Bir başkonsolosluğun hikayesi( Köşe yazısı)

İlhan Karaçay

HOLLANDA’DA TÜRK GÖÇMEN TARİHİNDE ÖNEMLİ BİR YERİ OLAN ŞEHİR: DEVENTER. BİR BAŞKONSOLOSLUĞUN HİKÂYESİ

Değerli Okurlarım,

12 Kasım 2021’den bu yana, her gün yayınlamakta olduğum geçmişe dönük gazete sayfaları, ne mutlu ki ilgi görüyor ve yurttaşlarımız arasında tatlı tartışma konusu oluyor.
Henüz 15 günlük bir çalışma olmasına rağmen, kendi şehirlerinden haberleri göremeyen bazı okurlarım, acelecilik yapıyor ve ‘Bizim şehirden neden haber koymuyorsun’ şeklinde serzenişte bulunuyorlar. Bu okurlarımdan biri de Deventer’den Necati Okandan.
Necati kardeşimiz şöyle yazmış: ‘Hollanda’da ilk resmi federe kulübü Deventer Türk Gücü’dür. Pek çok sosyal faaliyetlerde bulunmasına rağmen sayfalarınızda yer almamaktadır. Deventer şehrine Türk konsolosluğunun açılmasının bir nedeni Türk Gücü’dür.’
Ben de Necati kardeşime şu cevabı vermiştim: Sabır et Necati. Deventer Türk Gücü’nü çok yayınladım. O sayfaları bulunca sizlere sunacağım. Ama, konsolosluğun Deventer’e alınması ile ilgisi yok. Deventer’i bizim tercihimiz ile kararlaştırdılar.

Daha sonra bu tartışmaya Harun Oğuray, Mehmet Danışmant, Mehmet Sayım, Venlo’dan Muhlis Ayboğan, Utrecht’ten Mesut Çavuşoğlu ve Gökhan Doğaner katıldılar.

Bu kardeşlerimiz kendilerine göre yorumlarını eklemişler. Bunun üzerine arşivimde acil bir araştırma yaptım ve Deventer’den dört gazete sayfası bularak şöyle yayınladım:

DEVENTER TÜRK GÜCÜ İÇİN HAYIFLANANLARA…
Hiç unutmam, Uruguay’daki Mini Dünya Şampiyonası’nı izledikten sonra, ‘amatör’ falan demeden Deventer Türk Gücü’nü takibe gitmiştim.

Deventer Başkonsolosluğunun kurulma aşamasında kendilerinin de payı olduğunu yazan kardeşlerim de oldu. Bu tartışma, beni haliyle geçmişe götürdü.Hiç tartışmasız iddia edebilirim ki, Deventer’de yaşayan Cemal Kapıkıran, Türk toplumuna en çok yardım yapmış olan Türkler’in başında gelir. Gece yarıları bile aranan ve sorunların çözümünde devreye giren Cemal Kapıkıran hakkında ayrı bir yorum yazmam gerekeceğini belirterek, Başkonsolosluk konumuza dönelim.

Deventer Başkonsolosluğumuzun kuruluşu sırasında yaşanan olayları anlatan eski bir yazımı buldum.
Gördüğüm lüzum üzerine o yazıyı sizlere sunuyorum:

MEDYAYI ÖNEMSEMEYEN VE HAKİR GÖREN BAŞKONSOLOS

Hollanda’ya gelmiş 33 Başkonsolos içinde (16 Rotterdam, 14 Deventer, 3 Amsterdam) sadece dördü ile aramız limoni olmuştu. Bunlardan biri de, Deventer’deki ilk konsolosluğumuzu açmaya gelen Mehmet Ali Tenikalp (Tekinalp değil), tanışmadan bozuştuğum kişi oldu.

Yıl 1976. Hollanda’da ikinci bir Başkonsolosluğun açılması için yıllarca verdiğimiz mücadele semeresini vermiş, ‘Amsterdam mı olsun, Utrecht mi Olsun, Arnhem mi olsun, Eindhoven mi olsun’ sorularından sonra, Deventer’de açılmasına karar verilmişti.

