30 Ağustos üzerine… (Köşe yazısı 28.08.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Daha önce bu köşede milli ve dini bayramlarımız üzerine düşüncelerimi, bazı alıntıları paylaştım.

Ben bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

29 Ağustos doğumlu biri olarak Zafer Bayramını ben hem milli hem de doğum günüm olarak yaşıyorum.

Bu heyecanı, coşkuyu anlatamam.

Zafer bayramı 26 Ağustos’ta başladığı için 30 Ağustos ile bu yazıyı tatilde olunca ortaladım.

Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da büyük önder Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz’u anmak için kutlanan ulusal bir bayram.

Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinir.

Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden tamamen kurtarılmıştır.

İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil ettiği için birileri için olmasa da, anıtlarına, şahsiyetine bazı kendini bilmezler saldırsa da bizim için önemli bir gün.

Bir gün o saldıranlar çocuklarına, torunlarına tarih önünde ve Allah’ın huzurunda en ağır hesabı verecekler, bundan kuşkum hiç yok.

Ben bu konuda bir alıntı yaparak 23 Ağustos 1921’deki Sakarya Meydan savaşını, büyük önder ve lider Atatürk’ün anlatımıyla yazmak istiyorum.

İşte Atatürk’ün dilinden Sakarya Savaşı.

Sakarya Meydan Muharebesi

Düşman ordusu 23 Ağustos 1921’de ciddi olarak cephemize temas ve saldırıya başladı. Bir çok kanlı ve bunalımlı safhalar, dalgalanmalar oldu. Düşman ordusunun üstün grupları, savunma çizgimizin bir çok parçalarını kırdılar. Bu ilerleyen düşman birliklerinin karşısına kuvvetlerimizi yetiştirdik.

Meydan muharebesi 100 kilometrelik cephe üzerinde geçiyordu. Sol kanadımız Ankara’nın elli kilometre güneyine kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi, batıya iken güneye döndü. Arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi. Cephenin yönü değiştirilmiş oldu. Bunda hiç sakınca görmedik. Savunma çizgimiz bölüm bölüm kırılıyordu. Fakat hemen arkasından, kırılan her bölüm en yakın bir mesafede yeniden kuruluyordu. Savunma çizgisine çok ümit bağlamak onun kırılması ile, ordunun büyüklüğüyle orantılı uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için memleket savunmasını başka bir biçimde ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi yararlı ve etkili buldum.

Dedim ki: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler ona bağlı olamaz. Bulunduğu yerde sonuna kadar kalmak ve direnmek zorundadır.”

İşte ordumuzun her ferdi bu sistem içinde, her adımda en yüksek fedakarlığını göstermek suretiyle düşmanın üstün kuvvetlerini yok ederek yıpratarak sonunda onu, saldırısını sürdürme yetenek ve gücünden yoksun bir hale getirdi.

Muharebe durumunun bu safhasını hisseder etmez hemen özellikle sağ kanadımızla Sakarya Nehri doğusunda, düşman ordusunun sol kanadına ve ardından cephenin önemli bölümlerinde karşı saldırıya geçtik. Yunan ordusu yenildi ve geri çekilmek zorunda kaldı. 13 Eylül 1921 günü Sakarya Nehri’nin doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. Bu suretle 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün, yirmi iki gece aralıksız devam eden Sakarya Melhama-i Kübrası (Büyük Meydan Muharebesi) yeni Türk devletinin tarihine, cihan tarihinde pek az olan büyük bir meydan muharebesini kaydetti.

Gazi Mustafa Kemal

(Kaynak: Kemal Kara, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, İstanbul 2008, s.160)

Tarihimiz hiç şüphesiz ki hiçbir milletinkiyle kıyaslanamayacak kadar büyük zaferlerle dolu. Bunlardan birisi de Kurtuluş Savaşı’mızın sonuncusu 30 Ağustos Zaferi. 26 Ağustos 1922 de Afyon Kocatepe’de başlayan ve 30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kazanılmış olan bu büyük zaferin 95’inci yılı hepimize kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda, vatan yolunda can veren yiğit evlatlar gibi, son asker son Atatürkçü toprağa düşene kadar 30 Ağustos’u layıkıyla kutlamak ve ona sahip çıkacağız. Bu doğrultuda tüm kazanımlara, şeref ve şanla sahip çıkacağımıza, büyük önderimiz ve tüm şehitlerimize söz veriyoruz”