Kılıçdaroğlu, STK ve muhtarlara sordu: Dünyada hesap sorulmayan Demokrasi var mı?

CHP Genel başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri’de Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri ve muhtarlarla buluşmasında  gündeme ilişkin bir çok konuya değindi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir insan bu kadar yetkiyi taşıyamaz. Bir insan bu kadar yetkiyle mücehhez olursa, hata kaçınılmaz olur. Onun yaptığı hatanın faturasını 80 milyon vatandaş çeker. Başkan her türlü yetkiye sahip ama hiç kimseye hesap vermeyecek. Bunun adına demokrasi denmez.O nedenle, yetkinin dengeli dağılması lazım” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kayseri’de “STK ve Muhtarlar Buluşma”sında yaptığı konuşma şöyle:

Hepinize teşekkür ederim. Salonun dar olduğunu biliyorum ama beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. 16 Nisan’da sandığa gideceğiz, oylarımızı kullanacağız. Bunun bir siyasi partiyle ilgisi yok, bunun bir kişiyle ilgisi yok. Bu tamamen hepimizi ilgilendiren bir düzenleme. Dolayısıyla oy kullanacağımız süreçtir.

O nedenle ister ülkücü olsun, ister milliyetçi olsun, ister sosyal demokrat olsun, ister mütedeyyin olsun, ister liberal olsun, kim olursa olsun bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendiren anayasa değişikliği konusunda oy kullanacağız.

Dolayısıyla “Hayır” diyeceğiz, “Evet” diyeceğiz. Tercih vatandaşa aittir. “Hayır” diyeceğiz hangi gerekçeyle “Hayır” dediğimizi bileceğiz. “Hayır” diyorsak, hangi gerekçeyle “Hayır” dediğimizi bileceğiz. Bileceğiz ki, bizim gibi düşünmeyen vatandaşımızı ikna edeceğiz. Ona da “Sen de sandığa git, sen de demokrasiyi savun” diyeceğiz. 23 Nisan 1920’de kurulan TBMM’nin yetkilerini kimse elinden almasın, sen de meclisine sahip çık, sen de milli iradeye sahip çık. Türkiye’yi tek adama teslim etme diye onu ikna etmemiz lazım, onu anlatmamız lazım. Bu salondakiler sadece oy kullansa bir sorun yok. Ama milyonlarca kişi oy kullanacak, milyonlarca kişi sandığa gidecek. Bu işin sağı, solu yok. Bu işin özü şu; demokrasiyi mi seçeceğiz, otoriter tek adam rejimini mi seçeceğiz? Tercih bu. Bu tercih hepimiz için geçerli. AKP’ye oy veren vatandaşım için de demokrasi geçerlidir, MHP’ye oy veren vatandaşım için de demokrasi geçerlidir, CHP’ye oy veren vatandaşım için de demokrasi geçerlidir. O zaman hep birlikte demokrasiyi savunmak zorundayız. Süreci bir seçim sürecine sokmak istiyorlar. Bundan özenle kaçınacağız. Olay bir seçim süreci değil, bir parti seçmiyoruz, hükümet seçmiyoruz, Cumhurbaşkanı seçmiyoruz. Ne diyoruz? Anayasa değişikliğini oylayacağız. Ne var bu anayasa değişikliğinde, ne isteniyor?

Anayasa değişikliğinde Başbakanlığı kaldırıyorlar. Başbakanlığın kaldırılmasını istiyor musunuz? Cumhuriyetin kuruluşundan buyana Başbakanlık var. Ne diyorlar? Geleneklerimize bağlıyız. Ne diyorlar? Örfümüze bağlıyız. Ne diyorlar? Tarihimize bağlıyız. Ne geleneklerine, ne örfe, ne de tarihlerine bağlı değiller. Bunu getirenler Türkiye’yi sevmeyenlerdir, demokrasiyi içine sindiremeyenlerdir. Bunu kabul etmemiz lazım.

