FBI’nın akıllı bisikleti, ekonomik beklentiler ve diğer ekonomi-teknoloji haberleri..

İç Anadolu bölgesinde işverenler 2021’e istihdam beklentisiyle giriyor
ManpowerGroup İstihdama Genel Bakış Araştırması’na göre yeni yılın ilk çeyreğine yönelik net istihdam görünümü +%3’ü gösteriyor. Araştırma kapsamındaki beş bölgenin tamamında işverenler, 2021’in ilk çeyreği boyunca personel sayısının artmasını bekliyor. Araştırmada İç Anadolu bölgesindeki işverenlerin istihdam görünümleri +%8 olarak ölçülürken bölgedeki işe alım beklentilerinin bir önceki çeyreğe kıyasla istikrarlı bir seyir izlediği, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla da aynı kaldığı görülüyor.
ManpowerGroup İstihdama Genel Bakış Araştırması’na göre İç Anadolu bölgesindeki işverenler 2021’in ilk çeyreği boyunca personel sayılarının artmasını bekliyor. Araştırmada İç Anadolu bölgesindeki işverenlerin istihdam görünümleri +%8 olarak ölçülürken, en güçlü istihdam piyasasının beklendiği bölge +%15 ile Karadeniz bölgesi oldu. Marmara bölgesi +%11, Ege bölgesi +%6, Akdeniz bölgesiyse +%3 istihdam görünümü sunuyor.
İç Anadolu bölgesinde bir önceki çeyreğe kıyasla işe alım beklentileri istikrarlı bir seyir izlerken, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla işe alım beklentisi değişmemiş görünüyor. Önceki çeyreğe kıyasla Marmara bölgesinde işe alım beklentileri yüzde 4 puan azalırken, Ege bölgesindeki işverenler bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 2 puan daha düşük işe alım beklentisi bildiriyor. İşe alım beklentisi çeyrekten çeyreğe Karadeniz bölgesinde de yüzde 2 puan artmış bulunuyor.
Bir önceki yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında Ege ve Akdeniz bölgelerinde işe alım beklentileri sırasıyla yüzde 9 ve yüzde 7 puan puan azalmış görünüyor. Bununla birlikte Karadeniz bölgesindeki işverenlerin işe alım beklentileri bir 2020’nin ilk çeyreğine kıyasla yüzde 8 puan artmış bulunuyor. Marmara bölgesindeki istihdam görünümü bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla değişmemiş görünüyor.

MVA İstihdam Görünümü (%)
KARADENİZ +%15
MARMARA +%11
İÇ ANADOLU +%8
EGE +%6
AKDENİZ +%3

2021’in ilk çeyreğinde Türk işverenleri arasında işe alım beklentisi ılımlı
ManpowerGroup İstihdama Genel Bakış Araştırması, Türk işverenlerin 2021’in ilk çeyreğine yönelik olarak ılımlı seviyede işe alım beklentilerine sahip olduğunu ortaya koydu. COVID-19 salgınının şartları altında 757 Türk işverenin görüşlerine baş vurularak yapılan araştırmanın verilerine göre Türk işverenlerin yüzde 14’ü 2021’in ilk çeyreğinde istihdam artışı beklerken, yüzde 11’i azalma öngörüyor ve yüzde 70’i ise değişiklik olmayacağını tahmin ediyor. Yeni yılın ilk çeyreğine yönelik net istihdam görünümü ise +%3’ü gösteriyor. Mevsimsel verilerden arındırılmış görünüm ise +%8 olarak ölçülüyor. 2020’nin son çeyreğine kıyasla yüzde 2 puan azalma gösteren işe alım planları geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3 puan daha düşük olarak ölçüldü.
ManpowerGroup Türkiye Genel Müdürü Feyza Narlı, Türkiye’nin 2021 ilk çeyrek istihdam görünümü hakkında şunları söyledi: “COVID-19 salgınına karşı yürütülen küresel mücadele kapsamında, aşı geliştirme çabalarında belirli aşamalara gelinmesi gibi olumlu gelişmeler yaşansa da birçok ülkede istihdam görünümünü etkileyen karantina önlemleri halen yürürlükte. Ülkemizde de bunun etkileri görülüyor olsa da Üretim sektörü işe alım beklentilerinde iyimserliğe liderlik ediyor. Restoran ve Otelcilik sektörü en fazla etkilenmiş sektör olup işe alım trendlerinde en temkinli görünüm sunuyor. Tüm dünya için taze bir başlangıç olma beklentisiyle beklenen 2021 yılının eşiğinde küresel işe alım beklentilerinde toparlanma sinyallerini görmekse mutluluk verici.”
Türk işverenlerin yüzde 28’i bir yıl içerisinde COVID-19 öncesi işe alım seviyelerine geri dönmeyi bekliyor
ManpowerGroup İstihdama Genel Bakış Araştırması’nda, işverenlere COVID-19 öncesi işe alım seviyelerine dönüş beklentilerine ilişkin ek bir soru da yöneltildi. Verilere göre Türkiye’deki işverenlerin yüzde 28’i COVID öncesi işe alım seviyelerine bir yıl içerisinde dönebileceklerini düşünüyor.
2021’in ilk çeyreği için en yüksek istihdam artışı beklentisi Üretim sektöründe
ManpowerGroup İstihdama Genel Bakış Araştırması verilerine göre, araştırma kapsamındaki sekiz sektörün yedisinde işverenler önümüzdeki çeyrekte işe alım seviyelerinde artış beklentisine sahip.  İşverenlerin en güçlü işe alım beklentileri bildirdiği sektör +%19 istihdam görünümüyle Üretim sektörü olurken, bunu istihdam görünümünün +%12 olarak ölçüldüğü Finans ve Kurumsal Hizmetler sektörü takip ediyor. İlaç ve Diğer Üretim sektörleri sırasıyla +%10 ve +%9 olarak ölçülen istihdam görünümleri sunuyor. Diğer Hizmetler sektörü +%7’lik görünümle ılımlı işe alım beklentisi sunarken, İnşaat ve Toptan & Perakende Ticaret sektörleri de +%5 istihdam görünümleriyle bu tabloya eşlik ediyor. Bununla birlikte Restoran ve Otelcilik sektöründeki işverenler -%6 istihdam görünümüyle işe alımlarındaki azalma beklentisini sergiliyor.

MVA[1] İstihdam Görünümü (%)
ÜRETİM +%19
FİNANS VE KURUMSAL HİZMETLER +%12
İLAÇ +%10
DİĞER ÜRETİM +%9
DİĞER HİZMETLER +%7
İNŞAAT +%5
TOPTAN VE PERAKENDE TİCARET +%5
RESTORAN & OTELCİLİK -%6

Yılın bir önceki çeyreğiyle kıyasla işe alım beklentilerinin sekiz sektörün beşinde zayıfladığı görülüyor. En çok göze çarpan düşüşler arasında yüzde 16 puan ile Restoran ve Otelcilik sektörleri öne çıkarken, İnşaat sektöründe yüzde 8, Diğer Üretim sektöründe ise yüzde 5 puanlık azalma dikkat çekiyor. Görünümlerin yükseldiği üç sektör arasındaysa yüzde 5 puan yükselişle Diğer Hizmetler ve yüzde 3 puan artışla İlaç sektörü öne çıkıyor.

Önceki yılın aynı dönemine kıyasla sekiz sektörün beşinde daha düşük işe alım beklentileri göze çarpıyor. En dikkat çekici düşüşler yüzde 17 ve yüzde 13 puan azalışla İlaç ve Restoran & Otelcilik sektörlerinden bildiriliyor. Bununla birlikte iki sektörde işe alım beklentileri önceki yılın aynı dönemine kıyasla yükselmiş görünüyor. Bunlardan İnşaat sektöründe yüzde 6 puanlık bir yükseliş kaydedilirken, Üretim sektöründeki işe alım beklentisi yüzde 4 puan artmış görünüyor.

Ekin Smart City Solutions FBI’ın da kullandığı bisikletleri akıllı hale getirecek

Ekin Smart City Solutions, Amerika’da yerli polis bisikleti tedarikçisiyle partnerlik anlaşması imzaladı. Yapılan partnerlik anlaşmasıyla Ekin Smart City Solutions tarafından geliştirilen yapay zeka tabanlı patentli akıllı polis devriyeleri Ekin Patrol ve Ekin Bike Patrol’ün Amerika’da satışı FBI’ın resmi bisiklet tedarikçisi tarafından gerçekleştirilecek. Anlaşma kapsamında İstanbul merkezli Ekin Smart City Solutions, Meksika’dan Kanada’ya uzanan Amerika’nın en uzun otobanlarından birinden topladığı verilerle polise canlı ürün deneyimi sunacak.

