Atam rahat uyu.. (Köşe yazısı 11.11.2015 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com

Atam sen ne güzel demiş, hedef göstermişsin. Ama seni bile anlamamışlar.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Ve sonunda ‘Diyene’ şeklinde biten ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü eklemişsin.
Türkiye Cumhuriyeti’ni muaasır medeniyetin üstüne çıkarmak derken aradan 77. Yıl geçmi. O muassır kelimesini çözemeyenler sana hakareti marifet sayarak zirve yapmışlar, hedef koymuşlar.
Bugün senin gösterdiğin hedefe ilişkin neler yapıldı? Bunu meşhur bir örnekle anlatmaya çalışayım; Evvel zaman içinde diyarın birinde bir Ağa varmış. Çok güzel bir çiftliği varmış. Yüzlerce de çalışanı. Herkesin mutlu olduğu koca bir köy. Bir gün Ağa kahyayı çağırmış, çok uzun bir yolculuğa çıkacağını söylemiş; çiftliğe iyi bakmalarını, döndüğü zaman her şeyin bıraktığından daha iyi, daha güzel olmasını arzu ettiğini emretmiş. Kahyaya bir de mektup bırakmış ve gittikten sonra bütün çalışanları toplayıp bu mektubu onlara okumasını emretmiş. Bir gece ağa herkesten habersiz çiftliği terk etmiş. Sabah olunca işe başlamadan kahya tüm çalışanları toplayıp durumu anlatmış ve mektubu okumuş. Mektupta Ağa’nın çiftlikle ilgili talimatları olmuş. Yani her gün ne yapılması gerektiği; ağaçların ne zaman budanacağı, ilaçlamanın ne zaman yapılacağı, sulamadan çapaya kadar. Çiftliğin daha güzel olması için titizlikle yerine getirilmesi gereken işler yazılıymış mektupta. Hepsi mektubu dikkatle dinlemişler. Ama üzüntüden birkaç gün ellerini hiçbir işe vuramamışlar. 3-5 dakika çalışıp Ağa’yla ilgili anılarını konuşmaya başlamışlar. Günlerce bu devam etmiş. Ağa’nın dönüşünden yavaş yavaş ümit kesilince anma günleri düzenlenir olmuş. Bu anma günlerinde Ağa’dan kendilerine kalan tek somut şey olan mektubu okumaya başlamışlar Artık herkes o mektubu kelime kelime ezbere biliyormuş. Bir müddet sonra bu anma günlerinde mektubu en iyi okuyan yarışmalar düzenlemişler. Törenler, plaketler, unvanlar gırla gidiyormuş. Artık çiftlik tören diyarı olmuş. Çiçekler solmuş, ağaçlar yaşlanmış, her tarafta baykuşlar ötmeye başlamış. İşler kötüleşince kahyalar zalimleşmiş. Marabalar kamplara bölünmüş ve birbirleriyle didişmekten çiftliğe bakamaz olmuşlar. Artık çiftlik eski çiftlik değilmiş. Bir yandan komşu çiftliklerin ağaları gözleri buraya dikmişler, bir yandan da çiftlik içindeki çekişmeler ve kavgalar bir zamanlar yalancı cennet olan çiftlikte hayatı çekilmez hale getirmiş. Çiftliğin bu hale gelmesinden kimse kendini sorumlu tutmamış. Herkes birbirini ihanetle suçlamaya başlamış. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha herkesin elinde Ağa’nın son mektubunun bir kopyası ve herkes buradan yaptığı alıntılarla çiftliği kurtarma, birbirlerini ihanetle suçlama nutuklarıyla zaman geçiriyormuş. Nihayet bir zaman gelmiş ki, ortada ne çiftlik kalmış, ne de..? Sadece Ağa’nın mektubunun kopyaları.
‘Teşbihte hata olmaz’ diyerek bir muhasebe yapalım; Yüzyıldır yalnızları oynayan bir ülke, bir zamanlar ufukların efendisi olan bir millet şimdi vizyondan yoksun zihinlerin efendisi konumunda ve Ağa’nın mektubunu kim daha yüksek sesle okursa o kadar fazla bağımsız ve Cumhuriyetçi olunduğu sanılıyor. Bilim ve teknoloji üretmediğin bir çağda bağımsızlık palavra. Satmakla da sonuç alınmaz.
Atam dün on Kasımdı. Arkanda bıraktığın, büyük ulusa el sallayarak veda edişinin 77. yıldönümü.
Dün yine ne oldu biliyor musun?
Saat dokuzu beş geçe, Atasını anmak için her Türk bir dakika da olsa seni saygıyla ve özlemle andı.
O gönderlerden inmeyen bayrak, senin için yarıya indi.
Sirenler acı acı çaldı, arabaların kornaları ayrılığını selamladı,
Hani o Cumhuriyeti emanet ettiğin gençliği, görmeliydin onları! Yüreklerinde ki sana olan aşkı.
Dün alfabeyi öğrettiğin, o çocuklar çağdaş okullarda, medeni kıyafetler içinde, senin için yazdıkları şiirleri okudular. Atamız ölmedi diye, dosta düşmana haykırdılar.
Radyolar da, televizyonlar da senin sevdiğin şarkılar, türküler söylendi.
Atam; Hani laiklik dinsizlik diyorlardı, onlara inat bu Vatan`ın minarelerinde ezan sesi hala dinmedi.
Anıt kabrine, büyük Ulus sel gibi akarak, kalplerinde Vatan ve senin sevginle sessizce elinde ki o çiçekleri kabrine bırakmanın gururunu ve burukluğunu yaşadılar.
Bizler için on Kasım senin veda günün değil, yeniden Türkün kalbine doğduğun gün.
Bir sen unutulmadın, bir sen hala ayaktasın, bütün dayatmalara karşın, bu Ulus seni kalbinden söküp atmadı ve her geçen gün bu sevgi kartopu gibi inatla, sessiz ve derinden büyüyor.
Bu devleti ve milleti yıkmaya çalışanlar şunu bilmiyorlar ki Türk severse ölümüne sever.
Sen bizim için Vatan, toprak, Bayrak, aydınlık Işık, Gazi, Şehit, büyük önder, özgürlük demeksin.
Rahat uyu atam hala bu ülkede ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ sözünle övünen milyonlar var.