Baro başkanı Dursun: Yapılanlar Anayasaya karşı hiledir

Muhalefet partilerinin HSK üyeliği seçimlerinde, TBMM’ de, iktidar partileriyle birlikte çok kötü bir sınav verdiğini ve bu oyuna ortak olduğunu iddia eden Kayseri Baro başkanı avukat Cavit Dursun ‘Anayasaya karşı hile’ dedi ve sordu. ‘Bağımsız ve tarafsız yargı mı? Yargı, bu sistemde bir erk midir? Soruşturma açacak bağımsız ve tarafsız bir Cumhuriyet savcısı, hakim ve mahkeme arayanlar gerçekten samimi mi? Yargı reformları gerçek mi? Gerçekten adalet istiyor muyuz?’

Bu konularda öncelikle, Anayasanın Yargı başlıklı bölümünün 138. Ve 160. maddelerinin tamamının iyi okunmasını öneren Cavit Dursun, savunmanın, avukatların ve Baroların olmadığı, bu anlayış ve zihniyetle, zaten doğuştan, başlangıçtan ve sonradan yapılan değişikliklerle, her aşamada sakat, eksik ve 2 ayaklı bir yargı istendiği ve tasarlandığının açık olduğuna açıkladı. Dursun 2 ayaklı bu yapının, ayakta duramayacağı, yerlerde sürüneceği, savunmanın bulunmadığı bu yapıda, halkın hakları ve adalet ihtiyacının temsil edilemeyeceği ve karşılanamayacağının tartışmasız olduğunu belirtti şunları söyledi.

“Şaibeli, kurgulu ve hileli, yetmez ama evet 2010 referandumu ile atı alanın Üsküdar’ı geçtiği 2017 referandumu sonrası, görünürde belirsiz, gerçekte ise tek bir kişinin belirlediği, aynı kişilerin birbirini seçtiği ve atadığı, bu kişilerin siyasi pazarlıklar, siyasi tercihler ve menfi özelliklerle belirlendiği, belirlenen ezici çoğunluğun oluşturduğu, adının yargı konulduğu siyasi ve idari bir yapı oluşturulmaktadır.  HSK üyeliği seçimleri, güya ilk kez mecliste yapıldı. İktidar ve muhalefet partileri, yani ittifaklar çok kötü bir sınav verdi. Anayasanın 159. Maddesine göre gizli oyla yapılması gereken sözde seçim, ittifakların anlaşmasıyla, 7 üyenin ittifaklara göre 4+3 (siyasi partilere göre de 3+2+1+1 olarak) siyasi tercihlerle paylaşılmasıyla, tamamen siyasi bir hal aldı.

Devleti oluşturması gereken 3 erkten biri olan Yargı erkinin, erkliginin kaldırıldığının, ülkemizde bağımsız ve tarafsız bir yargının olmadığının, milletvekillerinin iradesinin ittifaklarca bypass edildiğinin, Anayasanın tekraren ihlal edildiğinin açık bir ilanı ve tescili oldu. Olması gereken, karma komisyona başvuran tüm adayların incelenmesi, liyakat ve ehliyetlerin belirlenmesi ile genel kurulda yapılacak seçimlerin en demokratik yöntemle ve gizli oyla yapılması gerekirken, bunların hiçbiri yapılmadı. Kapalı kapılar ardında, Siyasi bagajlarını ve bağlılıklarını yanlarında taşıyan isimler aday yapılıp belirlendi. Yargı açısından baktığımızda, son derece sıkıntılı bir döneme daha girildiğini görüyoruz.

Sadece iktidarın ve iktidar blogunun değil, muhalefetin yani muhalefet bloğunun da açıkça yanlış bir tutum içerisine girip, bu menfi duruma açıkça ortak olduğunu, hatta bu konuda iktidardan bile sıkıntılı bir duruma neden olduğu aşikardır. Anayasanın 159/3. Fıkrası gereğince, bu garabet sistemle bile olması gereken en doğru yol, ilk iki tur sonucu 3/5 çoğunluk sağlanamayıp, oylamanın 3. turda kurayla yapılması sonucu iken, anlaşma yapılması, bu menfi duruma muhalefetin de açıkça ortak olmasıdır. Seçimin kuraya kalması halinde, en azından kurada ismi çıkan kişilerin, hiçbir kişi ya da siyasi partiye doğrudan diyet borcu, minnet ve itaat duygularının olmayacağı sonucunu doğurabilecekti. Yapılanlar açıkça Anayasaya karşı hiledir.

HSK’nın diğer 6 üyesi ise, 4+2 şeklinde, doğrudan partili Cumhurbaşkanınca atanmakta ve belirlenmektedir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay vd. Yüksek mahkemelerin çoğunluk veya tamamının üyelikleri de, bu yapının birbirlerini belirleyen ve atayan kişilerince seçilmektedir. Böyle bir siyasi ve menfi durumdan, yargısal bir erk, bağımsız ve tarafsız bir yargı, liyakat, ehliyet, eşitlik, adalet, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin çıkmayacağı aşikardır. Yapıldığı iddia olunan veya yapılacağı belirtilen tüm yargı reformları, yargıyı daha fazla bağımlı yapmakta, daha kaotik hale sokmakta ve içinden çıkılmaz bir girdaba sürüklemektedir.  Halkımız, kendisi için değil, herkes için adalet, insanlarımızın tamamı kendilerine imtiyaz, üstünlük ve ayrıcalık değil, herkesin eşit ve genel olmasını istemediği, kendi şahsi menfaatlerimizi değil, toplumsal menfaatleri öne almadığımız müddetçe, bu ülkeye ve bu topraklara huzur, güven, birlik, beraberlik, adalet ve vicdan gelmesi mümkün olmayacaktır. “