Kayseri’de ‘Kadına yönelik şiddetle mücadele’ için yürüdüler.. Baro ve CHP’den açıklama

Kayseri’de bazı Sivil Toplum Kuruluşları  ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ nedeniyle toplanarak, Forum’dan Cumhuriyet meydanı Atatürk anıtına kadar yürüdü. Davul zurna eşliğinde halay çeken kadınlar cinayete kurban giden kadınların isimlerinin yazılı olduğu önlükleri giydi.  Grup adına açıklama yapan Belkıs Kara şunları söyledi.

“Kadına yönelik şiddet dünyadaki en yaygın insan hakları ihlallerinden biridir. Dünyada ve ülkemizde, kentli – köylü; eğitimli – eğitimsiz; zengin-fakir; genç – yaşlı; ev kadını – çalışan kadın farkı olmaksızın kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak bir sorundur. Şiddetin sonuçları kimi zaman ölüm, kimi zaman fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel darbelerle sürüp giden korkunç bir yaşam savaşı olarak karşımıza çıkar. Kadınlara uygulanan şiddet sadece kadınlar için değil; çocuklar, toplum ve ülke için olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Dağılmış yuvalar ve ortada kalmış çocukların ötesinde; yaşama hakkı elinden alınmış, eğitim hakkı engellenmiş, sağlık hizmetlerinden faydalandırılmamış, iş verilmemiş, eşit işe eşit ücretini alamamış, siyasi ve ekonomik kararlar verememiş bir insan topluluğu söz konusudur. Böylesi bir durumda mutlu bir toplumdan, refah seviyesi yüksek bir toplumdan bahsedilebilir mi?
Kadına yönelik şiddet eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Eşitsizlik ve ayrımcılık birbirini beslemekte ve güçlendirmektedir. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; kadınların yalnızca kadın oldukları için uğradıkları ve orantısız şekilde etkilendikleri şiddettir. Toplum tarafından doğuştan kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller ve davranışlar ayrımcılığı arttırmaktadır. Kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesi veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargılar, töreler, gelenekler ve diğer uygulamalar değiştirilmediği sürece şiddetin önlenmesi de mümkün değildir.
İnsan ilişkilerindeki sorunlar, ekonomik yetersizlikler, stres, depresyon, işsizlik, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi faktörler de kadına yönelik şiddetin artmasına neden olabilir. Ama bunlar şiddetin temel nedenleri değildir. Şiddeti mazur göstermez.
Bugün 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslar Arası Mücadele Günü”. Tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kadına yönelik şiddet konusunda farkındalığı arttırma çalışmalarının yapıldığı bir gün. 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlüğün yıkılmasında büyük rol oynayan 3 kız kardeş tecavüz edilerek öldürüldü. Mirabel Kardeşler’in demokrasi ve insan hakları talepleri vardı. Ancak mücadeleleri 25 Kasım günü uğradıkları tecavüz ve vahşice cinayet ile sonlandı. 1981’den beri 25 Kasım, kadına karşı şiddetle mücadele etme günü olarak anılıyor. 1999’da ise Birleşmiş Milletler bugünü resmi olarak “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir. Bugün, kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın dayanışmasının en önemli dayanak olduğunu ifade eden, tüm dünya kadınlarının sokaklara çıktığı bir gündür. Dünyanın her yerinde kadına karşı şiddetin önlenmesi ile ilgili eylemler ve yürüyüşler yapılmaktadır.