İlk tayin edilen Başkonsolos da Mehmet Ali Tenikalp olmuştu. Eşi ile birlikte Hollanda’ya gelen bu çift, Deventer’de bir otelde konaklarken, Başkonsolosluk olmaya lâyık bir yer aramaya başlamışlardı. Kulaktan dolma söylemler ile bazı adresler için, ‘beğenilmediğini’ duyuyorduk.
Aradan aylar geçmişti ama, bir yanda Hürriyet’e, bir yandan TRT’ye çalışan ve bir yandan da Hollanda Televizyonu NOS’ta Pasaport adlı program yapan bir gazeteci olarak, Başkonsolosumuz ile tanışamamıştım. Hem tanışmak ve hem de konsolosluk için yer aramanın ne aşamada olduğunu öğrenebilmek için, Başkonsolosu kaldığı otelden telefonla aramıştım. Santral görevlisinden Başkonsolos ile gürüşmek istediğimi söyledim. Telefona önce Başkonsolosun eşi çıktı. Özür dileyerek kendimi tanıttım ve Başkonsolos ile ile görüşüp görüşemeyeceğimi sordum.
Başkonsolosun eşi ‘Bir dakika ‘ dedikten az sonra, ‘Buyurun’ diye bir ses duydum.
‘İyi günler sayın Başkonsolosum, ben İlhan Karaçay’ dedikten sonra duyduğum söz şuydu: ‘Kimmiş efendim bu İlhan Karaçay?’
Çok şaşırmıştım ama, ‘Afedersiniz ben Hürriyet muhabiriyim’ deyince de, öyle bir tavırla karşılaştım ki, anlatmakta zorlanırım.
Birincisi; 5-6 aydır Hollanda’da bulunan bir Başkonsolosun, medya ile tanışma geleneğini yerine getirmediği gibi, Hürriyet ve TRT’ye muhabirlik yapan, Hollanda televizyonunda da Türkler için program yayınlayan İlhan Karaçay ismini tanımıyor olması mümkün değildi tabii. Ama Başkonsolos nedense bu yakışıksız tavrı tercih etti.
Tabii ki, yaptığımız bu görüşmeyi, gazetecilik alışkanlığı ile banda almıştım. Gelişmeler hakkında bana bilgi vermekten kaçınmakla kalmayan ve rencide eden Başkonsolosun bu tavrını hem Hürriyet’te ve hem de televizyon programımda yayınladım.
Böylece de bu başkonsolos ile tanışma fırsatı ve ihtiyacı olmamıştı.

Sonradan yapmış olduğum araştırmada, Mehmet Ali Tenikalp adının, 6-7 Eylül olaylarında adının geçtiğini öğrendim. 6-7 Eylül Olayları öncesinde, Atatürk’ün doğduğu eve atılan bombanın provakosyon olduğunu iddia eden Yunanlılar, bu bombanın, Selanik’te Başkonsolos Yardımcısı olan Mehmet Ali Tenikalp tarafından Türkiye’den çanta içinde getirildiğini ve Hasan Uçar adlı kavas tarafından bahçeye atıldığını öne sürüyorlardı.

Değerli Okurlarım,

Başkonsoloslar hakkında pek çok haber yazmışımdır.
Bu Başkonsoloslardan Erkut Onart’ın vefatı üzerine yazdığım uzun bir yorumda, Başkonsoloslar ile aramda geçenleri dile getirmiştim.
İsterseniz o yazıyı da sizlere sunayım. Geçmişte neler yaşandığını sizler de öğrenmiş olursunuz.

RAHMETLİ OLAN BAŞKONSOLOS ERKUT ONART’IN ARDINDAN…

Hollanda’da görev yapmış Başkonsolosların en iyilerinden biriydi.
En iyilerin başında gelenlerden biri de Orhan Ertuğruloğlu’ydu.
Kavgalı olduğum Başkonsoloslar arasında, Selanik’teki Atatürk Evi’nin bombalanmasında, Yunanlılar’a göre rolü olduğu iddia edilen, Deventer Başkonsolosumuz Mehmet Ali Tekinalp vardı.

Bir başka kavgalım, Rotterdam olayları için ‘Basit bir sokak kavgası’ diye rapor veren Başkonsolos Namık Aykaç idi.
Bir de, halihazırda görev yapan Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz ile limoni bir ilişki hikâyemiz var.
(Yazıların altında, Hollanda ‘da görev yapmış tüm Türk Büyükelçilerin ve Başkonsolosların listesini bulacaksınız)

Ana akım ve sosyal medyada okumuş olacağınız gibi, Rotterdam’da Başkonsolos olarak görev yapmış olan Erkut Onart yaşamını yitirmiştir.
Yine okumuş olabileceğiniz gibi, 1994-1999 yıllarında görev yapmış olan rahmetli Erkut Onart için haberlerde, ‘çok sevilen bir Başkonsolostu’ ibareleri yer alıyordu.
Erkut Onart için kullanılan bu ibareye ben de yürekten katılıyorum.

Hollanda’da görev yapan Büyükelçi ve Başkonsoloslarımız arasında ayrım yapmadan şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ankara’da Dışişleri’nde yetişmiş olan ve yurtdışına gönderilen görevlilerimizin hemen hemen tamamı, üstlendikleri görevleri ve taşıdıkları ünvanları hakkıyla taşımışlardır. Dışişlerinde yetişmiş olmanın kazandırdığı görgü ve kurallar ile, toplumu kucaklayan bu değerler, yabancı misyonlarda da kendilerini kabul ettirmişlerdir.
Velhasıl, her biri pırıl pırıl olan bu bireylerimizin yanında, zıt teşkil edecek birkaç istisna olacaktır elbette…
Ben bu istisnaları size korkmadan anlatacağım.

