Yaşasın Demokrasi…(41)(Köşe yazısı 02.09.2016 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ

davutgulec@hotmail.com

Sosyal paylaşım sitelerinden seçtiklerimle devam ederken ‘Dünyanın Türkiye üzerine konuştukları ne?’ hiç düşündünüz mü? Şimdi bu sorunun yanıtı ve diğerleri ile devam ediyorum.
*-Amerika: Erdoğan’ı indirebilseydik Müslümanlar kaybedecek biz kazanacaktık. Planı Erdoğan ve Türkler bozdu. 40 yıllık yapılanma 4 saatte bitti.

-İsrail: Büyük projemiz bozuldu. Erdoğan’ın ne yaptığını anlamak mümkün değil. Önce İsrail’e sonra Amerika’ya meydan okudu. Türkler korkutucu.

-İngiltere: Bütün Müslüman ülkelerin yönetimini değiştirdik. Erdoğan tek başına meydan okuyor. Planlarımız olmadı. Türkler çok cesur.

-Almanya: Erdoğanlı Türkiye’nin büyümesine engel olamıyoruz. Türkler durdurulamıyor.

-Fransa: Erdoğan 10 yıl daha devam ederse Avrupa Türkiye’nin çok gerisinde kalacak.

-Ermenistan: Türklerin büyümesi korkutucu. Dünyaya meydan okuyorlar. Ölmekten korkmayan tek millet. Birileri Türkleri durdursun artık.

-Çin: Türkler bizi de yenmişlerdi. Şimdi Ortadoğu’ya hükmediyorlar. Erdoğan çok cesur.

-Çeçenistan: Türkleri kimse yenemez. Esir alamaz. Şehit olmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Amerikan işgalcilerini bir gecede yok ettiler.

-Türkmenistan: Türkiye dünyayı yönetiyor. Her ülkede söz sahibi Erdoğan dünya lideri oldu.

-Azerbeycan: Türkiye’den başka lider ülke tanımayız, Erdoğan ne isterse yapmaya hazırız.

-Lübnan: Biz darbecilerden kaçtık. Türkler ölüm pahasına üstlerine gitti. Bu milletin yenilmesi imkansız. Amerika işgalini yok ettiler.

-Katar: Erdoğan çok cesur. Önce İsrail sonra Amerika’ya meydan okudu. Türkiye’nin yanındayız. Ekonomik olarak ne isterse yaparız.

-Suudi Arabistan: Müslümanların duası Erdoğan ve Türkiye’ye kocaman yürekli insanlar. Allah yardımcıları olsun. Kahraman bir millet.

-Rusya: Erdoğan işgalcilerin planlarını bozdu. Türkiye ile işbirliği yapmak zorundayız. Türkler çok cesur tanka mermiye karşı ölüme koştular. Türk milleti kahramanca işgalcileri yok etti. Türkler vatanları için ölüme giderler.

-Pakistan: Erdoğan bizi yönetsin 5 yılda dünyaya hükmederiz. Türkler bir sözüyle ölüme koştular

-Türkiye: Biz bitti demeden bitmez. Bütün etaplarınızla gelin. Şehit olmak için bekleyen milyonlar var.
Bağımsızlığımız için herkesle savaşırız, ölürüz yine de teslim olmayız işgalcilere. Dünya titreyecek Türk destanı yeniden yazılacak. Osmanlının torunu Erdoğan.

*Türkiye, FETÖ, IŞİD ve PKK/PYD gibi üç belâ ile aynı anda boğuşuyor. Bu üç belânın da dışarıdan desteklenmekle birlikte bizim coğrafyamızın, kültürümüzün, tarihimizin ve bizim insanımızın içinden türediği çok açıktır. Üstelik üç belânın da bu kadar mevzi ve güç kazanmasında AKP iktidarının, başından beri dışarıdan meşruiyet araması, hatta kendi ifadeleri ile “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınması” birinci derecede rol oynamıştır.

