Çalışanların PCR test ve aşıları, KML ile Kronik Miyeloid Lösemi tedavileri

Çalışanların Covid-19 aşıları ve PCR testleri, KolayPeyk sayesinde dijital takip ediliyor

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, işverenlerin aşı olmayan çalışanlarından isteyebileceği PCR testi, aşı kartı, pandeminin riskleri ve alınacak tedbirler konusundaki genelge, 2 Eylül 2021 tarihinde 81 İlin valiliklerine gönderildi. Genelge ile 6 Eylül 2021 tarihi itibariyle, işletmelerin çalışanlarından aşı kartı ve PCR testi istemesinin önü açılmış oldu.

Kolaysoft Teknoloji AŞ’nin ürünü olan KolayPeyk sistemi, Uluslararası Teknoparklar Birliği (IASP) tarafından pandemi sırasında ve sonrasında iş dünyasının dijital dönüşümüne katkı sağlayacak global bir çözüm olarak 2020 yılında dünyaya ilan edildi. İş kanunları kapsamındaki kayıtları ve belgeleri TÜBİTAK zaman damgası ile resmi evrak olarak dijitalleştiren KolayPeyk sistemi, çalışanların Covid-19 aşı durumları ve PCR testlerinin takibi konusunda işletmelere dijital çözümler sunuyor.

KolayPeyk, insan kaynakları departmanlarının vazgeçilmez ürünü oldu

Dijitalleşmenin iş hayatına yön vermeye devam ettiğini kaydeden Kolaysoft Teknoloji AŞ KolayPeyk Ürün Yöneticisi Mehmet Fethi Göksu, şunları söyledi:

Dijitalleşme, bireysel olarak hayatımıza yön vermekle beraber, iş hayatımızda da günden güne kendini gösteriyor. Hukuk, muhasebe, insan kaynakları gibi çoğu sektörde, belgeler maktu hale gelmeden, dijital ortamda hazırlanıp ilgili kişilere ve kurumlara iletiliyor. Pandemi sürecinde, temasın azalması ve uzaktan çalışmanın artmasıyla, dijitalleşme iş hayatımızın bir parçası olmaya başladı. KolayPeyk platformu, barındırdığı özellikler bakımından, kısa zamanda insan kaynakları departmanlarının vazgeçilmez bir ürünü olmakla beraber, yeni geliştirmeleri ile de şirketlerin kriz anlarında uçtan uca dijital çözümler sunmaya devam ediyor. KolayPeyk sistemi, şirket içindeki tüm resmi evrak alışverişinin dijital olarak yapılmasını sağlıyor” dedi.

KolayPeyk sistemi, Covid-19 aşı durumu ve PCR testleri takibinde en etkili çözümdür

Firmaların çalışanlarının aşı kartları ve PCR testleri takibinde KolayPeyk sisteminin en etkili çözüm olacağının altını çizen Mehmet Fethi Göksu, konuşmasına şöyle devam etti:

Çalışanlar, aşı kartını veya PCR testlerini, e-nabız veya HES uygulamasından temin ettikten sonra, kendi T.C. kimlik numarası, şifre ve doğrulama koduyla KolayPeyk’e giriş yaparlar ve indirmiş oldukları PDF’leri kendi hesaplarından çalıştıkları şirkete TÜBİTAK zaman damgası ile iletilmiş olacaklardır. Çalışanların göndermiş olduğu tüm aşı kartı ve PCR belgeleri, şirket yetkilisinde listelenmektedir. Belge doğrulama teknolojisi ile, yetkili onayında belgeleri doğrulanmaktadır ve böylece insan kaynakları birimi için kontrol kolaylığı sağlanmış olacaktır. Şirket yetkilisi herhangi bir sebepten dolayı belgeyi onaylamazsa, yetkilinin onaylamama sebebiyle birlikte, çalışana tekrar yüklemesi için bilgilendirme SMS’i ve maili iletilmektedir. Şirket yetkilisinin onayladığı belgeler, KolayPeyk platformunda dijital ortamda saklanmaktadır. KolayPeyk’in burada sadece resmi belge alışverişi özelliği değil, dijital arşiv özelliği de kullanılmaktadır. İk yetkilileri tarafından, istenildiği zaman küçük bir aramayla, istenilen kişinin belgesine ulaşılabiliyor, görüntülenebiliyor ve indirilebiliyor. Arşivde filtre özelliği sayesinde, aşı kartı göndermeyenler, eksik belge gönderenler, belirli bir tarih aralığında olanlar ve hangi aşıyı tercih edenler gibi istenilen raporlama hızlı bir şekilde yapılabiliyor. Filtrelenen raporlar, istenildiği zaman excel olarak indirilebiliyor. KolayPeyk’te vazgeçilmez olan sürdürülebilirlik açısından, çalışanların yeni aşı dönemleri geldiği zaman SMS ve mail bilgilendirmesi yaparak, işverenlerin ve insan kaynakları departmanlarının çalışanların düzenli olarak aşı kartlarını ve PCR belgelerini göndermeleri sağlanmaktadır” diye konuştu. 

