Eğitim Sen Genel başkanı memleketi Kayseri’de gündemi değerlendirdi

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Genel Başkanı Prof. Nejla Kurul, sendikanın Genel Örgütlenme Sekreteri Ramazan Gürbüz ve Genel Toplu İş Sözleşmesi (TİS) sekreteri Arzunur Şimşek Kayseri’ye geldi.

Eğitim Sen Kayseri Şubesi tarafından, şube binası bahçesinde gerçekleştirilen toplantıya şube temsilcileri ve üyeler katıldı. Toplantıda gündemin yanı sıra ‘sendikal ve siyasal sürecin değerlendirilmesi, yüz yüze eğitim süreci, örgütlenme çalışmaları ve Eğitim Sen dayanışma gecesi’ yapıldı.

CHP Kayseri il başkanı Ümit Özer’i il başkanlığında Eğitim Sen Kayseri Şube başkanı Sedat Ünsal ile birlikte ziyaret eden Eğitim Sen Genel başkanı Prof.Dr. Nejla Kurul ve Genel örgütlenme sekreteri Ramazan Gürbüz memleketlerinin Kayseri olduğuna dikkat çekti. Prof.Dr. Kurul, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’in üniversitelerde açacağı kurslara karşı gerekli her türlü adımı atacaklarını, buna izin vermeyeceklerini tekrarladı.  Kur’an kurslarını okul öncesi dâhil, örgün eğitimin parçası haline getirmenin Anayasaya ve laikliğe aykırı olduğunu belirten Prof.Dr. Kurul DİB’in her gün ‘yeni bir haberle’ açıkça suç işlediğini iddia etti. Üniversitelerin şirketleştirildiğini öne süren Kurul ‘kamusal, parasız, demokratik ve nitelikli bir yükseköğretim hizmeti sunabilmek mümkün’ dedi ve şunları söyledi.

“Ülke gündemi ekonomik kriz, pandemi, eğitim, sağlık, yoksulluk, işsizlik ve toplumsal şiddet gibi. Ancak, DİB, temel gündem başlıklarını perdeleyecek şekilde her gün yeni bir haberle kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışırken açıkça suç işlemektedir. DİB, İş cinayetlerinden kadın cinayetlerine; doğanın talanından rant politikalarına; lüks ve şatafat savunusundan görkemli açılış şovlarına kadar her alanda ve konuda siyasi iktidara sadakatle itaat ediyor. DİB başkanı, Cumhuriyetin ve toplumsal yaşamın önemli değerlerinden biri olan laikliği alenen hedef alabilme cesaretini şüphesiz ki din, devlet ve siyaset ilişkilerinin geldiği boyuttan almaktadır. Öyle ki Türkiye’de din, sömürünün meşrulaştırılmasına, her türlü zulme ve haksızlığa adeta kalkan yapılmakta, dini kuralların toplumsal yaşamın bütün alanlarında belirleyici olması hedeflenmektedir.

AKP’nin toplumsal yaşamı dini kurallarla belirleme arzusuna uygun şekilde siyasi saiklerle hareket ediyor. DİB, eğitimin en temel ilkelerini, çocukların gelişim evrelerini ve bilimi yok sayarak okul öncesi kurumlardan başlamak üzere örgün eğitimde Kur’an kursları açılması için çabalamakta, bu kursların örgün eğitimin bünyesinde yer almasını istemektedir. DİB’in bu arzusunun gerçekleşmesi, anayasal suçtur! DİB’in böyle bir plan ve hedefi toplumun sinir uçlarını harekete geçirmeye yöneliktir. Toplumsal kutuplaşmadan medet umanların tehlikeli ve gerici bir hamlesidir. Eğitim Sen süreci yakından ve hassasiyetle takip etmektedir. Varlığıyla dahi eşit yurttaşlık, demokrasi ve adalet gibi kavramları ihlal eden DİB’in hedeflerine ulaşamaması için tüm gücümüzle set olacağız.

Kamusal, Parasız ve Nitelikli Bir Yükseköğretim Mümkün!

Salgın koşullarında üniversitelerin açılmasına az bir zaman kaldı. Üniversiteyi kazanmasına sevinemeyip, nasıl ve hangi koşullarda öğrenim göreceği kaygısına sürüklenen öğrenciler ve çocuklarının üniversiteyi bitirebilmesi için tüm ekonomik gücünü seferber etmek zorunda kalan aileler ağır, belirsiz ve sancılı bir süreçle karşı karşıya.

