Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının 87. yılı ve mesajları

ADD BAŞKANI KEMAL CEYLAN: LAİK, DEMOKRATİK ATATÜRK CUMHURİYETİ’NDE  TÜRK KADINLARINA SEÇME VE SEÇİLME HAKKI TANINMASI
Atatürk Devrimi, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’ndan başlayarak Türk devlet ve toplum yaşamında çağdaş ve uygar boyutlarda yapılan köklü ve ani değişikliklerle (devrimlerle) tanımlanabilir. Doğu Sorunu adı altında Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya ve paylaşmaya yönelik plan ve projeler geliştiren, bu çerçevede Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklarını işgal ederek Türk varlığını tamamen ortadan kaldırmayı deneyen Batılı emperyalist devletlere karşı arkasına Türk ulusunu alarak verdiği Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı zaferle sonuçlandıran Atatürk, Türk ulusunun varlığını sürdürebilmesi ve uygar dünyada yerini alabilmesi için Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını, hatta onu bile aşmasını öngörüyordu. O, bu ideali gerçekleştirebilmek için tam bağımsız, kalkınmış bir devlet, çağdaş ve uygar bir toplum yaratmak istiyordu.
İşte Türk insanını çağdaşlaştırmayı, dolayısıyla özgürleştirmeyi ilke edinen, bizzat halkın ayağına giderek yapacağı devrimler hakkında bilgi veren Atatürk, çağdaşlaşma hareketinin henüz başlarında, Şapka Devrimi’ni tanıtmak üzere gittiği Kastamonu’da 30 Ağustos 1925’te yaptığı konuşmada devrimlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş, bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline getirmektir…Aynı konuşmada, bir ulusun uygarlık yolunda ilerlemesinin ancak kadınıyla, erkeğiyle birlikte gelişmesine bağlı olduğunu, kadınlar toprağa zincirle bağlı kaldıkça bu ilerlemenin sağlanamayacağını, diğer yandan Türk kadınının dış görünüşüyle, giyimiyle, davranışlarıyla uygar olduğunu göstermesi gerektiğini açıkça söylüyordu.

Yalnızca fesin yerini uygar ulusların başlığı olan şapkanın almasını değil, kadını ve erkeğiyle tüm ulusun giyimkuşamını çağdaşlaştırmayı, bunun da ötesinde zihniyetlerin değişmesini ve aklın egemen kılınmasını amaçlayan Şapka Devrimi, Türk kadınının sosyal yaşamda özgürleşmesi yolunda atılan çok önemli bir adımdı. Öyle ki, Türk kadınlarının büyük çoğunluğu, hiçbir yasal zorunluluk bulunmamasına karşın kısa bir sürede peçe ve çarşafı terk ederek çağdaş giyimkuşamı tercih ettiğini, dolayısıyla sosyal yaşam özgürlüğünü benimsediğini göstermişti. Türk kadınını dış görünüşüyle, yaşam biçimiyle, kafa yapısıyla çağdaşlaştırmayı amaçlayan bu devrimin yanı sıra 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile Türk kadını erkekle eşit yurttaşlık hakları elde ediyor, yüzlerce yıldır evlenme, boşanma, miras gibi kişisel haklar konusunda erkeklerle eşit sayılmayan kadınlar aile ve miras hukuklarının yanı sıra ekonomik yaşam açısından erkeklerle eşit haklara kavuşuyorlardı.
Kadınların siyasal haklarına kavuşmaları ise zorlu bir süreçten sonra gerçekleşmiştir. Atatürk, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce, Ocak 1923’te İzmit basın toplantısında, kadınlara seçim hakkı verilmesi gerektiğini açıkça belirmişti. Ne var ki, aynı yıl TBMM’de seçim yasası görüşmelerinde kadınların da nüfustan sayılmasını isteyen Tunalı Hilmi Bey’in bu önerisi reddedilmiş, 1924 Anayasa görüşmelerinde ise kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyacak bir değişiklik kabul edilmemişti. Bununla birlikte kadınlara siyasal haklar tanınması yolunda ilk önemli adım 1930’da kabul edilen Belediyeler Yasası ile atılmış, Türk kadınına belediye seçimlerine katılma hakkı verilmiştir.

Atatürk kadınlara siyasal hakların verilmesi konusunda ısrarcı ve kararlıydı. 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası tüzüğüne O’nun önerisiyle kadınlara seçim hakkı tanınmasının savunulacağı yönünde bir madde konulmuş, 1931’den itibaren ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabının birinci cildinde ise bizzat O’nun tarafından kaleme alınan, Kadınların Seçim Yetkileri başlığını taşıyan ve kadınlara bütün siyasal haklarının verilmesi gerektiğini içeren bir bölüm yer almıştı. Bu gelişmelerden sonra, 1935 milletvekili seçimlerine gidilmeden önce, Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekili tarafından yapılan Anayasa değişikliği önerisi, 5 Aralık 1934’de TBMM’de oy birliğiyle kabul edilerek Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 1 Mart 1935’te çalışmalarına başlayan V. Dönem TBMM’de ise 18 kadın milletvekili yer almış ve böylece kadınlar TBMM’deki tüm milletvekillerinin %4.5’ini oluşturmuşlardır. Aynı tarihte İsveç parlamentosunda kadınların oranı %5 iken, günümüzde bu oran %47’dir. Ne üzücüdür ki, Fransa, İtalya, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinden önce seçme
ve seçilme haklarına sahip olan Türk kadınlarının günümüzde TBMM’de temsil edilme oranı % 17.35’dir. Bu oranla Türkiye, Avrupa’da 37 ülke içinde sondan üçüncü sırada, dünyadaki 192 ülke arasında ise 117. sırada yer almaktadır.

