Biz çocuğuz, robot değil

İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği (İGEDER), insanî, millî ve özgün model arayışları çerçevesinde eğitimin yeniden değerlendirilmesi amacıyla bu yıl ilk kez 18-20 Mart tarihleri arasında “Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Kongresi” düzenliyor. “Ne Kadar Erken O Kadar İyi!” mottosuyla gerçekleştirilen kongrenin çağrılı konuşmacısı Londra Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Guy Roberts Holmes, çocuklar için “Biz çocuğuz, makine değil, robot değil!” dedi.

İGEDER’in düzenlediği Eğitimde İnsani, Milli ve Özgün Model Arayışları – I, Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Kongresi’nde ikinci gün konuşmacılarından Londra Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Guy Roberts Holmes, bugün yasa yapıcıların eğitim politikalarını ekonomi için en uygun, kariyer odaklı, çok çalışan, en rekabetçi insanları yetiştirme hedefiyle geliştirdiğinin ve bireylerin ruh sağlıklarını, mutluluklarını ikinci plana attıklarının altını çizerek sözlerine başladı. Toplumların öncelikli hedefinin sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirmek olması gerektiğine dikkat çeken Holmes, bu anlamda okul öncesi eğitimin ve kalitesinin önemine dikkat çekti. Okul öncesi eğitimin bilişsel ve duygusal etkilerinin yüksek kaliteli okul öncesi eğitimle mümkün olduğunu bunun da öğretmenlerin eğitilmesiyle başarılabileceğini iddia etti. Çocukların eleştirel düşünmeyi ancak eleştirel düşünmeyi bilen öğretmenlerden öğrenebileceğini kaydeden Holmes, erken çocukluk döneminde kurulan çocuklar arası ilişki, çocuk-ebeveyn ve çocuk-öğretmen ilişkilerinin pozitif olmasının yetişkinlik döneminde de bireyin hayatında kalıcı etkileri olduğunu aktardı. Bu nedenle öğretmenlerle politikacıların hedeflerinin aynı olamayacağını söyleyen Holmes, “Çocukların çocukluklarını kaybedip onları rekabet ağırlıklı matematik, edebiyat, fen derslerinin arasında özgüvenlerini kaybetmelerine müsaade etmemek gerektiğini, 5 yaşında bu tür durumlarla başa çıkamayan çocukların özgüvenin oldukça olumsuz etkilendiğini anlatarak sözlerine devam etti. Holmes sözlerini çocukların ağzından tamamladı: “Biz çocuğuz, makine değil, robot değil!”

Çocukların keşfetme isteği teşvik edilmeli

Oturumun çağrılı konuşmacıları arasındaki Leuven Üniversitesi’nden Prof. Ferre Laevers “Erken çocukluk döneminde gelişimin kalitesi, iyi hal (mutluluk) ve katılımın sağlanması” başlıklı konuşmasında öğretmenlere bazı tavsiyeler verdi. Laevers, “Çocukları gözlemleyin. Spontan davranın. Dünyaya ve ulaşılabilir olmaya açın. Anlamla ve duygularla gerçek bir ilişkisi olması için destekleyin” dedi. Duygularıyla ilişkisi ve farkındalığı olmayan yetişkinlerin yoğun olduğu toplumlarda birçok sorun yaşandığını kaydeden Laevers, “Bu çeşitli depresyon, ruhsal bozukluk ve intihar eğilimleri yaratıyor. Eğer toplumlar bu tip konularda önlem alabilirlerse aynı zamanda bu bütçelerinde ciddi bir tasarruf da yaratabilir” dedi.

Bu tip problemlerin kaynağında iletişimden kaynaklanan hatalar olduğuna dikkat çeken Prof. Laevers, bu nedenle çocuklara erken çocukluk döneminde öncelikle sosyal becerilerin kazandırılmasının çok önemli olduğuna işaret ederek, sosyal becerileri gelişmeyen çocukların ilerleyen süreçte diğer çocuklar tarafından da kabul edilmeyeceğini hatırlattı. Laevers konuşmasında çocukların kendini iyi hissetmesinin, mutlu olmasının, kendine ve yaşadığı topluma güvenmesinin önemini vurgularken çocuğun hayal gücünün ve keşfetme isteğinin baskılanmaması gerektiğini ve bu unsurların bireyin kendine güven duygusunu geliştirmesinde çok önemli olduğunu kaydetti.