İki; deniyor ki bütün yetkileri Başkana verelim. Türkiye’nin idari yapısıyla ilgili bütün yetkileri Başkana verelim. İşleyişiyle ilgili bütün yetkileri Başkana verelim. Bir Başkan ne isterse yapsın. Bütün yetkileri devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün yetkilerin bir adama verildiği düzen 21.yüzyılın dünyasında yoktur. Bir insan bu kadar yetkiyi taşıyamaz. Bir insan bu kadar yetkiyle mücehhez olursa hata kaçınılmaz olur. Onun yaptığı hatanın faturasını 80 milyon vatandaş çeker. O nedenle yetkinin dengeli dağılması lazım.

Soru şu; kaç Başkan Yardımcısı olacak, kaç Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak bilen var mı? Bende bilmiyorum. Açıyorum 18 maddelik anayasa kitapçığına bakıyorum orada Başkan Yardımcısının sayısı var mı? Orada da yok. Diyorlar ki, efendim Başkan Yardımcısı olacak, kaç kişi olacak? Kılıçdaroğlu diyor ki, sayı yok. 1 olur, 5 olur, 50 olur, 100 olur, 1000 olur. Efendim öyle olmayacak. Ne olacakmış? 1 olur, 2 olur, bilemedin 3 olur. 3 rakamını ben görmedim gören var mı? Nereden çıkarıyorlar 3 rakamını? Anayasada yazmıyor, referandumda yazmıyor, sizin oylarınıza sunulacak olan anayasa kitapçığında yazmıyor böyle bir şey. Birisi gelir 3 Başkan Yardımcısı der, öbürü gelir 3 tane yetmez 500 tane der. Bir başkası gelir 500 yetmez ben 1500 tane Başkan Yardımcısı yapacağım der. Birisi gelir 1500 çok fazla, 81 ilde bizim partinin İl Başkanları var hepsini Başkan Yardımcısı yapıyorum der. Der mi? Der. Yetki var mı? Var. Bu yetki doğru mu? Bu yetki doğru değil. Türkiye böyle gecekondu ülke midir bir insanın keyfine terk edilsin.

Dönüyorum, bakan sayısı kaç olacak bilen var mı? Siz de hiç anayasa değişikliğini okumamışsınız. Ben de okudum da ben de göremedim yok öyle bir şey. Bakan sayısını kim belirleyecek? Bir kişi yani Cumhurbaşkanı. Kaç bakan olacağını o belirleyecek. Yani bir sabah kalkacaksınız 5 bakan sadece var. Sayın Başkan 5 bakanı tercih etmiş. Ertesi gün canı sıkılacak 5 bakan olmaz 55 bakan olsun diyecek. Bir başka gün bütün bakanlara kızacak bakanlıkları feshediyorum ben başkan yardımcılarıyla yoluma devam ediyorum diyecek. Bu yetki var mı? Bu yetki aynen var. Bu yetki olduğu içindir ki, biz bu anayasa değişikliğine ne diyoruz? “Hayır” diyoruz. Elimizi vicdanımıza koyarak gideceğiz “Hayır” oyunu kullanacağız demokrasiye sahip çıkmak için.

Peki şu soru; bugünkü düzende, bugünkü yapıda Kayseri’nin Ankara yolu üzerinde bir arıza oldu, 3 yıldır bir türlü çözülmüyor. Kayserili bir vatandaşımız telefon etti Kayseri milletvekiline,” Allah aşkına şu bakana bir sorar mısın Ulaştırma Bakanına bizim yol niye yapılmıyor” diye. Milletvekili kürsüye çıkar bu sözlü soruyu sorar ve bakan gelip TBMM kürsüsünde bu soruya cevap vermek zorundadır. Gelip cevap vermek zorundadır. Yeni modelde milletvekili bu soruyu soramayacak. Bakanda hiçbir zaman meclise gelip böyle bir soruya muhatap olmayacak. Bu anlayış doğru anlayış mıdır? Bizde doğru anlayış olmadığını kabul ettiğimiz için bu anayasa değişikliğine “Hayır” diyoruz.