Bu yıl Kayseri’deki kadın dernekleri ve siyasi partiler başka hiçbir ayrım gözetmeden “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde Haklarımız ve Hayatlarımız için Bir Aradayız” sloganıyla Forum AVM önünden Cumhuriyet Meydanına bir yürüyüş gerçekleştireceklerdir. Türk Kadınlar Birliği Kayseri Şubesi olarak bu yürüyüşe katılacağız. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin “UNITE: Birleşin” sloganından yola çıkarak sosyal medya üzerinden “25 Kasım-10 Aralık Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetin 16 Günü” boyunca paylaşımlarda bulunacağız.
Kadına yönelik şiddeti önlemek veya sona erdirmek konusunda devletin ihmalkârlığı toplumda kadına yönelik şiddeti maruz görme, meşrulaştırma, hoş görme ortamını artırır. Bu nedenle uluslararası standartlarla uyumlu yasal reformlar yapılmalı ve yürürlüğe konmalıdır. İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasından sonra çıkarılan 6284 sayılı Aileyi Koruma Kanunun uygulanmasında eksiklikler devam etmektedir. Uygulanmakta olan eylem planları oldukça yavaş işlemekte ve yetersiz kalmaktadır. Sosyal devlet gereği şiddetle mücadelede bir devlet politikası olması gerekmektedir. Bu konu devletten daha yoğun bir ilgi beklemektedir. Sadece eğitimle değil, medya ve bu konuda çalışmakta olan hak temelli sivil toplum kuruluşları da mücadelede yer alacak şekilde bütüncül politikalar oluşturulmalıdır.
Ülkemiz kadına karşı şiddetin önlenmesi ile ilgili bir takım uluslar arası sözleşmelere imza atmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90’ıncı maddesine göre taraf olunan uluslararası sözleşme hükümleri, kanun hükmündedir. “CEDAW: Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” ve” İstanbul Sözleşmesi: Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, bu alanda imzaladığımız uluslar arası sözleşmelerdir. Türk Kadınlar Birliği, 2005’ten beri CEDAW Sekretaryasını sürdürmektedir. 2016 yılından beri de İstanbul Sözleşmesinin tanınmasını arttırmak amacıyla “Tutunduklarımız-İstanbul Projesi faaliyetlerini sürdürmektedir. “Sessizliği kırmak, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kültürünü dönüştürmenin ilk adımıdır.” Hak temelli bir kadın derneği olarak şiddete uğrayanların seslerini duyurmak; sessiz çığlıkların sesi olmak zorundayız. Bu amaçla çalışmalarımız devam etmektedir.
Son 10 yılda 2337 kadın şiddet görerek hayatını kaybederken, en çok boşanmak istedikleri ve kendi hayatlarına dair karar almak istedikleri için öldürülmüşlerdir. Çoğu sözde kendisini seven erkekler tarafından…
Kadınlara karşı şiddet kaçınılmaz değildir. Kadın erkekten eksik, ikincil bir varlık değildir. Eştir, anadır, yoldaştır. Evde, okulda, tarlada, işte her yerdedir. Eğitimde, sağlıkta, ülke yönetiminde, sosyal hayatın içinde, evlilikte, işyerinde, erkekler ile eşit değere, özgürlüğe, saygıya, söz hakkına sahip olmalıdır. Gelişmişlik bu konudaki geriliği yıkacak en önemli unsurdur. Kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olması en temel insan hakları konusudur ve bunu sağlayacak olan mutlu, huzurlu ve gelişmiş toplumların erkek ve kadınları olacaktır. Herkesin şiddeti önleyebilmek için oynayacak bir rolü vardır.”