Öğrencilerin kamusal, parasız ve nitelikli bir yükseköğretim hizmetinden yararlanma talebi, içinden geçtiğimiz salgın koşullarında hayati önemini daha da arttırdı. Öğrenciler, yetersiz ve niteliği düşük devlet yurtları nedeniyle, tarikat ve cemaat yurtlarına fiilen yönlendirilmekte ya da yüksek yurt ücretleri, yanına dahi yaklaşılamayan kira tutarları baskısı altında yükseköğretim görmeye çalışmaktalar.

Gençlik ve Spor Bakanlığı 2020 Faaliyet Raporu’na göre 2020 yılı itibarıyla; Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki 781 yurdun toplam yatak kapasitesi 698 bin 289’dur. 2145 tane özel yurt, pansiyon ve apart dairenin toplam kapasitesi ise 306.152’dir.

Basında yer alan haberlere bakıldığında, yıllık özel yurt ücretlerinin 10 bin TL ile 60 bin TL’ye ulaşabilen rakamlar arasında olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra yıllık ortalama 60 bin TL ile 90 bin TL fiyatı olan vakıf üniversiteleri gerçeği de göz önüne alındığında yükseköğretimdeki ticarileşmenin boyutları ortaya çıkmaktadır.

Üstelik bu da yetmezmiş gibi kamu hizmeti sunan ve kar-zarar mantığı çerçevesinde hareket etmemesi beklenen vakıf üniversitelerini yeterli bulmayan siyasi iktidar, her fırsatta doğrudan şirket üniversiteleri açılabilmesini hedeflediğini belirtmektedir.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki, yükseköğretim sistemimizin acil sorunlarından birisi üniversitelerde niteliği düşüren, birçok bölümün öğrenci dahi bulamadığı bir sistemi yaratan, öğrencisinden akademisyenine kadar üniversite bileşenlerinin haklarını gözetmekten ziyade şirketleştirilen üniversitelerin ekonomik çıkarlarını gözeten, yoksul ve emekçi ailelerin çocuklarının geleceğine fiili olarak ipotek koyan yükseköğretim politikalarındaki siyasi tercihtir.

Hâlbuki kamusal, parasız, demokratik ve nitelikli bir yükseköğretim hizmeti sunabilmek mümkündür. Çözüm önerilerimizi YÖK’e defalarca sunduğumuz üzere insan, toplum ve doğa yararına üniversite perspektifiyle kamusal finansman, iş güvencesi, bilim özgürlüğü, demokratik bir yönetim ve denetim sistemi kolaylıkla örgütlenebilecektir. Ancak ne yazık ki bu tercih edilmemekte, öğrenciler ve aileleri böylesine ağır bir yükün altında ezilmeye bırakılmaktadır. Sendikamız bu tabloyu kabul etmeyecek ve ısrarla insan, toplum ve doğa yararına üniversite mücadelesini sürdürecektir.

Okulların Yardımcı ve İdari Personel İhtiyacı, Kadrolu ve Güvenceli İstihdamla Karşılanmalıdır!

2021-2022 eğitim-öğretim yılının 6 Eylül sabahı ilk ders zilinin çalmasından bu yana bir hafta geçmiş olmasına rağmen, tüm Türkiye kamuoyu eğitim alanında pandemiye ilişkin hazırlıksızlığı sorgulamaya devam etmektedir. Öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve velilerimiz bir buçuk yıldır boş olan okul mekânlarını büyük bir istek ve coşkuyla doldurmuş olmalarına rağmen geçen bir hafta içinde kaygının giderek yayılan bir duygu olduğunu görmekteyiz. Bu kadar uzun bir süre, uzaktan öğretim süreci yaşayan öğrencilerimizi allı pullu balonlarla karşılayacağımız sağlıklı ve güvenli eğitim ortamlarının yaratılması imkânı varken hazırlıkların ne kadar yetersiz olduğunun açığa çıkması derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Eğitimin tüm bileşenleri, okulun ilk günü öğrencilerin bayram havasında karşılanmasını bir yana bırakın, yardımcı hizmet personelinin bile olmadığını gördüğünde, istek yerini sorgulamaya neşe yerini kaygıya bırakmıştır.