Biz Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, kadınların TBMM’de temsil edilme oranı açısından dünyada bu kadar alt sıralarda yer almasında ve seçme hakkını daha çok kullanmasına karşın seçilme hakkını daha az kullanabilmesinde rol oynayan faktörlerin (eğitim düzeyinin düşüklüğü, kırsal yörelerde kocanın kadın üzerindeki baskısı, politik bilinç eksikliği, ekonomik sorunlar, gerek siyasal kuruluşların gerek demokratik kitle örgütlerinin kadının politik etkinliğini destekleme yönünde yeterince çaba göstermemeleri vb.) bilincindeyiz. Atatürk ilke ve devrimlerinin toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesinde yol gösterici niteliğe ve yaratıcı güce sahip olduğuna inanan bir demokratik kitle örgütü olarak, laiklik ilkesinin ve demokrasinin gereği olan, Atatürk Devrimi’nin en önemli kazanımlarından kadınların seçme ve seçilme hakkını tam olarak kullanmaları ve kadınların siyasette eşit temsil edilmesi için, özellikle siyasal açıdan bilinçlenmeleri ve politik etkinliğine ilişkin sorunların çözümüne yönelik her türlü çalışmayı yapmak konusunda kararlıyız.

CHP’DEN ÖNCE SAYGI DURUŞU SONRA MAHARETLİ ELLERE DESTEK GEZİSİ

CHP il başkanı Ümit Özer, KİGDER başkanı  Dr. Sema Karaoğlu ve bazı STK temsilcileri Atatürk Anıtına çelenk koyarak saygı duruşunda bulundu. Özer ‘5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının verilmesinin 87’nci yılı nedeniyle Kadın Kollarımızla birlikte Atatürk anıtına çelenk koyup, saygı duruşunda bulunduk. Kadın Kollarımıza, katkı sunan STK temsilcilerimize teşekkür ediyorum. Dünyada bir ilke imza atarak, Kadınlara bu hakkın verilmesi için öncü olan, ışık olan, örnek olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla, minnetle ve özlemle anıyoruz.

Dünyada her şey kadının eseridir” diyor Atatürk… İşte bizlerde örgütümüzle birlikte kadının eserinin, emeğinin, alın terinin yer aldığı Talas’taki Maharetli Eller Kadın Üretici Pazarı’nı ziyaret ettik. 5 Aralık’ta yani Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının verilişinin 87’nci yıldönümü olan bu önemli günde, Kadın üreticilerimizle bir araya geldik, sohbetler ettik. Emeklerine sağlık, yüreklerine sağlık. Her zaman yanlarındayız. Halkın iktidarında sözümüz var, Kadınlarımız da hak ettiğini alacak. Tarlada, pazarda, evde, fabrikada, kısacası hayatın her alanında Üreten Kadınlarla, daha da güçlüyüz.”

TÜRK KADINLAR BİRLİĞİ KAYSERİ ŞUBE BAŞKANI AYŞE UZUNLU’NUN MESAJI

Devletin güçlü politikalarla bir an önce nüfusun yarısının siyasi, ekonomik ve kültürel potansiyelini harekete geçirecek tedbirleri alması gerekmektedir.
Bugün “Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilişi”nin 87. yılındayız.  Savaş sırasında kadınlar yüzyıllardır kapalı kaldıkları evlerinden dışarı çıkmıştır. Anadolu kadınları her cephede savaşmış; cephe gerisinde cephane, kıyafet üretmiş; erkeklerden boşalan esnaflık ve memurlukları başarıyla yapmışlardır. Öte yandan Tanzimat Fermanı ile başlayan batılılaşma sürecinde de bürokrat ve aristokrat ailelerin kızları evde okutularak gelişmeleri sağlanmıştır. Fatma Aliye, Nezihe Muhittin, Halide Edip gibi birçok kadın, kadın hakları konusunda makaleler yazmış, konuşmalar yapmıştır. 1923’te kadınlar milletvekili olabilmek için Nezihe Muhiddin önderliğinde ilk kadın partisi ‘Kadınlar Halk Fırkası’”nı kurmak istemişler ancak yürürlükteki yasalar gereği bu parti kurma girişimi, Kadınlar Halk Fırkası’nın Türk Kadınlar Birliği Derneği’ne dönüşmesi ile sonuçlanmış; kadınların siyasi mücadelesi ise devam etmiştir.
Öte yandan; Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının da kadını eşit yurttaş olarak görmek istediklerini Atatürk’ün birçok konuşmasında görmek mümkündür. 1924 anayasası hazırlanırken kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olması gündeme gelmiş ancak ilerleme kaydedilememiştir. Mustafa Kemal Atatürk, 1925’te Kastamonu’da yaptığı konuşmada şöyle der: “Toplumu kalkındırmak istiyorsak, izlememiz gereken daha emin ve daha etkili bir yol vardır. O yol da Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, hayatımızı onunla birlikte yürütmek; kadının, bilimsel, toplumsal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapma yoludur.”
Bu konuşma ile kadın-erkek eşitliği ilkesini açıkça ortaya koyan Atatürk, Birleşmiş Milletler’in, 20 yıl sonra kabul ettiği Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 1. ve 2. maddesi ile yayımladığı ilkeleri, çok daha önce dile getirmiştir. Burada son yıllarda kasıtlı olarak çıkarılan “5 Aralık Dünya Kadınlar Günü ya da Kadın Hakları Günü” söylemine de vurgu yapmak gerekir. Bugün dünyanın çok geç kaldığı ama Türk kadınlarının onlardan çok önce elde ettiği “Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verildiği” gündür. Dünya Kadın Hakları Günü değildir.
1926’da Medeni Kanun ile eşit yurttaşlık hakkı elde edilmiştir. Yapılan anayasa değişiklikleri ile 1930’da yerel yönetimler, 1933’de muhtarlık ve ihtiyar heyeti, 1934’de de milletvekili seçme ve seçilme hakkı yasalara girmiştir.
Ancak eşit hakların yasalar ile güvence altına alınması hayata geçebilmesi anlamına gelmemiştir. Kadınların karar mekanizmalarında yer alması, siyasette eşit oranda temsil edilmesi gibi siyasi; istihdam, eşit işe eşit ücret gibi ekonomik sıkıntılar hala devam etmektedir. Bunlardan daha vahim olmak üzere kadına şiddet ve kadın cinayetleri de her geçen gün artarak devam etmekte; kadınlar giderek kendisini daha güvensiz hissetmektedir.
Yasaların uygulanması, uluslararası sözleşmelerde verilen sözlerin yerine getirilmesi için etkili devlet politikalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmalarda geçici ve özel önlemlerle yani pozitif ayrımcılık yapılarak kadınların güçlendirilmesi esas alınmalıdır.
Kadınların siyasi hayatta yer alamaması, az yer alması ve yer alanların da kadın hakları konusunda nitelikli çalışmalar yapamaması; nüfusun yarısının temsil edilememesi ve gerçek demokrasiye ulaşılamaması anlamına gelmektedir. Yönetimde yer bulmuş olanların sessizlik ve eylemsizlikleri de her geçen gün kadını ve toplumu daha da geriye götürmektedir. Son olarak aydınlatma lambalarının geç açılması konusunda bile hiçbir kadın milletvekili ses yükseltmemiştir. Siyasi hayattaki ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği topluma yansımakta, bir kısır döngüye girilmekte, kadınlar güvensizliğe itilmekte ve geri bırakılmaktadır. Oysaki Atatürk’ün dediği gibi “Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”
Ülkemizin daha demokratik ve ekonomik açıdan da daha güçlü olmak için kadınlarının güçlü olmasına ve kadın temsiline ihtiyaç vardır. Devletin güçlü politikalarla bir an önce nüfusun yarısının siyasi, ekonomik ve kültürel potansiyelini harekete geçirecek tedbirleri alması gerekmektedir.

