Kapadokya Üniversitesi Montessori Anaokulu’ndan haberler

Çocuğumu Översem Şımarır mı?

Dr. Öğr. Üyesi Rumeysa HOŞOĞLU

Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Lisans Programı

Doğrusu şudur ki, hayır! Çocuğu övmek onu şımartmaz veya her olumlu davranışı için övgü beklemesine neden olmaz. Aslında bu düşüncenin tam tersinin doğru olduğunu söyleyebiliriz: Her olumlu davranış için övgü bekleyen çocuklar, ebeveynlerinden çok az övgü alan çocuklardır.

Unutulmaması gerekir ki, çocuklar gördüklerini ve duyduklarını taklit ederler. Ailesinden sıklıkla olumlu mesajlar alan çocukların, olumlu düşünmeyi içselleştirme ihtimali çok daha yüksek olmaktadır. Bu da hem çocuğun öz güven gelişimini desteklemekte hem de aynı tutumu çevresindeki kişilere de göstermesi üzerinde etkili olmaktadır. Araştırmalar da ebeveynleri tarafından olumlu ifadelerle konuşulan ve çok övülen çocukların, diğer yaşıtlarına göre, daha yüksek bir öz güven geliştirdiklerini ve arkadaşları arasında daha popüler olduklarını göstermektedir. Aynı zamanda, ne ekersen onu biçersin prensibinde olduğu gibi, bu çocukların kendilerinin de çevrelerindeki kişilerle olumlu ifadeler kullanarak konuştuklarını ve çevrelerindeki kişileri övdükleri gözlenmektedir. Elbette bu durumun tersi de söz konusu olmaktadır. Ailesinden sıklıkla olumsuz ve eleştirel geri bildirimler alan çocuklar, kendi kendileri ile olumsuz iç konuşmalar yapmayı model almaktadır.

Diğer tüm ilişki türlerinde (eşler arasındaki, iş arkadaşları arasındaki vb.) olduğu gibi, eğer bir kişi (ebeveyn) kendi davranışları üzerinde olumlu değişiklikler yapmayı reddederse, diğer kişide (çocuk) de olumlu gelişmeler olmasını beklemek gerçekçi olmamaktadır. Bu nedenle, ebeveynlerin çocuklarının yaptığı olumlu davranışlara odaklanmayı ve çocuklarının çabasını övmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Bir başka ifade ile eğer ilk olarak ebeveynler değişme sorumluluğunu üstlenirse, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkide olumlu değişiklikler olacaktır. Daha sonra da çocuklar, büyük olasılıkla, bu olumlu davranışları tekrarlayacak ve geliştirecektir.

Neden bazı ebeveynler çocuklarını övme konusunda sorun yaşamazken, bazı ebeveynler için çocuğunu övmek zordur?

Çoğunlukla, kendi çocukluklarında övgü almayan bireyler, yetişkinlik dönemlerinde, kendi kendilerini övmeyen ebeveynler olmaktadırlar. Bu ebeveynler sıklıkla, yaptıkları hatalar veya yaşadıkları çelişkili durumlar karşısında kendilerini çok sert eleştirmektedirler. Aynı zamanda, çocuklarına kendi yaşadıkları sorunları anlatabilmekte fakat evdeki veya işteki başarılarından çok nadir bahsetmektedirler.

Diğer taraftan, bu ebeveynlerin, kendilerini övme konusunda da çocuklarına model olamadıkları gözlenmektedir. Eğer bu bireyler kendi iç seslerine kulak verirlerse, ‘Bu sorunu başarıyla çözdüm’, ‘Bu durum karşısında sakinliğimi koruyabildim’ gibi iç konuşmalar yapmadıklarını fark edeceklerdir. Bu ebeveynler her hataları karşısında kendi kendilerini hemen eleştirmektedirler. Hâlbuki çocuklar için ebeveynlerinin kendilerini öven ifadeler kullandıklarını görmek, bu ifadeleri kullanmayı model almak için son derece önemli olmaktadır. Örneğin bir ebeveyn olarak şöyle söyleyebilirsiniz ‘Bugün ofiste çok iyi bir iş çıkardım’. Kendi kendinizi överek model olursanız, çocuklarınıza, kendi kendileri ile olumlu ifadeler kullanarak konuşmayı ve bu durumu içselleştirmeyi öğretmiş olursunuz. Bundan dolayı çocuğunu övmekte zorlanan ebeveynlerin ilk olarak kendi kendileri ile olumlu ifadeler kullanarak konuşmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Bunu başardıktan sonra, çocukları ile de olumlu ifadelerle konuştuklarını ve onları övmeye başladıklarını fark edeceklerdir.

