Ölen yaşlının mektubu.. (Köşe yazısı 08.12.2015 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com

Çoğu zaman insanlar, birbirlerinin giyim, hareket, konuşma, görünüm, mevki-makam, gelir durumunu göz önüne alarak, ilişkilerini sürdürüyor.
Bunun son derece yanlış olduğunun sık sık dile getirilmesine karşın, toplumdaki yaşlı, kimsesiz, sahipsiz insanların, anne-babaların sayısı artıyor. Bunun en güzel örneğini Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim dalında uzun yıllar görev yapan Prof. Dr. Aslan Oğuz’un geçenlerde bana da gönderdiği bir paylaşımı dikkatimi çekti. Dokunmadan sizlerle paylaşmak istedim.
ABD de bir hastanede yaşlı, huysuz bir kadın öldükten sonra eşyaları arasında hemşireler bu şiiri bulmuşlar ve bir kutsal emanet muamelesi yapmışlar. Ben bu şiiri “Hastalıkta ve Sağlıkta İnsan Davranışlarını Anlamak” adlı bir Amerikan kitabında buldum ve tercüme ettim. Bu otuz sene kadar önceydi. Derslerimde öğrencilerimle paylaştım. Şimdide sizlerle paylaşıyorum. Bu şiir yalnızca doktorları ya da hemşireleri değil, herkesi ilgilendiriyor…
“Ne görüyorsunuz hemşireler, ne görüyorsunuz?
Bana baktığınız zaman ne düşünüyorsunuz?
Huysuz, yaşlı bir kadın; çok da akıllı değil,
Uzak bakışlı, ne yaptığının farkında değil.
Siz “biraz daha yeseydiniz” diye ısrar ettiğinizde yemeği ağzından dökülür.
Sanki ne yaptığının farkında değil,
Ve her zaman ya çorabının ya da ayakkabısının tekini yitirir.
Karşı koyarak ya da koymayarak dediklerinizi yapar,
ya banyo yaparak ya da yemek yiyerek gününü geçirir.
Sizin düşündüğünüz bu mu?
Sizin gördüğünüz bu mu?
Öyleyse aç gözlerini hemşire, sen bana bakmıyorsun.
Sana karşında sessizce oturanın kim olduğunu söyleyeyim:
Sizin dediklerinizi yaparken, sizin isteğinizle yemek yerken,
Ben analı babalı bir çocuğum, henüz on yaşında.
Oğlan kardeşlerim var benim, kız kardeşlerim de,
Birbirini seven;
On altısında genç kızım, ayakları üstünde uçan,
Birazdan sevgilisiyle buluşmayı hayal eden;
Yirmisinde bir gelinim ben,
Yüreğim çarpıyor nikahta evet derken;
Yirmi beşinde ayağım yere basıyor,
Kendi kendime yetiyorum.
Yarınımı güvence altına almalıyım,
Mutluluğumu sürdürmeliyim.
Otuzunda yavrularım hızla büyüyor,
Birbirlerine yaşam boyu sürmesini dilediğim bağlarla bağlılar.
Kırkında yavrularım büyüdü, yuvadan uçtular,
Ama olsun, kocam benimle ya, ne çıkar?
Ellisinde gene dizimin dibinde çocuklar dolaşıyor,
Gene sevdiğim ve ben çocuk seviyoruz.
Karanlık günler geldi çattı, kocam artık yok,
Geleceğe korkuyla bakıyorum.
Çocuklarım kendi çocuklarıyla meşguller
Ve ben geçirdiğim yılları, tattığım sevgileri düşünüyorum.
Şimdi yaşlı bir kadınım, Doğaya acımasız.
Yaşlılık insanı aptallaştırıyor, beden parçalanıyor,
Güzellik ve güç yitiyor.
Bir zaman yüreğimin olduğu yerde şimdi bir taş var.
Ama bu eski çatının içinde hala bir genç kız yaşıyor,
Ve hala yüreği kabarıyor.
Düşünüyorum da yıllar ne çabuk geçti, Ömür ne kadar kısa.
Mutluluğu anımsıyorum, acıyı anımsıyorum,
Ve yaşam gene sürüyor.
Sonunda katı gerçeği kabul ediyorum,
Hiçbir şey ebediyen sürmez.
Öyleyse açın gözlerinizi hemşire hanımlar,
Bana iyi bakın ve beni görün.
Huysuz yaşlı bir kadın değilim ben,
Bana daha yakından bakın,
Ve beni görün!”