“Eleştirel düşünmeyi öğretmeliyiz”

Avusturalya’daki Dulwich Center’dan katılan Radhika Santhanam Martin, “Eleştirel düşünme erken çocukluk dönemi için kullanışlı bir unsur mu?” isimli sunumunda “eleştirel düşünce nedir” sorusuna yanıt aradı. Eleştirel düşünceyi “düşünme hakkında düşünmek” ve “rutin olmayan düşünce” olarak tanımlayan Martin, eleştirel düşünme becerisinin çocuklardan 3-4 yaşlarında başladığını ve çocuklara bu evrede verilecek eğitimin yetişkinlik döneminde bireye yansımalarını anlattı. Martin, çocuklukta eleştirel düşüncenin nasıl işlediğini şöyle anlattı: “2 yaşında bir kız çocuk 4 yaşındaki ağlayan abisine yardım etmek için kendi odasından aldığı bir oyuncağı ona teklif edebilir. Abi o oyuncağı istemese de kardeşinin ona yardım etmeye çalıştığını bilir. Aynı durum kız çocuk 4 yaşına geldiğinde yaşanırsa abisi ağladığında abisinin en sevdiği oyuncağı ona götürmesiyle sonuçlanacaktır.” Çocukların sosyal ve bireysel seviyede olmak üzere iki gelişim alanı olduğunu vurgulayan Martin, “Bu nedenle çocukların ilk gelişim alanı mutlak surette sosyal seviye yani kişiler arası ve meta-insan ilişkileri olmalı, sonrasında bireysel seviyede gelişim hedeflenmelidir” şeklinde konuştu. Martin sözlerine “Nasıl düşünebileceğimizi ve çocuklarımıza bunu nasıl öğretebileceğimizi öğrenebilir miyiz,” sorusuyla devam ederken, ebeveynlere ve öğretmenlere çocuklara eleştirel düşünme becerisinin nasıl kazandırılabileceğine dair ipuçları verdi. Martin çocukla bir tartışma inşa etmenin, çocuğa seçenekler sunup nedenlerini gerekçelendirmesini istemenin, onu ciddiye almanın, fikilerini dikkatle dinlemenin, fikirlerini geliştirecek olumlu katkıların ve belli noktalarda onun fikirlerini destekleyip desteklemediğinizi gerekçeleriyle anlatmanın çocuklara eleştirel düşünme becerisi kazandırmanın temel yollarından bazıları olduğunu anlattı.

Yaklaşık 5 bin okul öncesi öğretmen ve yöneticisi ile anket çalışması yapıldı

İGEDER’den Süleyman Koçak da “Okul öncesi öğretmenlerinin Türkiye’deki erken çocukluk eğitimi hakkındaki görüşleri” başlıklı sunumunda İGEDER olarak yaptıkları araştırmadan elde edilen istatistiksel verileri açıkladı. Araştırmanın resmi ve özel okullarda okul öncesi ve anaokulu öğretmenlerine uygulandığını ifade eden Koçak, anketlerin yüz yüze, öğretmenlerin optik formları doldurmaları şeklinde yapıldığını söyledi. Araştırmanın yapıldığı öğretmen profilinin yüzde 83’ü devlet okullarında yüzde 16’sı özel okullarda çalışıyor, yüzde 85’i kadın ve yüzde 70’i evli olan öğretmenlerin yüzde 64’ü de 10 yıldan az süredir çalışıyor. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 95’inin öğrencilerini çok sevdiğini ifade ettiği araştırmadan çıkan bazı çarpıcı sonuçlar şöyle: Yüzde 53 velilerin okul öncesi eğitimde dini eğitim de verilmesi gerektiğini söylüyor. Yüzde 65’lik bir kesim okul öncesi eğitimin tam gün olmasına sıcak bakmıyor. Eğitim öğretimin üç sömestr şeklinde düzenlenmesine %55 evet derken % 43 olumsuz bakıyor. Okul öncesi için ayrı bir yönetmelik hazırlanması gerektiğine inananların oranı da bir hayli yüksek. %90’lık bir çoğunluk manevî ve kültürel değerlerin öğretilmesi hususunun, programda daha etkin vurgulanması gerektiğini ve okul öncesi eğitim kurumları için ayrı bir yönetmelik hazırlanması gerektiğini düşünüyor. % 81’i, okul öncesi eğitim programına, ahlaki ve manevi gelişim alanı eklenmesinin uygun olacağını düşünüyor.