Covid-19 salgını nedeniyle, yüz yüze eğitime en uzun süre ara veren birkaç ülkeden biri olmamıza rağmen, ciddi bir eğitim planlamasıyla yeni eğitim ve öğretim yılı hazırlıkları yapılmamıştır. Öğretmen açıkları kapatılmamış, yeni okullar, ek derslikler inşa edilmemiştir. “maske, mesafe, hijyen” söylemleriyle sürekli gündemde kalmayı sağlayan Milli Eğitim Bakanlığı, 19 milyona yakın öğrencinin, 1,2 milyon eğitim emekçisinin görev yaptığı okullara kadrolu temizlik çalışanı görevlendirmediği için, sendikamıza her gün okullarda temizlik çalışanının olmadığına dair yüzlerce telefon, e-mail ve mesaj gelmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı okulların 6 Eylül’de yüz yüze eğitime geçileceğini aylar öncesinden belirlemişken, yardımcı hizmet personeli ile ilgili yeni bir atama ve çalışma yapmayarak, temizlik sorununu okul yöneticilerine havale etmeyi tercih etmiştir. Kırsal bölgelerde öğretmen ve okul yöneticisi olarak görev yapan binlerce arkadaşımız, asli görevleri dışında hizmetli ve memur çalışanlarının yapacağı işleri de yapmaktadır. Görev tanımları dışında her işi yapmaya zorlanan öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimiz, ya yüzlerce öğrencinin kullandığı tuvalet ve lavaboları kendileri temizlemek zorunda bırakılmakta ya da bütçe dışı gelirleri varsa hukuka aykırı biçimde kayıt dışı yevmiyeli temizlik görevlileri çalıştırmaktadır.

MEB sorunları çözmek, okulların ihtiyaç duyduğu miktarda kaynağı okullara aktarmak yerine, bütün yetersizliklerini; öğretmenlere, öğrencilere, velilere ve okul yöneticilerine fatura etmektedir. 21. yüzyıl Türkiye’sinde görevi, öğrencisine rehberlik ve ders vermek olan öğretmene sınıf, lavabo ve tuvalet temizliği yaptırılmaktadır. Görevi derse girmek ve öğrenmek olan öğrenciler; nöbetçi öğrenci yaklaşımı ve uygulamaları ile temizlik çalışanı gibi çalıştırılmaktadır. Ve yine görevi okullardaki eğitim-öğretim faaliyetlerini planlamak ve yönetmek olan okul yöneticilerine ise tahsildarlık yaptırılmaktadır. Bu durumun bir sonuç değil, siyasal bir tercih olduğu gün gibi ortadadır.

Tek adam rejimi ve yeni dönem inşası ile birlikte “dualı açılışlarla” başta çalışma yaşamı ve bir bütün olarak yaşam dinselleştirilmek istenmekte; kamusal, parasız, bilimsel, laik eğitim ile ilgili haklarımız geri alınmaya ve güvenceli iş yaşamımız sözleşmeli, ücretli, esnek çalıştırma adı altında yok edilmeye çalışılmaktadır. Okullarımızda kayıt dışı ve güvencesiz koşullarda çalıştırılacak insanlardan da AKP-MHP il-ilçe yönetimlerinden ve İŞKUR üzerinden referans istenmesi ise hukuku ve vicdanları zorlayan, insan onuruna aykırı bir durumdur. Sözleşmeli, ücretli, çalıştırma biçimlerine son verilmeli, okullarımızın ihtiyacını giderecek sayıda kadrolu yardımcı hizmet personel ataması bir an önce gerçekleştirilmelidir.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak, eğitim emekçilerinin ekonomik, özlük ve demokratik haklarına ve öğrencilerimizin eğitim hakkına sahip çıkacağız. Eğitimin bir bileşeni olan yardımcı, destek ve idari personelin kadrolu olarak istihdamı için acil önlemlerin alınması konusunda eğitim kamuoyuna ve MEB’e çağrıda bulunuyoruz. Bu zorlu mücadelemizde tüm eğitim ve bilim emekçilerini Eğitim Sen’de örgütlenmeye ve birlikte mücadeleye davet ediyoruz.

CHP il başkanı Özer, ziyaretten duyduğu memnuniyeti belirterek ’Eğitim Sen’in kıymetli yöneticilerini partimizde ağırladık, görüş alışverişinde bulunduk. Sendika yönetimine çalışmalarında başarılar diliyorum. Ne yazık ki, eğitimde birçok sorun var. Pandemi bir yandan, yine yıllardır bilimsellikten uzaklaşılarak, çıkmaza sürüklenen anlayış bir yandan. Eğitim sistemi gün geçtikçe çıkmaza sürükleniyor. Çocuklarımız nitelikli eğitimden uzaklaştırılarak, “niteliksiz” eğitim anlayışına kurban ediliyor. Bu düzenin artık gideri yok…Toplumun tüm kesimleriyle birlikte haksızlığa, karanlığa dur diyeceğiz’ dedi.