Yeni nesil akıllı şehir çözümleri pazarı lideri Ekin Smart City Solutions, ABD Federal Soruşturma Dairesi’nin (FBI) resmi bisiklet tedarikçisi Recon Power Bikes ile iş birliğine imza atıyor. Ekin Smart City Solutions’ un geliştirdiği akıllı trafik yönetimi çözümleri; taşınabilir plaka tanıma ve hız tespit sistemleri Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter, akıllı devriyeleri Ekin Patrol ve Ekin Bike Patrol, yeni partnerlik anlaşmasıyla Amerika’nın Indiana’na eyaletine bağlı Fort Wayne şehrinde polisin deneyimine sunulacak. Anlaşmayla Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter, Meksika’dan Kanada’ya kadar uzanan Amerika’nın en uzun otobanlarından birinden topladığı verilerle polise canlı ürün deneyimi sunacak. Ekin, Recon Power Bikes ile ABD’de kurduğu kontrol merkezi ile çözümlerinin ileri trafik yönetimi kabiliyetlerini sergilemenin yanı sıra Amerikan polisine devriye sürecini iyileştirmek için danışmanlık vermeye hazırlanıyor.

Yetkili Recon Power Bikes temsilcileri danışmanlığında ülkenin en büyük otobanlarından birinde denenmeye başlanacak Ekin ürünleriyle, Ekin’in akıllı trafik yönetimi çözümleri Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter ile trafikten toplanan veriler canlı olarak kontrol merkezine aktarılacak. Aynı zamanda Ekin’in plaka tanıma ve park yönetimi yapabilen mobil devriye sistemi Ekin Bike Patrol, Recon Power Bikes’ın elektrikli bisikletlerine entegre çalışarak test sürüşü için kullanılacak olup, mobil olarak plaka tanıma, hız tespiti, park yönetimi ve yüz tanıma yapabilen Ekin’in akıllı tepe lambası Ekin Patrol de demo gösterimleri için ABD’de hazır bulunacak.

İş birliğini değerlendiren Ekin Smart City Solutions Yönetim Kurulu Başkanı Akif Ekin, “ABD’deki emniyet güçleri tarafından halihazırda tercih edilen Recon e-bisikletlerine entegre çalışan Ekin Bike Patrol sistemiyle trafikten toplanan izleme verilerini canlı olarak kontrol merkezine aktarıyoruz. Buna ek olarak, ABD’yi birbirine bağlayan dev bir otoyolu, akıllı trafik yönetimi sistemlerimizle ürün testlerimiz için kullanıyoruz. Mobil ve taşınabilir trafik yönetimi sistemlerimizle ABD’deki emniyet güçlerinin iş süreçlerini akıllı bir hale getirmeyi hedefliyor, teknolojimizi ABD’de temsil etmekten mutluluk duyuyoruz” dedi.

Dünyanın İlk ve Tek Akıllı Mobil Devriye Bisikleti

Ekin Bike Patrol sistemi, tak – çalıştır özelliğiyle her devriye bisikletini anında plaka tanıyan, diğer sistemlerle iletişim kurabilen, anlık bildirimler sunan duyarlı teknolojik araçlara dönüştürebiliyor. Dünyanın ilk hareket halinde plaka tanıyabilen ve park yönetimi yapabilen sistemi olan Ekin Bike Patrol’ün bu özellikleri karanlıkta, siste ve sağanak yağmur gibi zorlu koşullarda bile kullanılabiliyor. Ekin Bike Patrol, mevcut veri tabanlarıyla entegre olarak, kara listeye alınan plakaların takibini gerçekleştirebiliyor.

Mobiliteyle %100 Güvenli Şehirler

Ekin’in akıllı mobil devriye sistemleri Ekin Bike Patrol ve Ekin Patrol, sabit sistemlerin bulunmadığı noktalarda da trafik ve güvenliğe dair akıllı veriler toplayıp, şehir güvenliğini %100’e ulaştırmak amacıyla geliştirildi. Sabit sistemlerle iletişim kurarak entegre çalışan patroller, Ekin’in merkezi yönetim yazılımı Red Eagle (OS) ile şehirlerde konumlandırılan diğer akıllı şehir ürünleriyle iletişim kuruyor ve IoT tabanlı akıllı şehir ağının bir parçası olarak görev başına geçiyor.

Yapay Zeka Tabanlı Plaka Tanıma Sistemi Sayesinde %99 Doğruluk Oranı

Ekin’in yapay zeka ve makine öğrenimi tabanlı plaka tanımı yazılımı ETS ile çalışan trafik yönetimi ve patrol ürünleri 7/24 otomatik plaka tanıma gerçekleştirilebiliyor. Ekin plaka tanıma sistemi, dünya plakalarını %99 doğruluk oranıyla tanıyor. Sistem, plaka bilgilerine ek olarak otomatik konum, tarih ve saat verilerini de otomatik olarak güvenlik güçlerine sunuyor.

Ekin Smart City Solutions hakkında

Kurulduğu 1998 yılından bugüne alanında öncü ürünleriyle güvenli şehir teknolojilerine yön veren ve gelecek nesil akıllı şehir çözümlerini tasarlayan Ekin, Zürih, Miami, İstanbul, Stuttgart ve Bakü’deki ofisleri ile daha akıllı, güvenli ve huzurlu şehirler inşa etmek için çalışmaktadır.

Yenilikçi bakış açısıyla yazılım, donanım ve tasarım üçlüsünü bir arada geliştiren Ekin’in akıllı şehir çözümleri; mobil ve sabit formlarda kullanılabilen kırmızı ışık ihlal tespiti, hız tespiti, plaka tanıma, akıllı kavşak yönetimi, park yönetimi, yüz tanıma, sistem kontrolü ve merkezi yönetimi kapsar.

Ekin modern şehirleri daha akıllı ve güvenli bir hale getirmek amacıyla yapay zeka ile geliştirdiği fark yaratan güvenli şehir teknolojileriyle alanında dünya standartlarının belirleyicisi olma konumunu korumak için çalışmalarına hız kesmeden devam etmektedir.