Yine aynı şekilde bir bakan atadılar veya bir başkan yardımcısı atadılar. Adam paraya çok düşkün, malı götürüyor devamlı. Ne yapacaksınız? Normalde bugünkü düzende gensoru verirsiniz değil mi? Çıkarsınız gensoruyu verirsiniz dersiniz ki bu bakan şunu, şunu, şunu yaptı buyurun beyler belgeleri. Ya bakan istifa eder veya çıkar kürsüde kendisini savunur. Yeni modelde gensoru yok bakan hakkında veremezsiniz, başkan yardımcısı hakkında da veremezsiniz. Ne diyorlardı? Kul hakkı yemek en büyük günahtır bizim inancımıza göre değil mi? Malı götürene soru dahi soramayacaksınız, gensoru dahi veremeyeceksiniz. Bunun adı adalet midir? Onun için bu anayasa değişikliğine “Hayır” diyeceğiz.

Başka bir şey daha, bakanlık yaptığı dönemde veya başkan yardımcılığı yaptığı dönemde bir suç işledi, yargılanması için yeni modelde 400 milletvekilinin imzası gerekiyor. 400 milletvekili yoksa hiç kimse yargılayamıyor. Hiç kimse hesabını sormayacak. Belki bazı Kayserili kardeşlerimin aklına şu gelebilir, başkanlıktan ayrıldıktan sonra veya süresi dolduktan sonra milletvekili gibi dokunulmazlığı kalkacak, gidecek hesabını verecek. Bu yok arkadaşlar. Dokunulmazlık hem bakanlar için, hem başkan yardımcıları için ömür boyu oluyor. Bunun adı adalet midir? Bunun adı hukuk mudur? Onun için biz buna “Hayır” demek zorundayız.

Bütün mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum. Kul hakkı yemenin günah olduğunu çocuklarına öğrettin, kul hakkı yemenin günah olduğunu komşularına öğrettin, kul hakkı yemenin günah olduğunu mahallene öğrettin, kul hakkı yemenin günah olduğunu her toplantıda söyledin. Şimdi sandığa giderken elini vicdanına koy mütedeyyin kardeşim, elini vicdanına koy, Allah’ı düşün ve kararını öyle ver. Başka ne söyleyeyim, başka bir şey söyleyemem. Kul hakkı yemenin suç olmaktan çıkarıldığı bir anayasa değişikliğine hangi vicdan, hangi ahlak, hangi inanç “Evet” der merak ediyorum. Kim buna “Evet” der merak ediyorum. Onun için hep birlikte burada konuşmanın bir anlamı yok arkadaşlar. Bakın, düşüneceksiniz, bana anlatmayacaksınız, gideceksiniz komşunuza anlatacaksınız, arkadaşınıza anlatacaksınız, misafirlikte anlatacaksınız, kahvede anlatacaksınız, orada anlatacaksınız. Asıl odur.

Muhtar arkadaşlarım var aramızda. Muhtar arkadaşlarıma söyledim Başkan çıkar der ki, “Beyler kusura bakmayın bu muhtarlarda fazla oldu, bir sürü de para veriyoruz ne gerek var ben zaten her şeye kadirim, ben her şeyi yapıyorum. Muhtarlık kurumunu feshettim” beyler geçmiş olsun der mi? Der. Yetki var mı? Var.

Şimdi Türkiye’deki bütün muhtar kardeşlerime sesleniyorum, geleceğini güvence altına almak istiyorsan bu anayasa değişikliğine “Hayır” diyeceksin. Hayır benim geleceğim bir kişinin iki dudağında olsun, istediği zaman beni kovabilir, istediği zaman muhtarlık kurumunu kapatabilir diyorsan gideceksin “Evet” oyu vereceksin sonucuna da katlanacaksın. Olay bu kadar basit. Bunun üzerinde düşünmeniz gerekiyor.