KML hastaları tedavilerini aksatmadan yaşam boyu sürdürmeli
Neden oluştuğu bilinemeyen Kronik Myeloid Lösemi (KML) bir çeşit kan kanseri hastalığıdır ve ülkemizde yaklaşık 8 bin ila 10 bin arasında KML hastası bulunmaktadır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları ve Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güray Saydam, 22 Eylül Dünya Kronik Miyeloid Lösemi Farkındalık Günü nedeniyle önemli bilgiler verdi.
Kronik Miyelositer Lösemi (KML), son yıllarda tedavisindeki gelişmelerle, hedefe yönelik tedaviler ya da “akıllı ilaçlar”ın kullanımıyla gündeme gelmiş bir çeşit kan hastalığıdır. Kronik Myeloid Lösemi, ilk defa 1845 yılında bir vaka sunumu şeklinde tanımlanmış ancak 1960 yılına kadar hakkında çok fazla bir bilgi edinilememiş bir kan kanseridir. Neden oluştuğu tam olarak bilinmemektedir. Radyasyon ve virüs kaynaklı etkenler en çok suçlanan sebeplerdir. Özellikle, 2.Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atılan atom bombalarından kurtulanlarda KML görülme oranının artmasından dolayı, radyasyon suçlanmaktadır. Günümüzde, cep telefonu ve diğer elektronik cihazlarla bir bağlantısı gösterilememiştir. KML; 9 ve 22. kromozomlar arasında dengeli bir gen yer değiştirmesi sonucu ortaya çıkan Philadelphia (Ph) kromozomunun neden olduğu bir hastalıktır. İlk defa 1960 yılında ABD’de Philadelphia kentinde tanımlandığı için bu ismi almıştır. Teorik olarak tüm vakalarda bulunur. Ancak bu genetik bozukluk, anne veya babadan bebeğe geçen genetik bozukluklardan değildir ve sonradan oluşur.
KML hastalığının en önemli özelliklerinden biri dalak büyümesi
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları ve Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güray Saydam: “Hiçbir KML hastası bize, ben KML oldum diye gelmez. Bu hastalığın en önemli özelliklerinden biri dalak büyümesidir. Buna bağlı olarak hastalarımızda karın ağrısı, erken doyma, karında şişkinlik hissi gibi şikayetler ortaya çıkabilmekte ve hastalarımız iç hastalıkları uzmanlarına ya da aile hekimlerine başvurabilmektedir. Başvurdukları hekimler tarafından yapılan kan tahlillerinde bozukluklar çıkması üzerine de biz hematoloji uzmanlarına yönlendirilmektedir. Hastalığın, tedavisiz kalma durumunda ilerlediği hallerde, ateş, kemik ağrısı, kilo kaybı gibi şikayetleri olabilmekte ve bu durum aciliyet içermektedir” dedi.
KML bir “ilk”ler hastalığıdır
KML bir “ilk”ler hastalığıdır diyen Prof. Dr. Güray Saydam sözlerini şöyle sürdürdü: “Tıp tarihinde ilk defa bir genetik bozukluğun, yani Ph kromozomunun, bir kansere yani KML’ye yol açtığı gösterilmiştir. Yine tarihte ilk defa kanserde, hedefe yönelik tedavinin, yani imatinibin, bir kanserde, yani KML’de, normale yakın yaşam süresi sağladığı bu hastalıkta gösterilmiştir. Kan kanserlerinde uzun süreli yaşam şansı yüzde 40-50’lerde iken, uygun tedavi ve takiple KML’de bu oran yüzde 95’lere ulaşmaktadır.”
Tedaviler sayesinde KML hastalarının yaşam süreleri uzatıldı