Bazı ebeveynler çocuklarını cesaretlendirmeleri gerektiğine inanırlar fakat onları övmezler. Bu aileler genellikle, eğer överse çocuğunun şımaracağından veya övülmeden olumlu bir davranış yapmamaya alışacağından endişe eden ailelerdir. Çocuklarına, davranışlarını destekleyici ifadeler söylerler fakat onları övmekten kaçınırlar. Ancak araştırmalar, çok övgü aldığı için davranış problemleri gösteren çocuk sayısının oldukça nadir olduğunu göstermektedir. Genellikle problem tam tersi olduğunda görülmektedir. Bir başka ifade ile çok fazla sayıda emir/komut alan ve çok eleştirilen ancak çok az övgü alan çocuklarda davranış problemlerine daha çok rastlanılmaktadır. Bu nedenle ebeveynler, çocuklarında olumlu davranışlar gördüklerinde, onlara olumlu ifadeler söylemekten, basit cesaretlendirici sözcükler kullanmaktan ve onları olabildiğince övmekten endişe etmemelidir.

Sevgi ve Disiplin

Psikolog Dr. Öğr. Üyesi Ferihan Tanrıkut

Beşeri Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkanı

Hayatımızdaki en güzel hediyeler olan çocuklara …

Çocuk yetiştirmek bir sanattır ve kalbinizde kendiniz ve çocuğunuz için neyin doğru olduğunu genelde bilirsiniz. Dünyanın her yerinde, müzisyenler notaları ahenkli bir şekilde bir araya getirerek güzel müzikler yaratmak için yarışıyorlar. Çocuklarımızın güzel müzikler gibi ahenkli olmalarını sağlamak için onlara sevgi ve disiplini birlikte vermemiz gereklidir. Sadece sevgi ya da sadece disiplinle büyütülen çocukların çoğu problemli olurlar. Şimdi sevgi ve disiplini kısaca gözden geçirelim.

Sevgi, çocuk için nedir? Sevgimizi göstermek için çocuğumuza sarılmak, dokunmak, onlarla kaliteli vakit geçirmek (oyun oynamak, evdeki işleri birlikte yapmak, sanatsal faaliyetler ve fiziksel aktiviteler, spor gibi) çok önemlidir. Çocuk ancak bu şekilde soyut bir kavram olan sevgiyi anlar ve hisseder.

Sarılmak, dokunmak çocuklarımızla kalıcı bağlar kurmamıza yardımcı olur ve sevgi, empati, güven ve huzur, sakinlik hormonu olan oksitosin düzeylerini yükseltir. Bir bebek doğmadan önce dahi gebe anne beyni oksitosin salgılar (Oksitosin doğum sırasında bebeğin hareket etmesini sağlayan kasılmaların nedenidir, anne sütünün gelmesini sağlar ve anne ve çocuğu arasında sıkı bir bağ kurulmasına yardımcı olur). Ancak bu bağ sadece anneye özgü değildir. Babalar, üvey ebeveynler ve koruyucu aileler de çocuklarına sarıldıklarında oksitosin düzeylerinde artış görülebilir. Yüksek düzeyde oksitosinin nabzı yavaşlattığı ve kan basıncını düşürdüğü görülmüştür. Aynı zamanda, çocuğunuza sarıldığınız ve onu kucakladığınız zaman çocuğunuzun ve sizin beyniniz dopamin de salgılar (ödülün işareti olan zevk hormonu). Sarılmanın verdiği bu zevk bebeklerin ve çocukların sizin kokunuzu tanımasını ve sizin de onların kokusunu tanımanızı sağlar ki bu da bağ kurmak bakımından çok önemlidir. Sarılmak acının azalmasını da sağlar.

