‘Ah keşke’ demeden..(3) (Köşe yazısı 30.03.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Son yıllarda tartışılan bizim medya, gazetecilik ve televizyonculukta, insanlar haksız mı, haklı mı ona elbette sizler hak vereceksiniz. ‘Halkın, ağzı, gözü, kulağı, her şeyi’ diyen basının Türkiye’deki içler acısı hali, ‘güvenilirlikte’ son sırada neden yıllardır yer aldığını zaten, okumayan, satın almayan, bir alıp on kişi okuyan toplum olarak en iyi ortaya koyuyorsunuz.

Yurtdışına gittiğimizde, yerel ve ulusal özellikle yazılı basına baktım. Verdikleri eklere, kalitesine, sayfa sayısına, iç sayfalardaki renkli haberlere ve özellikle siyasileri eleştiren haberlere dikkat ettim.

Belki sizlerin de zaman zaman konuştuğu konuya gelmek istiyorum. Gelişmiş ve bazı gelişmekte olan ülkelerde siyasiler, koruma ordusuz, vatandaşı potansiyel suçlu görmeden sürekli halkın içinde. Halkın kalabalık olduğu bölgelerde. Bisikletle, kendi aracı ile, tramvayla, uçakla gidip gelerek dinleme, önerisini alma, görüşünü sorma imkanı buluyor.

Bizde halen bu gösteriş-şov şeklinde boşaltılan araçlarla gerçek yaşamda değil, reklam amaçlı devam ediyor. Mitingler bile yapılırken yollar kapanıyor, toplu ulaşım araçları meydandan, hatlarından geçemiyorsa bunun adı nasıl politika olur bilemem, ona siz karar vereceksiniz.

Hep diyorum, yazıyorum, artık bu şovlar bitmeli, meydan mitinglerinin yerini televizyonlarda medeni tartışmalar, anlatımlar, eleştiriler almalı.

Önceki Dönem Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, AK Parti Kayseri Milletvekili İsmail Tamer,  Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar, AK Parti İl Başkanı Hüseyin Cahit Özden ve Ak Parti Kocasinan İlçe Başkanı Muammer Kılıç’ı son referandum gezisi sırasında tramvayda halkın içinde görünce çok hoşuma gitti. Keşke hep böyle koruma orduları, lüks araçlar, iktidar ve devlet imkanı ile değil de politikacılar böyle halkın gerçek içinde olsa. Bugün konuya böyle başlamamın nedeni, politikacıların, iktidardakilerin, makam ve mevki sahibi insanların  artık şovları, ‘koruma orduları-toplu taşımalı adamlarla’ açılışları bırakıp böyle yaşamda halkın içine girmeleri, halkı da cezalandırmadan siyaset yapmaları.

‘Umarım bu örnek olur’ diyerek sosyal paylaşım seçmelerime devam ediyorum.

*Unutanlara, hatırlamak isteyenlere, hatırlamak istemeyenlere, inkar edenlere, velhasıl-i kelam, hepinize gelsin, aklınızı başınıza toplayın.

Atamızın boyu 1.74, kilosu ise 75 civarıydı. 42 numara ayakkabı giyiyordu. Ayakkabıları genelde siyah rugan dı. Atatürk’ün de TC kimlik numası: 10000000146. Aslında bu, birinci sıradaki TC kimlik numarası. Sondaki 46, güvenlik amacıyla, sistem tarafından otomatik konulmuş.

Atatürk’ün en sevdiği yemek, etsiz kuru fasulye ile pilavdı. Kahveyi de çok seviyordu. Günde 10-15 fincan Türk kahvesi içiyordu. Atatürk’ün tüm gömlekleri beyazdı. Takım elbiselerinin modelini kendisi çiziyordu. Lacivert rengi sevmezdi. Bu nedenle gardırobunda laciverte yer yoktu. Atatürk’ün “Foks” adında bir köpeği vardı. Atamız Foks’u Yalova kaplıcalarına gittiği bir gün, seyyar bir fotoğrafçıdan 50 liraya satın almış. Foks öldükten sonra doldurulup mumyalanmış. Halen de “Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi”nde sergileniyor.

Atatürk spor yapmayı çok severdi. Düzenli ata binerdi, yüzerdi ve bilardo oynardı. Mustafa Kemal, çok kitap okuyan biriydi. Yüzlerce kitabı vardı. Ancak en sevdiği kitap, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanıydı. Öyle ki, kitabı sürekli yanında taşırdı ve zaman zaman rastgele bir sayfa açıp okurdu. Atamız 44 sayfalık bir geometri kitabı yazdı. Bugün kullandığımız üçgen, dörtgen, çap, artı, eksi, bölü, oran gibi Türkçe kelimeleri Atatürk buldu. Atatürk’ün bu kitap dışında 13 kitabı daha var. Mustafa Kemal; Medeni Bilgiler, Karlsbad Hatıraları, Bölüğün Muharebe Eğitimi gibi hem askeri hem de toplumsal konularda kitaplar yazdı.

Atatürk isminde bir çiçek vardı. Rivayete göre, Atamız çok seviyor diye bu ismi koymuşlar. Bir başka iddiaya göre ise Meksika kökenli çiçeği Türkiye’de yetiştiren bitki bilimciler çiçeğe Atatürk ismini verdi. Mustafa Kemal Atatürk, son söz olarak, “Aleykümselam” dedi. Anlatılanlara göre, Atatürk, doktoruna dikkatle baktı ve “Aleykümselam” dedi. Ardından girdiği komada 30 saat kaldı. 10 Kasım günü ise maalesef hayatını kaybetti. Atamızı bir kez daha sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyoruz.

*”Muhafazakarlık” bazı konularda iyidir. Dürüstlük, erdemlerden yana olmak, konuştuğunun yazdığının arkasında olmak, istikrarlı olmak, doğruları savunmak, hukuki olmak gibi kavram ve değerlerin kapsamında olmak, milli manevi değerlere saygı gibi konularda önemlidir..
Ama; Bir çok konuda olduğu gibi kavramların yüklendikleri anlamlar farklılaşmış, yanıltıcılıklara yol açmış, özdeki değişimlerin tanımlayıcılıklarına kısmen veya tamamen tersi durumları ifade etmeye kadar yaklaşmıştır.
Oysa; Değişim elbette çağa uymak, manevi milli değerlere sahip çıkmak, kendine özgün olmak erdem ahlak değerleri dürüstlük hukuka riayet, demokrasi elzemdir her birimiz için ve elbette milletimiz ülkemiz için…
Ama; Değişilecek derken; örneğin Cumhuriyet Demokrasi rejimine geçerken o yıllarda Atatürk ve Fikirlerine karşı olanlar (Ki; o değişimler içi boşaltılmamış milli manevi muhafazakarlık tarzında idi);
Günümüzde değişim isterken; Olabildiğince liberal, olabildiğince belirsiz kavramlar eşliğinde ileri demokrasi vaad ederlerken; Bu durumlar kendileriyle çelişki değil de nedir.
Sonuçta; gerçek ve samimi muhafazakarlar; Parlamenter Demokrasinin olağan eksikliklerini gidermekten yana olup; rejim değişikliğine Hayır diyeceklerdir ve “Milli İrade” anlamında böylece muhafazakar olmayanı ve gerçekten samimi muhafazakarı ile ama samimiyetle ileriyi bireysel ve toplumsal anlamda düşünenleri ile birlikte Hayır diyecekleri kanaatindeyim. (İlke Coşkun)