Öyle bir düzen getiriyorlar ki, adalet tamamen ortadan kalkıyor, adalet yok. Çünkü partinin Genel Başkanı hakim tayin ediyor. Cumhurbaşkanı hem cumhurun başkanı olacak, hem partinin Genel Başkanı olacak. Ne diyorlardı? Efendim devlette çift başlılığı kaldırıyoruz. Tam tersine anayasa değişikliğiyle çift başlılık gelmiş oluyor. Hem Cumhurbaşkanı, hem partinin Genel Başkanı. İllerde beni kim temsil eder? İl Başkanımız burada beni İl Başkanı temsil eder. Binali beyi kim temsil eder? AKP’nin İl Başkanı temsil eder. Devlet beyi kim temsil eder? MHP’nin İl Başkanı temsil eder. Peki yeni modelde Cumhurbaşkanı aynı zamanda partinin Genel Başkanı olduğundan İl Başkanı kimi temsil edecek? Cumhurbaşkanını temsil edecek. Kendi partisinin Cumhurbaşkanını temsil edecek. Vali kimi temsil edecek? O da Cumhurbaşkanını temsil edecek. Sadece tepede iki başlılık yok aşağıda da iki başlılık olacak. Bu devlette kaos yaratır ve doğru değil. Devlet düzeni temelden dinamitlenmiş oluyor.

Hepimizin dikkatli bir şekilde konuşması, bilgiyle aktarması ve arkadaşlarını ikna etmesi gerekiyor. Bu anayasa değişikliği bir kişiye özgü değildir. Bu anayasa değişikliği bir parti için değildir. Bu anayasa değişikliği 80 milyonu ilgilendiriyor. 50 yıl, 30 yıl, 40 yıllık bir süreci ilgilendiriyor bir daha değişinceye kadar.

O açıdan oy kullanacak olan bütün vatandaşlarıma hangi partiden olursa olsun, bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, sen Türkiye’nin geleceğini düşünüyorsan, sen demokrasiden yanaysan, hukukun üstünlüğünden yanaysan, çocukların demokratik bir ülkede yaşasın istiyorsan, düşünce özgürlüğünden yanaysan bu anayasa değişikliğine rahatlıkla “Hayır” diyeceksin kardeşim. Bunu yapmamız lazım, bunun olması lazım.

Şimdi bir değişiklik daha yapıyorlar. Milletvekili sayısını 550’den 600’e çıkarıyorlar niçin, hangi gerekçeyle? Vatandaşın cebinden biraz daha para alacaklar. 187 trilyon lira para ödeyeceksiniz niye? Bunun cevabını veren oldu mu? Hayır. Efendim parlamento güçlenecekmiş. Sayısal olarak güçleniyor, yetki olarak zayıflıyor elinden yetkiler alınıyor. Devletin yapısını ve işleyişini bir kişi belirleyecek. Niye 600, hangi gerekçeyle 600?

Biliyorum aranızda 18 yaşında çocuğu olan kardeşlerimiz de var. Onların gözlerinden sevinci de görüyorum. Çocuklar 18 yaşında milletvekili olacak öyle mi? Sizin çocuklar milletvekili olmayacak mı? Sadece kendilerine ikbal hazırlamıyorlar, çocuklarına da ikbal hazırlıyorlar. Sizin çocuklarınız El Bab’da şehit olacak, sizin çocuklarınız eksi 35, 40 derecede PKK’yla mücadele edecek, sizin çocuklarınız askere gidecek bu Ankara’daki beylerin çocukları 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak, iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonrada milletvekilliği emekli aylığına hak kazanacak. Böyle bir ballı işi manavın çocuğuna verirler mi? Bakkalın çocuğuna verirler mi? Sanayicinin çocuğuna verirler mi? Garibanın çocuğuna verirler mi, tamircinin çocuğuna verirler mi, simitçinin çocuğuna verirler mi? Bende biliyorum vermezler. O nedenle tamircilere, simitçilere, manavlara, bakkallara, süper market çalıştıranlara, herkese, avukata, herkese sesleniyorum. Bizim çocuklarımız arasında ayrım yapan bir düzeni reddetmeliyiz. Onun için bu anayasa değişikliğine “Hayır” demeliyiz hep beraber.