Çocuğun sevildiğini hissetmesi için sadece sarılmak yetmez. Beş S kuralı (SSSSS) dediğimiz kural çocuklarımızın ve bizim hayatımızda olmazsa olmazlardandır. “Sevgi, Saygı, Sorumluluk, Sanat, Spor.” Çocuğumuzun sevgiyi hissetmesi için bunları elimizden geldiğince çocuğumuzla birlikte yapmalıyız. Bilindiği gibi çocuklar her şeyi taklit eden, örnek alan varlıklardır. Çocuklarımız ve bizler, bizi yetiştirenlerin eserleriyiz. Biz çevremizdeki insanlara, hayvanlara, bitkilere saygı göstermeyi pratikler yaparak çocuğumuza öğretmeliyiz. Çocuğumuza evde ve dışarıda mutlaka yaşamı paylaşmak ve emeği öğretmek adına küçük sorumluluklar (ders dışında) vermeliyiz. Mesela, her gün sofrayı hazırlarken ve kaldırırken, çamaşırları sererken ya da toplarken, bulaşık makinesini boşaltırken, evi toplarken, yemek yaparken çocuğunuzun yaşına uygun küçük sorumluluklar verebilirsiniz (1 yaşındaki yürümeye başlayan çocukla başlayabilirsiniz). Özellikle çocuğunuzun sevdiği şeyleri, sanatsal ve fiziksel aktiviteler gibi mutlaka birlikte yapmaya vakit ayırmalısınız ki, çocuğunuz sevgiyi anlasın ve hissetsin. Aynı zamanda bu paylaşımlar esnasında, oksitosin, dopamin gibi hormonlar salgılandığı için birbirinize karşı bağınız güçlenir.

Bu yazıyı okurken içinizden bu beş S kuralını uygulamak zor, çocuğum evde iş yapmaz ki, hep kendi dediği olsun ister, resim, müzik, spor sevmez, telefon, tablet başından kalkmaz diyenlerinizi duyar gibiyim. İşte bu aşamada disiplin gereklidir.

Disiplin denince genelde insanların ilk aklına gelen: Çocuğun istenilen davranışları göstermesi için korkutmak, dövmek, canını acıtmak; çocuğu suçlamak ve suçluluk duygusu aşılayarak utandırmak; çocuğa ceza vermektir (bir yere kapatmak gibi).

Burada anlatacağım disiplin yukarıdaki gibi geleneksel bir ceza yöntemi değildir. Öyle olsa cezaevlerinden çıkan herkes doğru davranmayı öğrenirdi. Burada anlatacağım çocuğun ‘’iç disiplini’’ kazanması ile ilgili bir yöntemdir. Disiplin çocuklarımızın bu dünyada kolay ve mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli bir metot dur. Çocuklarımızı sadece sevmek yetmez onlara sevgiden sonra verilmesi gereken en önemli şeylerden biri de disiplindir. Bu da ‘sevgi + disiplin’ denen metotla kolayca uygulanır. Eğer aile ortamında kural, ciddiyet yoksa çocuk iç kontrol mekanizmalarını geliştiremez ve sürekli 2 yaşında gibi davranır hatta 15, 25 yaşına bile gelse bu devam eder. İçsel disiplini öğrenmemiş çocuk için dışarıdaki hayat çok zordur. Eğer bir aile çocuğuna, her zaman, çocuğun istediği gibi hareket etmesine izin verirse iyilik yapıyorum derken bilmeden çok zarar vermiş olur. Çok şımartılmış, her istediği yapılan çocuklar dışarıda da herkesin onların istediklerini yapmasını bekledikleri için çok mutsuz, mızmız, yalnız, kızgın, olarak büyürler ve ileride de bu yüzden mutsuz, yalnız, problemli, hatta işsiz, toplum dışı kalırlar ve hatta istedikleri olmadığı için şiddet gösterirler.

