İyi düşünün…(Köşe yazısı 25.04.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Son günlerde Türkiye’deki siyasilerin rezilliğini, gençliğimizde biz çok izledik.

Bizim kuşak gençliğini bu nedenle yaşayamadı.

45 yıllık meslek hayatımda, Kayseri’deki polis, asker diğer kamu görevlileri ya da sivil Şehitlerin neredeyse tamamının ilk haberinden, son yolculuklarına kadar adım adım takip ettim, haber yaptım.

Acının ilk haber verildiği anda, Şehit ailelerinin tepkilerini normal karşıladık.

Sonrasında kucaklaşıp çok ağladık, duygulandık.

Onların ‘istemeden oldu’ gibi başlayan özürleri ‘Vatan sağ olsun’ sözleri karşısında ezildik.

***

1980 sonrası Kayseri’ye gelen ya da Türkiye’deki toplu Şehit olaylarında Kayseri her zaman tepkisini ilk gösteren şehirlerden biri oldu.

Sonra işin içine birileri siyaseti, parti işaretlerini, flamalarını sokunca iş çığırından çıkmaya başladı.

Şehit cenazelerine katılımlar giderek düştü.

Sonrasında ise Şehit cenazeleri, adeta kaçırılırcasına Hunat Hatun ya da Camikebir’den değil, çoğu kişinin bilmediği, duymadığı camiden kaldırılmaya adeta ‘toplumsal tepki’ nedeniyle Şehitliğe yakın yerdeki camideki namaz ile kaçırılır oldu. Halen buna tepkiler çok.

Ama inşallah son Şehitten sonra bir daha yeni Şehitlerimiz olmaz, bunu da yaşamayız.

***

Kayseri’de  bir Şehit Cenazesinde buna benzer bir olayı da yaşamıştık.

Enerji ve Tabi Kaynaklar bakanı iken Taner yıldız Şehitlikte saldırıya uğramış, burnu kırılmıştı.

Yapılan soruşturmada, olayı gerçekleştiren bir öğretmen dışına gidilemedi.

Bu olayda uzun süre konuşuldu, kapandı.

Aynı dönemlerde yaşanan Şehit cenazelerinde ‘parti propagandası ve işareti yapmayın, flama getirmeyin’ çağrılarına pek de uyulmadı.

Bugün 81 milyonun Şehitlerinin cenazesinde, Şehit aileleri ya da yakınları değil, şovmenler, provokatörler, ya çelenklere saldırdı, ya da cenazeye gelen bazı partililere tepki gösterdi.

Şehit cenazelerine gelseler bir suç, gelmeseler ayrı bir suç. Bunun ortası da yok.

Oysa, Şehit cenazeleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve milletini bölmek, parçalamak için terörü destekleyenlere ‘toplumsal tepki’ için ‘kenetlenme, birleşme, dayanışma, tek yumruk olmanın en güzel örneği olmalı.

Acı ama gerçek, bazı fırsatçılar bunun neredeyse her türlü siyasetini, ticaretini yapıyor.

***

Ankara Çubuk’taki son olay bile, bence Devleti küçük düşürmek için bir oyunun parçası oldu.

Biz gazeteciler, bu tip cenazelerde nasıl önlemler alındığını iyi biliriz.

Bir de buna liderler, bakanlar, üst düzey bürokratlar geliyorsa kuş uçurtulmaz.

Gel gelelim, birkaç kez değişik yerlerde saldırıya uğrayan ana muhalefet lideri önce sözlü, sonra tekme-tokat-yumruklu, hakaretli saldırıya uğruyor.

Güvenlik yetersiz kalıyor. Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya ve diğer güvenlik güçleri, saldırganları durdurmak için ‘beni ve bizi linç etmeden o eve ulaşamazsınız’ diyor.

Birkaç kendini bilmez, erkeği, kadını , muhtarın, ev sahibinin, Şehit yakınlarının gösterdiği hassasiyeti gösteremiyor ‘O evi yakalım’ diye adeta Sivas Madımak oteldeki gibi yeni bir fitili ateşlemeye çalışıyor.

***

Peki bunun sorumlusu ve sorumluları kim?

5 yılda 7 seçim yapanlar mı, yoksa son seçim öncesi ağıza alınmayacak hakaretlerle birbirini suçlayan, toplumu ayrıştıran ‘siyasi üslup’ mu?

Daha da ötesi, kimsenin kabullenmediği son olaydan sonra yapılan talihsiz açıklamalar ve yapanlar mı?

Millet seçim öncesinden ‘geçim derdi’, partili Cumhurbaşkanlığı ve hükümet sistemi, ekonomik kriz, işsizlik, pahalılık, asgari ücretin yetersizliği, özelleştirmeler, ittifaklar, İstanbul seçimlerindeki rezillikler, iddialar gibi bir çok nedenle birbiri ile kavgalı hale geldi, ayrıştı.

***

Geçmişi eleştirirken o liderleri özleyen ve aramaya başlayanlar, bugün ki siyasi parti liderlerini ‘konuşma üslupları’nı değiştirmeleri, birlik, beraberlik mesajları vermelerini, yapıcı olmalarını, sorunları hep birlikte çözmek için projeler üretmelerini istiyor.

Bunu isterken, makam saltanatlarını, koltuk hırslarını ve yıkıcı dillerini bir kenara bırakıp, seçim öncesi ‘oy dilenciliği’ yaparken gezdikleri gibi kendi içlerinde olmasını diliyor.

Her olaydan sonra ‘sağduyu’ çağrıları son olayda da görüldüğü gibi milleti galeyana getirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor ‘toplumsal patlama’ya doğru götürüyor.

Burada suçlu varsa o da konuşmalarına dikkat etmeyen, halkı kin ve nefrete sürükleyen, ağıza alınmayacak hakaretli dil kullanan, yanyana geldiklerinde tokalaşmayıp, kucaklaşmayan, sandıktan çıkan sonucu bir türlü kabullenemeyen ‘ülkeyi yönetenler’den başkası olamaz.

***

Her kim olursa olsun, son olayı yaratan, karışan varsa yakalanmalı, adalet önünde hesap sorulmalı, en ağır ceza verilmeli.

Adaleti savunan bazıları da bunun ticaretini ve kendi reklamlarını yapmak için yarışmamalı. Kendilerini en iyi dindar, milliyetçi, demokrat, muhafazakar gösterenlerde sosyal paylaşımlar üzerinden yeni algılar oluşturmamalı, devlete ve güvenlik güçlerine, hatta acılı ailelere yardımcı olmalı.

Her zaman diyorum yine tekrar edeceğim.

Adalet bir gün herkese lazım olabilir.