KİGDER BAŞKANI SEMA KARAOĞLU: ATAM SİZE MİNNETTARIZ

Kadın İşbirliğini Geliştirme Derneği (KİGDER) Başkanı Dr. Sema Karaoğlu, Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının verilişinin 87’nci yıldönümünde bir mesaj yayınladı. Karaoğlu, “Dünyanın bir çok ülkesinden önce kadına değer verip seçme ve seçilme hakkını tanıyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet,minnet ve şükranla anıyorum” dedi.

AVRUPA ‘DA KADINLARA SEÇME SEÇİLME  HAKKINI VEREN İLK DEVLET TÜRKİYE CUMHURİYETİDİR

Kayseri Kadın İşbirliğini Geliştirme Derneği (KİGDER) Başkanı Dr. Sema Karaoğlu, Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının verilişinin 87’inci yıldönümünde bir mesaj yayınladı. Karaoğlu,  “Türkiye dünyada kadına bu hakkı veren ilk devletlerin başında gelmektedir. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verildiği 1934 yılında Avrupa, Amerika ve Asya’daki birçok ülkede kadınların bu haktan mahrum oldukları unutulmamalıdır. Kadınlar seçilme hakkına Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952 ve İsviçre’de ise 1971 yılında kavuşabilmişlerdir” dedi.

TOPLUMUN BAŞARILI OLMASI KADINA BAĞLI

Devletlerin başarısının kadınlara verdiği önemle doğru orantılı olduğunu belirten Dr. sema Karaoğlu, “Toplumların başarılı olabilmesi için bütün organlarının çalışıyor olması gerekiyor. Kadınlarımız da toplumun en önemli bir parçasıdır.Kadınlarımızın toplumsal hayattan soyutlanması, toplumsal hayatta ötekileştirilmesi ve yok sayılması önemli bir organın işlevini yitirmesi anlamını taşır. O zamanda toplumsal ve devlet hayatında başarısızlıklar ortaya çıkar.Kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu durumu bütün devletlerden önce farketmiş ve kadına Avrupa, Amerika ve Asya’daki birçok devletten önce seçme ve seçilme hakkını kadınlara vermiştir. Bu Gazi’nin ileri görüşlülüğünü ve ortaya koyduğu vizyonu net bir şekilde bize göstermiştir” ifadelerini kullandı.

MİNNETTARIZ

“Bu hakkın dünyadaki bir çok ülkeden önce kadınına verilmesinin ardından Türk kadını, tarihimizin en eski dönemlerinden bulunduğumuz çağa kadar toplumsal hayatımızın, millet ve devlet yapımızın odağında yer almış, her dönemde ihtiyaç hissettiğimiz fedakârlıkların en yücesini yapmıştır” diyen Karaoğlu, “Kadınlarımızın eğitimli, bilgili ve bilinçli olması sağlıklı bir toplumun ön şartıdır. Kadınlar, özelde ailenin, genelde ise toplumun temelini oluşturmaktadırlar.Kuşakların yetişmesinde büyük rol üstlenen kadınlarımızı, üstün bilgi seviyesi ve kültürel değerlerine bağlı, ahlaklı bireyleri yetiştirmek için gösterdikleri özveriden dolayı kutluyorum. Atam, biz kadınlara 1934 yılında Dünya’nın bir çok ülkesinden önce değer verdiğiniz için size minnettarız” dedi.

Kadın Adayları Destekleme Derneği Genel Başkanı Nuray Karaoğlu: O KOLTUKLARIN YARISI BİZİM!

