Dünya tarımı ve topraklarımız… (Köşe yazısı 21.11.2015 Kayseri Star haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com

Tüm Dünyada ülke sınırları ve yeniden yapılanma kaynamaları, silah ticareti, yeni şekillenmeler, terör devam ederken, tarıma dayalı verimli topraklarda bir bir yok oluyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 2016 yılında yeni bir dünya tarım sayımı ile dünya tarım sektörü hakkındaki istastiki bilgileri güncelleyecek. FAO verileri, tarımsal ve kırsal kalkınmaya teşvik etmek, arazi erişimi sağlamak, gıda güvenliğini artırmak ve tarımsal faaliyetlerin olumsuz çevre etkilerini azaltmak amacıyla hükümetlerin kanıtlara dayalı politikalar uygulaması için oldukça önemli. Bu sayımlar tarımsal iş faaliyetlerinde yatırımlarını yönlendirmek için bilinçli kararlar almalarında özel sektör için de önemli. Toplanan bilgiler tarım sektöründe doğru bir tablo çizerken tarım araştırmalarına da ışık tutar.
Oysa Dünyada tarım anlaşmalarının dört unsuru var. Pazara ulaşım, azaltılmış ticaret bariyerleri, yerli destek ve ithalat rekabeti. Ama bugün insanlık olarak petrolü karnımızı doyurmaya tercih ediyoruz.
Dünyada yerel toplumlar tarafından yürütülen ve onların yaşam şekilleri için önemli ve çeşitlilik arz eden tarım şekilleri yerine sadece bir kaç ürüne dayanan, çeşitliliği öldüren ve merkezi şekilde büyük şirketlerce yönetilen ve karı şirketlere devreden bir sistem kurulmuş.
Yeni tarımda kullanılan pestisitler, kimyasal gübreler ve petrol ürünleri toprağın hassas yapısını bozduğu gibi tatlı su kaynaklarını tehdit ediyor, iklim değişikliğine neden oluyor. Tarımda genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) kullanılması biyolojik kirlilik yaratırken, biyolojik çeşitliliği yok ederken henüz bilemeyeceğimiz tehditlere kapıları açtı.
Büyük ihracat çemberi ve kullanılan yöntemlerle egzotik bitki ve hayvanlar da taşınan, virüsler, bakteriler ve hastalıklar dünyaya dağılıyor. İnsanların ortak malı olan toprak, hava ve su yerel gruplardan alınarak özelleştirmeyle büyük şirketlere devrediliyor.
Tarım reformu insanlıktan çok büyük şirketlere yaradığı açık. Bugün Dünyadaki en büyük 10 tohum şirketi tohum satışlarının %50’sini, 5 tahıl tohumu şirketi piyasanın %75ini kontrol etmektedir. Monsanto adlı şirket sebze tohumu pazarını tek başına domine etmektedir. 10 büyük pestisit (böcek kontrol ilaçları) şirketi pazarın %84’ini elinde bulunduruyor. Tarım kimyasalları satan şirketler arasında en büyük 10 şirket dünya piyasanın %80’nine sahip.
Uluslararası Küreselleşme Forumu yayınladığı tarım raporunda şöyle bir çıkış yolu öneriyor.
Hükümetler yerel üretimi ve gıda güvenliğini sağlayacak önlemleri alacak otoriteye sahip olmalı. Bu otorite DTÖ kurallarının üzerine çıkabilmeli. Dünya Bankası, İMF ve DTÖ’nün büyük ölçekli ve ihracat temelli üretim yönündeki bürokrasisi değiştirilmeli. Kurallar biyolojik çeşitliliği de koruyan küçük ölçekli çiftçiyi ve yerli halkların kullandığı pratikleri korumalı. Toprağa ve suya ulaşım temel insan hakkı olarak tanımlanmalı. Küçük ölçekli çiftçinin yerini büyük şirketlerin alması dünyadaki yoksulluk ve açlığın ve aynı zamanda çevresel yok oluşun temel nedenidir. Hükümetlerin politikaları ve destekleri hali hazırda yerelde tarım pratiklerini sürdürmekte olan insanları desteklemek için şekillendirilmeli. Gıdanın üretildiği ve tüketildiği yerler arasındaki mesafe azaltılmalı. Kesin sonuca ulaşmak için büyük ölçekli tarım yerine küçük ölçekli, çeşitlilik arz eden ve organik tarım pratikleri tercih edilmeli.
Verilere göre son 10 yılda, Türkiye 27,8 milyon dekar tarım arazisini kaybetti. İklim değişikliği, kuraklık, açlık ve yoksulluğun kol gezdiği dünyamızda bu toprak ne anlama geliyor.
27,8 milyon dekar tarım alanında Türkiye’nin ortalama verilerine göre; 7,8 milyon ton buğday bir o kadar da saman elde edilebilir. Veya 4,1 milyon ton kuru fasulye üretilebilir.
Tarım topraklarının hızla azalması bazen yasal yollarla, bazen de yasa dışı uygulamalarla oluyor. Tarım topraklarının korunması, amaç dışı kullanımının önüne geçilmesi ve planlanması amacıyla 2005 yılında Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası çıkarıldı. Ancak, 2001-2005 arasında amaç dışı toprak kullanımına izin verilen alan yaklaşık 439 bin hektar iken, yasa sonrası dönemde ne yazık ki biraz daha arttı. 2005-2010 yılları arasında 484 bin hektar alan amaç dışı kullanıma gitti.
Demek ki ülkemizde yasalar toprakları korumaya yetmiyor. Yasa koyucu yasayı uygulamakta yetersiz kalıyor. Toprağını koruyabilen ülkeler, çıkardıkları yasaları ödünsüz uyguluyor. Bu ülkelerde günübirlik yönetmeliklerle yasanın engelleri aşılmaya çalışılmaz. Topraklarını bir plan, bir sistem dâhilinde korurlar. Nerelere konut yapılacağına, nerelerin sanayi, nerelerin turizm yatırımları için kullanılacağına uzun dönemli planlarla belirleniyor.
Tarım toprakları en çok imara, inşaata, turizme, sanayiye feda ediliyor. Sadece 2011 yılı verilerine göre; konut için 124 bin dekar, sanayi için 224 bin dekar, madencilik için 124 bin dekar toprağı elden çıkarmış ve geri dönüşü olmayan bir biçime getirmişiz. Yani ranta kurban etmişiz…
Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinen, mavi tünel projesi uygulanan, kuraklığın en çok etkilendiği Konya, en fazla tarımsal toprak kaybı yaşayan il. Konya son 10 yılda tarım topraklarının dörtte birinden fazlasına denk gelen 7,16 milyon dekar toprağını kaybetmiş. Bir başka saptamada ise il gelirleri içinde tarımın ve kır nüfusunun fazla olduğu iller en fazla toprak kaybı yaşayan iller. Kars, Adana, Kahramanmaraş, Afyon, Diyarbakır. Yani hızlı bir tarımdan kopuş ve kente yığılma söz konusu.
Tarım topraklarının azalması; gıda güvencesinin kaybına, biyoçeşitlilikte azalmaya, kırsal nüfusun tarımdan ve kırsaldan kopmasına, tarımda dışa bağımlılığa, su kaynaklarının azalmasına, ani iklim değişikliği hareketliliğine, meraların elden çıkmasına yol açıyor.
Ben rakamlarla tarım ve topraklar konusuna dikkat çekmek istedim.