Ekonomik kurtuluş savaşı aldatmaca mı?(Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER  

Cumhuriyetin ilk yıllarında tüm olumsuzluklara rağmen ciddi medeniyet hamleleri başlatılır. Politikadan ekonomiye, sanayiden tarım ve hayvancılığa her alanda tam bağımsızlık için ciddi adımlar atılır. Ekonomik bağımsızlığın teminatı olarak çok önemli olan fabrikalar yapılır… İzmir İktisat kongresinde ekonomik bağımsızlık için önemli kararlar alınır.

Ancak; Ülkemiz üzerinde hesabı olan emperyalist güçler, emellerine ulaşmak için içimizden mevki, makam, maddi çıkar gibi zafiyeti olan birilerini her açıdan destekleyerek iktidara getirir. Yabancı desteğiyle iktidara gelenler yabancı aklıyla hareket etmek zorunda kalır.  Milli mücadelenin ruhundan ve hedefinden uzaklaşır. Emperyalist devletlerin dayattığı politikaları uygulamak zorunda kalır. Yöneticiler siyasette, ekonomide, tarım ve hayvancılıkta bilim ve teknolojide, eğitimde… her alanda emperyalist ülkelerin telkin ve dayatmalarıyla karşı karşıya kalır.

Emperyalist dostlarımız(!) ne isterse yapılır. Ülke yabancı aklıyla yönetilir hale gelir. Milli mücadele ile elde ettiğimiz kazanımların içimizden birileri kullanılarak elimizden birer birer alındığı süreç başlar.

Cumhuriyetle başlatılan medeniyet hamlelerinden vazgeçilir. Üretim politikalarından çok tüketim politikalarına ağırlık verilir. Tasarruf yerine lüks ve israf teşvik edilir. Ülke her alanda dışa bağımlı hale getirilir. Dış borç her geçen yıl artmaya devam eder. İstihdama ve üretime yönelik, ekonomik bağımsızlığın teminatı olarak kurulan Cumhuriyet fabrikaları zarar ediyor bahanesiyle özelleştirme adı altında birer birer kapatılır…

Bugün millet iş, aş, ekmek isterken yatırımı, istihdamı, üretimi artıracak yeni fabrikalar açmak yerine mevcut fabrikaları kapatıp açtıkları “millet bahçesi!” ile övünenlerin ekonomide kurtuluş savaşı veriyoruz iddialarına nasıl inanacağız?

Yerlilikten, millilikten bahsedilmesine rağmen; izlediği yanlış politikalarla milli mücadele ile elde edilen kazanımların elimizden alınmasına neden olan, Cumhuriyetle birlikte başlatılan medeniyet hamlelerinden vazgeçen, ekonomik bağımsızlığın teminatı olarak kurulan fabrikaları kapatan, üretime değil de tüketim yönelik ekonomik programlara ağırlık veren, tasarruf yerine lüks ve israfı teşvik eden, ülkeyi her alanda dışa bağımlı hale getiren, dış borcu sürekli artırarak ülkeyi borç batağına sürükleyen, iflasın eşiğine getiren, çözüm makamında oldukları halde yaşanan tüm olumsuzlukları iktidar olmak için icazet ve her türlü desteğini aldıkları, vazgeçmedikleri, ABD, AB… gibi üst akıl sahibi dış güçlere bağlayarak ehliyet ve liyakatsizliklerini…  örtmeye, sorumluluktan kurtulmaya çalışanların ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz sözlerine nasıl inanacağız? Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz ifadesi aldatmaca mı!

Yabancı aklı ve desteğiyle iktidar ve muhalefet görevi üstlenenler, güç sopasını elde edince milleti dövmeye başlamıyor mu? Sözde cumhuriyetçi, milliyetçi, dindar…  görünümlü sağ ve sol iktidarlar tarafından millet sürekli dövülüp perişan edilmiyor mu? Halkın nazarında yıpranan iktidarların yerine sopayı alacak birileri, başkalarına tanınmayan olağanüstü propaganda imkanlarıyla, çeşitli algı operasyonlarıyla halk aldatılıp sözde seçimle iktidar edilmiyor mu?

Yaşananlar, 1920 İstanbul’un işgalinde İngiliz Komiseri Ryan’ın “İş başına öyle kişileri getireceğiz ki dindar gibi gözükecekler ama bize hizmet edecekler.” sözünü hatırlatmıyor mu? İçinde bulunduğumuz durum, iktidar ve muhalefetin akıl almaz politikaları ve uygulamaları bunları doğrulamıyor mu?

Millet sopa yemekten neden kurtulamıyoruz? Kurtulabilir miyiz? Sorunun kaynağını; adı konmayan, dış güçleri suçlayarak değil hangi üst akılla yönetildiğimizi sorgulayarak kurtulabiliriz.

Kurtuluruz. Hiçbir şeyin sebepsiz olmadığı gibi hiçbir problemin de çözümsüz olmadığına, problemlerimizin sebebinin işi ehline vermemek olduğuna inanarak.  Çözüm makamındakilerin ehliyetsiz ve liyakatsizliğini kabul ederek. Ülke yönetimine hakim olan siyasi zihniyetin değişmesi gerektiğine inanarak kurtuluruz.

Kurtuluruz. Mevcut siyasi anlayışı terk ederek. Aynı yabancı üst akıl tarafından yönlendirildikleri halde farklıymış gibi gözükenlere inanmayarak. Dindarlık, milli irade, milliyetçilik, halkçılık, demokratlık, cumhuriyetçilik, gelecek, vefa, özgürlük ve barış söylemleriyle milleti ayrıştıranlara inanmayarak. Dün kara dediğine bugün ak diyenlere. Dün ak dediğine bugün kara diyenlere itibar etmeyerek. Doğruların yanında yer alarak kurtuluruz.

Kurtuluruz. “Türkiye yabancı aklıyla değil, Türk zekası ile yükselecektir.” diyerek elli yıldan beri ülke meselelerine sürekli çözümler üretip iktidar ve muhalefeti uyaran, “ Milletim Uyan! Varlığın birliğin geleceğin tehlikede! çağrısında bulunan milli kadroların çağrısına kulak vererek. Milli mücadele ruhuyla el ele gönül gönüle vererek. Yeniden teşkilatlanarak. Devleti ehliyetli gerçek milli kadrolara emanet ederek.  Hep birlikte ülkemizi Muhteşem Türkiye yaparak kurtuluruz.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.”

Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…