Ama önce, istisna dışındaki gerçek değerlerimizden bir kaç isime bakalım:
Rahmetli olan Erkut Onart, bizde öyle derin izler yaratmıştır ki, bunu izah etmek için bir örnek vermek gerekecektir.
Erkut bey, diğerlerinin de yaptığı gibi, bizleri toplayıp bir veda toplantısı yapmıştı, Hepimiz buruk bir şekilde ayrıldıktan sonra, bizim için ayrıcalıklı olan bu insana karşı bizim de bir jest yapmamız gerektiğini düşündüm. Derhal gazeteci dostlarımı teker teker aradım ve Erkut beye, Hollanda’daki Türk gazeteciler adına bir veda yemeği vermeyi teklif ettim. Dostlarım bunu memnuniyetle kabul edince, inisiyatifi ele aldım ve şimdilerde, Amadi Park ve Amadi Panorama otellerini çalıştıran Ertuğrul Dalkıran’ın, o zaman Amsterdam’da ün yapmış Turquoise Restaurant’ında bir yemek verdim. Anlıyacağınız, bir gazeteci grubunun bir Başkonsolosa veda yemeği vermesi belki de dünyada bir ilktir. İşte Erkut Onart bey böylesi sevilen bir başkonsolostu.

Sevilen Başkonsoloslar denince, Deventer’de bir dönem Konsolos, iki dönem de Başkonsolos olarak görev yapan Orhan Ertuğruloğlu’nu da listeye koymak lâzım. Bir Hollandalı ile evlenen ve Hollandacayı ana dili konuşup yazan Ertuğruloğlu için yazılacak çok işey var. Ama bunu bir başka zamana bırakma sözü vererek, biraz da birkaç zıt kişiden söz edeyim. Yani biraz dedikodu yapayım.

IRKÇI SALDIRILARA, SOKAK KAVGASI DİYEN BAŞKONSOLOS
55 yıldır görev yaptığım Hollanda’da, tesadüf ya, Rotterdam’a ilk gelen Başkonsolos Ali Namık Aykaç ile, gider ayak bozuşmuştum. (Başkonsolosluk daha önce Lahey’deydi)
Bozuşma nedenimiz şuydu:
Malum 1972’de Rotterdam olayları, tüm dünyada Hollanda’ya puan kaybettiren olaylardı.
Bir hafta süren ve yaralanıp hastanelere yatırılan Türkler olduğu halde, Başkonsolos Ali Namık Aykaç, özellikle benim Hürriyet’te yayınlanan haberler nedeniyle ayağa kalkan parlamentoya bilgi vermesi gerekenlere, ‘Burada yaşananlar adi bir sokak kavgasıdır’ şeklinde bir rapor sunmuş.
Zamanın Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner de mecliste ‘Rotterdam’da yaşananlar adi bir sokak olayıdır. Medya abartıyor’ gibi laflar etmişti.

Bunun üzerine gazetem benden ille de yaralı fotoğrafı istemişti. Ünlü parlamenterimiz Nebahat Albayrak çocuk iken yaşanan olaylarda, amcası Mustafa Albayrak, başına yediği bir taş darbesi ile komaya girmiş ve hastaneye yatırılmıştı. Akla gelemeyecek atraksiyonlar yaparak girdiğim hastanade Albayrak’ın fotoğrafını çektim ve birkaç yaralı fotoğrafıyla birlikte, haber atlatma lüksünü hiçe sayarak, hem Türk medyasına ve hem de Hollanda medyasına dağıttım. Böylece hem Rotterdam Başkonsolosumuza ve hem de Bakanımıza gerekli cevabı vermiştim.Rotterdam olayları Hollanda gazetelerinde de boy boy yer alıyordu. Trouw gazetesi, Türk Bakan Uzuner, yaşananların ırkçı saldırı olmadığını düşünüyor’ başlığını kullanmıştı.

Başkonsolosomuzun bir skandal hareketi daha vardı.
Hollanda medyası kendisine, ‘Ne yapmayı düşünüyorsunuz’ diye soru yöneltince, ‘Benim tayinim çıktı yarın gidiyorum, benden sonra gelecek olana sorun’ diye yersiz ve saçma bir cevap vermişti.

MEDYAYI ÖNEMSEMEYEN BAŞKONSOLOS

Hollanda’ya gelmiş 33 Başkonsolos içinde (16 Rotterdam, 14 Deventer, 3 Amsterdam) sadece dördü ile aramız limoni olmuştu. Bunlardan biri de, Deventer’deki ilk konsolosluğumuzu açmaya gelen Mehmet Ali Tenikalp (Tekinalp değil), tanışmadan bozuştuğum kişi oldu.

Yıl 1976. Hollanda’da ikinci bir Başkonsolosluğun açılması için yıllarca verdiğimiz mücadele semeresini vermiş, ‘Amsterdam mı olsun, Utrecht mi Olsun, Arnhem mi olsun, Eindhoven mi olsun’ sorularından sonra, Deventer’de açılmasına karar verilmişti.