CHP Kayseri İl Başkanı Sayın Ümit Özer’in

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü basın açıklaması

Bu gün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.

58 yıl önce Dominik’teki diktatörlüğe karşı çıkan MİRABEL kardeşlerin vahşice öldürülmesiyle 25 Kasım, BM tarafından kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü ilan edildi.58 yıl geçti kadına şiddette rakamlar azalmak yerine hep bir artış içine girdi. Yılın ilk ayında 28 kadın, ikinci ayında ise 47 kadın hayatını kaybetti. Son 10 yılda şiddet görerek hayatını kaybeden kadın sayısı ise 2337’yi buldu. Her gün 3 kadından biri sudan bahanelerle katlediliyor. Adalet bakanlığı son 7 yılda kadın cinayetlerinin  %1400 arttığını açıkladı. Canilerin bahaneleri ise değişiyor:

-kadının ayrılmak istemesi,

-yemeğe çok tuz koyması,

-haber vermeden bir yere gitmesi,

-giydiği kıyafetin tahrik edici olması,

-güzel, bakımlı, başarılı, eğitimli, güçlü olması, erkekten çok maaş alması, okumuş olması ya da olmaması kendini ifade etmesi ya da edememesi önemli değil! Kadını kadın olduğu için öldürenlerin bahanesi hep aynı. Kadını kendisinden güçsüz görmesi, eşi, sevgilisi, annesi, teyzesi, yengesi, kız kardeşi olması öldürmek için bir neden onlara göre.

Namus kavramının sadece kadın için geçerli olması, mahkeme de kravat takması, takım elbise giymesi ceza indirimi almasına yeterli bu canilerin. Kadınlardan istenilen çocukları sadece adı “BABA” olan bu caniden mahrum olmasın, komşuları duymasın, laf olmasın susması,  sineye çekmesi, kaderim bu diyerek öldürülene kadar hep susması!!! Peki DEVLET? Devlette susmalı mı? Gördüğü, bildiği bu kısır döngüyü olmamış mı saysın? Kadınları korumasın mı devlet? Sahip çıkıp onun yaşama hakkını savunmasın mı? Devlet kadınları savunmadı! Yaşanan olaylara bakarsak DEVLET bile “babalığını” yapmadı kadınlara. Sığınma evleri açıldı, kadınların isim değiştirmesine olanak sağlandı, uzaklaştırma cezaları verildi, polis koruması sağlandı, imam nikâhından önce resmi nikâh zorunluluğu kalktı. Kısacası kadın kaçmak, saklanmak ya da 2.kadın olmayı sineye çekmeye zorlandı.

Savaş, açlık, kıtlık yaşayıp yıkılmayan, yılmayan Türk kadını yaşadığı bu dönem kadar küçük düşürücü, şiddet ve aşağılama içeren bir dönem yaşamadı. Yaşanan tüm olumsuzluklara karşı sesimizi duyurmak, şiddet mağduru olan kadınlarımıza sahip çıkmak, yanlarında olduğumuzu her fırsatta dile getirdik ve getirmeye devam edeceğiz. Susmayacağız! Sinmeyecek, saklanmayacağız! Çünkü Biz Nene Hatun’uz! Biz Kara Fatma’yız! Ne kendimizi ne kız kardeşimizi ne de çocuklarımızı ezdirmeyeceğiz bu canilere! 25 Kasımlarda öldürülen kadınlarımızın değil, çalışan, çabalayan gücünü gösteren kadınlarımızın resmini taşımak için artık SUSMAYACAĞIZ!

Dik duran ve her zaman dik duracak olan kadınlarımızın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele Gününü kutlarken onlara hak ettiklerinden daha güzel bir dünya diliyorum.

Kayseri Barosu Kadın Haklarından Sorumlu  Yönetim Kurulu Üyesi AV.Nilay Karahan     

‘KAYSERİ BAROSU KADIN HAKLARI KOMİSYONU OLARAK YILMADAN KADINA ŞİDDETE HAYIR DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
25 Kasım 1960 uygarlıklar tarihinin kara günlerinden biridir.Patria,Minerva ve Maria Mirabel  kardeşler ülkelerinde siyasal özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek Latin Amerika’daki diktatör Trujillo’ya meydan okumuşlar,bu yüzden de diktatörlük tarafından zulme uğrayarak pek çok kez hapsedilmişler ve en son olarak da 25 Kasım 1960 yılında arabalarından zorla indirilerek tecavüz ve işkence ile katledilmişlerdir.Mirabel kardeşlerin ölümünden sonra ülkede ayaklanmalar daha çok artmıştır.1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultay’ında 25 Kasım tarihi  “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmiştir.Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım’ı Kadına yönelik Şiddetin Ortadan kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’olarak ilan etmiştir.Mirabel kardeşler kadına şiddetle mücadelenin bir simgesi haline gelmiş ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde farkındalık yaratma çabasının önünü açmıştır.Tüm dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddetin kınandığı ve baskılara yenilmeyen yürekli kadınların mücadelesini onurlandırmak adına ölümsüzleştirildiği bir gündür  25 Kasım..

