Argo kralı Mersinli (Köşe yazısı)

‘Nasılsın’ diye sorulduğu zaman, ‘Hasta olanın…, iyi olmayanın…. Ölenin…..’ diye argo cevap veren Mehmetdib, şimdi artık hasta ve iyi değil.

Fayton arabaları ile, ‘Bir zamanlar Mersin’ dizisine konu olabilecek ailenin büyük babası da ‘Teks’ olarak ünlüydü.

İlhan KARAÇAY

İnsanlar arasında güler yüzlü olanı, asık suratlı olanı, neşeli olanı, hep sıkıntılı olanı, nüktedan olanı ve argo olanı vardır. Hemen hemen hepimizin yaşadığı bölgelerde, bu meziyetleri ile sembolik hale gelmiş insanlar vardır.
İşte, bugün size anlatacağım sembolik insanlardan biri, Mersinli Mehmetdib’dir.

‘Sosyal medya’ denen meretin toplum üzerinde yarattığı acılar ve yaralar bir yana, aynı meretin bazen yararını da görüyoruz.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Facebook’a alttaki fotoğraf düştü.

Fotoğraftan da anlayacağınız gibi, bir fayton arabası işleticisiydi Teks ailesi.
Büyük baba Teks, Mersinlilerin yakından tanıdığı, sert mizaçlı bir kabadayı idi.
Önceleri kendisinin kullandığı fayton arabasını, daha sonra oğlu Mehmet kullanmaya başladı. Mehmet’e nedense ‘Mehmetdib’ deniliyordu.
Sanıyorum ‘dib’ arapçada kurt anlamını taşıyor. Çok cesur ve gözü kara olan Mehmet’e de bu nedenle ‘Kurt Mehmet’ anlamında ‘Mehmetdib’ deniliyordu.

Mersinliler, birisine hakaret etmek istedikleri zaman ‘58’ derler. Pek çok kişinin kullandığı bu 58’in ne olduğunu çoğu bilmez. Ama ben araştırdım ve buldum.
Şehir merkezindeki genelevin kapı numarası 58 idi. İşte bu nedenle bu numara hakaret olarak kullanılırdı. Sanırım şimdi de kullananlar var.

İşte, 58 kapı numaralı genelevde çalışan kadınlar, haftada bir günlerini ‘dostlarına’, yani koruyucu sevgililerine ayırırlardı. Genelde Perşembe olan o güne ‘Dost günü’ denirdi ve genelevde hemen hemen iş yapacak kadın kalmazdı.
O gün genelevin önü fayton arabaları ile dolardı. Zira o genel kadınlar, dostları ile faytonlara binerler, şehir turu atarlar ve sonra da bir yerde yemek yerlerdi. İpek gömlekli sevgililer de, kendilerini film yıldızı gibi görürler ve poz verirlerdi.
İşte o fayton arabası sürücülerinden biri de Mehmetdib idi.

Şimdi gelelim Mehmetdib’in moral kaynağı olan argo nüktedanlığına…
Benden 10 yaş büyük olan Mehmetdib ile, yetişkinliğimden sonra arkadaş olmuştuk. Hollanda’dan Mersin’e her gidişimde sık sık evlerinin önünde sandalyelere oturur ve sohbet ederdik. Kahvehaneye uğradığımız zaman da basra (pişti) oyununda partnerim olurdu. Bilen bilir, basra oyunu için düşünme ve hatırlama yeteneğinin sağlam olması lâzım. Hangi iskâmbil kâğıdının çıkıp çıkmadığını iyice hesaplamak lâzım. Ben ve Mehmetdib de bu konuda çok iyiydik ve rakiplerimizi genelde mağlup ederdik. Arada bir yanlış yapan Mehmetdib’e, ‘Sende artık akıl kalmadı’ diye takıldığım zaman, ortalık argo kelimelere boğulurdu.

