Baro başkanları: Sır saklama yükümlülüğü tehdit altında

Kayseri Baro Başkanı avukat Cavit dursun’un da imzaladığı  Türkiye’deki baro başkanlarının imzası ile yapılan ortak açıklamada, sır saklama yükümlülüğünün, avukatların görevi, vatandaşların ise en temel hakkı olduğu tekrarlandı. Binlerce yıldan beridir, Avukatlık mesleğinin, Yargının, Savunmanın ve Adaletin gerçekleşmesinin en temel kurallarından, vatandaşın hakkı, Devletin ise adil yargılama görev ve yükümlülüğünün teminatı olan Sır saklama yükümlülüğünün tehdit altında olduğunu belirten Dursun ‘1136 sayılı kanunun 36. maddesine dokunma. Hayır diyoruz. Kabul etmiyoruz. Barolar olarak, hep birlikte itiraz ediyoruz. Bu düzenlemeyi geri çekin. Avukatlığın özüne aykırı bu düzenleme kabul edilemez’ dedi ve ortak  yapılan şu açıklamayı yayınladı.
‘5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun 2. Maddesinde değişiklik yapılarak “yükümlü” tanımının kapsamına serbest avukatlar da dahil edilmektedir.
Kanun teklifinin gerekçesinde; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. Maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki taşınmaz alım-satım, şirket vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi işlerinde kimlik tespiti, gerçek faydalanıcının tanınması, müşterinin durumunun ve işlemlerinin izlenmesi gibi müşterinin tanınmasına ilişkin yükümlülükleri, şüpheli işlem bildirimi, bilgi ve belge verme, muhafaza ve ibraz yükümlülüklerini yerine getirmelerinin amaçlandığı belirtilmiştir.
Avukatları, yapmış oldukları işlemler hakkında bilgi ve belge verme, şüpheli işlem ibrazı, muhafaza yükümlülüğü gibi fiillerle yükümlü kılan bu düzenleme, başta Avukatlık Kanunun 36. Maddesinde düzenlenen sır saklama yükümlülüğü olmak üzere avukatlık mesleğinin özüne ve ruhuna aykırıdır. Bu kapsamda avukatı ihbarcı haline getirerek savunma hakkının yok sayılması anlamına gelmektedir.
Avukatlık mesleğinin kamusallığı, Anayasal ve tarihsel bir ilke olan savunma hakkının kutsallığından ve evrensel hukuk prensiplerinden gelmektedir. Herhangi bir suç isnadı altındaki bireyin başta adil yargılanma hakkı gelmek üzere temel hak ve özgürlükleri, usuli hakları, masumiyet karinesi, sessiz kalma hakkı, aleyhine olan delilleri bildirmeme hakkı gibi hakları, toplumsal savunma makamı ile korunur. Bu korumanın güçlü olması için de avukatlık, hem formel hem muhteva olarak, serbest ve özgür bir meslek olarak düzenlenmiş, müvekkili ile özdeşleştirilmesi yasaklanmış ve müvekkili ile arasındaki ilişki gizli tutularak sır saklama yükümü yüklenmiştir. Avukatın kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görmesi, yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varması hali de Avukatlık Kanunu’nun 38. Maddesinde avukatın işi reddetmesinin zorunlu olduğu hal olarak düzenlenmiştir.
Gerekçesi her ne kadar “kara para suçu”nun giderilmesi olarak gösterilse de, avukatın tek yükümü SUÇ İLE BAĞLANTI YASAĞI’ na (contact ban) riayet etmesidir. Avukata mesleğini ifa ederken ;
– İzleme
– Tanıma
– Şüpheli işlem bildirimi
– Şüpheli para muhafazası
gibi yükümlülükler yüklemek, avukatı kolluk görevlisi haline getirmek, dahası CMK 161. Madde ile birlikte değerlendirildiğinde avukatı savcının emrine sokmak ve avukatlığın olmazsa olmaz koşulu olan bağımsızlık unsurunu ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir. Savunma hakkının kutsallığı ve temel hakların başında yer alışı, bu hakları birey adına savunan avukatın tam anlamıyla bağımsız olmasını gerektirir. Kastedilen bağımsızlık her şeyden önce; avukatın bir işi kabul etmesinde, işi takibinde ve sonuçlandırmasında sahip olduğu, herkese ve özellikle tüm erklere karşı olan bağımsızlığıdır.
Toplumsal işbölümleri binlerce yıldır uzmanlaşma meslekleri getirmiştir. Suç şüphesini takip etmek savcı ve adli kolluğun; suç yüklenmesine karşı bireylerin masumiyet karinelerini, adil yargılanma haklarını ve savunma haklarını müdafaa etmek ise avukatların görevleridir.
Anayasanın “ Hak arama özgürlüğü”nü düzenleyen 36. maddesi
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde temel kuralı göstermektedir.
Kimlik tespiti, işlemlerin izlenmesi, bilgi ve belge verme, şüpheli işlem yükümlülükleri, muhafaza ve ibraz yükümlülükleri avukatların savunma haklarıyla asla bağdaşmamaktadır. Avukatın sır saklama yükümlülüğüne, mesleki faaliyeti nedeniyle öğrenilmiş şahsi, ailevi, ticari, kurumsal her türlü bilgi dahildir. Avukatlık Kanunu, avukatın sır saklama yükümlülüğü sebebiyle müvekkili ile ilgili öğrendiği hususları açığa vurmalarını yasaklamaktadır. CMK 46. Maddesi de benzer düzenlemeyi içermektedir. İş sahibi muvafakat etse dahi avukatın tanıklıktan çekinebilmesi hakkı aslında hukuk devletinin, savunma mesleğinin ve adil yargılanma hakkı ile kişinin kendini hukuki güvenlik içerisinde hissetmesinin temelidir.
2008 yılında benzer bir madde Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 4. Maddesinin (ş) bendine eklenmiştir. Danıştay 10. Dairesi ise 2008/1675 E. 2013/508 K. numaralı ve 24.01.2013 tarihli kararı ile bu bendi iptal edilmiştir.
21. YÜZYILDA AVUKATLIK MESLEK KURALLARINA DAİR TURIN İLKELERİ, 27 Ekim 2002 tarihinde Sydney’de toplanan Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA) Genel Kurulu’nca kabul edilmiştir. Türkiye bu genel kurulun katılımcısıdır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, Turın İlkelerine uluslararası sözleşme niteliğinde atıflar yapmaktadır.
TURIN İlkelerine göre;
“müvekkillerini temsil etmeleri vesilesiyle öğrendikleri her türlü gerçeği ve bilgiyi gizli tutmak avukatların görevidir.”
“Avukatlar mesleklerini icra ederken elde ettikleri bilgileri açıklamaya zorlanmamalıdır.”
Evrensel hukuk kuralları, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler, iç mevzuatımız açıktır. Avukatlar, işleri nedeniyle vakıf olduğu bilgileri, paylaşamaz, paylaşmaya zorlanamaz. Aksi düzenlemeler, avukatlık mesleğinin doğasına aykırıdır, savunma hakkını ve hukuk devletini yok eder. Yargı fonksiyonu bütünüyle sakatlanır.
Bu düzenlemeden derhal vazgeçilmelidir.’