Dil sorunlarımız (Köşe yazısı)

DİL SORUNLARIMIZ I

TÜRKÇEYİ BOZMAK, YOZLAŞTIRMAK VE KİMLİK KAYBINA  YÖNELİK 11 HATA

Süleyman KOCABAŞ

Tarihçi Yazar

kocabassuleyman@gmail. com

Dünyada “saf dil” yoktur.  Saf dil, “kabile dili” olup dillerin en ilkelidir.  Her  dil, ihtiyacına göre başka dillerden kelimeler  ve terimler alarak kendisini zenginleştirebilir. Bu normaldir.  Normal olmayan,   milli dillerin kendilerine has ayrıcalıkları ve kimlik belirtileri olan  kaideleri (kaidenin sözlük anlamı: Usul, nizam, yol.  ‘Her şeyin bir kaidesi vardır, buna uymalıdır”)  vardır. Bütün dil uzmanlarımız ve edebiyatçı  yazarlarımıza göre, Türkçenin de kendisine  göre başka dillerden farklı kaideleri vardır ki, bu kaidelere uyulmadığı takdirde, bu giderek dilimizin kimlik   kaybına uğrayarak yok olmasına yol açar.

Günümüz itibariyle Türkçemiz,  yoğun olarak kendisini 1980’ li yılların başlarında göstermeye başladığı halde,  “Dillerin Katili” denilen İngilizcenin etkisi ve işgaline girdiği için, bu dilden Türkçe karşılıkları ola ola  İngilizce  kelimelerin alınması ana problemi ve hastalığı  yanında,  son çeyrek   asır  içinde ise,  bu  sefer de İngilizceden  dilimizin imlası ve gramerine (dil bilgisi) uymayan kaideler veya usullerin alınmaya  başlanması,  dilimizin geleceğini daha büyük bir tehlikenin  içine atmıştır.

Dilimizin milli kimliğini bozmaya yönelik bu uygulamalar, caddelerimizde işyerlerine İngilizce kelimelerden  işyerleri isimleri konulmasına  kadar kendisini  göstermiştir. Türkçe karşılıkları ola ola İngiliz dilinin kelimelerini  alıp kullanmak yanında,  yine Türkçe karşılıkları ola ola İngilizceden   kaidelerin de alınmasına yönelik  olarak dilimizde yaşanan 11 hata şunlardır: [1]

1-“Dil Devrimi” nin başlangıcından günümüze  89 yıllık (1932- 2021) süreyle iki ana dil hastalığından  olarak:

a-Kuru – sıkı ve hamasi bir ırkçılık – milliyetçilik  duygusu ile dilimizdeki bütün Arapça ve Farsça kelimelerin  “işgalci kelimeler” olarak görülmesi sonucu “Öztürkçeleştirmek, özleştirmek, arı dil haline getirmek” emeliyle, bunların yerine Türkçe kelimelerin  konulması, konulamaz ise masa başında  “uydurukça kelimeler” yapmak suretiyle “Dil Devrimi” nin başlaması. Dünyada “saf dil –arı dil” olmayacağından bunun gerçekleşmesi  mümkün değildi.  Hele ki, Mustafa Kemal Atatürk, “uydurukça dil, saf dil” in tutmayacağını kendisi vefat etmeden önce görerek bundan, “Dilde ve musikide inkılap olmaz” (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul, 1960, s. 338-339), Falih Rıfkı Atay, Işık , Dünya Gazetesi, 17 Temmuz 1966, İsmail Habip Sevük, Dil Davası, İstanbul, 1949, s. 29)) diyerek vazgeçmiş, Arapça ve Farsça kelimelerin  kullanılmasına geri  dönülmüştür

b-Genelde “uydurukça  dil” den az –çok dönüldükten sonra, bu sefer de yoğun olarak  1950’li yılların başlarından itibaren, dilimizde yeni bir dil hastalığı olarak “yabancı diller ve kelimelerinin işgali” hastalığı kendisini göstermiş,  günümüz itibariyle İngilizce bu uğurda baş rollü oynayan dil olmuş, caddelerimizdeki işyerlerine   Türkçe karşılıkları ola ola İngilizce   kelimelerden işyerleri isimleri konulmak suretiyle buralar birer “Türk caddeleri” olmaktan çıkmış,  “İngiliz caddeleri” görünümüne bürümüştür. Bu durum haklı olarak bize, “Atalarımız bunun için mi şehit oldular, İstiklal  Harbimizi bunun için mi yaptık ve kazandık?”  sorularını sormaya götürmüştür.