Fortinet, Ağ Görüntüleme ve İyileştirme Alanında Yeniliklere İmza Atan Panopta’yı Satın Aldı
Fortinet, Panopta’nın SaaS Temelli Hibrit Altyapı Görüntüleme ve Teşhis Platformu Sayesinde Müşterilerinin Ağlarının Otonom NetSec Ops ile Yüksek Performans Sunmasını ve Güvenli Olmasını Sağlayacak.
Kapsamlı, entegre ve otomatik siber güvenlik çözümlerinde dünya lideri Fortinet®, şirket ağlarına yönelik eksiksiz görünürlük ve otonom yönetim imkanı sağlayan SaaS inovatörü Panopta’yı satın aldığını duyurdu. Panopta’nın çözümleri sunucuları, ağ cihazlarını, konteynerleri, uygulamaları, veri tabanlarını, sanal cihazları ve bulut altyapısını kapsıyor.
Müşteriler dijital inovasyonlarını hızlandırırken bir uygulamanın başarısını da kullanıcı deneyimi belirliyor. Bu yüzden altyapının her an çalışıyor olması çok kritik. Panopta’nın bulut temelli çözümü, konteynerde, bulutta, şirket içinde veya hibrit bir ortamda kullanıma alınan her hizmetin, ağ cihazının ve uygulamanın eksiksiz bir görüntüsünü sunuyor. Panopta’nın ölçeklenebilir ağ görüntüleme ve teşhis platformu, Fortinet Security Fabric ile birlikte kullanıldığında Fortinet’in kurumlar ve hizmet sağlayıcıları için en kapsamlı ağ ve güvenlik operasyon yönetim çözümünü ulaştırmasını sağlıyor.
Müşterilerin hibrit ağ altyapı güvenliğini ve performansını yükseltmeye ek olarak bu birleştirilmiş çözümün Fortinet’in bulut temelli olanlar da dahil güvenlik hizmetlerine güç veren altyapısının gerçek zamanlı görüntülenmesini ve etkisini de iyileştirmesi bekleniyor. SASE hizmeti, e-posta, güvenlik analitiği ve web uygulama güvenlik duvarı Panopta’nın platformunun sunduğu devamlı görüntüleme ve teşhisten faydalanacak. Panopta’nın çözümüyle Fortinet’in FortiGate yeni nesil güvenlik duvarı ve Güvenli SD-WAN çözümüyle entegrasyonu, SD-WAN bağlantısını ve performansını iyileştirecek. EK olarak Panopta’nın otonom olay yönetimiyle Fortinet’in SOAR platformu, ağ sağlığını tehdit eden olaylara karşı proaktif olarak teşhis koyma ve ortadan kaldırma imkanı için BT ekiplerine tek bir platform sunacak.
İş ortaklarının kolayca kullanabileceği şekilde tasarlanan Panopta’nın platformu, birden fazla kişinin kullandığı çözümü kendi hizmetlerine kolayca entegre etmeleri ve son müşterilerine hızla değer katmaları için MSSP’leri (Yönetilen Güvenlik Hizmeti Sağlayıcıları) ve katma değerli iş ortaklarını güçlendiriyor. Panopta çözümünde yer alan rol temelli erişim kontrolü, müşteriler arasında ve ek olarak Ağ Operasyon Merkezi (NOC) ve Güvenlik Operasyon Merkezi (SOC) ekipleri içerisinde detaylı bir yönetim katmanı sunuyor.
Mevcut uzaktan çalışma ortamında kullanılabilirlik, performans, güvenlik ve bir uygulamanın bileşenleriyle birlikte kalitesi son kullanıcı deneyimini etkiliyor. Panopta’nın çözümü hem ağ metriklerini hem de uygulama performansını analiz ederek kullanıcıların erişimini etkileyebilecek potansiyel sorunlu alanları tespit ediyor ve hızlıca, otomatik olarak ortadan kaldırılmasını sağlıyor. Bu aynı zamanda Dijital Deneyim Gözetimi veya DEM olarak adlandırılıyor.
Fortinet, Panopta’yı satın almasıyla ağ görüntüleme, tespit etme ve olaya karşılık verme alanlarında yeni özellikler ekleyerek sektöre en kapsamlı Güvenlikten güç alan Ağ platformunu sunacak. Bu özellikler arasında aşağıdakiler yer alıyor:

  • NOC ekiplerinin karşılık verme ve sorunu ortadan kaldırma süresini kısaltan ve bu sayede hizmet seviyesi anlaşmalarının (SLA) üstüne çıkmalarına yardımcı olan Birleştirilmiş Görüntüleme ve otonom Olay Yönetimi.
  • Kullanıcı deneyimini etkileyebilecek uygulama performansını ve bekleme süresini test etmek için düşük maliyetli test imkanı sunan 50’den fazla küresel varlık noktası (PoPS). Bu aynı zamanda sentetik işlem görüntüleme olarak adlandırılıyor.
  • AWS ve Azure’daki Kubernetes ve PaaS iş yükleri için bulut yerlisi gözetim.
  • Üçüncü parti şirketler ve modern iletişim araçları için kullanıma hazır entegrasyonlara sahip tamamen yapılandırılabilir uyarma iş akışları.
  • Fortinet’in değerli iş ortaklarına sunduğu faydalarla uyumlu olan bir başka birinci sınıf iş ortağı dostu hizmet.

 Fortinet Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ken Xie, konuyla ilgili şunları söylüyor: “BT ortamlarının karmaşık ve dağıtık yapısı göz önünde bulundurulduğunda kurumlar, dijital kurumsal inisiyatiflerini başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için yüksek performanslı ve güvenli bir ağa ihtiyaç duyuyor. Güvenliği ve ağı bir araya getiren güvenlikten güç alan ağ yaklaşımı sayesinde şirketler, hiper bağlantılı kurumlarını korumak için hayati öneme sahip bağlantıya ve performansa sahip olabiliyor. Panopta’yı satın alarak sınıfının en iyi güvenlik hizmetlerimizi sınır ve bulut ağları gibi hibrit ortamlar için ağda daha fazla görünürlük ve teşhis imkanı sunan SaaS platformuyla tamamlamış olduk. Böylece kurumsal verimliliği artırırken güvenliği de yukarıya taşıyoruz.”

Yapay zeka ve artırılmış gerçeklik, lojistik 4.0’a güç veriyor
Çok pahalı olduğu için doğru yatırımı yapmak adına en iyi teknolojiyi bekleyen, ama bu durumda rekabetin gerisinde kalan şirketler için yapay zeka (AI) ve artırılmış gerçeklik (AR) teknolojilerine en uygun uygulamalar hangileridir? Bununla birlikte verimlilik, operasyonel maliyet ve yatırımın geri dönüşü gibi alanlar üzerinden sundukları somut faydalar nelerdir? Panasonic bu konuda pratik bilgiler paylaşıyor.
Yapay Zeka, Lojistik 4.0’ın Gerçeğe Dönüşmesini Sağlıyor
Uzun zamandır hayatımızda olan yapay zeka, bugün birçok alanda kullanılıyor. Bu alanlar arasında yüz tanıma teknolojisiyle telefonun kilidini açmak, sosyal medya akışını yönlendiren algoritmalar ve araştırma motorları gibi günlük hayatta bir şekilde kullanılan özellikler yer alıyor.
Yapay zeka, lojistik sektöründe nakliyenin rota haritasını iyileştirmek gibi basit görevlerden makine öğrenimi teknolojisinden güç alan ve depoların toplanmasında kullanılacak şekilde tasarlanan robot bir kol olan Google Tossing Bot1 gibi deneysel alanları kapsayan geniş bir kullanım yelpazesine sahip.
Yapay zekayı başarılı bir şekilde entegre etmek için depolarda robot olması gerekmiyor. Birkaç yıldır ele alınan ve hala ilk aşamalarında olan otonom depolar, son derece verimli bir tablo çiziyor. İngiltere lojistik sektöründe meyve-sebze devi Ocado, Andover’de otonom bir depo kurdu. 1.100 robota ev sahipliği yapan merkezde her hafta 3,2 milyon ürün toplanıyor, kaldırılıyor ve online alışveriş siparişlerine göre sıralanıyor.
Öte yandan JD, Şangay’ın sınırında yer alan deposunda her gün ancak yüzlerce çalışanın bir araya gelerek başarabileceği 200.000 siparişi işliyor. Görüntü tarayıcıları kullanan robotlar, nereye yerleştirileceğini tespit etmeden önce mikrosaniyeler içerisinde paketleri kontrol edebiliyor. Tesiste hazırlanan siparişleri ilgili teslimat kamyonuna ulaştıran sürücüsüz forkliftler de bulunuyor.
Otonom araçlar, lojistik dünyasında büyük etki yaratıyor. Teslimat sürecinin son aşamasında, dünyanın dört bir yanında halihazırda birçok otonom ‘teslimat botları’ kullanılıyor. Depodan teslim alacak kişinin kapısına varana kadar her biri akıllı bir şekilde teslimat rotasını oluşturuyor ve kargoyu ulaştırmak için engellerden kaçınıyor.
Ancak tamamen otonom depolar ve teslimat botları için başarılı olması garanti olmayan büyük yatırımların yapılması gerekiyor. Ocado örneğinde elektrik sisteminde yaşanan bir arıza sonucu çıkan bir yangın, Andover’deki tesisin çalışamamasına neden oldu. Süpermarkete 100 milyon £ maliyete neden olan yangın, 400 kişinin işsiz kalmasıyla sonuçlandı.
Lojistik sektörünün yakın geleceğinde yapay zekanın kullanıldığı daha basit otomasyon ve optimizasyon çalışmaları daha sık görülecek. Depo Yönetim Sistemleri (WMS), yapay zeka yazılımlarının entegre edilmesiyle daha ileriye giderek talepteki artışı ve azalışı tahmin edebilecek ve bu sayede tedarik zinciri yöneticilerinin kaynaklarını planlarken daha bilgili kararlar alabilmesini sağlayacak. Arka ofis lojistiğindeki bilişsel otomasyon ise sözleşme uygulama müdürlerinin de otonomlaşmaya başlamasına imkan tanıyacak. Bu gelişmenin hataları azaltacağına yönelik araştırmalar da bulunuyor.
Bunlar aynı zamanda çok daha hızlı getiri sağlayan daha küçük ölçekli, daha ucuz ve gerçekçi yatırımlar olarak öne çıkıyor. Nakliye şirketlerinin iş süreçlerini geliştirmek için bu değişiklikleri operasyonlarına uygulamaya başlamasına da kesin gözüyle bakılıyor.
Artırılmış Gerçeklik (AR) Akıllı Lojistiğe Yeni Bir Bakış Açısı Sunuyor
Artırılmış gerçeklik, yapay zeka kadar günlük hayatta kullanılmıyor olsa da popülerliği artıyor. Sosyal medya filtrelerinde kullanılan AR, gerçek dünyanın görüntüsüne bilgisayarla yaratılmış sanal gerçeklik ekleyerek çalışıyor.
Lojistik dünyasında ise AR’nin bir çalışma sürecine kullanışlı, sorunsuz ve kullanıcı dostu bir şekilde entegre edilirken güçlükler ortaya çıkıyor. Örneğin, artırılmış gerçeklik özelliklerine sahip kontak lens olan Smart Sense teknolojisi test edilirken çalışan sayısı fazla olan yerlerde alternatif teknolojiler varken bu teknolojiye yönlendirmek zor olabiliyor. Akıllı gözlük ise bambaşka bir teknoloji.
Artırılmış gerçeklik, teslimat aşamasının son adımında uygulandığında da faydalar sunabiliyor. Eğer bu teknoloji kamera ile tablet veya akıllı telefon gibi cihazlara entegre edilirse kamera üzerinden veriyi otomatik olarak işleyip sınıflandırarak barkod tarama ve veri girme ihtiyacını ortadan kaldırabilir.
Panasonic’in Visual Sort Assist (VSA) çözümü, büyük ölçekli lojistik şirketlerinin depo işlemlerini yönetme şekillerinde önemli etkiler yaratmaya başladı.
VSA hakkında daha fazla bilgi bağlantıda yer alıyor.
Pratik ve kurum dostu bir çözüm
Yeni teknolojiler, çoğunlukla mevcut süreçlerle doğal bir şekilde eşleştirildiğinde en iyi entegrasyon elde ediliyor. Atılacak en iyi adım, mevcut teknolojiyi yeni imkanlar sunan daha yeni versiyonlara güncellenmesi olarak öne çıkıyor.
Panasonic’in portföyünde yer alan TOUGHBOOK M1 RealSenseTM, bir seçenek haline geliyor. 7 inç büyüklüğündeki tablet, tedarik zincirinde en iyi şekilde kullanılacak şekilde tasarlanıyor. 3D haritalama teknolojisine sahip olan ve yapay zekadan güç alan RealSenseTM kamera, kullanıcıların güvenli bir mesafeden doğru ölçüleri almasını sağlayarak depo alanının optimize edilmesini, nakliyelerin organize edilmesini ve yük boyutlarının hesaplanmasını çok daha kolay süreçler haline getiriyor.
Cihaz aynı zamanda 1,8 metreye varan yüksekliklerden düşmeye karşı dayanıklılığıyla, dahili su ve toza karşı dayanıklılığıyla, güneş ışığında okunabilen ekranıyla ve eldivenle de kullanılabilen dokunmatik ekranıyla dayanıklı teknolojinin tüm faydalarını sunuyor. Cihaz bu özellikler sayesinde depo ortamında, teslimatın son aşamasında veya tedarik zinciri yönetiminde kullanıma ideal hale geliyor.
TOUGHBOOK M1 Termal Görüntüleme çözümü de kullanıcıların belirli bir mesafeden zemin sıcaklığını kaydetmesini, analiz etmesini ve belgelemesini sağlıyor. Ek olarak tüm verilerin akıllı bir şekilde işlenmesiyle yönetim süresi ve insan hatası azalıyor.
Verimliliği artıran, süreçleri optimize eden ve insan hatasını azaltan bu cihazların kullanılması, toplam sahip olma maliyetinde de önemli tasarrufların yapılabilmesine olanak tanıyor.