Toplumdaki tüm vakaların sayısı tam bilinmemekle beraber yaklaşık 8 bin ila 10 bin KML hastasının ülkemizde mevcut olduğunu tahmin ediyoruz diye belirten Prof. Dr. Güray Saydam şunları ekledi: “KML hastalığının ortalama görülme yaşı 45-55’dir. Ülkemizde bizim yaptığımız bir çalışmada ortalama yaş 46 olarak bulunmuştur. Kadın ve erkek cinsiyetler eşit etkilenmekle birlikte, erkeklerde biraz daha sıktır. Bu hastalık tedavi edilmediği takdirde hemen tüm hastalar 5-6 yıl içerisinde kaybedilmektedir. Bugün modern tıp uygulamaları ve ilaçlarla vefat oranları yüzde 2-3’lere kadar düşmüştür. Vurgulamakta fayda var; KML bir kanserdir ve her ne kadar günde 1 ya da 2 hapla uzun yıllar yaşamak mümkünse de, az bir hasta grubunda hastalık saldırgan seyredebilmekte ve kök hücre nakli dahil daha ağır tedaviler gündeme gelebilmektedir.”
KML’nin umut ışığı, hedefe yönelik tedaviler
Prof. Dr. Güray Saydam: “Ülkemizde ve tüm dünyada tanı alan bir KML hastası mutlak suretle bir hedefe yönelik ilaçlar ile tedavi edilir. Ülkelerin ruhsat ve geri ödeme koşullarına bağlı olarak bu ilaçlar birinci kuşak veya ikinci kuşak hedefe yönelik tedaviler olabilir. Ülkemizde bu gruptaki ilaçların hemen hemen hepsi erişilebilirdir. Tedavi başlanan hastada, ilk 3 ay boyunca her ay, sonrasında 3 ayda bir düzenli kontrol yapılır ve kan ve ilgili gen takipleri yapılır. İlaç değiştirmek için mevcut tedavinin başarısızlığı ya da hastanın bu tedaviyi tolere edememesi durumlarının varlığı gereklidir. Bu durumların tanımı kılavuzlarda net olarak tanımlanmıştır. Gebelik ve bazı özel durumlar haricinde ilaç kesilmesi şu aşamada tavsiye edilmez” dedi.
KML hastaları tedavilerini yaşam boyu sürdürmeli
Tedaviler sayesinde KML hastalarının neredeyse yüzde 90’ı uzun bir yaşam süresine sahip olmaktadır müjdesini veren Prof. Dr. Güray Saydam, ilaçların hepsinin ağızdan alındığını ve genelde günde bir ya da iki defa kullanıldığının altını çizdi. Ağızdan kullanımları, doğrudan yaşam kalitesini artıran en önemli etkendir diyen Prof. Dr. Saydam, sözlerine şöyle devam etti: “Kanser (KML) tedavisi gören bir hasta, günde bir ya da iki defa ilacını içip normal hayatına devam edebilmektedir. Tabii ki bu ilaçların “sınıf” yan etkileri, örneğin göz çevresinde ödem, kas krampları, bulantı ve ishal gibi, olmakla birlikte, bunların çoğuna zaman içerisinde tolerans gelişmekte ya da bu belirtilere yönelik tedaviye yanıt vermektedirler. Ayrıca her ilacın kendine ait “özel” yan etkileri de vardır ve hematoloji uzmanları bunları yakından takip etmektedir. Dolayısıyla hastalarımız, uzun yıllar boyunca olsa da, düzenli takip ve kontrollerini aksatmamalı ve tedavilerini bırakmamalıdır.”
Pandemide de tedaviye devam edilmeli
Pandemi hepimizin hayatında pek çok şeyi değiştirdi diyen Prof. Dr. Saydam sözlerine şunları ekledi: “Hastalarımız bize ayakta başvurdukları, ağızdan bir ilaçla tedavi edildikleri ve normalde altı ayda bir yenilenmesi gereken heyet raporlarının sürelerinin uzatılması, aynı zamanda ilaçların reçetesiz verilmesi sayesinde virüsle karşılaşabilecekleri ortamlardan uzak kalmayı başardılar. Hastalarımızın tedavi ve takipleri aksamasın diye tele-tıp uygulamaları devreye sokuldu ve belki de en çok KML takibinde başarılı olundu. Biz hastalarımızdan pandemi süresince, COVID-19 olsalar bile kullandıkları ilacı bırakmamalarını rica ettik. COVID-19 geçiren KML hastalarında bize yansıyan ciddi bir sorun olmadı. Hastalarımızın ve yakınlarının, toplumun diğer üyeleri gibi ilaç kullanırken mutlaka aşı olmalarını öneriyoruz. Aşının, hastalık üzerinde olumsuz bir etkisi kesinlikle yoktur. Sağlık Bakanlığımızın önerileri doğrultusunda mutlaka aşı olmalılar.”

