‘Ah keşke’ demeden..(1) (Köşe yazısı 28.03.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Referandum için, ömür gibi, sayılı günlerde hızla eriyor.

Ama sosyal paylaşıma, televizyonlara, radyolara, sokaktaki sohbetlere bakıyorum, dinliyorum, insanlar birbirini acımasız kırıyor, döküyor, eleştiriyor, suçluyor.

Sanki 16 Nisan sonrası birbirlerinin yüzüne bakmayacaklar.

Keşke ‘medeni ülkeler’ gibi bu halk oylaması, seçim gibi ‘sandıktaki hür irademizi’ o güne kadar liderler, partiler, politikacılar, milletin, devletin parasını acımasız harcamadan, imkanlarını kullanmadan televizyon karşısında tartışsalar da, bunlar olmasa.

İnsanlarda ‘ah keşke, elim kırılsaydı, ben vermedim’ gibi ikilemde kalmasa.

Mitinglere katılanlara bakıyorum hep taşımalı insanlar. Çevre illerden, ilçelerden, gelecekte siyasi planı olanlardan, daha çok çocuk ve kadınlardan, birde zorunlu orada bulunmak durumunda olanlar.

Zaten şehrin meydanlarında yapılan mitingler, yetersiz olan yolların, caddelerin, sokakların kapatılması ile herkesin tepkisini çekiyor.

Bu mitingleri meydanda yapmak zorunda mısınız?

Özellikle de tören alanı olarak kullanılan Atatürk Anıtı önünde.

Aralıklarla böyle duygularımı yazarken ‘referandum’ üzerine sosyal paylaşımdan ölçüyü kaçırmadan  seçtiklerime yer vereyim.

*Ne çok baş var!

Eskiden bir tane başmüfettiş,
Bir tane başdanışman,
Bir tane başmüdür vardı.
Bir yerde bir baş olurdu.
Çok başlı olduk.
Baş’tan geçilmiyor.
Baş başa çalışıyorlar.
Ne güzel!
Baş çokluğu Demokrasiye delalet zaar!!! (Macit Gürbüz)

*”Bazı” Hayır diyenlerin “Mikrofon Sendromu” .Haber özeti şöyle. Türkiye’de yeni anayasanın oylanacağı referandum ile ilgili Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Trabzon, Giresun, Rize ve Artvin illerinde yapılan sokak röportajlarında “Evet” diyenler mikrofona kaçınmadan konuşurken, “Hayır” oyu vereceğini belirtenlerin çoğu mikrofonlardan konuşmak istemedi. “Başkanlık olursa; başka ülkede yaşayamam” der gibi “evet diyorlar” Ne dediklerini neden “evet dediklerini”? Ben henüz anlayamadım! Diplomasi ?

Mevlana’nın; “Üzülürsün” adlı özdeyiş yazısını kendimce doğaçtan uyarladım…

Kavramların içi boşaltılmasın
Kavgasız ol, doğru söyle, yerinde söyle üzülme

İstediğini söyleyen istemediğini işitir
Düşün söyle, doğru söyle, öz söyle üzülme

Kalbini niyetini aklını kendini bozma
Samimi ol, açık kalpli ol, kendin ol üzülme

Korkularına esir olma, korkutup gözdağı verme
Yerinde söyle, zamanında söyle, nazik söyle üzülme

Önyargılı son yargılı görüşsüz de olma
Önyargısız ol, kararlı ol, kararsız olma üzülme

Kalp kırmak, gönül kırmak doğru değildir
Kalp kırma, sevilmezsen de duyarlı ol üzülme

Dünya geçicidir saplanıp tamah etmemeli de
Boş vermiş olma, hoşgörüsüz olma, şaşkın olma üzülme

Ağlamak varsa gülmek de var hayatta
Hep ağlama, hep gülemezsin, saplantılı olma üzülme

Yararlı olamasan da zararlı olmamalı
Yararlı ol, çıkarsız ol, yapıcı ol kazanmasan da üzülme

Kazanmak kaybetmek hepsi de hayata dairdir
İdealist ol, bilinçli ol, dürüst ol kaba olma üzülme

Öfke önce kendine ve herkese zararlıdır
Hassas ol, nazik ol, zarif ol sakin ol üzülme

Kötülüğe karşılık kötülük olmamalı asla ama
Tecrübe et, itiraz et, biraz da sabret hakkını ara üzülme

Adaletsiz dünya, geçici dünya hayat diye boş verme
Adaletli ol, hukuki ol, hayatı hisset sözünü bil üzülme (İlke Coşkun)