Dilim-tane (KGC köşe yazısı)

DİLİM-TANE

(Kayseri Gazeteciler Cemiyeti 10 Ocak yayını için köşe yazım)

DAVUT GÜLEÇ

davutgulec@hotmail.com

Yıllardır polis-adliye muhabirliği yapmış ve mesleğe devam eden biriyim.

Adliyelere, emniyete, karakollara, hastanelere gelenlerin, husumetlerin, kavgaların, istenmedik olayların kökeni genellikle aynı.

Dedikodu, hedef gösterme, farklı hesaplar, çıkar ilişkileri, sapıklık.

Bunu iyi gören Büyük önder ve lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk o nedenle o gün, bugün genellikle ‘Adalet’ merkezlerinde yazan sözü söylemiş.

‘Doğruları konuşmaktan korkmayın.’

***

Milli mücadelede ister Hasan Tahsin ister Yunus Bekir, sonrasında doğruları yazdıkları için hain saldırılarla Şehit edilen bizim dönem gazetecilikten bugün gelinen nokta o kadar acı ki!

Kendi yazdığını bile okumayan, okutamayan, aldığı, çaldığı, birbirini şikayet eden, çeşitli yollarla gelen mailleri bile ‘kopyala yapıştır’ yaparak servis eden sözde ‘cazibe meslek.’

Sonuçta Anayasa’da, kanunlarda yazan ‘Basın Meslek ilkeleri’ni ‘Holding, patron ilkesi’ne dönüştüren, sürekli bir üst onayının ‘sansürü’nü gören bir gazetecilik.

Halkın ağzı, gözü, dili olamayan, bülten-ajans haberciliği ile ayakta duran, ‘söküğünü bile dikemeyen’, çalışanların özlük haklarına bile göz diken acımasız bir çalışma hayatı.

Ama çalışanın değil çalışmayan oturanın prim yaptığı, tribün, koltuk, ekran da yüzleri eskiyenlerin temsil ettiği, akrabalarla devam eden bir meslek.

İşte bunları sokakta dinlerken, ben de ‘üç maymunu’ oynayanlar için buradan not düşmek istedim.

***

Şimdi gelelim başlıktaki dilim-tane’ye.

Son döviz kurlarındaki, piyasalardaki hareketlilikten insanlar şaşkın, endişeli, korkuyor.

Kendileri, çocukları, torunları, sevdikleri için.

Esnaf, önünü göremiyor, direnirken kaybediyor.

Sanayici, işadamı, Üniversiteler, çalışanlar ağzını açmaktan, gençler sosyal medyada paylaşım yapmaktan, ciddi sorunlarından ülke adına kaygılı.

Belli bir basın-yayının dışında medyada ne var ‘çiçek-böcek, pembe haberler.’

İyi de hani halkın ağzı, gözü, dili meslek nerede?

***

Kayseri’nin Coğrafi işaretli yöresel ürünü pastırmanın kilosu 300 liraya dayanmış. Sucuk 150 liraya.

Pastırmanın en ince dilimi 3-5 lira.  Vatandaş kiloyla, gramla almayı bırakmış tane hesabı istiyor.

Sucuktada artık halka bile yok. Parmakla alıyor.

Semt pazarlarında bile karpuzun, kavunun dilimle satıldığı, kuru soğanın, patatesin tane ile alındığı günleri de.

En acı olanda ülkede beslenen yabancıların pazarlarda sepetleri doldurması, bu ülkenin vatandaşlarının pazarcılardan ucuz diye çürük-çarıkları istemeleri, toplamaları can yakıyor.

Bir gün sonraya kalan bayatlamış ekmekler hayvan yemi olurken, bayatlamış, aynı içerikte, yerleri farklı haberlerle hala ‘Ben güçlüyüm’ diyen gazetecilik, bürosu olan, sürekli sahada olduğu için masasına oturamayan biz gazetecileri kahrediyor.

***

Birileri elbette eksik, yanlış basın tarihleri yazıyor, duayenler üretiyor. Çaycı, çorbacı, şoför, yedek parçası, deynekçi, dersaneci, kuyumcu, müteahhit ne varsa o kitaplara dolduruyor. İkili ilişkiler mi, kirli ilişkiler mi öne çıkıyor buna ‘iyi not’ veriliyor.

Günümüzde gazeteler, siteler belediyelerin, odaları, derneklerin, vakıfların klasik hizmetleri asfalt, parke, yol, temizlik, fidan, yeşillendirme, temizlik, etkinlik haberleri ile dolu. Zaten onlar servis edenlerinde sitesinde var.

Bizim kuşak kendi tarihini yaptığı habercilik ile kendisi yazdı, yazmaya da devam ediyor. O nedenle küçülen dünyada gelişen teknolojide herkes yazılmayanların, görülmeyenlerin, duyulmayanların yazılmasını bekliyor, görmek istiyor.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü özlediğimiz gibi bizde gazetecilik yaptığımız dönemin mesleğini, liderlerini, politikacılarını, kaderci değil duyarlı seçmenini-halkını özlüyoruz.

***

Artık bu vatandaş çalışan, üreten, kendi ağzı, dili, kulağı olan gazetecileri, medya mensuplarını, televizyoncuları yanında görmek istiyor.

Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, tramvayda, otobüste, sokakta korumasız.

Boşa dememişler ‘kalem silahtan güçlü’ diye.

Her yıl bir önceki yılı aradığımız ‘Çalışan Gazeteciler günü’nde mesleğin geleceğini sayıları giderek artan ‘fahri muhabirlerden’ ben göremiyorum.

Neden mi, uzay, su, gıda, teknoloji çağı ve savaşları ile üretmeyenlerin yenileceğinden dolayı. Tasarrufun öne çıktığı, zirve yaptığı günümüzde çalışan-üreten kazanacak. Oturup fatura kesenler elbette kaybedecek. Elbette ‘kamu tasarrufu’ nedeniyle bir gün o faturalarda kesilemeyecek, kabul görmeyecek.

***

İster dilim, ister tane, ister damla damla.

Bizim meslek kabuk değiştirirken, branşlaşan, kendini yenileyen, ileriyi gören, ülkesinin ve halkın ağzı-gözü-dili olan, daha çok çalışan-üretenler ayakta kalacak.

Bu nedenle tarihe not düşmek için geçmişten günümüze geldim, gelecek için yeni kuşakları uyardım.

Daha az sorunlu, kan, barut, gözyaşının az olduğu, geleceğe umutlu bakan güçlü bir Türkiye ve gazetecilik için ‘sağlığınızı ve özgürlüğünüzü’ hiçbir şeye değişmeden nice yıllar diliyorum.