Disiplin kendi kendinle ve diğer insanlarla uyumlu olmaktır, kendini en zor durumlarda bile kontrol edebilmektir. ‘sevgi + disiplin’ denen bu metotla anne çocuğuna sürekli ‘seni seviyorum, bu yüzden bu kötü davranışı yapmana izin vermeyeceğim’ mesajını vermiş olur. Mesela, çocuğunuz dışarıda dolaşırken başkasına ait bir şey gördü ve sürekli istiyor, siz hayır dediğiniz halde dinlemiyor ve sürekli diretip hırçınlık yapıyor, bağırıyor, ağlıyor diyelim. Eğer çocuğunuz sussun diye istediğini yaparsanız, çocuğunuzun kendini ve kötü davranışlarını kontrol edebilme şansını elinden almış olursunuz. Peki böyle bir durumda yapmanız gereken nedir? Önce davranışının neden yanlış olduğunu söyleyin. Mesela, istediği şeyin başkasına ait olduğu gibi, çocuğunuzun anlayacağı şekilde sakince anlatın. Çocuğunuz küçükse kucağınıza alın ve onun kötü davranışlarının ve bağırmasının, ağlamasının geçmesini bekleyin. Bu sırada kulağına, güven içindesin, emin ellerdesin, seni sevdiğimi bilmeni isterim. Sen kendini ve bu kötü davranışlarını kolayca kontrol edebilirsin, güzel davranışları seçtiğin için teşekkürler gibi sözler söyleyin. Ve kesinlikle çocuğunuz susana kadar buna devam edin. Çevredeki insanların bakışlarına aldırmayın. Sakinleşince de bu kötü davranışı neden yaptın? , karnın mı aç?, yorgun musun? gibi sorular sorarak çocuğun farkındalık kazanmasını sağlayın. Tabii bu yöntemi evde bebeklikten itibaren uygularsanız, zaten dışarıda böyle bir şey yaşamazsınız, ya da yaşasanız bile çok kolay kontrol altına alırsınız. Peki bu metodu evde nasıl uygularsınız.

Bu metod iki faktör üstüne kuruludur.

  1. dur ve düşün,
  2. konuşmak, anlaşmak,

Çocuğunuz kendisine ya da başka birine, ya da bir eşyaya zarar verecek bir şey yaptığında, önce kendinize sorun: Yanlış olan ne? Bunun nasıl üstesinden gelebilirim? Yani, başlamadan önce neyi öğretmeniz gerektiğini bilmeniz lazım. Daha sonra çocuğu olay yerinden uzaklaştırıp, beklemeden, anında (daha sonra konuşurum derseniz, çocuk daha sonra ne olduğunu, neden yaptığını hatırlamayacağı için boşuna olur) gözünüzün önünde olacak şekilde bir boş köşeye yüzü duvara gelecek şekilde bırakın, elinde bir şey olmasın (mutfakta ya da başka yerde işiniz olsa bile bunu her yerde anında, çocuğunuz yanınızdayken uygulamanız çok çok önemli). Ve ona sizinle aynı fikirde olana kadar (o andaki doğru davranış neyse) orada kalmasını söyleyin. Ya da çocuğu arkadan tutun, kucağınıza alın ve sizinle aynı fikirde olana kadar bırakmayın. Ve çocuk gerçekten sakinleşip, birkaç özür kelimesi söylediğinde ya da özür davranışı gösterdiğinde (kafasını kaldırıp gözlerini açarak size bakması gibi) çocuğu bırakın. Burada en önemli şey bunu sürekli ve her yerde yapmaktır (evde misafir bile olsa, başka bir odaya gidip hemen uygulamalısını). Sonra da çocuğa, neden böyle davrandın? Kendini nasıl hissettin? Sen bu davranışı yapınca ben ne hissettim? Bu yaptığın kötü davranış yüzünden kim zarar gördü? Böyle olmamızı mı istersin yoksa mutlu huzurlu olmamızı mı istersin? Emin olun genelde her çocuk (fiziksel yada psikolojik olarak rahatsız değilse) mutlu, huzurlu olmayı seçiyor. Gelecekte böyle bir durumda ne yapacaksın? Şimdi git ve doğrusunu bana göster deyip doğru şeyi yapana kadar bekleyin ve teşekkür edin.