İlk tayin edilen Başkonsolos da Mehmet Ali Tenikalp olmuştu. Eşi ile birlikte Hollanda’ya gelen bu çift, Deventer’de bir otelde konaklarken, Başkonsolosluk olmaya lâyık bir yer aramaya başlamışlardı. Kulaktan dolma söylemler ile bazı adresler için, ‘beğenilmediğini’ duyuyorduk.
Aradan aylar geçmişti ama, bir yanda Hürriyet’e, bir yandan TRT’ye çalışan ve bir yandan da Hollanda Televizyonu NOS’ta Pasaport adlı program yapan bir gazeteci olarak, Başkonsolosumuz ile tanışamamıştım. Hem tanışmak ve hem de konsolosluk için yer aramanın ne aşamada olduğunu öğrenebilmek için, Başkonsolosu kaldığı otelden telefonla aramıştım. Santral görevlisinden Başkonsolos ile gürüşmek istediğimi söyledim. Telefona önce Başkonsolosun eşi çıktı. Özür dileyerek kendimi tanıttım ve Başkonsolos ile ile görüşüp görüşemeyeceğimi sordum.
Başkonsolosun eşi ‘Bir dakika ‘ dedikten az sonra, ‘Buyurun’ diye bir ses duydum.
‘İyi günler sayın Başkonsolosum, ben İlhan Karaçay’ dedikten sonra duyduğum söz şuydu: ‘Kimmiş efendim bu İlhan Karaçay?’
Çok şaşırmıştım ama, ‘Afedersiniz ben Hürriyet muhabiriyim’ deyince de, öyle bir tavırla karşılaştım ki, anlatmakta zorlanırım.
Birincisi; 5-6 aydır Hollanda’da bulunan bir Başkonsolosun, medya ile tanışma geleneğini yerine getirmediği gibi, Hürriyet ve TRT’ye muhabirlik yapan, Hollanda televizyonunda da Türkler için program yayınlayan İlhan Karaçay ismini tanımıyor olması mümkün değildi tabii. Ama Başkonsolos nedense bu yakışıksız tavrı tercih etti.
Tabii ki, yaptığımız bu görüşmeyi, gazetecilik alışkanlığı ile banda almıştım. Gelişmeler hakkında bana bilgi vermekten kaçınmakla kalmayan ve rencide eden Başkonsolosun bu tavrını hem Hürriyet’te ve hem de televizyon programımda yayınladım.
Böylece de bu başkonsolos ile tanışma fırsatı ve ihtiyacı olmamıştı.

Sonradan yapmış olduğum araştırmada, Mehmet Ali Tenikalp adının, 6-7 Eylül Olaylarında adının geçtiğini öğrendim. 6-7 Eylül Olayları öncesinde, Atatürk’ün doğduğu eve atılan bombanın provakosyon olduğunu iddia eden Yunanlılar, bu bombanın, Selanik’te Başkonsolos Yardımcısı olan Mehmet Ali Tenikalp tarafından Türkiye’den çanta içinde getirildiğini ve Hasan Uçar adlı kavas tarafından bahçeye atıldığını öne sürüyorlardı.

VATANDAŞ’A SİLAH ÇEKEN BAŞKONSOLOS

Evet yanlış okumadınız, Rotterdam’da, hem de çok iyi dostluk kurduğum bir Başkonsolos vardı ki, makamında vatandaşa silah çektiği gibi, bu vatandaşı polis çağırarak karakola çektirmişti.
Vatandaş haksız ve kaba olabilirdi. Ama o vatandaş, karakoldan çıktıktan sonra beni aradı ve devletimizi temsil eden Başkonsolosun, kendisini Türk toprağı sayılan Başkonsolosluktan Hollanda polisi tarafından sürüklenişini anlatmıştı. O Başkonsolosun adını açıklamak istemiyorum. Kendisini telefonda aradığım zaman, nedense bana da ters davrandı. O sırada Lahey’de Basın Müşavirliği yapan dostum rahmetli Ajlan Akınc’yı aradım ve durumu izah ettim. Konuyu Hollanda televizyonundaki akşam programıma yetiştireceğimi söyledim. Durum Büyükelçimize anlatılınca, Büyükelçimiz, Hollandalılara mahcup olmamak için, böyle bir haber yapmamamı rica etmiş. Ben de ‘Peki, o zaman Hollanda televizyonunda yayınlamayacağım ama Hürriyet’te yayınlayacağım’ dedim ve öyle de yaptım.

ROTTERDAM BAŞKONSOLOSLUĞUNDAKİ TATSIZ OLAY

Bugünkü yazımın tam bir dedikoduya dönüşmesi için bir hikâye daha anlatmam gerekecek.
Şu anda Rotterdam’da görevde olan Başkonsolos Aytaç Yılmaz’ın, belki de farketmeden yaptığı bir hareket çok zoruma gitmişti. Bu konuyu sizlere anlatabilmem için, medya mensubu dostlarıma yazdığım mektubu sizlere de sunmakla yetineyim. Sadece Hollanda’daki Türk medya mensuplarına gönderilen ve medyaya yansımayan mektubum, tabii ki Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’ye de gönderilmişti. Bu duruma üzüldüğünü belirten Büyükelçimiz, ‘Aranızı bulayım mı’ diye bir teklifte bulunmuştu ama ben, ‘Çok önemli değil, bir gün biz kendi aramızda bu sorunu çözeriz’ demiştim. Ama ne yazık ki bugüne kadar Başkonsolos Aytaç Yılmaz tarafından bir yaklaşım olmadı.

Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz ile yaşanan olayı, medya mensuplarına gönderdiğim alttaki yazıda okuyunuz.

MEDYA MENSUBU DOSTLARIMA ZARURİ AÇIKLAMADeğerli Dostlarım,
Malumunuz olduğu gibi, bugün (3 Temmuz 2019) Rotterdam Başkonsolosluğumuzda,
‘Profesyoneller Gençlerle Buluşuyor’ temalı bir tolantı vardı. Saat 16.30’da başlaması gereken toplantının söyleşi konuğu, Corendon’un sahiplerinden Atilay Uslu idi.
Ben şahsen, bir saatlik yol için, iki saat önceden yola çıktım ve ancak 16.30’da varabildim.
Trafik her yerde çok yoğundu.
Bu nedenle Amsterdam’dan yola çıkan Atilay Uslu da trafik nedeniyle geç geleceğini bildirdi.
Yapılacak bir şey yoktu. Atilay’ı bekleyecektik.Başkonsolosun daveti üzerine toplantıya gelen medya mensupları, salonun bir köşesinde Başkonsolosun gelişini bekliyorlardı. Ne var ki Başkonsolos, bu gruba bir selam bile vermeden mikrofonu eline aldı ve ‘Evet başlıyoruz’ diye konuşmaya başladı.Ne var ki gözlerimiz, toplantıya bizi davet eden Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz’ı aradı. Saat 17.00’de asistanına Aytaç beyi sorduğum zaman ‘Odasında’ yanıtını aldım.
Medya mensupları olarak bir köşede koltuklarda oturuyor ve çayımızı içiyorduk.
Saat 17.30 oldu ama Aytaç bey hâlâ ortalıkta yoktu.
Saat 17.40’ta Atilay beyin konsolosluğa ulaştığı haberini aldık.
Saat 17.45’te Aytaç bey göründü ve bize doğru göz ucuyla baktıktan sonra asistanlarına ‘Ne yapıyoruz’ diye seslendi ve sonra da eline mikrofonu alarak konuşmaya başladı.
Bize bir ‘Merhaba’yı esirgeyen Aytaç beyin, bizim kendisine yanaşmamıza ve bir ‘Merhaba’ dememize fırsat vermeden konuşmaya başlaması bize biraz manidar geldi.
O anda yanımda oturan Yavuz Nufel’e, ‘Bizi davet eden Başkonsolos, bizden bir merhabayı bile esirgiyorsa, bizim burada ne işimiz var’ diyerek derhal salondan çıktım.Sonradan öğrendiğime göre, benden sonra Zeynel Abidin Kılıç ve Yavuz Nufel de salondan ayrılmışlar.Bizim bu hareketimize ister protesto deyin, ister boykot.
Ben şahsen, Başkonsolosumuz bu davranışını ikna edici bir şekilde izah etmediği sürece, kendilerinin hiçbir davetine ve etkinliğine katılmayacağım.
Zira, bir devlet büyüğü olarak saygı duyduğumuz Başkonsolostan, duyurularını ve etkinliklerini takip edip yayınlayan medya mensuplarına karşı saygı beklemek hakkımızdır sanırım.Bugünkü haberi ne mi yapacağız?
Tabii ki en iyi fotoğraflarla en güzel şekilde servise koyacağız.
Hepinize sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
İlhanİşte böyle değerli okurlarım. 55 yıl gazetecilik yaptığım Hollanda’da, yukarıda anlattıklarım da yaşandı.
Dilerim, toplum için görev yapan herkesin ardından güzel şeyler konuşulur ve anlatılır…

***

Ankara Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde ve MATRA Sosyal Dönüşüm ve İnsan Hakları Hibe Programı aracılığı ile, Hollanda Büyükelçiliği tarafından desteklenen Kadın Güçlenme Merkezi Projesi, Türkiye’de ilk kez Başkent’te hayata geçirildi.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığı’na bağlı Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda çalışacak olan Kadın Güçlenme Merkezi, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde hizmete açıldı.

Hollanda Büyükelçiliğinde göreve başladığından bu yana, Türkiye’nin dört bir yanındaki etkinliklere destek sağlayan Eray Ergeç ile, Mersin’de yapılan bir etkinlikte buluşmuştuk.