FETÖ belası, AKP’nin kanatları altında büyüdü, serpildi ve özellikle 2013, 2014 ve 2015’teki Yüksek Askeri Şura’larda AKP iktidarının onayıyla ordunun komuta kademelerini ele geçirdi. Yargı, emniyet ve eğitim FETÖ’ye emanet edilmişti zaten. Sorun, iktidarın, cemaati akçalı işlerden uzak tutmasından çıktı. Yoksa AKP ve cemaat aynı menzile giden iki yolcuydu. TSK’daki millî kuvvetlere yönelik, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk suçlamalarını beraber yaptılar! Fehmi Koru, Kanal 7 haberlerinde “Ergenekon’un tasfiyesine 5 Kasım 2007’de Tayyip Erdoğan-George W. Bush görüşmesinde karar verildi” demişti.

*1950’li yıllardan beri içinde biriktirdiği bir soruyu, birkaç kez tekrarlayarak sormuştu Vedat Türkali…
Yıllarca komünist avcılığı peşinden koşanlara, kitap yasaklayanlara, komünistleri hapislerde çürütenlere, sürgünlere yollayanlara dönerek şöyle demişti: “Komünistlerin bu ülkenin geleceği için ortaya koydukları seçeneği neden yasakladınız? Neden izin vermediniz o seçeneğin de tartışılıp anlaşılır kılınmasına? Neden bir seçenek olarak bile dile getirilmesine tahammül edemediniz? O seçeneğin dile getirilmesi bile yasaklanmasıydı, bugünkünden daha kötü bir Türkiye mi olurdu?

*Bize yutturamazsınız. Halka empoze edilmeye çalışılan bir algı var. Efendim ABD ,Erdoğan’ı devirmeye çalışıyor, ülkemiz zor bir dönemden geçiyor, hükümetin yanında yer almak gerekir. Devlet Bahçeli şu anda bunu yaptığı İçinde Milli, Vatansever tam bir Devlet adamı ilan edildi. Peki, 2002’de Devlet Bahçeli milli değil miydi? 2002’de MHP+DSP+ANAP hükümeti milli değil miydi? 2002’de hükümeti BOP Projesini kabul etmediği için ABD yıkmak istemiyor muydu? Ve yıkmadı mı? Peki siz ne yapıyordunuz bu arada? Kapalı kapılar ardında ABD ile pazarlık yapmaktaydınız. Bugün milletten beklediğiniz o milli duruşu o gün siz gösterseydiniz belki Ortadoğu’nun geleceğini kurtaracaktınız. Ama şimdi kendinizi kurtarmanın derdindesiniz. Peki bugün milli birliğe ihtiyaç yok mu? Tabiiki var. Ama sizin kaptanlığınızda değil. Çünkü gemiyi karaya defalarca karaya oturtan sizlersiniz. Bunun üzerinde hiç düşündünüz mü?(Tolga Yılmaz)

*Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık’tan sonra “arkamızdan hançerlendik” demiştir. Arkadan kim hançerler? Dost bildikleriniz değil mi? Öyle ki, silahlı kuvvetlerin kozmik odasına da beraber girdiler! Sonra ülkenin bağışıklık sisteminin şifreleri, CIA’ya sızdırıldı! Darbe girişimine bu sayede giriştiler. Ülkenin savunma mekanizmasını çökerttiklerini düşünerek darbe yapmaya cüret ettiler. Uzun süredir devam eden, son olayla da tırmanan itibarsızlaştırma eylemlerine rağmen TSK, her hâlükârda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin menfaatlerini koruyabileceğini ve Türk Milletinin güvenliğini sağlayabileceğini, “mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır” anlayışıyla yine göstermiş, göstermeye devam edeceği azim ve iradesinde olduğunu da ispatlamıştır.

*Neden Atatürk’e ihtiyacımız var. Mustafa Kemal Atatürk’ün bursa nutku.

‘Türk genci inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı, bir hareket duydu mu: bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır… Demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla… Nesi varsa onunla eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır, genç, “polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: “demek adliyeyi de ıslâh etmek, rejime göre düzenlemek lâzım…” onu hapse atacaklar; kanun yolundan itirazını yapmakla beraber, bana, ismet paşa’ya, meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek… Diyecek ki: “ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimizde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak girmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri düzeltmek de benim vazifemdir.”

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği. (Tayfun Kebabçı)