CAPITOL’DEN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI KAPSAMINDA KİRACILARINA YÜZDE 50’YE EK YÜZDE 25 İNDİRİM DESTEĞİ

2020 Temmuz ayından itibaren kiracılarına %50 indirim sağlayan Capitol, hafta sonları uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında ekstra yüzde 25 indirim kararı aldı!

2020 yılı Kasım ve Aralık ayları ile 2021 yılı Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında, kira sözleşmelerinde belirlenmiş olan asgari maktu kira bedellerinde, %50 indirim uygulamaya devam edecek olan Capitol, 2020 Aralık ayı itibariyle, hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması kaldırılana kadar, %50 indirimli kira tutarlarına %25 ek indirim uyguluyor. 

Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda, gereken tüm önlemleri alıp, hiçbir maliyetten kaçınmadan, önce sağlık anlayışı ile hizmet vermeyi sürdüren Capitol, her zaman olduğu gibi önümüzdeki süreçte de iş ortaklarının yanında olmaya devam ediyor.

Capitol ailesi, pandemi dolayısıyla gelirleri etkilenen kiracılarının nakit akışlarını kolaylaştırmak ve yaşanan olumsuzlukları hep birlikte dayanışma içerisinde aşmak için her zaman olduğu gibi benzersiz dayanışma örneğini göstermeye devam ediyor.

Capitol ailesi olarak pandemi sürecinde;

1 Haziran 2020 tarihinde aldığı geniş tedbirlerle açılan Capitol, 15 Mart-30 Haziran tarihleri arasında kiradan feragat ederek benzersiz bir dayanışma örneği göstermiştir. Ayrıca  Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında ise ödenmesi gereken asgari maktu  kira bedellerinde %50 indirim uygulayarak iş ortaklarının yükünü hafifletmiştir.

Capitol ailesi olarak, tüm dünyayı saran Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle yaşanan olumsuzlukları hep birlikte dayanışma içerisinde  aşmaya  çalışarak, zorunlu hizmet birimleri olan Eczane ve Süpermarket dışındaki iş ortaklarından;

* 2020 yılı Kasım ve Aralık ayları ile,​

* 2021 yılı Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında kira sözleşmelerinde belirlenmiş olan asgari maktu kira bedellerinde, %50 indirim uygulaması devam ederken, 2020 Aralık ayı itibariyle, hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması kaldırılana kadar, %50 indirimli kira tutarlarına %25 ek indirim uyguluyor.

Mandalina ihracatına kırağı ve yağmur freni

Sonbahar ve Kış aylarında C vitamini deposu, Pandeminin panzehiri mandalinada çok güzel başlayan 2020/21 ihracat sezonu, Aralık ayı başında yaşanan kırağı ve sonrasındaki yağışlar nedeniyle buruk kapanıyor.

İzmir’in mandalina üretimindeki önemli merkezleri Menderes ve Seferihisar başta olmak üzere üretim bölgelerinde mandalinayı önce kırağı sonra yağmurlar vurdu. Mandalina ihracatçısının kolu kanadı kırıldı. Kırağının TARSİM Sigortası kapsamında olmaması üreticiden ürünü almış, bedelini ödemiş olan ihracatçıya çifte darbe vurdu.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü işbirliğinde yapılan Ege Bölgesi 2020 yılı Narenciye Rekoltesi’nde mandalina rekoltesinin 2019 rekoltesine göre yüzde 25’lik artışla 154 bin 245 ton öngörülmüştü.

2020 yılı mandalina rekoltesinin çok iyi olduğunu, ihraç sezonunun başladığı 19 Ekim’den Aralık ortasına kadar büyük canlılık yaşandığını belirten Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Aralık ayında yaşanan kırağı ve yağmur nedeniyle mandalina ihracatının büyük yara aldığını kaydetti.

Kırağı ve yağmur 500 milyon dolar ihracat hedefine fren yaptırdı

İzmir bölgesindeki mandalina rekoltesinin yüzde 50’sinin daha hasat edilmeyi beklerken kırağı ve yağmurların yaşandığı bilgisini veren Başkan Uçak, “Kırağı ve yağmurlar öncesinde hasat edilen ürünlerin yüzde 80-90’ı ihracata uygun olurken, kırağı ve yağmur sonrasında bu oran yüze 20-25’e düştü. İhracatçılarımızın tohur olarak satın aldığı henüz hasat edilmemiş bahçelerde yüzde 50-80 arasında kayıplar var. Mandalina ihracatında çok güzel bir performans yakalamıştık. 500 milyon dolara ulaşabilirdik. Ancak kırağı ve yağmur fren yaptırdı” diye konuştu.