Kronik Miyeloid Lösemi tedavi edilebilir bir hastalıktır
Kronik Miyeloid Lösemi, uzmanlar tarafından kan yapıcı kök hücrelerin aşırı uyarılması sonucu gelişen, sonradan kazanılmış bir hastalık olarak tanımlanıyor ve bir lösemi türü olarak değerlendiriliyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sönmez, 22 Eylül Dünya Kronik Miyeloid Lösemi Farkındalık Günü sebebiyle önemli bilgiler paylaştı.
Kronik Miyeloid Lösemi (KML), 9 numaralı kromozom ile 22 numaralı kromozom arasında genlerin karşılıklı yer değiştirmesi sonrası oluşan yeni bir gen yapılanmasına bağlı olarak, kan yapıcı kök hücrelerin aşırı uyarılması sonucu gelişen bir hastalıktır. Artan bu uyarı sonucu özellikle beyaz kan hücrelerinde belirgin bir artış izlenmektedir. Hastaların yüzde 20-50’sinde herhangi bir şikâyet olmayıp başka bir amaçla yapılan kan tetkiklerinde saptanan beyaz kan hücre yüksekliği ile tanı konulmaktadır. Geri kalan hastalar ise hastalığın evresine bağlı olarak halsizlik, kilo kaybı, aşırı terleme, karında hassasiyet, erken doygunluk hissi ve eklem ağrısı gibi şikayetler ile hekime başvurmaktadırlar.
KML hastaları hedefe yönelik ilaç tedavileri sayesinde yaşıtlarıyla benzer yaşam süresine ulaştılar
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sönmez: “KML hastalarının hematoloji uzmanlarınca takip edilmesi hastalığın uzun süreli tedavisinin yönetimi ve değerlendirilmesi için oldukça önemlidir. 2000’li yılların başında hastalığın oluşumuna neden olan etkiyi engelleyen hedefe yönelik ilaçların kullanıma girmesiyle, hastalar kemoterapi almaksızın ağız yoluyla alınan ilaçlarla hastalıksız yaşıtlarıyla benzer bir yaşam süresine ulaşmışlardır” dedi.
Gelişmekte olan ülkelerde ortalama KML tanı yaşı 50
Yıllık yeni vaka görülme olasılığının 100.000’de 1- 2 olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Sönmez sözlerine şunları ekledi: “Batı ülkelerinde ortalama tanı yaşı 56-57 iken, 70 yaş üstü hasta oranı yüzde 20’dir. Gelişmekte olan ülkelerde ise ortalama tanı yaşı 50’dir.
KML üç evrede görülebilmektedir. Hastaların yüzde 85’i kronik evre dediğimiz hastalığın görece daha sessiz ve sinsi seyrettiği döneminde tanı alır. Diğer iki evre ise hastalığın hızlanmış olduğu akselere evre ve akut lösemiye dönüştüğü blastik evrelerdir diyen Prof. Dr. Mehmet Sönmez: “En az sıklıkla görülen blastik evre oldukça hızlı seyirli olup, bu evrede hastalarımız için kemoterapi ve kemik iliği nakline ihtiyaç duyabiliyoruz. En sık görülen kronik evrede ve akselere evrede ise hedefe yönelik ilaçlar ile tedavi oldukça başarılıdır ve 10 yıllık izlemlere bakıldığında hastaların sağ kalım oranlarının oldukça yüksek olduğu izlenmektedir. Günümüzde hedefe yönelik tedaviler KML tedavisinde etkin olarak kullanılmaktadır. Bu tedavilerin yetersiz olduğu durumlarda veya blastik evreye geçen hastalarda engel bir durum yoksa kemik iliği nakli yapılmaktadır” dedi.
KML tedavi edilebilir bir hastalıktır
Prof. Dr. Mehmet Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü: “KML’nin günümüzde tedavi edilebilir bir hastalık olduğu bilinmeli ancak tedavi sürecinde hastalığın seyri, kullanılan ilaçların etkinliği ve yan etkilerini değerlendirmek için hekim kontrolünde olunması gerekmektedir. Pandemi döneminde kontrole gelinmesini engelleyecek bir durum yok ise hastaların düzenli olarak kontrollere devam etmesi, gelişebilecek olumsuz bir durumun erken tanı ve tedavisi açısından önemlidir. Ayrıca KML hastalarının COVID-19 aşısı olmasında bilinen bir sakınca yoktur.”