Mehmetdib, hiçbir zaman moralini bozmazdı. Moral bozucu sorulara da çok kızardı. Mehmetdib’e göre, hasta olmamak ve ölmemek gerekirdi. Bu nedenle kendisine ‘Nasılsın’ diye sorulduğu zaman ‘Hasta olanın…, iyi olmayanın…. ölenin…..’ diye argo cevap verirdi. Mehmetdip için yaşlanmak da yoktu.
‘Yaşlananın….’ diye başlardı argoya Mehmetdib. Yani tam bir moral kaynağıydı.
Gerçekten de hasta olmazdı ve yaşlanmazdı Mehmetdib.
‘Kim hasta olursa ot olur’ (Ot yerine argo bir kelime kullanırdı),
‘Kim ölürse ot olur’ derdi Mehmetdib.

Hiç unutamadığım bir anım var. Yine bir kış tatili ziyaretimde, Mehmetdib’in de bulunduğu bir arkadaş topluluğu ile güneş altında oturuyorduk. Yoldan geçerken beni gören bir dost, ‘Oooo İlhan abi hoş geldin’ diyerek elimi sıktıktan sonra, diğer arkadaşların da ellerini sıktı. Sıra Mehmetdib’e gelince bu arkadaş, ‘Ne o Mehmet abi hasta mısın’ diye sorunca kıyamet koptu. ‘Hasta mısın’ sorusu karşısında küplere binen Mehmetdib, ‘Ne hastası lan?’ dedi ve ekledi. ‘Hasta olanın…, ölenin…, ölürsem de mezarıma gelenin…..’ diye kükredi.
Hepimizin ‘Sakin ol Mehmetdib’ tavsiyemiz de şöyle karşılık buldu: ‘Herife bak yahu. Hepinize nasılsınız diye sordu, bana da hasta mısın dedi. Bu ne biçim anlayış?’

Birçoğu tarafından benimsenmeyen bir tarafı daha vardı Mehmetdib’in.
Çocukları kandıran sübyancılar (pedofil) ile eşcinselleri (homofil) her fırsatta ifşa ederdi. Hani filmlerde görmüştünüz ya, kahvehanede milleti toparlayıp tarihi güldürmeceler anlatan kişileri. İşte Mehmetdib de kahvehanede ‘Falan filanla, şu yerde ve şu tarihte ilişki kurdu’ diye anlatırdı.

Mehmetdib bir gün daha da ileri gitti ve sübyancılar ile eşcinsellerin listesini kahvehaneye astı. Ama bir saat sonra kendisini karakolda buldu. Zira listeye yazdıklarından biri kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Mehmetdib bu durum karşısında çok kızmıştı ve, ‘Bakın yahu, adam hem eşcinsel (argosu tabii) hem de saklıyor. Bir de bana suçlu diyor’ diye bağırıyordu.

Mehmetdib, yaşlılığı da hiç kabullenmezdi. Bir gün, fazla uğramadığımız bir kahvehaneye gitmiş ve yine basra oynamıştık. Ayrılırken Mehmetdib’e, ‘Buraya fazla uğramıyorsun, bize de sık sık gel’ diyen orta yaşlı insanlara, ‘Ne yapayım burada yahu, hepiniz yaşlısınız, yaşlılar içinde ne işim var’ gibi espri yaptı. Kaldı ki Mehmetdip onlardan en az 30 yıl daha yaşlıydı.

Eeee, yaşamın kuralıdır yaşlanmak. Mehmetdip de yaşlanacaktı bir gün.
Yine bir Mersin ziyaretimde mahallemizin berberindeydik. Oğlum Ruşen de yanımdaydı. ‘Baba, ben Mehmetdib amcayı ziyarete gidiyorum’ dedi Ruşen.

Ben de kendisine, ‘Mehmetdib’e, babam ot oldun mu diye soruyor de’ dedim.
Sormuş Ruşen. Gözleri yaşararak yine argo bir şekilde cevap vermiş Mehmetdip: ‘Oldum anasını satayım oldum…’ Bir zamanlar, bir ziyaretim sırasında eşi ve çocuklarıyla fotoğrafını çektiğim Mehmetdib’in, fotoğrafta görülen eşini kaybettiğini öğrendim.
Artık yalnızdı Mehmetdib. Kim bilir, şimdi kendisine ‘Nasılsın’ diye sorulsa, acaba nasıl bir cevap verecek Mehmetdib?

Evet, işte böyle dostlar. Moralini argo sözleriyle düzelten Mehmetdib’e başsağlığı dileyelim ve moral öğretmenliğinin sürmesini temenni edelim.