Kırağı TARSİM kapsamına alınsın

“Aralık ayı öncesinde, mandalina ağaçlarının kışa hazırlanması döneminde, mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşen sıcaklık ve sonrasında gelen kırağı ve yağışlar hasarın boyutunu büyüttü” şeklinde konuşan Uçak, sözlerini şöyle sürdürdü: ” Meyve kabuklarında önce bir bayılma başladı, daha sonra kırağı ve yağışın etkisi ile kararmalar meydana geldi. Bunun sonucunda oluşan Alternaria alternata (kahverengi leke hastalığı) ve Penicillium italicum (mavi küf) ürünlerde yüzde 50-80 arasında kayba yol açmaya başladı. Sonrasında ürünlerin yüksek pazar değerinde çok ciddi düşüşler yaşandı. Kırağının TARSİM Sigortasına dahil olmaması ihracatçılarımızı ve üreticilerimizi zor durumda bıraktı. Üreticilerimiz ve ihraç için bahçeleri tohur olarak satın alan ihracatçılarımız kırağı zararlılarının ve kırağı etkisi ile verim kaybından oluşan zararın TARSİM kapsamına alınmasını talep ediyor. Kırağı TARSİM kapsamına alınmadığı takdirde üretici önümüzdeki sezon da ağacına bakacak ekonomik güçten, ihracatçımız ise ihraç pazarlarında rekabetçilikten uzak kalacak. Bu sezonu kaybettiğimiz gibi önümüzdeki sezonu da kaybetme riski yüksek olacak.”

Mandalina ihracatı 421 milyon dolara ulaştı

Türkiye, 1 Ocak – 26 Aralık 2019 tarihleri arasında 347 milyon dolarlık mandalina ihracatı gerçekleştirmişken, 2020 yılının aynı döneminde mandalina ihracatından yüzde 22’lik artışla 421 milyon dolar döviz kazandı. Türkiye, 2020 yılı için belirlediği 400 milyon dolarlık mandalina ihracat hedefini de geçti.

Rusya Federasyonu 234 milyon dolarlık mandalina ihracatıyla zirvede yer alırken, Ukrayna’ya 55 milyon dolarlık mandalina gönderdik. En çok mandalina ihraç ettiğimiz üçüncü ülke ise 37 milyon dolarlık tutarla Irak oldu. Türkiye, 2020 yılında 67 ülkeye mandalina ihraç etmeyi başardı.

UİB’in kapsamlı eğitimleriyle firmaların ihracatı artıyor

Uludağ İhracatçı Birlikleri’nin (UİB) üyelerinin uluslararası rekabet gücünü ve ihracatını artırmak amacıyla düzenlediği eğitimler, pandeminin gölgesinde geçen 2020 yılında da tüm hızıyla sürdü. Bu yılki eğitim ve webinar programlarına toplam 2 bin 204 kişi katılırken, katılımcı üyelerin tamamına yakını aldıkları eğitimden memnun kaldığını bildirdi. UİB üyeleri, eğitimler sayesinde Meksika, Güney Kore, Arjantin, Uruguay, Paraguay, Belarus, Fas ve İran gibi önemli potansiyel barındıran ülkelere ihracatını artırma şansı yakaladı.

Uluslararası webinar programlarına yoğun ilgi

UİB’in eğitimleri; teknik ve teorik bilginin yanında, yeni yönetmelik ve teşviklerin detayları, ülkelerle ihracat köprüsü kurma çalışmaları, iç ve dış piyasalardaki değişimler, iş insanı yetiştirme programları, ihracat potansiyeli olan ülkelerin analizleri, örnek değerleme süreçleri gibi başlıklarda gerçekleşti. Üniversitelerden seçkin eğitim kurumlarına kadar pek çok kurumdan deneyimli isimler tarafından verilen eğitimlerde, ihracat ve dış ticaret başta olmak üzere iş dünyasını ilgilendiren tüm alanlarda yıl boyunca seminer, webinar programları da düzenlendi. Özellikle uluslararası rekabet gücünü artırma ve yeni pazar arayışları kapsamında dünyanın farklı kıtalarında yer alan ülkelerle yapılan webinar programları büyük ilgi gördü.

Meksika, Güney Kore, Arjantin, Uruguay, Paraguay, Belarus, Fas ve İran gibi önemli ihracat potansiyeli barındıran ülkelerle online ortamda yapılan görüşmeler ve bilgilendirme toplantılarında, pek çok UİB üyesi firma işlerini geliştirme fırsatı yakaladı.

Katılımcıların tamamına yakın eğitimlerden çok memnun

UİB’in 2020 yılı boyunca verdiği 51 farklı eğitim programına katılan üyeler, özellikle fiziki eğitimlere yönelik yüzde 90 civarında olumlu geri bildirimde bulundu. Üyeler, interaktif gerçekleşen online eğitimlerde de sunumlardan büyük fayda sağladığını ifade etti. Toplamda 278 saat süren eğitimlerin 14’ü fiziki, 37’si de online olarak gerçekleşti. Uluslararası kabul görmüş metodolojiler ile ilgili bilgilerin de sunulduğu eğitimlerde, ticari programların yanı sıra Mindfullness, İletişim, Empati, Problem Çözme, Stres Yönetimi gibi kişisel gelişime büyük katkı sunan konularda da eğitmenler tarafından önemli bilgiler aktarıldı.

Yeni yılda yeni bir uygulama da geliyor

Eğitimlerini üyelerine web sitesi, sosyal medya, eposta ve sirküler gibi pek çok farklı platformda duyuran UİB, 2021 yılı ile birlikte üyeleri için bir yeniliğe daha imza atmaya hazırlanıyor. UİB, yıl içinde eğitimleri için bir web sitesi ve UİB Akademi olarak gerek duyuru yapılması gerekse aktif olarak üyelerinin eğitim önerilerini iletebilmesi için bir portal oluşturmayı da hedefliyor. UİB ayrıca uzman kişilerin kısa sunumları ve görüşlerinin yer aldığı bir platform oluşturmayı da planlıyor.

Toyota Ultra Kompakt Elektrikli Aracı C+Pod’u Satışa Sundu

 Toyota, elektrikli araçların popülerliğini artırmak için “C+pod” ultra kompakt bataryalı elektrikli aracını satışa sundu. Şu anda sınırlı sayıda Japonya’da olmak üzere satılan araca öncelikle kurumsal kullanıcılar, yerel hükümetler ve elektrikli aracın kullanımını artırmak üzere çalışmalar yapan diğer organizasyonlar erişebilecek.

Toyota elektrikli araçların yaygınlaşması adına yeni iş modelleri dahil olmak üzere farklı çalışmalar yapmayı planlıyor. Şu anda sınırlı sayıda kullanılacak C+pod, 2022 yılından itibaren ise bireysel kullanıcılara da satışa sunulacak. Yeni C+pod’un şu anda kullanılmaya başlanmasıyla birlikte sadece elektrikli araçlar tarafından sunulan yeni hizmetler de tanıtıldı. Yeni C+pod, kişi başına enerji verimliliğini artıran bir mobilite seçeneği olarak iki koltuklu olacak şekilde tasarlandı. Buna ek olarak C+pod ile kurumsal kullanıcıların günlük kısa kullanımlarla müşterileri ziyaret etmesi hedefleniyor. Ayrıca şehir içi veya dağlık bölgelerde yaşayanlar için de güvenli ve çevre dostu bir ulaşım sağlıyor.

2.490 mm uzunluğa, 1.290 mm genişliğe, 1.550 mm yüksekliğe ve 1.780 mm dingil mesafesine sahip aracın dönüş çapı ise sadece 3.9 metre. Bu sayede dar alanda rahatça manevra yapabilen C+pod, aynı zamanda tek şarjla 150 km yol kat edebiliyor. 2 kişilik C+pod’un 9.06 kWh güce sahip lityum iyon bataryası 5 saatte tamamen doldurulabiliyor. Ayrıca C+pod önünde yer alan girişle 10 saate kadar güç kaynağı olarak da kullanılabiliyor. Maksimum 60 km/s hıza ulaşabilen C+pod’un ağırlığı ise sadece 670 kg.

