Askeri darbe.. (Köşe yazısı 14.09.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Acısını halen çektiğim, bugün bile insanlık adına utanç verici 12 Eylül Askeri darbe dönemi ile ilgili o günden bu güne tek bir yazı yazmadım.

O günlerle ilgili röportaj ve belgesel tekliflerini kabul etmedim.

1974’te başladığım ve gazetecilik yaptığım o günlerdeki zorluklarla ilgili o dönemi ‘karşıt görüş’ olarak yaşayan bir çok kişi bazı yaşadıklarını anlattı, anlatıyor.

Bizim kuşaktaki bazıları da ellerine geçirdikleri ‘oyuncak bilgiler’ ile masal kitapları yazıyor.

Döşüyor da döşüyor.

Bu ülkede ‘Seyit Onbaşı’yı bilmeyen yok.

Ama o ve diğer Kara Fatmalar, Nene Hatunlar gibi bir çok isimsiz Kahramanın askerlik sonrası yaşamını, çektiği sıkıntıları, nasıl öldüğünü bilen ise parmakla gösterilecek kadar az.

12 Eylül’ü, ‘gençliğinin kara günü’ olarak gören ve acısını çeken bizler ise o stresten kurtulmak için doğa sporları, müzik terapisi ve diğer sosyal etkinliklere ağırlık veriyoruz.

Ama öyle birileri var ki, koltuklarını daha da sağlamlaştırmak, bitmez, tükenmez hırsları, doymaz gözleri, yaşadıkları olaylardan ders çıkartmayarak halen bölücü-yıkıcı, ikili değil kirli ilişkilerle ayakta durmaya çalışmaları ‘Allah sizlere de benzer o günleri yaşatsın, göstersin’ dedirtiyor.

Ben, gençliğimizi karartan, o günleri lanet ettirenlere hakkımı kesinlikle helal etmiyorum.

Yukarı da ‘Seyit onbaşı’ örneğinde verdiğim gibi kimse kimsenin 24 saat yanında değil.

Ne yediklerini, içtiklerini, yaşadıklarını, neler çektiklerini bilmiyor.

Zaten bilmelerine de imkan yok.

Kim kiminle konuşuyor ‘onun adamı, ona yakın’ kabul ediliyor.

İnsanlıktan ve yaşadıkları olaylardan ders almayan utanmazlar her nedense her konunun ve yaşanılanların tam uzmanı.

Hiç kimse kimseye, kitap yazarken, masalları kaleme alırken ‘nedir bunun aslı, arası? Neler yaşadın, neler gördün, bunlar doğru mu?’ diye sormuyor.

Kendi hikayelerini unutup, başkaları için masal kitapları, köşeleri, yazı dizilerini kaleme alıyor.

Basit bir araştırma yapsalar, belki 12 Eylül’ün acısını yaşamış, çekmiş ve çekmeye devam ederek ayakta durmaya çalışan insanlardan o yazdıkları için utanır, özür dilemesini bilirler.

Ama utanma yüzleri kalmadığı için onu da yapmazlar, gururlarına, kendilerine yediremezler.

12 Eylül, bizim kuşak için ‘potansiyel suçlu görülme ve suç kabul ettirilme’ dönemiydi.

İnsanların geçirdikleri 90 günlük gözaltı sürelerinde neler yaşadıklarını, Savcılık ve mahkeme tutanaklarından okuyup yazan yok.

İşkence davalarındaki sanıkların gülünç ifadelerini ele alan yok.

Gözaltı, tutukluluk ve mahkumiyet yıllarında insanların aileleri neler yaşadı, kendini bilmezler bu ailelere nasıl mobbing uyguladı, yakınları neler yaşadı ‘O çok bilmişlerden’ tık yok.

O dönem gazetelerde yazdırılan haberlerdeki ‘ele geçenler’den kaçı doğru?

Mahkeme sonunda tek ‘Suç delili’ gösterilen daktilo neden iade edildi.

Bu konuda o dönemin Savcıları, hakimleri, Diğer devlet görevlileri hakkında neler yapıldığına yer veren kimse yok.

Ben her zaman diyorum.

Bizim meslek dahil her meslekte elbette çürük elmalar olabilir.

Bu nedenle Devletime, Milletime, Kimliğime, Bayrağıma, Irk’ıma, bu topraklar için isimsiz kahramanlara, Şehitlerimize, gazilerimize hiç kimsenin yanımda bırakın küfür etmeyi laf bile edemediğini bilir, görür.

Hiç kimse dört dörtlük değil.

‘Ben hata yapmadım, yanlışım yok’ diyemez.

Haksızlığa uğramışta olsam Devletime kızmadım, kırılmadım, küsmedim.

Her kim yanlış yaptı ise Devlet nasıl hesap soruyorsa, Adalet önünde hesap versin ve de korkmasın.

12 Eylül’ün mağdurları ‘karıştır-barıştır’ yapılanları şimdi dost olduk.

O günde, bu günde; bu Vatan, Millet, Devlet, topraklar için yine canımızı biz seve seve veririz.

Daha önce yazdığım gibi açık ve net  ‘En kötü Demokrasi, en iyi Askeri darbeden iyidir’ diyorum.

Masal kitabı ve tefrikaları yazanlar bunu iyi bilsin.

Elbette bizler 12 Eylül’ü nasıl yaşadık ise o günleri fırsat bilenlerde hem güvensin-güvenmesin Türk Adaleti önünde zamanı gelince onlarda hesap verecek.

Sadece o günden bu güne fırsatçılık yaparak yediklerini nasıl çıkartacaklar hep birlikte göreceğiz.

Büyük önder ve lider Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi olarak, her türlü olumsuzluğa, haksızlığa, iftiraya, karınsızlığa, dedikoduya rağmen ‘yıkılmadım, yıkılmadık, ayaktayım, ayaktayız.’

Acısını çeken insanlara 12 Eylül dönemini, ısıtıp ısıtıp önlerine getiren acımasız, vicdansız, utanmazlar bunu böyle bile…