Nafaka…(1) (Köşe yazısı 06.08.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Türkiye’de tartışılan konulardan biri de ‘nafaka’. Özellikle ‘ölene kadar nafaka’ uygulamasının fazlaca ‘istismar ve mağdur edilmesi’ üzerine yeni yasama yılında bu konuda çözüme kavuşturulacak.

Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) tarafından Ankara’da “Nafaka Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştaya 54 baro ve baroların Kadın Hakları Merkezi’nden, bazıları baro yönetim kurulu üyesi de olan, yönetici ve üye 120’den fazla avukat katıldı.

TÜBAKKOM Dönem Sözcüsü ve Trabzon Barosu Başkanı Av. Sibel Suiçmez, son dönemde yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesinin tartışıldığını ancak asıl sorunun nafaka sorunu olmadığını belirterek “Kadın haklarındaki kazanımların ortadan kaldırılmasının zemini hazırlanmak istenmektedir. Kadının yoksulluk nafakasının süreye bağlanması talebinin arkasındaki hedef, tüm kazanımların ve özellikle de 6284 sayılı şiddet yasasının ve İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılmasıdır. Tartışılması gereken asıl sorunlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın yoksulluğu gibi konular olması gerekirken, kadının nafakasının tartışmaya açılması kabul edilemez” dedi.

TÜBAKKOM Nafaka çalıştayı sonrasında sonuç bildirgesi ‘ Nafaka hakkına müdahale ayrımcıdır, Türkiye şartlarında Cedaw ve İstanbul sözleşmesine aykırıdır’ başlığı ile şöyle.

Nafaka yükümlülüğü sosyal devlet ilkesine değil yalnızca önceki evlilik birliği sebebiyle var olan dayanışma yükümlülüğüne dayanır. Bu nedenle fonlar kurulması veya sosyal yardımlar yapılması nafakanın alternatifi değildir.

Ayrımcı toplumsal roller, ücretli işe alımda görünen ve görünmeyen engeller sebebiyle kadınlar aleyhine iş yaşamında cinsiyet ayrımcılığının hüküm sürdüğü bilinen bir gerçektir. Kadınlar aleyhine cinsiyet ayrımcılığı sebebiyle yoksulluk nafakasından en çok kadınların yararlanması ve daha doğrusu yararlanmak zorunda kalması nedeniyle nafaka hakkına yapılacak müdahaleler ağırlıklı biçimde kadınları olumsuz etkileyeceği için kadınlar aleyhine DOLAYLI AYRIMCILIK oluşturur ve CEDAW hükümlerine aykırı düşer. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ev içi şiddetin orantısız biçimde kadınları etkilemesi sebebiyle ev içi şiddetle mücadelede genel pasifliğin ayrımcı nitelik taşıdığını belirtmiştir. Nafaka konusunda da cinsiyet açısından nötr görünen bir düzenleme değişikliği orantısız biçimde kadınlar aleyhine sonuçlar doğuracağı için ayrımcıdır.

Şiddet döngüsünden kurtulamayan kadınlar üzerinde yoksulluk nafakası üzerinden mali anlamda baskı ve tehdit yaratmak, şiddetle mücadeleyi etkisiz hale getirmek, dahası şiddetle mücadeledeki pozitif yükümlülükleri ihlal etmek anlamına gelir ve bu nedenle taraf olduğumuz İstanbul Sözleşmesine aykırı düşer. Zira şiddetle mücadelede taraf devletlere Sözleşmeyle yüklenen dört temel yükümlülük vardır: önleme, koruma, kovuşturma ve bütüncül politikalar. Önleme yükümlülüğü kapsamında taraf devletlerin fiili eşitliği hayata geçirmesi, eşitsiz konumdaki bireyleri güçlendirecek politikalar izlemesi, haklarını kullanmasının önündeki görünen ve görünmeyen engelleri kaldırması zorunludur.