Kadına yönelik şiddet anayasal bir hakkın yani yaşama hakkının ihlalidir.Anayasa’nın 10.maddesinde de belirtildiği üzere ‘Herkes,dil,ırk,renk,cinsiyet,siyasi düşünce,felsefi inanç,din,mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’.Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nde ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddet ‘’kamusal veya özel yaşamda, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan, cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma’’şeklinde tanımlanmıştır.İstanbul sözleşmesine ilk imza atan ülkelerden olmamıza ve açıkça yasaklanmasına rağmen aile hukuku alanında uzlaşma ve arabuluculuk uygulamasına gidilmesinin kabul edilmesi halinde sözleşme ihlaline yol açacağı gibi,kadına şiddetle mücadelede ciddi bir engel teşkil edecektir.

Türkiye, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalamıştır.Sözleşme, 29 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Devamında Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun, TBMM tarafından 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiştir. Bu yasada şiddetin tanımları yapılmış, yasadan yararlanacaklar açısından kapsamı genişletilmiş, yasa kapsamında mülki amir ve kolluğa yetki verilmiştir. Yeni yasada şiddeti ihbar etme bir hak olarak yer almış ve teknik takip olanağı ve zorlama hapsi gibi yeni müesseseler de getirilmiştir.Yasalarımızda yapılan değişikliklerin kadına yönelik şiddeti azaltmaya yetmediği,hatta en önemli insan hakkı olan yaşama hakkını ihlal eden öldürme fiilinin arttığı aşikardır.Bu artışın en önemli nedenlerinden biri de ülkemizdeki mevzuat ile uygulama arasındaki yetersizliktir.

Ülkemizde kadına karşı uygulanan şiddet tablosu halen vahim noktadadır.Kadına şiddet vakıalarında ger geçen gün ciddi oranda artış yaşanmaktadır. Her yıl geleneksel olarak yapılan istatistiksel açıklamalar,kadına yönelik ekonomik, fiziksel, psikolojik, cinsel gibi şiddet türlerinin rakamlarında artış olduğunu ortaya koymaktadır.Son 10 yılda 2337’dan fazla kadın şiddet görerek hayatını kaybetmiştir.2015 yılında 303 kadın,2016 yılında 328 kadın,2017 yılında 409 kadın ve 2018 yılının ilk altı ayında 206 kadın cinayete kurban gitmiştir.2018 yılında öldürülen kadınlardan 85’ini kimin öldürdüğü belirlenemezken 56’sı evli olduğu erkek tarafından,16’sı erkek arkadaşı tarafından,11’i oğlu tarafından,11’i akrabası tarafından,10’u tanımadığı biri tarafından,82’si ayrıldığı erkek arkadaşı tarafından,5’i babası tarafından ve 4’ü de boşandığı erkek tarafından öldürülmüştür.      Gün geçmiyor ki kısa etek giydiği,çalışmak istediği,evden dışarı çıkmak istediği,istediği kişi ile evlenmek istediği ya da boşanmak istediği için en yakınındaki erkeklerden biri tarafından şiddete maruz kalan bir kadın haberi duymayalım.Şiddetin temelinde anne,baba,çocuk,aile ilişkisi ve sosyal,kültürel ve ekonomik faktörler birliktedir.Çünkü şiddet geçmiş yaşantıların kötü mirasından kaynaklanmaktadır.Kadının fiziksel sağlığını tehlikeye atan ve özsaygısını ortadan kaldıran şiddet olayları sadece bir sonuçtur.Bu sonuca yol açan nedenler üzerinde durulmadığı sürece kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır.Victor Hugo’nun ‘Suç ve cezalar eğitimle,güneşin önündeki buzlar gibi erir.’sözünden hareketle şiddetle mücadele de başı çeken unsurun eğitim olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Bu nedenlerle kadına şiddetle mücadelede ;

–        Uluslararası sözleşmelerin doğurdukları yükümlülükler kapsamında yasalarımızda yapılması zorunlu değişiklikler ivedilikle  yapılmalıdır.