Peki, sandığa bakın şunu söyleyeyim, biz “Hayır” diyoruz sandığa sahip çıkın. Şundan emin olun bütün sandıklara sahip çıkacağız, bütün sandıklara. Sizden bir isteğim var, ayın 16’sı, Nisan’ın 16’sı efendim bugün hava güzel pikniğe gidelim, bugün hava güzel arkadaşlarda bekliyorlar kahvede gidip konken oynayacağız, efendim bugün misafirliğe gidecektik, bugün bilmem şu işimiz var. Bunları tatil edeceksiniz. O gün sadece kendimiz değil, eşimiz değil, 18 yaşını aşan çocuklarımız değil, komşularımız, akrabalarımız, amcalarımız, dayılarımız hep beraber sandığa gideceğiz hep beraber. Ne dedim, bu bir parti seçimi değil, bu bir hükümet seçimi değil, bu bir Cumhurbaşkanı seçimi değil. Bu Türkiye’nin geleceğini oylayacağımız bir seçim, bu bir demokrasi seçimi. Demokrasiden yana mı, tek adam rejiminden yana mı bu tercihi yapacağız. Demokrasiyi savunan herkesin sandığa gidip oyunu kullanması lazım.

Şimdi deniyor ki, “Hayır” oyu çıkarsa kaos olur. İnanıyor musunuz? Niye kaos olsun. Sayın Cumhurbaşkanı zaten koltuğunda oturuyor 2019’a kadar. Kimse bir şey der mi? Hayır. Binali Bey yine Başbakanlık makam arabasına binecek, yine Başbakanlık konutuna gidecek, yine Başbakanlığa gidecek, yine genel meclise gelecek. Bir şey olacak mı? Hayır. Bakanlar yine görevlerinin başında kimse bir şey söylüyor mu? O zaman niye kaos çıksın? Ama eğer “Evet” oyu çıkarsa Türkiye nereye gittiği belli olmayan bir yolculuğa çıkacak. Bir daha söylüyorum, nereye gittiği belli olmayan bir yolculuğa çıkacak. Freni olmayan, sevgili anneler freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Fren olmayan bir kamyona çocuklarınızı bindirir misiniz? Ama bunlar diyorlar ki, freni olmayan bir otobüse 80 milyonu bindireceğiz ve nereye gittiği de belli değil. “Hayır” demenin onuru var, “Evet” demenin vebali var. Vebali ağırdır.