Çocuk büyüdüğünde ise kötü bir davranış yaptığı zaman, yanımda dur ve bu davranışa neyin sebep olduğunu düşün. Sebebi bulduğunda konuşacağız deyin. Sonra şu soruları sorabilirsiniz. Ne oldu? Neden böyle davrandın? Kim sebep oldu? O anda neye ihtiyacın vardı ne hissediyordun? Bu konuda seninde düşündüğün bir şey var mı? Bu kötü davranışı yapınca ne oldu? Ben senin bu davranışın karşısında ne yaptım, ne hissettim? Bu yaptığın kötü davranış yüzünden kim zarar gördü? Böyle olmamızı mı istersin yoksa mutlu huzurlu olmamızı mı istersin? Gelecekte böyle bir durumda ne yapacaksın? Şimdi git ve doğrusunu bana göster deyip doğru şeyi yapana kadar bekleyin ve teşekkür edin.

Evet sevgili ve değerli çocuklar, anneler, babalar, ablalar, abiler, anneanneler, babaanneler, dedeler, teyzeler, dayılar, amcalar, halalar, yengeler, enişteler ve öğretmenlerimiz burada çocuklarımız için anlattığım sevgi + disiplin yöntemi biz yetişkinlerinde hayatımızda uygulaması gereken bir yöntemdir. Hepinize hayatınızda sevgi ve disiplin dengesini sağladığınız mutlu, huzurlu, sağlıklı günler dilerim.

Çocuk-Erkil Aileler

Psikolog Ögr. Gör. Demet Vadi

Kapadokya Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Önlisans Program Başkanı

Çocuklarımızın bizim için anlamı nedir? Bu soruya hepimizin cevabı hemen hemen aynı olacaktır.’’ Çocuklarımız bizim her şeyimiz’’ Evet çocuklarımız her şeyimiz. Onların iyi birer insan olarak yetişmesi için elimizden geleni hatta çok daha fazlasını yapmak hepimiz için oldukça önemli. Ancak bakıyorum da bunu yaparken son yıllarda bu ilginin biraz dozunu kaçırdık galiba. Böyle miydi eskiden çocuğun anlamı? Kendi içinde yetiştiğimiz ana erkil, baba erkil aile modelinde çocuk sıradandı, doğduğu andan itibaren evde iktidar çocuğa teslim edilmezdi. Kurduğumuz ailemizin içine çocuk gelir ve önce aileye sonra çevreye uyum sağlar ve bu uyum sağlama süreci içinde kişiliği de gelişirdi. Peki; biz ne ara “çocuk erkil aileler” haline geldik, çocuklar ne zaman iktidarı ele geçirdi. Çocuklar evdeki tek hakim; ne yeneceğine, ne seyredileceğine, nereye gidileceğine onlar karar veriyor…
Reklamları izliyorsanız tümüyle çocuklara yönelik olduğunu görürsünüz. Bu arada bir dipnot vermiş olayım. Bir toplumun yapısını, gidişatını öğrenmek için reklamları analiz etmek iyi bir seçenektir. Pazarlamacılar çözmüş bu dinamiği, tüm ürün pazarlamalarında hedef çocuklar. Çünkü evde alınacak tüm ürünlerde çocukların fikri soruluyor.
90’lı yılların başından itibaren ebeveynlere çocukları ile arkadaş olmaları söylenmeye başladı ve böylece çocuklar iktidara geldi. Şimdi bu iktidarı ele geçirmek çok mümkün görünmüyor. Günümüzde çocuğun ailedeki rolünün “çocukluk” olduğu, anne babanın da anne baba olması gerektiği vurgulansa da artık ipin ucu kaçmış görünüyor. Arada kayıp nesillerin neler yaşayıp göreceği çok da sürpriz değil.

