektörümüz 910 milyon dolar dövizi ülkemize kazandırdı. Piliç eti, hindi eti ve damızlık ihracatımız 615 milyon dolar olurken, yumurta ihracatı 295 milyon dolar oldu.

Süt ürünleri ihracatımızdan 325 milyon dolar, Bal ihracatımızdan 25 milyon dolar kazandık. Beş ana ürün dışındaki ürün kalemlerimiz ihracatından da 232 milyon dolar döviz geliri elde ettik.

2020 yılı performansımızın kırılımına baktığımızda Su ürünleri sektörümüz 459 milyon dolarlık döviz getirisiyle liderliği bırakmadı. Türk levreği 162 milyon dolarlık ihracat tutarıyla yine tüm dünyanın gözdesi oldu. Türkiye çipura balığının ihracatından 147 milyon dolarlık döviz elde ederken, alabalık ihracatı 58 milyon dolar, orkinos ihracatı 26 milyon dolar olarak kayıtlarımıza geçti. Türk su ürünleri sektörünün son yıllardaki Ar-Ge çalışmaları sonrasında geliştirilen türlerden Karadeniz Somonu 9,3 milyon dolarlık, Kaya levreği ise; 3,5 milyon dolarlık ihracat seviyesine ulaştı.

Kanatlı sektörümüz 393 milyon dolarlık ihracatı hanesine yazdırırken, kanatlı eti ihracatı 283 milyon dolar şeklinde gerçekleşti, kanatlı eti ihracatındaki düşüş yüzde 3 ile sınırlı kaldı. Tavuk ve hindiler ise 110 milyon dolarlık döviz yumurtladı. Çin’e ihracat izni ile morallenen Süt ürünleri sektörümüzün 2020 yılı Ocak – Haziran dönemindeki ihracatı ise, 143 milyon dolar şeklinde gerçekleşti. Bal ihracatı yüzde 18’lik artışla 13 milyon 100 bin dolara yükseldi.

Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği olarak 2019 yılında 957 milyon dolarlık ihracata imza atarak, Türkiye’de sektörümüzde lider ihracatçı birliği konumumuzu sürdürdü. Türkiye’nin 2019 yılında gerçekleştirdiği 2 milyar 514 milyon dolarlık su ürünleri ve hayvansal mamuller ihracatına yüzde 38’lik katkı sağladık.

2020 yılına moralli giren ve 2023 yılı ihracat hedefini 3.5 milyar dolar olarak yukarı yönlü revize eden Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü, tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsü nedeniyle ihracatta duraklama yaşadık. Pandeminin etkilerini pekçok sektöre göre daha az hissettiğimizin de altını çizmek zorundayım. Bu başarıda emeği olan, özverili bir şekilde, gerektiğinde ihraç pazarlarını kaybetmemek için maliyetine ihracat yapan tüm ihracatçılarımızı kutluyor, pandemiye rağmen ihracatlarını sürdürme çabalarının karşılığını bulmalarını diliyorum.

Pandemiyle birlikte işletmelerimiz hızla gerekli hijyenik tedbirleri aldı, dolayısıyla uyum aşamasında zorlanılmadı. Pandemi döneminde protein tüketiminin daha da artması bizim için avantaj haline geldi. Ancak, çeşitli ülkelerde alınan tedbirler ihracatta gecikmelere sebebiyet verdi. Kanatlı sektöründe ana pazarımız Irak’ta yaşanan sorunlara bağlı olarak bu sektörde ihracatta azalmalar yaşadık.

2019 yılının Ocak – Haziran döneminde 1 milyar 284 milyon dolar olan ihracatımız, 2020 yılının ilk yarısında yüzde 10’luk azalışla 1 milyar 127 milyon dolara geldi.

Aynı zaman diliminde Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliğimizin ihracatı ise; yüzde 8’lik gerileme yaşadı ve 493 milyon dolardan, 450 milyon dolara indi.

Su ürünleri sektörümüz 332,5 milyon dolarlık tutarla ihracata her zaman olduğu gibi 2020 yılında da en büyük katkıyı sağladı. Kanatlı sektörü 70 milyon dolar, süt ürünleri 33,5 milyon dolar, bal ihracatımız ise; 7,3 milyon dolar şeklinde gerçekleşti. Kanatlı sektörümüzün ihracatında kanatlı eti ihracatı 43 milyon dolar olurken, yumurta ihracatı 27 milyon dolar şeklinde gerçekleşti.