5 Aralık, Türkiye’de kadınlar olarak seçme ve seçilme hakkını kazandığımız gün. Peki bugün 2021 yılından dönüp baktığımızda bugünü gururla ve mutlulukla anabiliyor muyuz? Dünyada bu hakkı kadınlara tanımış ilk ülkelerden biri olan Türkiye’de kadın temsilinin düşük olmasının tarihsel arka planında sorgulanması gereken çok fazla sebep var. Ne oldu da bu önemli kazanımın üzerine 87 yılda neredeyse hiçbir şey ekleyemedik? Kadınlar kazanmaları gereken yasal haklarını kazandı, mücadele bitti, hala meclise giremiyorlarsa kendi kusurları mı diyoruz? Demeden önce durup bir düşünmek gerekiyor.

Dünyada, bugün bildiğimiz anlamda kadın mücadelesinin başlaması, oy hakkı mücadelesine dayanıyor. Kendi sözlerini, kendi iradelerini parlamentolara taşımak isteyen kadınlar, 1800’lü yılların sonlarında, Osmanlı İmparatorluğu dahil olmak üzere dünyanın her yerinde son derece zorlu mücadeleler verdiler. En temel vatandaşlık hakları dahi altın tepside sunulmadı, her bir haklarını bedel ödedikleri mücadeleler sonucu kazandılar. Oy hakkı uğruna mücadele eden Suffragette’ler, yani kadın oy hakkı savunucuları; bu uğurda açlığı, hatta ölümü göze alan eylemler yürüttüler.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ise son dönemlerde iyice görünür hale gelen ve örgütlenen kadın hareketi, erkek egemen zihniyete karşı politik varlığını inkar edilemeyecek şekilde ortaya koydu. 1900’lerin başında dahi kadınların bu topraklardaki eşitlenme mücadelesi, dünyanın en ileri demokrasileri ile başa baş yürütüldü. Öyle ki; Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının öncülük ettiği mücadelenin sonucunda, Türkiye’nin ilk siyasi partisini kuranlar dahi kadınlar oldu. Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve ekibinin vizyoner liderliği ve kadınlara verdikleri aydınlanmacı önem sayesinde, kadınlar pek çok alanda eşit haklara kavuşmanın yanında, modern Türkiye’nin yeni yüzü olarak da tanıtılıp sahnede yer aldılar.

Çağının çok ilerisindeki bu kazanımların üzerine 87 yılda neler ekleyebildik?

Seçme ve seçilme hakkının kazanılmasının hemen ardından gerçekleşen 1935 seçimleri ile Türkiye, mecliste %4.5’lük kadın temsili ile, dünyada kadın temsili oranında Finlandiya’dan sonra ikinci sıraya yerleşti. Ancak %4.5 ile başlayan bu temsil hiçbir zaman %20’yi bile bulamadı. Hatta 1950 yılında 487 vekilden yalnızca 3’ü kadındı ki bu %0.6 demekti. 1997 yılında KA.DER’in kurulmasından sonra gerçekleştirdiği çalışmaları ve kampanyaları sonrası yapılan ilk seçimde, %4 oranı yeniden yakalandı. 2007 yılında, kadın hareketinin yeniden güçlenmesinin sonucu olarak ilk kez %9.1’lik temsile ulaşıldı.

Bugün neredeyiz?

Bugün birçok ülke, eşit temsil hedefine ulaşırken, Finlandiya’da parlamentoda kadın temsili %46’ya ulaşmışken, Türkiye yalnızca %17.3’lük temsil oranı ile dünyada 130. sırada. Türkiye’de 20 ilden bugüne kadar tek bir kadın milletvekili çıkmadı. Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sinop ve Yozgat’ın isimlerini burada özellikle saymak istiyoruz. Bu vahim durumun fark edilmesini istiyoruz. 2021 yılında kadın temsilinin bu kadar düşük seviyelerde olması, ciddi bir demokrasi ve yönetim krizi demek. Kapsayıcılıktan uzak bir siyasetin ne kadar demokratik olduğunu hep beraber sorgulamalıyız.

Peki, bu durumu kadınların yetersizliğidir diyerek kabul etmeli, kenara mı çekilmeliyiz? Kadınlar gerçekten eşit fırsatlara sahip olduğu halde mi bu mekanizmalara giremiyor?

Bunun cevabını anlayabilmek için Türkiye’de kadınlar gerçekten eşit durumda mı diye bakmak yeterli. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre Türkiye, bugün 156 ülke içerisinde 133. sıraya gerilemiş durumda. Bu tablo bize, kadınların hayatın her alanında ayrımcılığa uğradıklarını, eğitim ve finansal kaynaklara erişim noktasında yaşadıkları dezavantajların toplumsal ve geleneksel baskılarla da perçinlendiğini gösteriyor. Bu tabloya göre, hali hazırda ekonomik olarak ayrıcalıklı kesimlerin erişebildiği siyasete katılıma, kadınlar daha yolun en başında siyasete girme kararını alırken dahi yenik başlıyorlar. Bunun yanında kadın liderliğin görünürlüğünün az olması rol model eksikliğine, dolayısıyla kadınların siyaseti tercih etmemelerine veya yolun başında vazgeçmelerine neden olabiliyor.

Siyasete katılmaya karar veren kadınlar ise yine çok sayıda farklı engel ile karşılaşıyor. Bunlardan en önemlisi finansal kaynaklara erişim sorunu. Çıkar ve rant ilişkileri ile toplumsal ağlara erişim üzerinden dönen geleneksel siyaset yapısı içerisine, kaynaklara ve sosyal ilişkilere erişimi daha az olan kadınların dahil olması güçleşiyor. Kadınlar, adaylık süreçlerinde, her şeyi bildiğini iddia eden eril zihniyet tarafından mercek altına alınıyor, sorgulanıyor ve baskılanıyor.

Kadın temsili neden önemli?