Dillerin gelişim ve zenginleşme kanunları gereği, her dil başka dillerden ihtiyacına göre elbette kelimeler alıp kullanacaktır. Bu normaldir. Normal olmayan, Türkçe  karşılıkları ola ola ve “zorunlu alımlar” dan da   olmadığı halde (telefon, telgraf, radyo vb. zorunlu alımlardır) özentili ve modalaşma alımlarından  olarak, İngilizce kelimeleri almak  büyük bir dil hastalığıdır. Bunu yapanlar için edebiyatçı yazarlarımızdan Peyami Safa, “Tatlısu Frenkleri, dil donkişotları…”, dil – edebiyat uzmanlarımızdan Prof. Dr. Mehmet Kaplan “dil güveleri” , büyük  düşünürlerimizden  Cemil Meriç, “Kamusuma uzanan eller namusumuza uzanmıştır”  nitelendirmelerini  yaparlar.

Bu konuda isteğim ve çağrım, , dilimizi  “uydurukça dil salgını” ndan  büyük ölçüde kurtardığımız  gibi,  ikinci dil hastalığı  yabancı dillerin istilasından da kurtarmak olacaktır.

Adı geçen iki ana dil hastalığını kısaca anlattıktan  sonra, dilimizi istilaya yönelik İngilizce kaidelerin neler olduğundan bahsedebiliriz. Bunlar da birinci maddenin devamı olarak şöyledir:

2-Dilimizin bağlaçlarından   “ve” yerine “&” nin kullanılmaya başlanması:  Süt & Et Ürünleri gibi. Doğrusu, Süt ve Et Ürünleri.

3-Dilimizde çoğul eklerimiz “-ler, – lar”  yerine İngilizce çoğul eki  “s” nin kullanıma girmesi:  Ali’s İnşaat gibi. Doğrusu Aliler İnşaat.

4–Dilimizde “ -den beri”  nin   yerine İngilizcesi “since”  nin  kullanılması: Güneş  Kuruyemiş Since 1951 gibi. Doğrusu, 1951’den  Beri Güneş  Kuruyemiş.

5-Dilimize girmiş  İngilizce kelimeleri aslı gibi yazma hatası: Dünya’da yazıldığı gibi okunan tek dil Türkçedir.  Bu, dilimizin diller içinde en üstün özelliklerinden birisidir ve öğrenilmesini de kolaylaştırır.  Bu sebepten, dilimize yabancı dillerden giren kelimeler, kendi ses uyumumuza göre  uyarlanarak alınmıştır.   Buna bir örnek, dilimize  İngilizce aslından  giren  “Group”, ses uyumumuza uygun olarak “Grup” yazılır ve okunur.  Söz gelimi bir işleri ismi olarak işyerinin alnına  “Güneş Group” yazmak yanlıştır. Doğrusu, Güneş Grup.

6-İngiliz dilinin kaidelerinden olarak,  pekiştirmeli belirtme sıfatı  “the” yı  Türkçe kelimelerin başında kullanılması hatası:    Bir çok işyerinin ve şirketin  ismi başında kullanıldığı halde, “The Akdeniz…”, “The Kayseri…”, “The Adana…” demek dil kaidelerimize aykırıdır olup, Türkçeyi “İngilizceye benzetmek” anlamına gelir. İçinde hiçbir İngilizin yaşamadığı ve ikamet eden yerli halktan da hiç kimsenin İngilizce bilmediği bir mahallede cadde üzerinde bir işyerine  The Akdeniz Agricultural Market ismini  vermek yanlıştır. Bu ancak sömürgelerde olur. Türkiye bir sömürge ülkesi değildir. Doğrusu  ve  milli, yerli, ilmi olması  için  Akdeniz Tarım  Pazarlama veya  Akdeniz Tarım Ticaret  isimleri  konulmalıdır.

7-Yine dilimiz kaidelerinden birer edat ekleri olan  “-nin, -li,- den” yerine geçirilmek için     İngilizce edat “of” un kullanılmaya başlanması: Nohut of Pilav işyeri ismi  gibi. Doğrusu, Pilavlı Nohut veya Nohutlu Pilav.

8-İngilizce ve Türkçe kelimeleri birleştirerek, dilimizin imlasına  aykırı  “melez” kelimeler üretmek özentisi:  Güzellife Perde  gibi. Doğrusu, Güzel Hayat Perde.

9-Türkçe kelimeleri İngilizce kelimelere benzetmek  özentisinden kaynaklanan dil hastalığı:    Bir örnek, sözlükte “mahalleler, yerler” anlamına gelen “mahal” kelimesini  “shell’ benzeri İngilizceye  benzeterek “mahall” şeklinde yazmak.  Mahall Dönerci gibi. Doğrusu, Mahal Dönerci. “Kuzzu Kebap’s ”, “Lezzet Dönerci’mmm” gibiler de İngilizceye benzetmektir.

Yine dilimizi İngilizceye benzetmekten olarak, özellikle şahısların  kendi  kişisel zevklerine göre hareket ettikleri halde,  ne anlama geldikleri bilinmeyen bunları, İngilizcede  “s” benzeri kelimelerin sonuna eklemeye yönelik  “m”, “a” vb.  harflerini getirmeleri yapılanması:   Halime’m Butik. Doğrusu, Halime Butik. Kuaför Salon Saç’a. Doğrusu, Berber Saç Salonu.