Toyota elektrikli araçları popülerleştirmek adına ürün gamını genişletiyor ve yeni iş modelleri için işbirlikleri ortaya koyuyor. Japonya’da ilk olarak C+pod, yürüme hızında ilerleyen elektrikli araç (Walking Area BEV) ve Toyota i-Road ile 200’dan fazla kurumsal ve yerel hükümet işbirliğiyle yeni ulaşım modelleri deneyimleniyor.

Bu işbirliklerinin bir parçası olarak tanıtılan C+pod, elektrikli araçlara özgü yeni hizmetlerle de öne çıkıyor. Bu hizmetlerden biri olan Toyota Green Charge ile CO2’siz elektriğe erişim sağlanıyor ve araç bu noktadan şarj edilebiliyor. Bununla birlikte planlanan diğer hizmetler içerisinde turistler için gezileri teşvik etmek amacıyla araç paylaşım hizmetlerini turist danışma servisiyle kombine eden çalışmalar da yer alıyor.

Erkan Can’ın rol aldığı reklam filmine ödül

BEŞİKTAŞ JK’NIN TARİHİ KAMPANYASI ‘BIRAKMAM SENİ’NİN 3. REKLAM FİLMİ KRİSTAL ELMA ÖDÜLÜ ALDI

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Haziran ayında başlattığı, spor, siyaset ve sanat camiası ve taraftarın desteğiyle kısa sürede çığ gibi büyüyen ‘Bırakmam Seni’ kampanyasının 3. Reklam Filmi’ne Kristal Elma ödülü geldi. Tiyatro ve seslendirme sanatçısı Erkan Can’ın kamera karşısına geçtiği ve diğer iki reklam filminde olduğu gibi kampanyaya destek amaçlı KARPAT Ajans tarafından hazırlanan 3. film, Kristal Elma Ödülleri’nde en iyi reklam metni ödülünü kazandı.

Türkiye’nin ilk spor kulübü Beşiktaş JK, öz değerlerine dönmek ve ekonomik bağımsızlığını kazanmak için başlattığı bağış kampanyasının 3. Reklam filmi olan ve ‘Geriye Beşiktaş kalacak saf ve temiz’ sloganıyla dikkat çeken reklam Kristal Elma Ödülleri’nde en iyi reklam metni ödülüne layık görüldü.

“Ödül Senin’’ gecesinin ikinci canlı yayını olan ve Vodafone Park’ta 9 Eylül 2020’de Beşiktaş JK’nın Youtube Kanalı’ndan canlı yayınlanan gecede ilk kez gösterilen reklam filminde Erkan Can’a minik bir Beşiktaş taraftarı eşlik etti. “Bırakmam Seni” sloganının ve Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan değerlerin, taraftara verdiği öğütlerle aktarıldığı film  hem taraftardan hem de izleyicilerden tam not aldı.  ‘Geriye sadece Beşiktaş kalacak saf ve temiz’ sözleriyle  dikkat çeken film KARPAT Independent Advertising Agency  imzası taşıyor. Prodüksiyonunu Shortcut‘ın üstlendiği filmin yönetmenliğini ise Çağrı Ark yaptı.

Ajans yaratıcı ekibi tarafından yazılan ve Erkan Can’ın seslendirdiği filmin manifesto niteliğindeki sözleri ise şöyle:

Bırak.

Kazanayım da nasıl kazanırsam kazanayım diyorsan, bırak.

Spor sadece bir şov, para pul işi diyorsan, bırak.

Yap transferi al yıldızları, alt yapı devri çoktan kapandı diyorsan, bırak.

Maça çıkmışım, gol atmamışım, puan kazanmamışım, bana ne faydası var diyorsan, bırak.

Semt takımından dünya takımı mı olur diyorsan, bırak.

Kadının sahada yeri yok, evde işi çok diyorsan, bırak.

Haksızlığa susanı, bana dokunmayan bin yaşasın diyeni hemen bırak.              

Bırak gitsinler.

Geriye Beşiktaş kalacak. Saf ve temiz.

İşte onu asla bırakma.

Reklam Filmi Video Linki: https://www.youtube.com/watch?v=EuN0CDewQ-k&feature=youtu.be

KÜNYE

Reklamveren: Beşiktaş Jimnastik Kulübü

Reklam Ajansı: KARPAT Independent Advertising Agency

Kreatif Ekip: Karpat Polat, Tolga Akyüz, Çağlar Mertler, Besime Duman, Ferhat Çelik, Gizem Özçelik, Atakan Aslan

Müşteri İlişkileri: Melda Tarlan

Prodüksiyon Şirketi: Shortcut

Yapımcı: A. Dorukhan Erdoğdu, Burcu Akyıldız

Yönetmen: Çağrı Ark

Görüntü Yönetmeni: Eren Yıldız

Post Prodüksiyon: İmaj

Ünlütürk: Kenevir elyafını çok yakında müşterilere sunacağız 

 Tekstil sektörü yılda 1.2 milyon ton karbon emisyonuna neden oluyor. 2030’da ise karbon emisyonunun yüzde 60’ını oluşturacağı tahminler arasında. AB ise 2050’ye kadar Avrupa kıtasını karbon nötr hale getirecek bir dizi dönüştürücü politika tasarlıyor. Ticarette karbon vergisi, sıfır atık vergisi gibi ihracatçılara maliyetleri artıracak yaptırımlar gündemde.

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin “SUSTAINEIBILITY TALKS” webinar serisinin ikinci bölümünde, Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş ve Ekoten Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk, hazır giyim üretimi ve ihracatında sürdürülebilirlik, sürdürülebilir moda, istihdam-kurumsal sürdürülebilirlik, döngüsel ekonomi süreci, AB Yeşil Mutabakatı gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendiren konuları konuştu.

Ünlütürk, 1-5 Mart tarihlerinin Döngüsel Ekonomi Haftası olacağını ve Ekoten Ar-Ge merkezinde kenevir elyafıyla ilgili çalışmaların yapıldığını, yakında müşterilere sunulacağını “SUSTAINEIBILITY TALKS” webinarında açıkladı.

EİB, sürdürülebilir kalkınma amaçlarını hedef gösteren ilk Birlik

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, hazırgiyim ve tekstil petrol sektörünün ardından dünyayı en fazla kirleten sanayi olduğunu söyledi.

“Konfeksiyon ürünlerinin yüzde 85’i geri dönüştürülemiyor ve doğada atık haline geliyor. Sektörümüzün sürdürülebilirlikle ilgili yapılacak çalışmalarda ön saflarda yer alması gerekiyor. 2020 yılını Sürdürülebilirlik Yılı ilan ettik. Türkiye genelinde sürdürülebilir kalkınma amaçlarını hedef gösteren ilk İhracatçı Birliği olduk. Avrupa’nın 2050 karbon nötr hedefi doğrultusunda hazırlanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, tekstil ve hazır giyim sektörlerimizi yakından etkileyecek uygulamalar içeriyor. Avrupa, çözüm olarak döngüsel ekonomiyi gündeme getiriyor. Sektörümüzü de içine alacak bir uygulama içinde çalışıyor. Rekabet edebilmek için sürdürülebilir üretim modelinin bir seçenek değil, zorunluluk haline geldiğinin bilincindeyiz. Sürdürülebilirlik konusunun en önemli kazanımlarından biri döngüsel ekonomi modeli.”

Sertbaş: Yeni iki AB projesini önümüzdeki sene açıklayacağız 

Tüketicilerin ve devletlerin döngüsel ekonomiyi gündemde tutup, devletin bu konudaki yatırımları desteklemesi gerektiği görüşünde olan Sertbaş, “Sektörün tüm paydaşları, aynı dili konuşmalı, kurallar koyulmalı.” diyor.