Kadınlar mücadele etmedikleri sürece kadınların sorunlarını kimse onlar adına çözemeyecektir. Kadınlar yalnızca sorunu dile getiren değil, çözümün de parçası olmalıdır. Üstelik kadınların çözüm sunacağı tek sorun kadın sorunları değildir. Bugün kadınların adalet, ekonomi, enerji, sağlık, eğitim, iklim krizi, sürdürülebilir yaşam gibi her alanda fazlasıyla yetkinlik sahibi oldukları son derece aşikâr. Buna rağmen, yerleşik ön yargıları kırmak kolay değil. Çok sayıda örnek, çok sayıda rol model gerekiyor. Öyle ki ülkesinde gelmiş geçmiş en güvenilir politikacı seçilmiş olan Merkel dahi, Almanya toplumunun kadın liderlere yönelik ön yargılarını kırabilmiş değil.

Kadınlar siyasete girmek istediklerinde, erkek siyasetçilere yapılmadığı şekilde yeterlilikleri sorgulanıyor. Her bakımdan son derece yeterli olan kadın adaylar dahi listelere alınmıyor. Bunun sebebi, kadınların eğitim, kaynak vb imkânlara erişemediği dönemlerden gelen, kadınların yetersiz olduğuna dair toplumsal ön yargılar. Ayrıca liderliğe atfedilen vasıfların erkeklikle özdeşleşmiş olması. Oysa bugün aşikâr ki toplumsal olarak erkekliğe atfedilen bu özelliklerin birçoğu, ülkeleri felakete sürükleme potansiyeline sahip. Binlerce yıldır erkek egemen yapı tarafından yönetilen dünyada bugün gördüğümüz tablo savaş, derin yoksulluk, açlık, şiddet, kutuplaştırma, çatışma, ayrımcılık ve eşitsizlik. Dolayısıyla hem toplumsal cinsiyet rollerini hem de iyi liderliğin ne olduğunu yeniden tartışmamız gerekiyor.

Sorumlu; milletvekilleri ve siyasi partilerdir.

Milletvekilleri ve siyasi partiler, bugün uçurum boyutundaki eşitsizliğin hala sürüyor olmasından birinci derecede sorumludur. Partiler arası ayrılıkların, görüş farklılıklarının çok ötesinde siyaset üstü olan eşitsizlik meselesine; her partiden milletvekillerinin, özellikle de kadınların sahip çıkması gerekir. Eksik temsil, kapsayıcı olmayan bir demokrasiye ve bir yönetim sorununa işaret eder. Halkın tümünün iradesini yansıtması gereken meclisin, belirli bir cinsiyet tarafından tahakküm altına alınması demektir.

Bu tabloyu değiştirmek adına, siyasi partilerin öncelikle kendi tüzüklerinde ve uygulamalarında eşitliği sağlamak üzere samimiyet göstermeleri gerekiyor. Kadın temsilinin yalnızca parti tüzüklerinde yer alması yeterli olmayacaktır. Bunun yalnızca iyi niyet beyanı olmadığı, uygulamada da kararlı şekilde sahiplenildiği ortaya konmalı, kadınlar seçilebilecek yerlerden aday gösterilmeli ve listeler bir kadın bir erkek olarak eşitlikçi bir biçimde düzenlenmelidir.

Bu konuda gerçek ve somut adımlar atılana kadar kararlıkla yürütülmesi gereken en önemli çalışmalardan biri ise; partiler, meclis grupları, sivil toplum kuruluşları arası efektif bir kadın dayanışması kurulmasıdır. Özellikle kadın milletvekilleri, siyasi parti şapkalarını çıkararak, kadın temsili noktasında birlikte güçlü bir ortaklık kurabilmeli; sivil toplum ve kadın hareketinin gücünü de arkalarına alarak kampanya ve politikalar üretebilmelidir.

Her şeye rağmen, kadın mücadelesi sayesinde umutluyuz.

Tüm bu bariyer ve zorluklara rağmen, kadınlar seslerinin ve sözlerinin duyulması için mücadeleden asla vazgeçmiyorlar, bu da hepimizin geleceğe dair umudunu yükseltiyor. Türkiye’de kadın hareketi, bugün hiç olmadığı kadar geniş kesimlere ulaşmayı, hiç olmadığı kadar kapsayıcı olmayı başarıyor. Her alanda var olma ve eşitlik mücadelemiz sürerken, hayatlarımızı belirleyen siyasetin kadınsız olması düşünülemez. O koltukların yarısı bizim!

Başkan Kalın, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının 87. yılını kutladı

Milliyetçi Hareket Partisi Kadın, Aile, Çocuk ve Engelli Politikaları (KAÇEP)’den Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Serap Şule Kalın, Türkiye’de kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 87.yılında bir mesaj yayımladı. Başkan Kalın, 5 Aralık tarihinin Türk kadının övünç ve kıvanç kaynağı olduğunu söyledi.