10-Türk alfabesinde olmayan harfleri kullanmak: Çoğunlukla kullanılan bu harfler W, X, Q, Ʌ, Я, Ǝ harfleridir. Birkaç örnekleme çeşidi:  Yıldız  Qent  Yapı. Doğrusu . Yıldız Kent Yapı.  HƎrif  Sarraf. Doğrusu,  Herif Sarraf,  KɅRɅKɅYɅ Yaprak Döner House. Doğrusu, Karakaya Yaprak Döner Evi.

11- Tarihte fetih ederek aldığımızı ve Türkçeleştirerek  kendi kimliğimize kazandırdığımız şehirlerimizin   başlarını “the” koyarak İngilizceye benzetmek yanında, Roma-Bizans isimleri asıllarıyla  yazılmaya başlanması: “Anadolu’yu Türkleştirmekten çıkarmak” a da yorumlanabilecek bunlara bu sefer de yaşanan, konulmuş  işyerleri isimleri olarak Kayseri’den şunları verebiliriz: “The Kayseri Form Residences”, “The Kayseri  Loft” ve “Kasseria AVM.” Bunların  doğruları ve Türkçeleri de  şunlardır: Ailelerin oturduğu Kayseri’nin göbeğinde 25’er katlı iki apartman  bloğu olarak “Kayseri Evleri”, yine  ailelerin ikamet ettiği apartman “Kayseri  Çatı Katı (Evleri)”, bir alışveriş merkezi olarak “Kayseri AVM.”

Dilimizi milli kimliğinden  sıyırarak yok etmeye ve onun yerine giderek  başka bir dili koymaya yönelik bütün bu uygulamalar, işin esasına bakılırsa nihai tahlilde   Anayasamızın “Türk milletinin dili Türkçedir” maddesine aykırıdır. Alfabemizin  29 harfi  dışında başka  harfleri kullanmak da  1 Kasım 1928 tarihli  Alfabe Kanunumuza   uymamaktadır.

Dilimizde bütün bu aykırı  uygulamaların  bir benzeri Fransa’da yaşansa  idi ne olurdu? 1664 yılından beri Fransız dilini geliştirmek ve korumak için kurulan  Fransa Dil Akademisi bunlara hemen ve acilen   müdahale eder, doğrularını  yazdırırdı.

Maalesef bizde ise,  ne vatandaşlarımızda  ne bürokraside ne yargıda ve üstelik de ana görevi   dil olan Türk Dil Kurumu’nda bu duyarlılık yoktur. Hele, “uluslararası bir proje” olarak vatanımızın  bölünmek istenilmesi  karşısında   “MİLLİ BEKA SORUNUMUZ” dan bahseden ve buna göre tedbirlerini alan hükümetlerimizin , “toprak, vatan  kaybetme” sorunu  kadar ve hatta ondan daha da  önemli yaşamaya devam ettiğimiz  “dilimizi kaybetme sorunumuz” dan  da bahsetmemeleri ve onu koruyacak tedbirleri almamaları  büyük hatadır.

Bu hatadan dönüşün ve bunu dile  getirmenin bir göstergesi i olarak Cumhurbaşkanımız Sayın  Recep Tayyip Erdoğan’ın,  21 Ocak 2021’de      “Dilimize  sahip çıkmalıyız, dilimizi zenginleştirmeliyiz. Dillerini  zenginleştiremeyen ve diline sahip çıkmayan milletler, köksüz bir ağaç gibi  en hafif bir rüzgarda devrilirler. Caddelerimizdeki dükkanlar ve marketlerde bizim dilimiz yok.  Tabelalarda başka bir şey var. Bizden öncekilerin hatalarından ve tecrübelerinden  dersler alarak dilimizi  zenginleştirmeliyiz.”   sözleri, dil konusunda milletimizin yanan yüreğine su serpmiştir.  Bütün isteğimiz, bunların  sözde kalmayıp, tatbikatının yapılarak içlerinin doldurulmasıdır.

Toprak kaybedilebilir, ama dil kaybedilmediği sürece vatan tekrar kurtarılabilir, istiklal yeniden kazanılabilir. Ama, milleti millet yapan milli dil kaybedilirse, her şey kaybedileceğinden,  bir daha ne vatan kurtarılabilir ne de istiklal kazanılabilir. Bu haliyle, günümüze yalnızca isimleri ulaşabilmiş,   “tarihin milletler  mezarlığı” na gömülmüş millet pek çoktur. 28. Ocak 2021

[1] Reklama girmemesi, reklam olmaması için verilen  örnekleme işyeri isimleri tamamen hayali isimlerdir.