Türkiye’nin, ilk kez bir Kadın Güçlenme Merkezi’ne sahip olmasına öncülük eden, Büyükelçilik çalışanı Eray Ergeç’e ne kadar teşekkür etsek azdır.
Hollanda’da, başta Hollanda PTT’si olmak üzere çeşitli devlet kuruluşlarında danışmanlık yaptıktan sonra, Ankara’daki Hollanda Büyükelçiliği’nde danışmanlık yapmaya başlayan Eray Ergeç, Türkiye’nin çeşitli yörelerinde yapılmakta olan etkinliklere katkı sağlamak için kollarını sıvamıştı.
Hollanda büyükelçiliği de Eray Ergeç’in tavsiyelerini hiç geri çevirmemiş ve başta Büyükelçilik maslahatgüzarı Erik Weststrate olmak üzere, üst düzey görevlileri ve bazen de bizzat Büyükelçinin katılımı ile etkinliklere katılmıştır.

Eray Ergeç’ten dün gelen Hollandaca, Türkçe ve İngilizce bir not ve fotoğraflar facebook’a da yansımıştı.
Şimdi önce Ergeç’in notlarını, sonra da haberin medyaya yansıyışını sizlere sunuyorum:

Bugün Ankara Büyükelçi Yardımcısı Erik Weststrate ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Kadın Güçlenme Merkezi’nin açılışını yaptı. Bu merkez, Hollanda Büyükelçiliği, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum arasındaki yakın işbirliğinin bir sonucudur. Farklı organizasyonları, hizmetleri ve STK’ları tek çatı altında topluyor, bu nedenle ihtiyaç sahibi kadınların ihtiyaç duydukları desteği alabilmeleri için tek bir kapıyı çalmaları yeterli.

Today Deputy Ambassador Erik Weststrate and Mayor Mansur Yavaş of Ankara opened a Women’s Support Center. This center is the result of a close cooperation between the Netherlands Embassy, Ankara municipality and the civil society. It brings different organizations, services and NGOs under one roof, so women in need have to knock on one single door to get the support they need.

Haberin medyaya yansıyış şekli de şöyle oldu:

Ankara Büyükşehir Belediyesi, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bir ilke daha imza attı. Türkiye’deki ilk “Kadın Güçlenme Merkezi”nin açılışını yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Bu proje ile Türkiye’de bir ilke imza atıyoruz, bunun gururu ve sevincini taşıyoruz. Ankara’da artık kadınlar için hep beraber hareket edebileceğimiz, sizlerin deneyimleri ve bizim çalışmalarımızı aktarabileceğimiz bir kadın güçlenme merkezimiz var. Biliyoruz ki ne kadar çok birlik olursak o kadar çok kadına ulaşabiliriz” dedi.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde ve MATRA Sosyal Dönüşüm ve İnsan Hakları Hibe Programı aracılığı ile Hollanda Büyükelçiliği tarafından desteklenen Kadın Güçlenme Merkezi Projesi, Türki ye’de ilk kez Başkent’te hayata geçirildi.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığı’na bağlı Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda çalışacak olan Kadın Güçlenme Merkezi, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde hizmete açıldı.

Gençlik Parkı Kadın Danışma Merkezi’nde düzenlenen “Kadın Güçlenme Merkezi” açılışına; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Reşit Serhat Taşkınsu, Genel Sekreter Yardımcısı Faruk Çınkı, Büyükşehir Belediyesi bürokratları, UNICEF, UN WOMEN, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Nüfus Fonu, Ankara Barosu ve STK’lar, üniversiteler ile kadın dernekleri temsilcileri de katıldı.

TÜRKİYE’DE BİR İLKE DAHA İMZA ATILDI

2,5 yılda kadına yönelik birçok projeyi hayata geçirdiklerine dikkat çeken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, açılışta yaptığı konuşmada şu değerlendirmelerde bulundu:

“2,5 yılda Mor Haritam’ı, ilk kez Kadın ve Çocuk Bültenini çıkardık. Gezici araçlarla bize gelemeyen binlerce kadına gittik, kırsalda kadın sağlığı eğitimleri başlattık, 7 kırsal ilçede kadın danışma birimlerimizi güçlendirdik. Yerel Eşitlik Eylem Planımızı hayata geçirdik, Başkent Market’te 9 kadın kooperatifimize imkân sağladık, Ankara Barosu ile kadınlara ücretsiz avukat protokolü imzaladık, güvenli durak ve duraksız indirme uygulamasını hayata geçirdik. 7/24 şiddet hattımızı kullanıma açtık ve bu mesafeyi daha da ileriye taşıyabilmek için de bugün Hollanda Büyükelçiliği ile Kadın Güçlenme Merkezimizi açıyoruz. Belediye olarak ayrıca Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığımızı kurduk. Daha gidecek çok yolumuz var.”

Kadın Güçlenme Merkezi ile bir ilke imza atıldığını belirten Yavaş,  konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bu proje ile Türkiye’de bir ilke imza atıyoruz, bunun gururu ve sevincini taşıyoruz. Artık Ankara’da kadınlar için hep beraber hareket edebileceğimiz, sizlerin deneyimleri ve bizim çalışmalarımızı aktarabileceğimiz bir kadın güçlenme merkezimiz var. Sizlerden ricamız bu alanda uzmanlaşan öğrencilerinizi ve gönüllülerinizi ortak sivil toplum alanımıza yönlendirmeniz olacaktır. Biliyoruz ki ne kadar çok birlik olursak o kadar çok kadına ulaşabiliriz. Kadın Güçlenme Merkezi ile ilgili tanıtım kartlarını da otobüslere ve herkese ulaştırmak için dağıtmaya başladık. Proje için bize desteğini sunan Hollanda Krallığı Büyükelçiliğine de teşekkürlerimi sunmak istiyorum.”