Milliyetçi Hareket Partisi Kadın, Aile, Çocuk ve Engelli Politikaları (KAÇEP)’den Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Serap Şule Kalın, 5 Aralık 1934 yılında Ulu önder Atatürk’ün sayesinde tüm haklarından yoksun olan Türk Kadınının Cumhuriyetin eşit bir yurttaşı ve saygın bir bireyi haline gelmesinin 87. yılını yayımladığı mesaj ile kutladı. Başkan Kalın, mesajında şu ifadelere yer verdi; “Bundan tam 87 yıl önce; 5 Aralık 1934’te Anayasamızda ve Seçim Kanununda yapılan değişikliklerle Türk kadınları milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştular. Kadınlarımızın katıldığı ilk genel seçim olan 8 Şubat 1935 yılında yapılan TBMM 5. Dönem seçimlerinde, 17 kadın milletvekili de TBMM’ye girmiştir. Türk Kadını 1934 yılında resmi olarak kazandığı bu hakları esasında tarihin seyrinden o güne kadar yaptığı haklı mücadelesi neticesinde elde etmiştir. Zira Türk Kadını bulunduğu her cemiyette ne şekilde olması gerekiyorsa o şekilde varlık göstermiş ve mücadeleden bir adım bile geri adım atmamıştır. Türk kadının karakterine kodlanan ruh ve fıtrat Atatürk gibi büyük bir siyasi dehanın akıl tezahürü ile medeniyetin beşiği diye adlandırılan birçok ülkeden önce Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesi ile taçlandırılmıştır.  Şüphesiz 5 Aralık Türk Kadınının övünç ve kıvanç günüdür. Şüphesiz 5 Aralık Türk Kadını için anayurda neden ana yurt, anavatana neden anavatan, anadile neden anadil ve Anadolu’ya neden Anadolu denildiğinin ispatı olan bir gündür. Türk Kadını Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini benimsemiş, yaşadıkça öğrenen, öğrendikçe değişen ve gelişen varlığıyla, hem seçme konusunda akıllı, sağlam kararlar alabilecek, hem de seçilen olarak namzeti olduğu görevle ilgili sağlam karakteri, dik duruşu, milli ve manevi değerlerle hemhal olmuş varlığıyla Türk Milleti’ni en güzel şekilde temsil edecek feraset ve karaktere, ülkesi, milleti için üstlendiği her görevi muvaffakiyetle gerçekleştirecek donanıma sahiptir. Bu vesile ile bizlerde  Türk kadını kimliğimizle Milliyetçi-Ülkücü Hareketin kadınları olarak  , Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetlerinin koruyucu ve takipçisi olacağımıza , kurucu Genel Başkanımızın Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in fikir ve doktrinlerinden ayrılmayarak, Kıymetli Liderim Devlet Bahçeli’den aldığımız güç ile izinde, gücümüzün, uzmanlığımızın  yettiği  her alanda ülkemiz ve milletimiz için yılmadan çalışacağımıza bir kez daha tarih seyri içerisindeki Türk Kadını gerçeğini de önümüze alarak söz veriyor, 5 Aralık Kadına Seçme ve Seçilme Hakkının verilmesinin 87. yılında tüm kadınlarımızı saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyoruz.”

5 Aralık Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkının Yıldönümü: EŞİK’in Milletvekili İzleme Raporu yayında

EŞİK Platformu, tüm milletvekillerini kadın politikaları açısından izlediği raporunu milletvekillerine, basına ve kamuoyuna sunuyor. Siyasal hakların kazanılmasının 87. yıldönümünde, eşit temsil ilkesinden hala ne kadar uzak olduğumuz; eşit temsilin toplumsal sorunlara çözüm üretmek açısından ne denli gerekli olduğu Milletvekili İzleme Raporu’nda açıkça görülüyor.

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu olarak tüm milletvekillerini mercek altına alıp, kadın politikaları ve İstanbul Sözleşmesi odaklı üç aylık izlememizin raporunu kamuoyuna, kadınların eşit temsil talebi bağlamında siyasal hakların kazanılmasının 87. yıldönümü vesilesiyle sunuyor, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesi ve kök salması için görüş ve analizler yayınlamaya devam edeceğimizi duyuruyoruz.

Siyasal hakların kazanılması ve günümüzde hala gerçekleştirilmeyen eşit temsil ilkesi ve milletvekillerinin yasama ve diğer politik çalışmalarında kadın politikalarını odağına alma eğilimi birbiriyle çok ilişkili. Kadınların eşit yurttaşlık haklarının hayata geçirilmesi, her alanda olduğu gibi siyasal katılımın da eşit temsil ilkesiyle gerçekleştirilmesine bağlı olduğu için milletvekillerimizin bu gerçeğe ne kadar vakıf olduklarını bilmek önemliydi. EŞİK olarak yayınladığımız 10 ayrı TBMM izleme raporumuzun yanı sıra, 584 milletvekilini de üç ay boyunca izledik.  İzleme çalışması, parlamento çalışmalarına ilişkin veriler ve açık kaynaklardan yararlanılarak gerçekleştirildi. Çalışma sürecinde kadın politikaları, hakları ve kazanımların aşındırılması riskine duyarlı ve önlem alıcı/iyileştirici politika üretenlerin ağırlıkla kadın milletvekillerinin bir kısmıyla sınırlı kaldığını; çok sınırlı sayıda erkek vekilin eşit yurttaşlık bilinci ile harekete geçtiğini; eşitlik karşıtı politik tutumların tahmin edilenin çok ötesinde yerleşik, köklü ve yaygın olduğu gözlendi.

Eşit yurttaşlık, siyasette ve karar mekanizmalarında eşit temsil, şiddetsiz bir hayat hakkı, İstanbul Sözleşmesi, sadece kadın hak savunucularının ve kadın vekillerin çalışma alanı olarak görülüyor.

EŞİK olarak eşitlik karşıtlığı üreten yaygın siyaset yapma biçiminin, ülkenin yaşadığı temel sorunların başında geldiğini, yapılan izleme çalışması ile de gözlemlediğimizi duyuruyor ve tüm toplumu, karar vericileri uyarıyoruz. Parlamentoda, yerel siyasette ve karar mekanizmalarında kadın varlığı oranlarının, demokrasiyle bağdaşmayacak denli düşük olmasına rağmen eşitsizlik sorunuyla mücadelenin sadece kadınlara bırakılması ve üstelik kadın politikacılar tarafından üretilen önerilerin kamuoyuna duyurulması için bile erkek yöneticilerin onayına tabi kılınması, hem kolaylıkla değiştirilebilecek hem de en ağır toplumsal, siyasal sorundur. Eşit yurttaşlık ve eşit temsil talebimizin önemi bu çalışmayla bir kez daha ortaya konduğu gibi eşitlik karşıtı parti ve politikacılar da görünür kılındı. Meclis’in sadece %17’sini oluşturan 101 kadın vekilin, partilerinin erkek vekillerinden çok daha yüksek puanlar aldığı görüldü. Tüm kadın vekillerin puan ortalaması 13,35 iken, erkek vekillerin ortalaması 4,99’da kaldı.