Çocukluğunda tüm sorunlardan uzak tutmaya çalıştığımız, sorunla karşılaşınca da çocuğun haberi bile olmadan çözümü ayaklarının altına serdiğimiz çocuklarımızın yetişkinliğinde mükemmel bir insan olmasını bekliyoruz. Sokağın yani çevrenin olumsuz etkilerinden korumak adına çocuklarımızı teknoloji bağımlısı, televizyon karşısında yemek yedirebildiğimiz, obez insanlar haline getiriyoruz. Üzüntü, hayal kırıklığı gibi olumsuz duygularla tanıştırmamak adına ebeveynler olarak ıssız adamlar yetiştiriyoruz. Artık yoklukla hiç tanışmamış, daha istemeden her şeyi önüne serdiğimiz, gereğinden fazla özgürlük tanınmış ama neredeyse hiç sorumluluk verilmemiş, elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış, mızmız, şımarık ve saygısız çocuklarımız var.

Anne babalar hayatlarını sadece çocuklarının mutlu olması, eğlenmesi, keyif alması ve isteklerinin gerçekleşmesi üzerine kuruyor ve dünya onların etrafında dönüyor duygusuyla yetişiyorlar. Oysa kendisine zaman ayırmayan, kendisi için hayatı yaşamayan ebeveynlerin hayal kırıklıkları da daha büyük yaşanıyor. Biz böyle yaptıkça çocuklarımız da dünyanın kendi etrafında döndüğü düşüncesine kapılıyor. Sonra karşılaştığı küçük engelleri bile nasıl çözeceğini bilmediği öğrenmediği için ve her şey kendisine hak olduğu için engelleri ortadan kaldırmayı da bir hak olarak görüyor. Böyle olunca da kız arkadaşı tarafından terkedildiği için canına kıyan, kopya çektiği için disipline başvuran hocasını öldüren; engellenme eşiği düşük, her şeyi maddiyatla elde edeceğini düşünen son derece bencil, sorumluluk almamak adına evliliğe bile sıcak bakmayan, evlense bile çocuk sorumluluğu almak istemeyen gençlerle karşılaşıyoruz.

Çocuk-erkil ailelerin çoğaldığı ve bu ailelerden yetişen çocukların oluşturduğu sorunlu bir topluma doğru koşar adım gidiyoruz. Sevgisiz ve şiddet kullanarak çocuk yetiştirmek ne kadar tehlikeliyse abartılı bir sevgi, büyük bir hoşgörü ve özgürlükle çocuk yetiştirmek de bir o kadar tehlike oluşturur. Gerektiğinde destek olacağız, sevgi göstereceğiz tabi ki boş bırakmayacağız ama dozunu kaçırmadan.

Peki ne yapmalıyız?

Doğduğundan itibaren tüm ev ortamını ona göre hazırlamak yerine, bizim ortamımıza uyum sağlamasını desteklemeliyiz, o uyurken kuş uçurtmamak yerine o ortamda uyumaya alışmalı. Sonuçta alışkanlıklarını biz oluştururuz. Zekanın en sevdiğim tanımı ‘’uyum sağlayabilme yeteneğidir’’şeklinde olan tanımıdır. İyi çocuk yetiştirmenin çocuğu bilgiye boğmakla değil, çocuğun bilgiyi kendisinin bulmasını sağlamakla gerçekleştiğini kabul etmemiz gerekir. Bir yere kadar bilgi de önemli değil, zaten iyi karakterli çocuklar yetiştirebilirsek çocuk bilgiye her şekilde ulaşacaktır. “Önce yaptıklarımızla örnek olmalı, sonra yaşına uygun işleri tecrübe etmesine fırsat vermeliyiz. Çocuğun yapacağı hataları, onun için öğrenme fırsatı olarak görmeli ve en önemlisi onu olduğu gibi kabul edebilmeliyiz. İyi yaptığı şeylerin yanında hiç yapamadığı veya iyi yapamadığı becerilerde mutlaka olacaktır. Önce biz onu mükemmel bir varlık olarak değil de hataları ve eksik yanları ile kabul edip, onun da kendisiyle ilgili gerçekçi beklentiler geliştirmesini sağlamalıyız. Yeteneklerinin üstünde beklenti oluşması durumunda çocuk ciddi bir baskı hisseder, bu baskı onu yanlış yollara götürebilir.