Vatandaşa şunu öğretemiyorlar, her tarafta “Evet” yazılı iyi de niye “Evet” desin vatandaş? Bunu söylüyorlar mı? Hayır. Çıkıp millete şunu söylemeleri lazım, sevgili vatandaşlarım bir anayasa değişikliği getiriyoruz bu anayasa değişikliği sizin işsizlik sorununu çözecek. Çözer mi? Zaten öyle bir madde yok. Sizin yoksulluk sorununuzu çözecek, çözer mi? Öyle bir madde yok. Taşeron işçisinin taşeron sorununu çözecek, var mı öyle bir şey? O da yok. Efendim Türkiye bütün komşularıyla dost olacak bu anayasa değişikliği geçerse, var mı öyle bir şey? O da yok. Efendim ekonomide istikrar olacak, var mı öyle bir şey? O da yok. Hiçbir şey yok. Kendilerine ikbal hazırlıyorlar, kendilerine güvence hazırlıyorlar olayın özü budur. O nedenle söylüyorum “Evet” demenin vebali ağırdır. Hesabını çocuklarına ve torunlarına veremezsin. Neden biliyor musunuz? Yarın o çocuk adalet istediği zaman adaletin olmadığını görecek, hak istediği zaman hakkının olmadığını görecek, hukuk istediği zaman karşısında hakim bile göremeyecek. O nedenle bu işin vebali ağırdır “Evet” dediğiniz zaman. 12 Eylül darbe anayasası 1982 yılında referandum yapılırken İstanbul’da Fikirtepe’de bir ilkokulda gittim “Hayır” oyunu kullandım. Bugün ben çocuklarıma, evlatlarıma, torunlarıma diyorum ki, ben 12 Eylül darbe anayasasına “Hayır” oyu kullandım. Ben bu onuru taşıyorum. Şimdi 80 milyonun da bu onuru taşımasını ve referandum da anayasa değişikliğine “Hayır” demesini bekliyorum. Evet, “Hayır” demeliyiz biz buna. Bu memleketin hayrı için, bu memleketin hukuku için, bu memleketin adaleti için bunu yapmak zorundayız. Ama bunu yaparken şöyle bir kolaycılığa da kaçmayalım, nasıl olsa Kılıçdaroğlu çalışıyor, nasıl olsa gidip konuşuyor,  biz de evimizde oturalım diyecek miyiz? Her birimizin sorumluluğu var. Vatandaş olarak benim de sorumluluğum var, ev kadınının da sorumluluğu var, esnafın da sorumluluğu var, sanayicinin de var, işçinin de var. Herkesin sorumluluğu var. Herkes anlatmak zorunda bunu.

1 milyonun üstünde taşeron işçisi var. Bu anayasa değişikliği taşeron işçinin kadro sorununu çözüyor mu? Çözmüyor. Onlarda buna “Hayır” demek zorundalar. Sendikalı işçiler var, Başkan bir kararnameyle bütün sendikaları kapatabilir. Bir kararnameyle kıdem tazminatını kaldırabilir, bir kararnameyle asgari ücreti dondurabilir. Bu işçi sendikalarından niye bir ses çıkmıyor? Niye ses çıkmıyor? Yani işçinin hakkını sadece ben mi savunacağım, yani işçinin hakkını bu sendikalar savunmayacak mı? İşçi kardeşlerime sesleniyorum, senin kıdem tazminatını bir kişiye teslim etme gibi bir düşüncen var mı, yok mu ben bunu öğrenmek isterim? Yoksa parlamentonun güvenliği altında mı olsun senin kıdem tazminatı sorunun. 550 kişinin olduğu parlamentonun güvencesi altında olsun benim kıdem tazminatım diyorsan, gideceksin buna “Hayır” oyu kullanacaksın. Hayır, önemli değil kıdem tazminatını Başkan isterse kaldırsın ne olacak, zaten açlığa alıştık diyorsan o zaman git “Evet” oyunu kullan kardeşim, o zaman hayatta hiç şikayet etmeyeceksin, kaderine razı olacaksın. Param az demeyeceksin, asgari ücret çok düşük geçinemiyorum demeyeceksin çünkü gelecek Başkan asgari ücreti dondurdum diyecek kardeşim dondurdum, bir kararnameyle.

İş adamları, gidecekler, gitmeliler bu anayasa değişikliğiyle “Hayır” oyu kullanmalılar. Niçin? Bu anayasa değişikliği geçerse hiçbir iş adamının mal güvenliği olmayacak. Bir kararnamelik iş olacak bütün serveti. Çıkaracaklar kararnameyi senin mal varlığına el koyduk kardeşim diyecekler. Diyorsan ki, bir şey olmaz ne yapalım, fabrikayı kurduk, ihracatı da yapıyoruz ama Başkanı kızdırdık, Başkan geldi mal varlığına el koydu canı sağ olsun diyorsan git o zaman “Evet” oyu kullan. Hayır, efendim benim alın terimi, ben kazandım çoluk çocuğumun rızkı var, ihracat yapıyorum, ülkeye döviz getiriyorum, şu kadar işçiyi çalıştırıyorum niye benim mal varlığıma el konsun diyorsan gideceksin “Hayır” oyunu kullanacaksın.