Yoksulluğa rağmen, nafakaya hükmedilip hükmedilmeyeceği ve yoksulluğun bitip bitmeyeceği bilinmeden, önceden nafakanın süresinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisi tanımak kadınlar aleyhine dolaylı ayrımcı bir tutumdur, görünmez ve ücretlendirilmemiş emeğin yol açtığı yoksullaşmanın ve işgücü kaybının görmezden gelinmesi anlamına gelir. Yoksulluk bir insan hakları sorunudur ve medeni hukuk içindeki kazanımlardan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda takdir yetkisini gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

Nafakaya ve yoksulluk nafakasına ilişkin yasal ve fiili duruma ilişkin ayrıntılar aşağıda maddeler halinde şöyle raporlanmıştır:

Türk Medeni Kanunu Düzenlemeleri Tutarlıdır
Genel olarak nafaka borcu, bakma veya dayanışma yükümlülüğüne dayanır, bir yaptırım değildir

Nafaka yükümlülüğünün dört farklı temeli vardır: mevcut evlilik birliğinin giderlerine katılma yükümlülüğü (birlikte veya ayrı yaşarken), soy bağının doğrudan sonucu olarak çocuğa bakma yükümlülüğü, önceki evlilik birliğine dayanan dayanışma yükümlülüğü ve hısımlar arasında dayanışma yükümlülüğü.

Anayasa Mahkemesi de önüne itiraz yoluyla gelmiş olan başvuruya ilişkin 17.05.2012 tarihli kararında aynı gerekçeyle aynı sonuca varmıştır: “Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, ahlâki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. Yoksulluk nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür.”

Nafaka yükümlülüğü, hangi ilişkiden kaynaklanırsa kaynaklansın kusurdan bağımsızdır. Zira nafakanın temelinde hukuka aykırı fiil değil; bakma veya dayanışma yükümlülüğü vardır. Kusur değerlendirmesi sadece yoksulluk nafakasında nafaka alacaklısının daha ağır kusurlu olup olmadığını inceleyebilmek için yapılabilir.

Yoksulluk nafakası çocuğa ve evlilikte eşe ödenen nafakanın aksine şarta bağlıdır

Alacaklısının bizzat çocuk olduğu iştirak veya bakım nafakası ve evlilik birliğinin giderlerine katılma yükümlülüğüne dayanan tedbir nafakası koşulsuz şartsız talep edilebilmektedir. Tedbir nafakasını kimin ödeyeceği eşlerin hangi edimlerle (ev işi, çocuk bakımı, para) evlilik birliğinin giderlerine katıldığına göre belirlenir.

Yoksulluk nafakası ve hısımlar arasında ödenen yardım nafakası ise şarta bağlıdır. Her ikisi de dayanışma yükümlülüğüne dayanır ve yoksulluğa düşecek olma koşuluna bağlıdır. Üstelik yoksulluk nafakası boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma koşuluna ve ayrıca daha ağır kusurlu olmama koşuluna bağlıdır.

İleri sürülenin aksine sadece yoksulluk nafakası değil, yardım nafakası da süresizdir

Koşulsuz istenebilen ve ödenen tedbir nafakası ile iştirak/bakım nafakası süreyle kısıtlıdır, zira evlilik sona erdiğinde ya da çocuk erginleştiğinde veya eğitimi sona erdiğinde son bulur. Koşula bağlı istenebilen ve ödenen yoksulluk nafakası ile yardım nafakası ise süresizdir. Sadece yoksulluk nafakası değil hısımlara ödenen yardım nafakası da süresizdir.

TMK madde 176 yoksulluk nafakasının sona erme veya kaldırılma sebeplerini tutarlı biçimde nafakanın ödenme koşullarının ortadan kalkmasına bağlamıştır. Evlenme halinde yoksulluğun ortadan kalkacağı varsayılmış, haysiyetsiz yaşam sürme halinde daha ağır kusurlu olmama şartının kalktığı kabul edilmiş, fiilen evli gibi yaşama halinde kanuna karşı hile söz konusu olduğu varsayılmıştır. Ödeme gücünün ölçüsü nafaka tutarı için belirleyici ölçüt olduğundan ödeme gücünde sonradan gerçekleşen düşme tüm sürekli borç ilişkileri için geçerli biçimde uyarlama ve tutarı azaltma sebebidir. Şarta bağlı yardım nafakasında da durum farklı değildir.