 KADINLAR İÇİN GÜÇLENME MEKANİZMASI

Açılışa katılan Hollanda Krallığı Büyükelçiliği Müsteşarı Erik Westrate ise Hollanda Büyükelçiliği adına Kadın Güçlenme Merkezi’nin açılışında bulunmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Kadın Güçlenme Merkezi Projesi Hollanda Hükümeti’nin MATRA hibe programı tarafından desteklenmektedir. Proje, Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü tarafından 24 ay süreyle yürütülecek. Artık kadınların ihtiyacı olan desteği alabilmeleri için bu kapıyı çalmaları yeterli olacaktır.”

Proje ile Kadın Danışma Merkezi’nin var olan çalışmalarının Kadın Güçlenme Merkezi çerçevesinde yürütülmesi, STK temelli hizmet modeline geçilmesi ve üniversitelerin kadın çalışmalarını yerel yönetimlerle yapmalarının sağlaması amaçlanıyor. Ankara’da yaşayan kadınlar için yeni bir mekanizma geliştirecek merkezde dijital altyapı oluşturularak 9 STK ve 4 üniversitenin Kadın Çalışmaları Bölümleri de yer alacak.

2023 TARİHİNE KADAR DEVAM EDECEK PROJEDE TEZ ÖĞRENCİLERİ DE ÇALIŞABİLECEK

Üniversitelerin kadın çalışmaları bölümünde okuyan öğrencilerin uygun tez çalışmaları ile gönüllü olarak çalışabileceği merkezde ayrıca Ankara’da belirli çalışma alanlarında faaliyet gösteren STK’lar da faaliyetlerini sürdürebilecek.

Eylül 2023 tarihinde sonlanacak olan projenin ardından merkezin sürdürülebilirliğinin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlanacağını belirten Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanı Serkan Yorgancılar, “Projemiz 24 ay boyunca sürecek. Kadınlar istedikleri hizmeti buradan çok rahat bir şekilde alabilecekler. Sadece kadına karşı şiddete değil kadının da güçlenmesi açısından çok önemli işler yürütüleceğini düşünüyorum” dedi.

Kız Başına Platformu gönüllülerinden Elif Çelikcan da, “Kız Başına ekibi olarak böyle değerli bir projenin parçası olmaktan çok mutluyuz. Türkiye’de bir ilk olması da önem arz ediyor. Tam anlamıyla şiddet mağduru kadınlara destek olurken destek sağlayabilmemiz için hem STK’ların hem üniversitelerin hem belediyelerin iş birliği içerisinde olması gerekiyor. Kadın Güçlenme Merkezi bu anlamda tam olarak bu noktaya parmak bastığımız bir proje hâline geldi. O yüzden çok mutluyuz” sözleriyle düşüncelerini paylaştı.

***

8 Yıl önce 27 Kasım’da vefat eden baba adam.

Yıl 1967. Hollanda’ya geldiğim ve Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmaya başladığım yıldı.
Yıl 1968.Amerika yolculuğu için hazırlıklara başlamıştım. Şimdiki eşim olan kız arkadaşım Jeanne bu ayrılık planından hoşnut değildi. Ne var ki bu konuda karar vermiştim bir kere. Yolculuk için yapılan alışveriş bitmiş ve yorgun argın eve gelişimizin ardından beş dakika bile geçmeden kapının zilini çalan postacının uzattığı telgraf, benim Amerika’ya gidişimi ilelebet unutmama ve Hollanda’ya demir atmama neden oldu.

Telgraf , Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Necmi Tanyolaç’tan gelmiştir. Tanyolaç acil çektiği telgrafta; “İlhan (STOP) Fenerbahçe Ajax ile eşleşti (STOP) Ajax’ı takibet (STOP) yazı ve fotoğrafları acele gönder (STOP)” diyordu.
İşte o zaman akan sular durdu. O dönemde Hollanda futbolu henüz tırmanışa geçmemişti. Rinus Michels’in çalıştırdığı  Ajax’ta, sonradan çok meşhur olan kimler yoktu ki? Mesela Johan Cruyff henüz 17 yaşında idi. Keizer, Swart, Krol, Hulshoff, Suurbier, Neeskens ve Haan gibi dev isimlerin esamisi okunmuyordu ama bunların hepsi sonradan birer futbol yıldızı oldular.

10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne ile karşıladım. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken Ajax-Fenerbahçe maçı beni O’nunla ile nikah masasına kadar götürdü. Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne ile evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.
Havalimanındaki karşilama sadece sazlı ve sözlü değil, dansözlü de olmuştu. Bunu organize eden İstanbul Restaurant’ın sahibi Ünal Temel’e, ’10 Kasım’da dansöz oynatırsın ha, yakacağım seni’ diye takılmıştım.

