Cumhuriyet ve takiyye.. (Köşe yazısı 28.10.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Ben dedelerimi görmedim ama Kurtuluş Savaşını yaşayan dedelerden, ninelerden, onları dinleyen anne-babamızdan, kayınbaba ve kayınvalideden çok anılar, öyküler dinledim.

Çökmüş bir Osmanlı’dan Cumhuriyet’e giden yani ‘Kurtuluştan kuruluşa giden yol’ da yaşanan o kanlı savaş alanları ve bölgelerin bazılarını gezme imkanı buldum.

Annem ve babam, o dönemlerde dedelerim ve büyüklerinin neler yaşadıklarını, özellikle kıtlık dönemlerini anlatırken ya gözleri dolar, yutkunur ya da hıçkıra hıçkıra ağlarlardı.

Kıtlık dönemlerini gören o insanlarla büyüyonler, alın teri, el emeği göz nuru çalışmalarından kazandıkları ile aldıklarını halen bir köşeye koyar, atamazlar, atmaya kıyamazlar.

Bugün ki gibi yemedikleri beyaz ekmekleri ‘kurumuş, dünün ekmeği’ diyerek kapıya ‘sütçü alsın’ diye koymazlar, o ekmeklerle, çorbasından tatlısına neler yapmazlardı ki?

Çünki onlar kara buğdaydan su değirmenlerinde öğütülmüş un ile yapılma taş ekmekleri yiyerek büyümüşlerdi.

Ben Trakya’da askerlik yaptım. O dönemde bölgeyi gezme imkanım oldu. Sonrasında Ercyes Kar Kaplanı spor kulübü’ndeki arkadaşlar ile Edirne’deki tabyaları yeniden gezme, görme imkanım oldu.

Sadece Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Sakarya’da, Trakya’da değil, yurdun büyük bölümünde benzer kanlı savaşlar, tarihe geçen olaylar, Türk’ün kahramanlığı, yarattığı destan, 15’liklerin  gençliklerine, anne-babalarına, vatan topraklarına doyamadan en kutsal ‘Şehitlik’ mertebesine yürümelerini halen  Dünyada konuşmayan var mı? Halen gözü bu topraklarda olmayan ya o emperyalist devletler.

Edirne’deki bugün Kırkpınar’ın yapıldığı bölgeye yakın, Meriç ile Tunca nehri arasındaki bölgede Türk askeri ve milleti ayrı bir destan yazmış.

Bulgar zulmüne direnirken, mevzilerini terk etmemişler, karınlarını doyurmak için son çare çarıklarını yemişler, daha sonrada o bölgedeki ağaçların gövdesindeki kabuklarla karınlarını doyurarak ayrı birer destan yazmış. Yıllar sonra bir Edirne Valisi gelmiş ‘Bu ağaçlar bizim için tarihi utanç abidesi’ diyerek gövdesi çıplak kalan o ağaçları kökünden söktürerek ayrı bir ihanet etmiş.

Bugün ise ‘Atatürk, Cumhuriyet’ gibi Devlet tesisleri ve yollardaki isimler bile birilerinin kanına dokunuyor. Resmi bazı kurumlardaki Atatürk portrelerini kaldıranlar, zaman zaman sosyal paylaşımda ya da konuşmalarda o dönem ‘Türkiye Cumhuriyeti ve Devleti’ni kuran Atatürk, silah arkadaşları ve Şehitlerimize olmadık hakaret ediyor. Ama başka Devlet büyüğüne hakaret edince dört koldan herkes ‘Asın, tutuklayın, yok edin, hesabını sorun’ diye yarışa giriyor.

Çocukluğumuzda, yani 50 yıl önce özellikle Cumhuriyet bayramı için Sümer ilkokulu’ndaki hazırlıkları, o heyecanı, bayrama katılmak için yaptıklarımızı, giyim, kuşamlarımızı, Sümer Cami hocası Salim hocamızın bayram günlerinde bizlere ayakkabı göndermesini, Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, Atatürk ve silah arkadaşlarının nasıl bu Devleti kurduklarını vaazlarında anlatmalarını, öğütlerini bizim kuşakta kim unutur?

Arşivlerden yeni çıkartılan, yayınlanan o Kurtuluş mücadelesindeki fotoğraflar. Belgeler, sözler bile bunu anlatmaya yeter de artar.

Gençliğimizde yani Kayseri Akşam Lisesi’nde okuduğumuz dönemlerde, çeketimizin yakasına, büyük önder ve lider Atatürk’ün asker kıyafetli Kocatepe’de ayağını bir kayanın üzerine koymuş fotoğrafı ile yapılmış, altında ‘Ya bağımsızlık ya ölüm’ yazan rozetini takardık. O dönem bu rozete bile tahammül edemeyenler bugün Atatürk’e övgüler yağdırarak  ‘takiyye’ yapıyor. Bu Devleti, çeşitli yıllarda ve son olarak 15 Temmuz’da yıkmaya, milleti bölmeye çalışanlar ise 29 Ekim Cumhuriyet bayramı mesajları yayınlayarak günah çıkartıyor.

Ama artık kimse bunu yemiyor.

Zaten tarih, bu Vatanı, Milleti, Devleti, toprakları bölmeye, parçalamaya çalışan, düşmanlarla işbirliği yapan hainleri affetmeyecek.

Büyük önder ve lider Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet üzerine o günden bugünlere ‘takiyye’ yapan hainlere, yarın büyük coşku ile kutlayacağımız Cumhuriyet ile ilgili net şöyle mesajlar vermiş.

*Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır.

*Bizce: Türkiye Cumhuriyet anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir. Memleket dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir.

* Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.

*Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

*Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.

*Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegâne millet Türklerdir.

* Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir.

*Milletimizin bugünkü yönetimi gerçek özelliği ile bir halk yönetimidir.

*Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Bunu yüreklere yerleştirmek için elverişli olan hiçbir durumu kaçırmayınız.

* Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur.

*Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur.

*Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.

*Cumhuriyet fazilettir.