Bayramlık sözler ve mektup…(12.07.2015 Kayseri Gazeteciler Cemiyeti bayram gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com

Her bayram ‘Ne yazsam, nasıl faydam olur’ düşüncesiyle çok düşünüyorum.
Bugün ‘bayramlık güzel sözler ve bir ninenin ölmüş eşine mektubunu’ yazmaya karar verdim.
İyisi mi toplum olarak nasıl asimile olduğumuzu en iyi anlatan sözle başlayayım.
*Karma din yaşayan bir ülke gibiyiz. HACI na’ber. ‘Ne olsun, dün PEDER’le PAPAZ olduk, bozuğum. Olur öyle şeyler HAFIZ takma.
*Zannetmeden önce öğren. Yargılamadan önce anla. Yaralamadan önce hisset. Konuşmadan önce düşün.
*Yükselirken kırarak çıkarsan, düşerken tutunacak dal bulamazsın.
*Okul ile hayat arasındaki fark şudur; Okulda önce dersleri alır, sonra sınava tabi tutulursunuz. Hayat ise önce sınavı yapar, dersinizi sonra alırsınız.
*Aşk, karşılıklı iki kişi tarafından gerilen lastiğe benzer. Birisi bıraktığında diğerinin canı yanar.
*Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar, ne de güneş doğar. Biraz sabret, senin olan sana gelecektir.
*Ben bencilim. Mutluluğu herkesle paylaşsam da, acılarımı sadece kendime saklayacak kadar. Ben yalancıyım. İyi olmadığım zamanlarda bile, kötü kelimesinin bulaşıcılığını bildiğimden, hep iyiyim diyecek kadar. Ben sevgisizim. Sahip olduğum tüm sevgiyi, sevdiklerime dağıtıp, yeri geldiğinde kendime sevgi ayırmayı unutacak kadar. Ama ben yürekliyim. Yine kendi kendime sahip çıkacak kadar.
*Yaprak ağaca sımsıkı sarılır ve düşmemek için sımsıkı sarılır. Ama bir gün düşeceğini bilir. Hep korkuyla tutunur ağaca. Ağaç ise hiç umursamaz. Nasıl olsa yeni yapraklar açacağını bilir. Yapraksa ağaçtan düştüğü zaman ölür. Sevmekte budur işte. Bir taraf çok sever, öbür taraf hiç umursamaz. Bir taraf kaybetmekten çok korkar, sarılır sımsıkı sevdiğine. Ama karşı taraf sevmeyi bilmez. Ya siz yaprak mı, ağaç mısınız?
*Birine güvenirsin, sonra seni güvendiğine bin pişman eder, herkese güvenmemeyi öğrenirsin. Birini çok seversin, sana hak etmediğin şeyleri yaşatır, herkesi sevmemeyi öğrenirsin. Birine değer verirsin, verdiğin değeri hak etmediğini görürsün, herkese değer vermemeyi öğrenirsin. Biri sana söz verir, sözünü tutmaz, herkesin sözüne inanmamayı öğrenirsin. Birine dost dersin, bir gün arkandan iş çevirir, herkesi dost sanmamayı öğrenirsin. İşte hayat böyle yaşatarak öğretir.
*Hayaller, duvarların içinden geçebilir. Kilometrelerce uzağa ulaşabilir. Hızla yayılabilir. Ve sonsuza kadar yaşayabilirler. Geçemeyecekleri, ulaşamayacakları ve yaşayamayacakları tek yer ön yargılarla dolu beyinlerdir.
*Ninenin Ölmüş Eşine Mektubu…
Son GÜNLERDE; bir surat bir surat ki GELİNDE,
çayımı bile yarım dolduruyor BEY.
Allah’tan KULAKLARIM ağır işitiyor da,
duymuyorum ne söylediğini…!
Ama yinede HİSSEDİYORUM..!
Beni, bu evde galiba istemiyor artık.
Hey gidi günler heeey…!
OĞLUNU bilirsin, vur kafasına al lokmayı.
İki ara bir derede ne yapsın…?
ANA bu, atsa atılmaz; satsa satılmaz.
Bana artık gizli gizli sarılıyor bey…!
Dün akşam, UYURKEN öptü beni biliyor musun?
Nasıl ağırıma gitti nasıl…!
Artık AKİDE ŞEKERİDE getirmiyor.
Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da; çocuklar İĞRENİYORMUŞ benden.
Yok; vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey..?
GELİN; çocuklara masal anlatmamı da yasakladı.
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye,
duvardaki resmini bir yere sakladı.
Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok..!
Yine de BEDDUA edemem bey,
oğlumun karısı; torunlarımın anası o…!
Geçenlerde üst KOMŞULAR geldi.
Ne konuştuklarını duymayayım diye,
kapıyı üstüme kilitledi.
Duymadım, duyamadım; lakin hissettim.
DÜŞKÜNLER EVİNE yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni.
Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey…!
Ha, SEN ne diyorsun bey..?
Hani bir görünsen OĞLUNA…!
Ne de olsa babasısın, seni dinler.
Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam.
Akide şekeri de istemem.
MASALDA anlatmam artık çocuklara. Ne olur,
AYIRMASINLAR beni bu evden.
Yaşayamam, nefes bile alamam.
Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım..?
Şu camın PERVAZINDA hayalin durur, çekmecelerde el izin. BASTONUN hala duvarda asılı. İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı…!
HEY GİDİ GÜNLER HEY..!Hani DİYORUM, bir çağırsan..!
Yoksa, yoksa sendemi UNUTTUN beni bey…?
*Kaybetmekten mi korkuyorsun kaybet. Düşmekten mi korkuyorsun düş. Yaralanmaktan mı korkuyorsun yaralan. Sonra iyileş. Yeniden kalk. Yeniden başla. Yeniden sev, aşık ol. Bir dahamı düştün, bir daha kalk. Er ya da geç beklediğin gelecek, aradığın seni bulacak. Ama sen bir kez yıldın, korktun mu? Maskeni yüzüne takıp kalkanları kuşandın mı ? O zaman bitecek. Beklediğin her ne ise asla gelmeyecek.
*Bu nedenle; emanete ihanet, halinizden şikayet, büyüğünüze emretme, boş şeylere ısrar, cahillerle sohbet, nefsinizi boşa tüketme, insanları bekletme, etrafınızı kirletme, kimseye minnet etme, kimseye küfür etme, kötülüğe meyil verme, malınızı boşa sarfetme, sırrınızı açık etme, herşeyi merak etme, suçunuzu inkar etme, şerefinizi kaybetme, vatanınızı terketmeyin…
*Dünya malına çok değer veren kişilerle arkadaşlık etme. Fakir olursan hor görürler, zengin olursan kıskanırlar.
*Öyleyse anne kokusundan ‘parfüm’ yapsınlar birazda ‘huzur’ kokalım.
Mutlu bir bayram sabahı; mutlu bir ev, mutlu bir gün, mutlu bir ben, mutlu bir siz, mutlu bir hepimiz… Kısaca bugünden başlayarak bugün ve her günümüz mutluluk, bayram havasında ve şeker tadında olsun..
İyi bayramlar..