Çocuk için en kötü şeylerden birisi de kuralsızlık. Ailenin önceden belirlediği ve üstünde fikir birliğine vardığı kurallar önce ebeveyn tarafından örnek alınması açısından uygulanır ve çocuk bu kurallara uymayı eninde sonunda öğrenir. Bunun için kararlı olunması yeterlidir. Okul öncesi velilerle yaptığım görüşmelerde velilerimizden okul kuralları ile ilgili çocuklarının ‘’okulda kurallara uyulur’’ dediklerini ama evde aynı kurallara uymak istemedikleri şeklinde geribildirimler alıyorum. Bunun nedeni, okul çocuk için otoriteyi temsil ediyor ve koyduğu kurallar pazarlığa açık değil. Çocuğa ‘hayır’ demenin herhangi bir yanlış taraf yoktur. Ama bu konuda kararlı olunmalı. ‘Hayır’ deyip, çocuk mızmızlandıktan sonra pes ederseniz, çocuğa mızmızlanmanın etkili bir yol olduğunu öğretmiş olursunuz.

Son dönemlerde okul öncesi eğitimde uygulanan yöntemlerden biri olan montessori eğitiminin bu kadar revaçta olmasının nedeni de bu zaten. Bu yönteme göre çocuk yapılandırılmış doğal bir çevrede özgürce hareket ederek ve kendisi için özel olarak hazırlanmış doğal materyallerle etkileşime girerek kendi öğrenme sürecini yapılandırabilir. Çocuğun özgürlüğü kısıtlandığında ve sürekli engellendiğinde bir yetişkin tarafından kontrol edilen dıştan denetimli, kendi kendine yeterli gelmediğini düşünerek öğrenme için harekete geçemeyen bir birey olarak büyümesi kaçınılmazdır. Hatta bu çocuklar yaşamı boyunca kendisine devamlı bir şeyler öğretilmesini bekleyen bireyler olarak karşımıza çıkabilirler.

Çocuğun özgür olması her istediğini, istediği zamanda yapabilmesi anlamına mı gelmektedir?

Montessori yönteminde bahsedilen özgürlük; iç disiplini gelişmiş olan bireylerin kendisi için doğru seçimler yapma ve mantıklı düşünebilme yeteneğini geliştirmesi anlamına gelmektedir. Çocuk içsel gelişiminin bir ihtiyacı olarak başlattığı amaçlı bir görevi üstlenir ve dikkatini o görev üzerinde uzun süreler yoğunlaştırabilir. Geleneksel eğitim anlayışında çocuklara özgürlük verildiğinde disiplinden söz etmenin çok mümkün olamayacağı düşüncesinin aksine Montessori yönteminde özgürlük ve disiplin bir arada ele alınmıştır. Özgür olan birey kendi iç disiplinini oluşturur, sürekli dışardan güdülmeye ihtiyaç hissetmez.

Montessori eğitimi özgürlük ve disiplini sağladığı gibi, çocuğun güvenliğini sağlar, bağımsızlığını teşvik eder ve çocukta öğrenme isteği oluşturacak fırsatlar yaratır. Öğrenmede deneyim, aktivitede bulunmak ve problem çözmek en önemli unsurlardandır. Çocuk en iyi yaparak, yaşayarak öğrenir. Tüm bu farkındalıkların ışığında ‘’iyi insan yetiştirmek ‘’ en önemli görevimiz olmalıdır. İnsan-erkil ailelerin içinde iyi insan yetiştirebilmek dileklerimle.