Kafilede Necmi Tanyolaç ağabey de vardı.Otele vardığımız zaman o günkü Tercüman Gazetesi’ni çıkardı. Birinci sayfada Atatürk’ün kocaman bir fotoğrafı vardı.
Tercüman gazetesi o zamanlar, Atatürk fotoğrafı kullanmakta cimrilik yapardı. Necmi ağabey Atatürk fotoğrafını göstererek, ‘Patron Kemal Ilıcak’a çıktım. Atatürk fotoğrafı kullanmaktan korkmayın. Spor sayfalarımızı okuyan ve okumak isteyen binlece Atatürkçü var’ dediğini belirtti ve o günden sonra Tercüman’da bir tabunun yıkıldığını söyledi.

Necmi ağabey, gerçekten yaratıcı bir kişiliğe sahipti. 17 Eylül 1967 tarihinde oynanan Kayseri-Sivasspor maçında çıkan kavga sonunda tam 43 insanımız hayatını kaybetmişti. Bu haber dünya basınında geniş yer almıştı. ben de Hollanda medyasından haberleri göndermiştim. Necmi ağabey, ‘Futbolundan kan damlayan ülke’ başlığı ile benim haberimi manşet yapmıştı.

Hiç unutmam. 5 Mart 1969 akşamı Paris’te oynanan Ajax-Benfica final maçını Ajax 3-0 kazanmıştı. Necmi ağabey o maçı, ‘Ajax Benfica’yı Eyfel Kulesi’ne astı’ başlığıyla ve bir de çizgi resimle yayınladı. Eğik bir Eyfel’den sarkıtılan ipin ucunda Benfica onbiri asılıydı.

16 Nisan1969 tarihinde, bir gün sonrasının tarihiyle basılan ve Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte tam profesyonelliğe adım attım. Ama o zaman Tercüman Avrupa’da daha çok satıyordu. Hürriyet’in Avrupa’da bir numara olmasını sağlayan Garbis Kesişoğlu ekibinin içinde naçizane ben de vardım.

Necmi ağabey bu kez, 1971 yılında Hollanda’ya geldi. Wembly’de oynanan Ajax-Panathiakos final maçından sonra Avrupa Şampiyonu olan AJax!ın Amsterdam’da yapacağı kutlamalar için…

O zaman Zeist kasabasında, sonradan evlendiğim Jeanne ile bir apartmanda ikamet ediyorduk. Necmi ağabeyi o evde ağırlarken bir maç seyredişi vardı ki. eşim Jeanne o sahneyi hiç unutamadı. Necmi ağabey gözlerini ekrana dikmişti ve etrafa hiç bakmıyordu. Bizimle konuşurken ve yemek yerken gözü ekrandan ayrılmıyordu.

Bir gün sonra Amsterdam’da Güner Kuban’ın bir restaurant açılışı vardı. Üç katlı restauranta ‘Poort van Amsterdam’ adı verilmişti. Güner Kuban ile tanışan Necmi ağabey, ‘Ben bu bayanı bir yerden tanıyorum ama nereden?’ diye konuştu. 3 saat sonra Necmi ağabey, ‘Tamam hatırladım, bu kadın İstanbul’dan meşhur lezbiyen Güner yahu’ dedi.
Güner Kuban, daha sonra açtığı ‘Homolulu’ adlı gece kulübü ve yazdığı ‘Sevişmenin Rengi’ adlı kitaplarıyla lezbiyenliğini alenen açıklamiş oldu.

Necmi ağabey ile daha sonra Avrupa’daki futbol karşilaşmaları sırasında birlikteliğimiz oldu. Bu birlikteliklerin en güzeli ve anlamlısı da 1978’de Arjantin’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda oldu. Bu karşılaşmalar sırasında bir gün, Hürriyet Spor Müdürü olan rahmetli Doğan Koloğlu’na beni göstererek, ‘Bak size tabanca gibi bir oğlan verdim’ dediği zaman çok gururlanmıştım.

Necmi ağabey öldüğü zaman biz de Çamlıca’daydık. Hollanda’dan 9 gazeteci arkadaşla, TUSKON’un dünya işadamları ile yaptığı toplantıya gitmiştik. 26 Kasım günü Çamlıca tepesinde dolaştık ve salep içtik. O sırada Necmi ağabeyi düşünmüştüm. Zira O’nun Çamlıca’da bir bakımevinde kaldığını okumuştum. Necmi ağabeyi nasıl ziyaret ederiz diye düşünürken, ‘Hadi arkadaşlar gidiyoruz’ sesini duyduk. Bir davete icabet etmemiz gerekiyordu. Ne garip tesadüf ki, aynı gecenin sabahında Necmi ağabey vefat etti. Ertesi sabah Hollanda’ya uçtuğumuz için, ölüm haberini de Hollanda’da okuduk.

Nur içinde yat Necmi ağabey.