Yeni normal dönemde ihracatımızdaki kayıpları telafi edip, 2020 yılının ikinci yarısında yapacağımız ihracatla, 2019 yılı sonundaki ihracat rakamına ulaşmayı sonrasında da artıya geçmeyi amaçlıyoruz.

İhracat hedeflerimize ulaşmak için 2020 yılının ikinci yarısında pazarlama çalışmalarımızı dijital platformlara ağırlık vererek sürdüreceğiz.

Ticaret Bakanlığı koordinasyonu ve Ege İhracatçı Birlikleri bünyesindeki gıda Birliklerimiz organizasyonunda 12-16 Ekim 2020 tarihleri arasında tüm gıda sektörlerine yönelik dijital ortamda bir sanal fuar organizasyonu düzenlemek için çalışmalarımızı başlattık.

Organizasyona ABD, Çin, Orta Doğu ülkeleri, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere tüm dünyadaki birçok ülkeden alıcılar davet edilerek ikili görüşmeler gerçekleştirilecek. Fuar ile eş zamanlı çeşitli gastronomi etkinlikleri ve uzmanların katılımlarıyla webinarlar gerçekleştirilecek.

Önemli bir diğer etkinliğimiz ise; Çin Şanghay’da 5-10 Kasım’da üçüncü kez düzenlenecek Uluslararası İthalat Fuarı olacak. Bu fuarın Türkiye Milli Katılım Organizasyonu’nu Ege İhracatçı Birlikleri gerçekleştirecek.

2020 yılının kalan diliminde sosyal mesafeye dikkat ettiğimiz, maske kullanımı ve hijyene azami özen gösterdiğimiz takdirde covid-19 virüsünü yeneceğimize olan inancımı paylaşıyorum.

Marka kimliğinizi doğru alan adı ile tanımlarken bunlara dikkat edin;

  • En iyi domainler, kullanıcıların hatırlayabildikleridir.
  • Domain adınızınız seçerken basit, açıklayıcı bir ifadeyle veya potansiyel müşterilerin dikkatini çekecek akıllı ifadeler kullanarak mümkün olduğunca akılda kalıcı hale getirmeye çalışın.
  • Domain varyasyonlarını da satın alın.

İşletmeniz için mükemmel alan adını seçmek, zaman, çaba ve maliyet gerektiren uzun bir süreç olabiliyor. Domain’ininizi satın alıp web sitenize bağladıktan sonra markanızı bu adın etrafında inşa etme süreci başarılı olursa, kullanıcılar ürününüzü veya hizmetinizi alan adınızla ilişkilendirmeye başlıyor. Domain yani web sitesi alan adı satın almak ise internette var olmanın ilk adımı olduğundan büyük bir özeni hak ediyor. Türkiye’nin en çok domain barındıran şirketi İsimtescil.net’in uzmanları,  hedef kitlenize uygun domain’i / alan adını seçerken dikkat etmeniz gerekenleri sizler için yorumluyor.

Dijital teknolojilerin hayatımızın her alanına girdiği günümüzde, bir işletmenin web sitesi tartışmasız en değerli varlığı olarak kabul ediliyor. Domain yani alan adı satın almak ise internette var olmanın ilk adımı olduğundan büyük bir özen gerektiriyor. Yüzde 94,7 net müşteri memnuniyeti ile hizmet veren İsimtescil.net’in uzmanları hedef kitlenize uygun domain’i / alan adını seçerken dikkat etmeniz gerekenleri sizler için yorumluyor.

Uzunluk Önemli

En iyi domainler, kullanıcıların hatırlayabildikleridir. Domain adınızınız seçerken basit, açıklayıcı bir ifadeyle veya potansiyel müşterilerin dikkatini çekecek akıllı ifadeler kullanarak mümkün olduğunca akılda kalıcı hale getirmeye çalışın.

İşletmeniz için mükemmel alan adını seçmek, zaman, çaba ve maliyet gerektiren uzun bir süreç olabiliyor. Domain’ininizi satın alıp web sitenize bağladıktan sonra markanızı bu adın etrafında inşa etme süreci başarılı olursa, kullanıcılar ürününüzü veya hizmetinizi alan adınızla ilişkilendirmeye başlıyor. Bu sayede markanızın alan adı artık işletmenizin ve kullanıcıların sizi internette bulma biçiminin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. İsimtescil.net uzmanları bu hassas sürecin ilk adımının “uzunluk” olduğunu ifade ediyor.  Genel olarak, kullanıcıların zihinlerinde yer etmesi ve etkili olması açısından domain’in kısa olması ve kolay yazılabilmesi/okunabilmesi tavsiye ediliyor.