Değerli arkadaşlarım öyle bir düzen getiriyorlar ki, hükümet TBMM’ne hükümet programını bile sunmayacak. Gerek yok diyorlar. Bu 600 milletvekiline gerek yoksa, niye seçiyorlar o zaman? Maaş alsın diye. Parayı kim ödeyecek? Vatandaş ödeyecek. Her aşaması sorunludur bu anayasa değişikliğinin her aşaması. Anayasal bir uzlaşma belgesidir. Siyasi görüşü ne olursa olsun, kimliği ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun, anayasa bütün vatandaşların haklarını güvence altına alan bir belgedir.

Şimdi bu anayasa değişikliğiyle üstünlerin yani egemenlerin hukukunu oluşturuyorlar. Başkan her türlü yetkiye sahip ama hiç kimseye hesap vermeyecek. Bunun adına demokrasi denmez ki, demokrasi nedir? Hesap verme rejimi. Düşünün apartmanda oturan vatandaşlarım düşünsünler, aidat ödüyorsunuz değil mi her ay? Bir yönetim kurulu seçiyorsunuz, ödediğiniz aidat doğru harcanıyor mu, harcanmıyor mu diye bir de denetim kurulunuz vardır.

Şimdi bu modelde parayı veriyorsunuz, ama kimseye hesap soramıyorsunuz. Hesap sorulmayan bir demokrasi var mı dünyada? Var mı böyle bir dünya?

İşin özü şu, günümüze az kaldı, hepimiz çalışacağız hepimiz. Hangi partiden olursak olalım veya hiçbir partinin üyesi değiliz, hiçbir partinin sempatizanı da değiliz, ama kendi ülkemizi ve demokrasimizi savunuyoruz. Herkes gidecek, herkes çalışacak. Herkes en az bir kişiyi ikna edecek. Gel kardeşim beraber sandığa gidelim ben “Hayır” oyu kullanacağım sen de “Hayır” oyu kullan diyeceğiz. Bu ülkeye demokrasiye yapacağımız en büyük katkı bir kişiyi ikna edip sandığa götürmek. Bir kişi fazla demiyorum bir kişi, ikna edip sandığa götüreceğiz. Ona anlatın, bütün bu ayrıntıları anlatın. Deyin ki kardeşim elini vicdanına koy, bunun neresi yanlış?

Benim anlatımımdan rahatsız oluyorlar, diyorlar ki “Efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor.” Ben de onlara şu çağrıyı yapıyorum, daha iyi ya ben doğruları söylemiyorsam, senin istediğin televizyon kanalında gel kardeşim karşıma beni zor durumda bırak. Açarsın dersin ki, “Bak Sayın Kılıçdaroğlu, sen şunu söylüyorsun ama bak bu 18 maddede şöyle yazıyor, sen doğruyu bilmiyorsun”, ben de öğrenmiş olayım. Gelebilirler mi? Niye gelemezler biliyor musunuz? Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki, ben doğruları söylüyorum, çok iyi biliyorlar onlar. Her türlü zorluğu çıkarıyorlar, hiç meraklanmayın Allah’ın izniyle hayırlı bir iş yapacağız “Hayır”ı çıkaracağız, Türkiye rahat bir nefes alacak. Bunu yapacağız, birlikte yapacağız, beraber yapacağız, ülkemiz için yapacağız, bayrağımız için yapacağız, vatanımız için yapacağız, çocuklarımız için yapacağız. Sandığa gideceğiz büyük bir onur ve gurur içinde “Hayır” oyunun altına mührümüzü basacağız ve vicdanımız rahat eve huzur içinde döneceğiz.’