“2020 yılı içerisinde sürdürülebilirlik duyarlılığının toplumda, firmalarımızda artması için projeler yaptık, yapmaya devam ediyoruz. BM’ye bağlı ana gündemi sürdürülebilir kalkınma hedefi olan Global Compact’a birlik olarak üye olduk. Sektörümüzün de sürdürülebilir olması için onlara yol gösterici olmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili bir Ur-Ge projemiz var. Ayrıca iki AB projesini önümüzdeki sene açıklayacağız. Türkiye’deki öncü STK’lardan biri olduğumuzu düşünüyorum. Konsepti sürdürülebilirlik ve dijitalleşme olan TECH-TILITY temalı 15. Moda tasarım yarışmamızı geçen hafta sonuçlandırdık. Genç tasarımcılarımızı da sürdürülebilirlik konusunda bilinçlendirmeyi hedeflediğimiz yarışmada sorumlu moda anlayışını bir kez daha dile getirdik. Ülke olarak bu alanda geri kalma lüksümüz yok. Birlik olarak firmalarımızda sürdürülebilirlik alanında farkındalık yaratmayı amaçlayan faaliyetler yapıyoruz ve yeni yılda da yapmaya devam edeceğiz. Bakanlık nezdinde tek talebimiz; sürdürülebilirlik konusunda teşviklerin tamamının buna dönmesi konusunda. Sanayi Bakanlığı’nın büyük sanayi kuruluşlarına uygun teşvikleri var ama bizim KOBİ’lerimize uymuyor.”

Yeşil Mutabakat neyi içeriyor?

Sürdürülebilirliği gelecek kuşakların kaynaklarından çalmadan, refahı yaratmak olarak tanımlayan Ekoten Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk’e göre işletmenin sürdürülmesi; kurumsal yapı ve aile şirketlerindeki geçişin planlanmasını da içeriyor.

“Müşterilerimizi, paydaşlarımızı, çalışanlarımızı, hissedarlarımızı mutlu ederken yaşadığımız topluma karşı sosyal sorumluluklarımızı yerine getirip, çevreye saygılı üretimler yapmayı becerirsek, kendi işletmelerimizi sürdürülebilir kılarız. Böylelikle ülkenin ve dünyanın sürdürülebilirliğine gidebiliriz. İklim değişikliği varoluşsal bir tehdit. AB bunu, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştürecek bir büyüme stratejisine çevirdi. AB’yi sürdürülebilir kılma planı. 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının net sıfıra indirilmesi, ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağımlılığın azaltılması ve hiç kimsenin hiçbir yerin bu politikadan ayrı tutulmamasını hedeflediler. Tekstil sektörü için de bir komisyon kuruldu. AB pazarını güçlendirmeyi, iş modelleri teşvik etmeyi planlıyorlar. Önlemler şöyle; tekstil ürünlerinin döngüselliğe uygun olmasını sağlamak için eko tasarım önlemleri geliştirmek, ikincil hammaddelerin alımını sağlamak, tehlikeli kimyasalların varlığıyla mücadele etmek, işletme ve tüketicileri güçlendirme doğrultusunda sürdürülebilir ürünleri seçmelerini sağlamak, yeniden kullanım ve onarım hizmetlerine kolay erişimlerin sağlanması, döngüsel hizmet modelleri sürdürülebilir malzeme-üretim süreçlerine teşvik ve destek sağlayacaklar.”

Türkiye için bir fırsat mı?

Ünlütürk, AB’nin uluslararası iş birliği yoluyla şeffaflığı artırıp iş ortamını iyileştirmeyi hedeflediğini, en önemlisinin ise tekstil atıklarının yüksek seviyelerde ayrıştırılarak toplanması için rehberlik sağlanması olduğuna değiniyor.

“İnovasyon yoluyla tekstil ürünlerinin sınıflandırmasını, yeniden kullanımını ve geri dönüşümünü artırmak. Artan ipliklerin, kumaşların, giysilerin yeniden kazandırılmasıyla ilgili çalışmalarımız var. Döngüsel ekonominin şartlarını uygulayabilirsek AB’nin bizden beklentileriyle bu hedeflerle çakışmasını kolaylıkla sağlayabiliriz. Tekstil sektörü mercek altındaki ilk üç-dört sektörden bir tanesi. Karbon emisyonu, temiz su kullanımı ve geri dönüşüm, atıklarımız ve sadece kendi atıklarımızla da iş bitmiyor. Tekstil sektörünün karbon emisyonu, hammaddeler, iplikler, kumaşlar konunun içinde. AB’nin tekstil stratejileri; eco-design yani sürdürülebilir tasarım bu işin en önemli parçası. Hem giysilerin uzun süreli kullanımı hem geri dönüşümlü elyafların ve ipliklerin kullanımı hem de ikincil hammaddelerin kullanımı tasarlarken belirleniyor. Zararlı kimyasallarla mücadele, tüketicilerin ve işletmelerin teşviki de AB stratejisinin birer halkası. Giysilerin kiralanması, ikinci el giysilerin kullanımı, atıkların ayrıştırılması da diğer önemli konular.”

1-5 Mart tarihleri Döngüsel Ekonomi Haftası

Yüzde yüz polyesterin geri dönüştürülebildiğini ama polyesterin içine yüzde 5 oranında elastan girdiğinde ayrıştırılamadığını da sözlerine ekleyen Şükrü Ünlütürk, start-up ekosistemini desteklemenin öneminden bahsediyor.

“Böylelikle ayrıştırma, yeniden kullanım ve geri dönüşümü sağlayacak teknolojiler de başarılı oluruz. Londra’da ve ABD’de iki start-up ile iş birliği içindeyiz. Dayanıklılık, geri dönüşüm, azaltmak, yeniden kullanım, tamirat döngüsel ekonominin temel taşları. Bunlara dikkat edersek AB’nin kısıtlamalarına takılmayız. Tasarımcılara düşen görevler; tüketiciyi bilinçlendirme, evsel atıkların toplanması, dağıtılması, takasın teşvik edilmesi, kaliteli iplik malzemelerin kullanılması, geri dönüşüme olanak sağlayacak tedarik zincirinin kurulması. Tekstil ihracatçılarının alabileceği önlemler ise su filitrasyonunda ileri teknoloji, pamuk alternatifi iplik malzemelerinin kullanımı, yerel yönetim ile işbirliği ile evsel atıkların desteklenmesi, iplik ayrıştırma teknolojilerinin geliştirilmesi, sürdürülebilir moda tasarımıyla ilgili kapasite geliştirilmesi. Çeşitli kurum ve kuruluşlarla 1-5 Mart tarihlerinde Döngüsel Ekonomi Haftası hazırlığı içerisindeyiz.”

Marka olmak için önce döngüsel ekonomi şartlarını yerine getirmeliyiz

Şükrü Ünlütürk, “Tedarik zincirinde her girdiyi her çıktıyı gözden geçirmemiz gereken bir süreç. İşletmelerin gelecekleri için araştırma yapmaları, iş birliği yapmaları önemli. Global perakendecilerin sürdürülebilirlikle ilgili önümüzdeki yıllar için taahhütleri var. Dünyaca ünlü İspanyol markası, üretilen ürünlerin kullanılan kumaşlarında kömür kullanımı yerine doğalgaz kullanımını boyahanelerde şart koşma aşamasında. Kumaş satın alacağımız tedarikçilerin suyu nasıl kullanıyor, karbon salınımı nasıl, buharını nasıl elde ediyor gibi noktalar da önemli olacak. Bütün bir zincir komple elden geçecek. Türk iş insanı çok hızlı şartlara adapte oluyor. Türkiye, AB’nin vazgeçebileceği bir tekstil-konfeksiyon ülkesi değil. Bize bir şekilde öğretecekler, teşvik edip, destekleyecekler. Avrupa’da rakibimiz yok. Marka olmak için önce döngüsel ekonomi şartlarımızı yerine getirmeliyiz. Su, karbon emisyonları, plastik malzemesi kullanımı, suyun geri kazanımı savaştığımız ana yerler. Boyahanelerdeki suyun çok az enerji tüketilerek yüzde 95 oranında geri kazanımına yönelik projesi olan bir Türk teknoloji şirketiyle çalışıyoruz. Bu yatırımı yapacağız. Ambalaj malzemesini azaltmanın kazancı var. Kağıt ve plastik tüketimini kontrol etmenin, ayrıştırmanın, satmanın da öyle.” dedi.

Şükrü Ünlütürk: Kenevir elyafını çok yakında müşterilere sunacağız

Kadın istihdamın sürdürülebilir kalkınma amaçlarının en önemlisi olduğunu anlatan Ünlütürk, hazır giyimin kadın istihdamı yüksek bir sektör olduğunu da vurguluyor.