Domain Varyasyonlarını da Satın Alın

İşletmeniz bunu karşılayabiliyorsa, domain’inizin mümkün olduğu kadar çok varyasyonunu satın almak iyi bir fikir olarak nitelendiriliyor. Bu, farklı işletmelerin söz konusu varyasyonları satın almasını önlüyor ve alan adınızı yanlış yazma olasılığı olan kullanıcıları doğru adrese çekmenize de olanak tanıyor. Örneğin, Four Eyes adlı bir şirketiniz varsa, birincil web siteniz muhtemelen Foureyes.com olmalıyken 4Eyes.com, ForEyes.com ve diğer benzer varyasyonları da satın almanız iyi bir önlem olarak kabul görüyor.

Sosyal Medyada Çapraz Markalamayı Unutmayın

İşletmenizin veya markanızın adının Domain’iniz için ilk tercihiniz olması öneriliyor. Markanızın kullanıcılar tarafından hatırlanması bu tercihle kolaylaşırken tüm platformlarda tanımlanması da gerekiyor. Örneğin, alan adınız İsimtescil.com ise kullanıcıların sizi sosyal medyada ve diğer dijital mecralarda bulabilmesi için bu hesapları adlarının tümünün İsimtescil.com ile birebir aynı ya da ilişkili olması etkileşimi arttırıyor.

Alan Adınızın Değerini Neler Belirliyor?

Öncelikle domain yaşı, uzunluğu ve kaç kelimeden oluştuğu domaininizin değeri hesaplanırken önemli faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Bunların dışında alan adınızın aktif olup olmadığı ve ne kadar tıklama aldığı da oldukça önemli. İçerisinde kaliteli içerikler barındıran ve günlük tıklamaları yüksek olan domainler, daha fazla talep görüyor; çünkü bu domainlerin arama motorlarında olumlu bir geçmişi oluyor ve bu siteler SEO açısından da avantaj sağlıyor.

İsimtescil.net’in tüm ürünlerine ve domain kampanyalarına https://www.isimtescil.net adresinden ulaşılabiliyor.

Doç.Dr. Resul Kurt, Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesini anlattı

Kolaysoft Teknoloji AŞ ve R&K Danışmanlık işbirliği ile “Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi” konulu webinar eğitimi geçtiğimiz gün düzenlendi. Kolaysoft AŞ’nin youtube kanalı üzerinden gerçekleşen eğitimde, R&K Danışmanlık Yönetici Ortağı Doç.Dr. Resul Kurt, pilot illerde uygulanmakta olan ve 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle ülke genelinde başlayan Muhtasar SGK (Muh SGK) uygulaması ve prim hizmet beyannamesi hakkında bilgiler verdi ve Kolaysoft Teknoloji AŞ Genel Müdürü Kezban Boztürk’ün sorularını yanıtladı.

GİB, “Muhtasar ve Prim Hizmetleri Beyannamesi” duyurusunu yayınladı

 Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından,  “Muhtasar ve Prim Hizmetleri Beyannamesi” uygulamasında dikkat edilmesi gereken maddeler hakkında bir duyuru yayınlandı. Yapılan duyuruda,  Muhtasar ve Prim Hizmetleri Beyannamesi uygulamasının 1 Ağustos itibariyle ülkemiz genelinde uygulamaya açıldığı ifade edildi.

Duyuruda yer alan açıklamada; zirai tevkifat yapmayan ve çalıştırdıkları hizmet erbabı sayısı 10 ve daha az olanlarda vergilendirme dönemi; 1003A ve 1003B kodlu muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinin kullanımı; Aile sağlığı merkezlerinin SGK kayıtlarındaki Nace kodlarının kontrol edilmesi; kazancı basit usulde vergilendirilen mükelleflerin muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinin gönderilmesi için yapılması gerekenler; muhtasar ve prim hizmet beyannamesi vergilendirme dönem değişikliğinin yapılması; apartman yönetimlerinin durumu ve kolay işverenlik uygulaması; apartman yönetimlerinin durumu ve kolay işverenlik uygulaması; ev hizmetlerinde sigortalı çalışanların durumu; sigortalılar için gelir vergisi ve asgari geçim indirimi (agi) alanlarının doldurulması; vergi kimlik numarası ile SGK işyeri sicil numarasının eşleştirilmesi; sigorta bildirimleri bölümünde gün bilgisine ilişkin hataların giderilmesi; eksik adres bilgisi hatasının düzeltimi; sigorta bilgileri bölümünde tescile ilişkin alınan hatalar ve düzeltimi gibi çeşitli başlıklar hakkında detaylı ve bilgilendirici açıklamalar yer almaktadır.