Cumhuriyeti 100 yıl geriye götüren oylamanın eşit temsil hakkımızı 100 yıl daha ertelemesine izin vermeyeceğiz…

EŞİK olarak, yaklaşık bir yıl önce eşit temsil ve kadınların siyasal katılımını yükseltecek düzenlemelerle ilgili önerilerimizi başta bu konuda görüşümüzü soran Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere tüm siyasi partilere iletmiş ve kamuoyuna duyurmuştuk. Eşit temsilin daha fazla gecikmeden gerçekleşmesi amacıyla, tüm partilerin ortak ve eşzamanlı adımlar atmalarını sağlamak için gerekli olan hukuki altyapının fermuar sistemi (perfect equality) olarak yasalaşması (parite yasası) gerektiği yönündeki önerimizi de içeren bir teklif; CHP tarafından hazırlandı. Aylarca Meclis Başkanlığı’nda bekletilen teklifin Genel Kurul gündemine alındığı 30 Kasım Salı günü, pek çok zaman olduğu gibi kadınlar yine Meclis nöbetindeydi. İktidar bloğu vekilleri şaşırtmadı. Yüzyıl öncesine ait bir meclis oylamasına tıpa tıp benzemesi nedeniyle ders alınmayan tarihin tekerrürden ibaret olduğu bir kere daha görülmüş oldu.

1924 Anayasa teklifi, siyasal haklar açısından cinsiyet eşitliğine uyumlu olarak her yurttaşı içerecek şekilde yazıldığından, 18 yaşını dolduranlara seçme ve 30 yaşını dolduranlara seçilme hakkı tanıyordu. Yazık ki komisyonda yazılan teklif, genel kurula geldiğinde “her erkek” için şeklinde değiştirilmesi uygun bulunmuştu. Siyasal haklar, cinsiyet ayrımcılığı doğrultusunda, cinsiyet eşitsizliği resmi devlet politikası haline getirilerek kabul edildi. Ülkemizde kadınlara siyasal hakların tanınması hakkında sembolik değere sahip bir tarih olan 5 Aralık gününe birkaç gün kala, 30 Kasım 2021 tarihli oylama ile TBMM, eşit temsil ve fermuar sistemini içeren yasa teklifini, bağlamından kopuk, fikir içermeyen partizan itirazlarla ve yüzyıl öncekine benzer tartışmalar sonucu reddetti. 1924 yılında reddedilen eşit siyasal haklarımız, örgütlü siyaset yapma bilincine sahip kadınların oluşturduğu Kadınlar Halk Fırkası’nın kurulmasına izin verilmeyerek toplum dışı bırakılmasıyla sonuçlandı. Bilinçli ve kadın olarak bağımsız siyaset üretme, fikir üretme becerisine sahip kadın varlığı uzun süre siyasetin dışında tutuldu. O tarihte anayasa oylamasıyla kadın emeğinin ve fikir sermayesinin 10 yıl boyunca toplum dışına itilmesinin sosyal maliyeti, 100 yıldır temsilde eşitlik anlayışından siyasetin uzak kalışı oldu. Bununla birlikte 10 yıl sonra da olsa 1930’larda kadınların siyasal haklarını tanıyan yasa ve anayasa değişiklikleri yapılması, bugüne kadar kadın eşitlik mücadelesini yükselmek için bize zemin kazandırdı, katkı sundu. 5 Aralık siyasal haklar günü olarak sembolize edilen tarihin bize sunduğu katkı payını önemsiyoruz. 1934-1936 yılları arasında önce yerel seçimler, sonra muhtarlıklar ve arkasından genel seçimler olmak üzere peyderpey kadınların siyasal haklarının tanınmış olmasını değerli buluyor, gurur duyuyoruz.

EŞİK olarak her alanda eşit yurttaşlık ve şiddetsiz bir hayat hakkımız için olduğu gibi; siyasette eşit temsil ve fermuar sistemini yerleştirmek için de mücadelemize devam ediyoruz. 5 Aralık kadınların siyasal haklarını tanıyan düzenlemenin 87. yıldönümünde tüm siyasi partilere sesleniyoruz: Eşit temsil ilkesinin uygulanması için hazırlanan teklif, TBMM’de toplumu yüzyıl geriye götüren bir oylama ile reddedilmiş olsa bile tüm partiler bu ilkeleri kendi tüzüklerine yerleştirebilir. Başta eşitlik ile ilgili 10. maddesi olmak üzere Anayasa’nın birçok maddesi siyasal yaşamda da fiili eşitliğin sağlanmasını gerektirmektedir. Bu nedenle eşit temsil için yapılacak çalışmaların önünde herhangi bir yasal engel ya da eksiklik yoktur. Halkların Demokratik Partisi (HDP) eşit temsil ilkesini kendi tüzüğü ve Demokratik Tutum Belgesi ile hayata geçirmektedir. Diğer partileri de, kadınların eşit temsilini kendi tüzüklerinde hayata geçirmeye ve en yakın seçimde fermuar sistemini uygulamaya çağırıyoruz. Bununla birlikte; Siyasi partilerin aday belirleme süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını başat kriter olarak gözetmesi, seçimler akabinde bu konudaki farkındalığın pekiştirilmesi için gerekli programları hayata geçirmesini talep ediyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin bütüncül olarak hayata geçirilmesini hedeflemeyen hiçbir parlamentonun “güçlendirilmiş” olamayacağını önemle hatırlatıyoruz.