“İşletmelerin, şirketlerin geleceğe taşınmasında şirketlerin yönetim biçiminin sürdürülebilirliği için iki şey çok önemli; kurumsal yapı ve hissedarların şirketlerle olan ilişkilerinin kurumsal hale gelmesi. Üçüncü kuşağa geçen işletme sayısı yüzde 10’un altında. Türkiye’de rejenere elyaflar, yeniden işlenmiş polyesterlerle ilgili çalışmalar var. Konfeksiyon ihracatçısının kumaşçılardan talebi doğaya zarar vermeyen elyaflar yönünde olmalı. Sektördeki iplikçiler iş birliği içinde hareket ediyor. Uzun bir süredir daha ekonomik bir elyaf yaratmak adına kenevirden iplik yapma, bu ipliği de pamukla ya da bir kısmını pamukla değişebilme konusunda uğraşlarımız var. Yüzde yüz kenevir değil ama çoğunluğu kenevir. Müşterilere sunabilecek aşamaya geldik. Büyük ölçekli testler yapıyoruz.”

KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASININ FİNANSMANININ ÖNLENMESİNE İLİŞKİN KANUN TEKLİFİNE DAİR GÖRÜŞLERİMİZ

TBMM’de görüşülen “Kitle İmha Silahlarının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” sivil toplum kuruluşlarının ve sivil hakların geleceğiyle ilgili endişeler doğurmaktadır. Sivil toplum kuruluşları sivil alanda sosyal ve toplumsal meselelere çözüm bulmak ve toplumsal hayatı geliştirmek amacıyla çalışan tarihi ve kültürel geçmişi olan kuruluşlardır.  Sivil toplum kuruluşlarının etkinliği ve toplumsal fayda üretmesi sivil alanın genişlemesi, sivil toplumun güçlenmesi ve karar alma mekanizmalarına daha fazla katılımı ile mümkündür. Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi Sivil toplum kuruluşları arasında önemli bir ağırlığa sahip derneklere yönelik bazı düzenlemeler sivil hakların ve sivil alanın kısıtlanması yolunu açacak maddeler içermektedir.  Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının terörizm ve kitle imha silahlarının finansmanın önlenmesi ile birlikte anılması ve düzenlenmesi sivil topluma yönelik algıyı daha da olumsuz hale getirecektir.

Düzenlemeyle 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na eklenen 30/A maddesi bu açıdan teklifin en sorunlu maddelerinden biridir. Buna göre bir sivil toplum kuruluşu hakkında terörizmin finansmanı gibi gerekçelerle İçişleri Bakanı tarafından soruşturma açılabilecek, bu kuruluşun yetkilileri bakan tarafından görevden alınabilecek ve kayyım atanabilecektir.  Mahkeme kararı bulunmaksızın yetkililerin görevden uzaklaştırılması Anayasa’ya aykırı olduğu gibi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı nitelikler taşımaktadır. Düzenlemeyle Dernekler Kanunu’nun 19’uncu maddesinde yapılacak değişiklikle “risk değerlendirilmelerine göre” gibi muğlak bir ifadeyle derneklerin denetimlerinin arttırılması hedeflendiği anlaşılmaktadır. Risk değerlendirmesinin tanımı açık olmaktan uzak ve suiistimallere elverişli bir ifade olarak durmaktadır. Adli süreçler işletilmeden, muğlak ifadelerle yapılacak işlemlerle, dernekler ciddi manada hak ihlalleriyle karşılaşabilecek ve sivil toplumun hareket alanı daralacaktır. Yine yardım faaliyetleri alanında yapılacak değişikliklerle yoğun denetleme ve ceza uygulamaların getirilmesi hedeflenmektedir. İzne bağlı olan yardım toplama faaliyetlerinin kapsamı genişletilmekte ve yapılacak denetim ve cezai uygulamaların sınırları belirsizleşmektedir.

TBMM Genel Kurulu’na getirilecek bu düzenleme güçlü ve katılımcı sivil toplumun önünde bir engel olarak duracaktır. Teklifte yer alan 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 2860 sayılı Yardım Kanunu ile ilgili düzenlemeler geri çekilmeli ve bu konulardaki paydaşların da sürece katılımıyla yeniden ele alınmalıdır.  Sivil toplum alanının daha fazla genişletilmesi ve güçlendirilmesi gerekirken, yapılacak düzenlemeyle sivil toplumun hareket alanı kısıtlanacak ve zayıflayacaktır. İGİAD olarak bu konudaki çekincelerimizi ifade ediyor ve yetkililerin sivil toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkileri değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyoruz.

Ege Maden İhracatçıları Birliği’nden iş sağlığı ve güvenliği konusunda AB Projesi

Egeli madenciler, “Sürdürülebilir Madencilik” mottosuyla üretim ve ihracatlarını arttırmak için hareket ederken iş kazalarının önlenmesine yoğunlaşacak.

Ege Maden İhracatçıları Birliği, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yürütücülüğünü yaptığı  “Madencilik Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliğinin Geliştirilmesi” operasyonu kapsamında yayınlanan İş Sağlığı Ve Güvenliğinin Geliştirilmesi Hibe Programı kapsamında hibe almaya hak kazanan projelerden birine imza attı.

“Madencilik Sektöründe İş Kazalarının Önlenmesi İçin İSG Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi”yle 18 aylık süreçte 216 bin 615 Avro’luk projenin yüzde 90’ının Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından destekleneceği bilgisini veren Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Mevlüt Kaya, projede Dokuz Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü ve TEKSMER A.Ş.’yle ortak çalışma yürüteceklerini dile getirdi. Kaya, “EMİB Yönetim Kurulu’nda proje yazma kararı verildiği andan itibaren Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği’nin başvurunun yapılması, takip edilmesi ile ilgili başarılı bir çalışma gerçekleştirdik. AB ve Türkiye Cumhuriyeti destekleriyle İş Sağlığı ve Güvenliğinde başarılı bir projeye imza atacağız” şeklinde konuştu.

Türkiye’deki İSG uygulamalarını AB seviyesine çıkarmak hedefleniyor

“Projenin genel amacını, iş kazaları ve yaralanmaları azaltmak için Türkiye’de doğal taş madenciliği sektöründe iş sağlığı ve güvenliği (İSG) konularında farkındalığı arttırmak” şeklinde özetleyen EMİB Başkanı Kaya, “Daha fazla işveren ve çalışana ulaşmak için farklı illerde (İzmir, Balıkesir, Afyon, Bilecik, Denizli, Burdur, Antalya ve Muğla) İSG çalıştayları ve eğitimleri düzenlemek, insan kaynakları düzeyini artırmak için bilgi sağlanması (İSG Kılavuzları, mobil İSG uygulaması, İSG Animasyon Filmi ve filmin sanal gerçeklik (VR) gözlükleriyle tanıtımı) risk analizi, güvenlik çalışma koşulları vb.),   İSG kültürünün oluşturulması ve mevcut durumun kapasitesinin güçlendirilmesi,  Türkiye’deki İSG uygulamalarını AB ülkeleri seviyesine yükseltmek için İtalya’daki madencilik şirketlerini ziyaret etmek, seçilen en az iki pilot madencilik şirketinde İSG odaklı uygulamalı eğitimler düzenlemek, hazırlanan tüm belgelerin ve görsel malzemelerin ilgili firmalara ulaştırılmasını sağlamak. Proje boyunca odaklanacağımız süreçler olacak” diye konuştu.

7 milyar dolar ihracat hedefine iş sağlığı ve güvenliğiyle ulaşılacak

Türk doğal taş sektörünün dünya rezervlerinin yüzde 35’ine sahip olmasına karşın, yıllık 2 milyar dolarlık ihracat rakamıyla dünya doğal taş ihracatından yüzde 10 civarında pay aldığı bilgisini paylaşan Başkan Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Projeden elde edilen çıktılar, doğal taş madenciliği sektöründe İSG’nin AB ülkeleri düzeyine yükseltilmesi konusunda farkındalığın artırılmasına katkı sağlamanın yanında, doğal taş madenciliği sektöründe koruyucu sağlık ve güvenlik kültürünün geliştirilmesi, doğal taş madenciliği sektöründe üniversite-sanayi işbirliğinin artırılması gibi sonuçları sağlayacağı gibi Türkiye’nin 7 milyar dolar doğal taş ihracat hedefine ulaşmasına da olumlu katkı sağlayacak. İSG’de istihdam kalitesinin artması ve Türkiye’de doğal taş madenciliği sektöründe iş kazalarının ve yaralanmaların azalması, itibarın artması, madencilik sektöründe yeni yaklaşımların geliştirilmesi şeklinde sonuçlar doğuracak.”