Maden suyu ile mineral ihtiyacınızı giderin

Spor yapanların yiyecek ve içecek seçimlerine çok dikkat etmesi gerektiğini herkes biliyor. İçecek konusuna baktığımızda ise yeterli ve doğru sıvının alınıyor olması hem müsabaka hem de sağlık için yapılan sporda ciddi farklar yaratıyor. İçeriğinde magnezyum, potasyum, kalsiyum gibi pek çok mineral barındıran ve spor esnasında kaybedilen elektrolitlerin yani minerallerin geri kazanımında üstün etkileri bulunan maden suyu da egzersiz yapanların ideal içeceği haline geliyor.

Düzenli ve yeterli oranda tüketildiğinde vücuttaki sıvı-elektrolit dengesini sağlayan maden suları, yaz aylarında kaybedilen minerali geri kazanmak üzere herkes gibi spor yapanlar için de son derece önemli. Avşar Maden Suyu Yönetim Kurulu Üyesi Tarık Demirel, uzmanların açıklamaları ışığında egzersiz öncesi ve sonrası maden suyu tüketiminin özellikle potasyum mineralinin geri kazanımda çok büyük etkisi olduğunu dile getirerek mineralli suların bilinçli tüketimini yediden yetmişe herkese tavsiye ediyor.

Vücudun mineral ihtiyacı maden suyu ile karşılanabiliyor

Bir beslenme desteği olarak kabul edilmesi gereken maden sularının değerinin ülkemizde tam olarak bilinmediğini ve tüketim seviyelerinin gelişmiş ülkelere oranla düşük kaldığını kaydeden DemirelUzmanlar yüzde 70’i su olan vücudumuzda kaybettiğimiz suyu yerine koymadığımız zaman bunun hem zihinsel/bedensel enerjimizi düşürdüğünü hem de sindirim sisteminin iyi çalışmamasına sebep olduğunu ifade ediyorlar ve susamadan yani susamayı beklemeden sıvı tüketimini öneriyorlar. Doğal maden suyunun da bu anlamda etkili bir çözüm olduğu dile getiriliyor. Maden suları mineral madde miktarına bağlı olarak zengin, düşük ve çok düşük olmak üzere sınıflandırılıyor. İçeriğindeki 3.297,4 mg/lt mineral madde ile ‘Zengin Mineralli Su’ olarak tanımlanan Avşar Maden Suyu, yüksek oranda potasyum barındırıyor. Vücudun sıvı-elektrolit dengesinin sağlanması açasından majör öneme sahip olan potasyum aynı zamanda spor yapanların performanslarını arttırır ve kasların doğal biçimde rahatlamasını destekler. Muhteviyatında 96,3 mg/lt Potasyum dışında 2.300 mg/lt Bikarbonat, 756,3 mg/lt Sodyum, 80,1 mg/ lt Klorür, 53,8 mg/lt Kalsiyum bulunduran doğal maden suyumuz ülkemizde üretilen maden sularının içinde en yüksek değerlere sahip. Bu açıdan profesyonel sporcular da sağlık için spor yapanlar da ürünlerimize tereddüt etmeden güvenebilirler.” açıklamasında bulundu.

Soda, maden suyu değil

Ülkemizde çoğu zaman soda ile maden suyunun aynı şey olduğunun düşünüldüğünü söyleyen Tarık Demirel Soda ve maden suyu aynı zannedilen fakat birbirinden çok farklı iki içecek çeşidi. Mineralli su olan maden suyu, yerkabuğunun farklı derinliklerinde doğal olarak oluşan, geçmiş olduğu farklı jeolojik katmanlardan bünyesine aldığı minerallerle zenginleşen yer altı sularıdır. Soda ise içilebilir nitelikte olan herhangi bir suya karbondioksit ilave edilmesi ile elde edilen yapay bir içecek. Maden suyunun içeriğinde bulunan birçok mineralle vücudun ihtiyaç duyduğu mineraller karşılanabilmekte olup maden suları bu özelliği ile besleyici bir sudur. Sodanın ise böyle bir fonksiyonelliği bulunmuyor. Tüketicilerimizin öncelikle bu ayrıma dikkat etmeleri gerekiyor” dedi.