–    Kadınlara yönelik şiddeti önlemek sadece kadının yasal haklarını teminat altına almakla değil,kadına yönelik şiddeti engellemek adına toplumun bütün katmanlarını içine alan uzun vadeli stratejilerin oluşturulması ile mümkün olabilir.Bu konuda çalışmalar yapılmalıdır.

–   Eğitim ve öğretimin ilk evrelerinden itibaren bireyler insanlar arası ilişkiler konusunda eğitilmeli,toplum kadın-erkek eşitliği konusunda bilinçlendirilmeli,kadına saygı kavramı işlenmelidir.

–   Şiddet gören kadınlar kolluk kuvvetlerine başvurduğunda acilen kendilerine koruma sağlanmalıdır.

–    Kadın sığınma evlerinin nitelik ve niceliklerinin iyileştirilmesi ve sayılarının arttırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

–   İstihdam edilen kadın sayısının her geçen gün azaldığı düşünüldüğünde kadının ekonomik olarak güçlendirilmesi ve kadının iş gücüne daha uygun ve aktif olarak katılımı sağlanmalıdır.Kadının ekonomik özgürlüğünü elde etmesi yönünde yapısal engellerin ortadan kaldırılması sağlanmalıdır.

–        Ülkemizde okuryazar olmayan kitlenin çoğunun kadın olduğu düşünüldüğünde kadınların eğitilmesine önem verilmelidir.Özellikle kız çocuklarının eğitimine önem verilmeli,eğitim alanından uzaklaştırılmamaları ve çocuk yaşta evlendirilmelerin önüne geçilmelidir.

–    Kolluk, idari ve adli görevlilerin periyodik ve sürekli eğitimleri sağlanmalıdır. Her birinin uygulayıcı birim olması nedeni ile bu bir zorunluluktur.

Medyada kadına yönelik şiddet,taciz ve tecavüz haberleri kamuoyuna aktarılırken kadının mağduriyetini artıracak,kadını küçük düşürücü ve şiddeti meşrulaştırıcı haber ve yayın dilinden kaçınılmalı,bu konuda RTÜK tarafından etkin denetim sağlanmalıdır.

      Türk Ceza Yasamızda mevcut olan ve hakim takdirine bırakılan;“haksız tahrik indirimi” ve “iyi hal indirimi” ne dair maddelerin, şiddet mağduru kadınlarda, özellikle de tecavüz ve taciz mağduru kadın dosyalarında maddelerin gerekçelerine, amacına, kapsamına ve mehaz kanunlardaki uygulama şekilleri ile uluslararası sözleşmeler hükümlerinin de dikkate alınarak toplumsal cinsiyet bakış açısından kurtulmuş olarak hukuka uygun bir şekilde uygulanmasına özen gösterilmelidir.

        TOPLUM BİR TARAFTAN ANA OLARAK KUTSAL SAYDIĞI KADININ,DİĞER TARAFTA ŞİDDETE UĞRAMASINA NE YAZIK Kİ DUYARSIZ KALMAKTADIR.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI BİZ KAYSERİ BAROSU KADIN HAKLARI KOMİSYONU OLARAK YILMADAN ‘KADINA ŞİDDETE HAYIR’ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ.KADINLARIMIZIN CUMHURİYETİN İLANI İLE ELDE ETTİKLERİ KAZANIMLARA AYKIRI YASAL DEĞİŞİKLİKLERİN HER ZAMAN KARŞISINDA OLACAĞIZ.