KAD.DER Resepsiyonu

KA.DER-Kadın Adayları Destekleme Derneği’nin 5 Aralık Türkiye’de Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanmalarının 87. yıl dönümü dolayısıyla düzenlediği resepsiyon, 19 Aralık Pazar akşamı gerçekleşti. Resepsiyona milletvekilleri, konsolos ve başkonsoloslar, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri, kadın hakları savunucuları ve KA.DER üyeleri katıldı.

Resepsiyonun sunuculuğunu üstlenen Tuluhan Tekelioğlu konuşmasında; KA.DER’in her türlü ayrımcılığın karşısında, dürüst, ilkeli birleştirici bir üslup ile ve demokratik katılımı esas alarak sürdürdüğü hak savunuculuğunun önemine dikkat çekti. Türkiye’de bir değişimin gerekliliğinin ne kadar şart olduğunu ve bunun da ancak daha katılımcı ve eşitlikçi bir siyaset ile olabileceğini belirtti.

19. Dönem Devlet Bakanı Av. Önay Alpago ise eşit temsilin bir insan hakları meselesi olduğuna değinerek, ulusun yarısının kadınlar olduğunu, “Egemenlik ulusundur” dendiğinde bundan kadınların çıkarılamayacağını belirtti.

KKTC İstanbul Konsolosu Birsen İkizer Kalfaoğlu, Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın hakları alanında sağladığı ilerlemelere değindi ve kadın yoksa ne eşitlik ne de özgürlük olmayacağını belirtti.

Deva Partisi Kadın Politikaları Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Elif Esen yaptığı konuşmada, kadınlara yönelik cinsiyetçi ön yargılara değinerek, kadınların ve kız çocuklarının yalnızca belirli tanımlamalar içerisine sıkıştırılmalarını eleştirdi.

CHP Milletvekili Emine Gülizar Emecan ise partisinin yakın zamanda meclise sunduğu yasa teklifine değindi. Kadınların eşit temsilini konu alan bu teklifin yalnızca kota uygulaması değil, fermuar sistemini de meclis gündemine taşıdığından ve eşit temsil konusunda parti olarak girişimlerinin devam edeceğinden bahsetti.

HDP milletvekili Av. Filiz Kerestecioğlu, kadınların oy haklarının kimse tarafından verilmediğine, dünyanın her yerinde kadınların çok zorlu mücadeleler sonucu bu hakkı kazandıklarına değindi. KA.DER Kurucu Başkanı Şirin Tekeli ile Türkiye’de ve dünyada kadın mücadelesinin öncüsü olmuş önemli aktivistlerin isimlerini andı. HDP olarak kadınların eşit temsilini hayata geçiren ilk ve tek parti olduklarını belirten Kerestecioğlu, siyasi faaliyetleri sebebiyle tutuklu bulunan Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk’u andıktan sonra, sözlerini; ağır sağlık koşullarına rağmen tutukluluğu devam ettirilen önceki dönem HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve 24. ve 25. dönem milletvekili Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması gerektiğini vurgulayarak sonlandırdı.

İYİ Parti Mersin milletvekili Zeki Hakan Sıdalı, mecliste kadınlar ile ilgili tartışma düzeyinin çok düşük olduğundan bahsetti. Genel Başkanı kadın olan bir partinin milletvekili olmaktan duyduğu gururu dile getiren Sıdalı, parti yapılanmasının aciliyeti sebebiyle gereken önem verilemeyen eşit temsil konusunda partisinin önemli girişimlerde bulunacağını taahhüt ederek, İYİ Parti’nin, tüm dezavantajlı gruplara yer açan bir siyasi parti olma hedefinden bahsetti.

KA.DER Genel Başkanı Nuray Karaoğlu kapanış konuşmasında, kadınların eşitlik ve oy hakkı için canlarını dahi vererek mücadele ettiklerini ve çok bedel ödediklerini vurguladıktan sonra, Fransız Devriminde giyotine gönderilen Olympe de Gouges’dan ve protesto amacıyla kendisini V. George’un atının önüne atarak can vermiş olan İngiliz süfrajetlerinden Emily Davison’dan bahsetti. Erkeklerin tüm çağlarda doğuştan hakları olarak görülen seçme ve seçilme hakkına kadınların ancak canları pahasına ulaşabilmelerinin, ataerkil sisteminin kabul edilemezliğini sergilediğini söyledi. Türkiye’de de 87 yıl önce teminat altına alınan hakkın hayata geçmesi için 87 yıldır mücadele etmek zorunda kalındığını vurguladı. Kadın devriminin birden fazla alanda ilerlediğini ve siyasetin de bunlardan biri olduğunu, ancak yaşamları dönüştüren kararların kadınlar yerine erkekler tarafından alındığını söyledi. Türkiye’de hala eşitlikten bahsetmenin mümkün olmadığını belirten Karaoğlu, bu nedenle partilerden siyasi kimliklerini bir kenara bırakmaları ve temsilde eşitliği sağlamak üzere yasal düzenlemeleri yapmak konusunda birlikte çalışmalarını beklediklerini dile getirdi. Binlerce yıllık ayrımcı düzeni sona erdirerek demokrasi ve temsilde eşitliği sağlamak, eşit yurttaşlığı kâğıtta değil hayatta görmek, kadınların sesini duyurmak, şiddete karşı yaşam haklarını korumak, güvenli kamusal alanlar, eşit işe eşit ücret, kreşler, eşitlikçi politikalar, engelli dostu kentler ve geleceği eşitlemek adına mücadeleyi sürdürdüklerini belirtti. Kadınlar olarak yok sayıldıkça var olma azimlerini daha da çoğalttıklarını, dünyayı değiştirme konusunda kararlı olduklarını, bunun için politik dayanışma hattını bir bir ördüklerini belirten Karaoğlu sözlerini; “Kadın yoksa eşitlik yok, kadın yoksa özgürlük yok, kadın yoksa demokrasi yok” diyerek bitirdi.