Ekonomi-teknoloji haberleri (22.12.2021)

KOBİ’LERE FAİZ VE HİBE DESTEĞİ BAŞLIYOR

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen,  Alman Kalkınma Bankası (KfW) tarafından yönetilen ve KOSGEB tarafından yürütülen “Türkiye’de Sosyal ve Ekonomik Uyumu Teşvik Etmek İçin Özel Sektörün Güçlendirilmesi” Projesi başlıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Alman Kalkınma Bankası arasında 13 Ocak 2021’de imzalanan Hibe ve Proje Uygulama Sözleşmesi’ne istinaden başlayacak olan  proje ile en az 1.500 işletmeye Faiz Desteği ve yaklaşık 700 işletmeye Hibe Desteği sağlanacaktır. Proje kapsamında KOBİ’lere toplam 65 milyon Avro tutarında destek verilmesi hedeflenmektedir.

Adana, Ankara, Bursa, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Kocaeli, Konya, Mardin, Mersin ve  Şanlıurfa’da hayata geçirilecek Türkiye’de Sosyal ve Ekonomik Uyumu Teşvik Etmek İçin Özel Sektörün Güçlendirilmesi Projesi ile Türk vatandaşları ve geçici koruma altındaki yabancılar için istihdam yaratılması ve halihazırda var olan istihdamın korunması hedefleniyor.

Projeden 15 ilde faaliyet gösteren KOSGEB veritabanına kayıtlı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) faydalanabilecek. 2022 yılının ilk çeyreğinde duyurulması planlanan proje iki bileşenden oluşmaktadır.

Bileşen I – 30 Milyon Avro’ya kadar Faiz Desteği

Projenin yürütüleceği 15 ilde faaliyet gösteren KOBİ’ler yatırım ve işletme sermayesi ihtiyaçları için avantajlı koşullarla finansmana erişeceklerdir. Bu vesileyle işsiz veya kayıt dışı istihdam edilen Türk vatandaşlarının ve geçici koruma altındaki yabancıların kayıt altına alınarak ekonomik hayata dahil edilmeleri ve halihazırda istihdam edilenlerin işlerinin korunması planlanmaktadır.

KOBİ’lerin programa katılan bankalardan temin edeceği kredilerin faiz oranlarının kısmen karşılanacağı Faiz Sübvansiyonu Mekanizması kapsamında yeni istihdam yaratılması ve istihdamın korunması halinde KOBİ’lere toplam 30 milyon Avro’ya kadar faiz desteği sağlanacaktır.

Bileşen II  – 35 Milyon Avro’ya kadar Hibe Desteği

15 ilde faaliyet gösteren KOBİ’lerin ekonomideki paylarının ve etkinliklerinin arttırılması, rekabet güçlerinin ve sağladıkları katma değerin yükseltilmesi, Türk vatandaşları ve geçici koruma altındaki yabancıların istihdamı için hazırlayacakları projeler desteklenecektir.

Rekabetçiliğin Artırılması, Stratejik Ürünler, Teknoloji/İnovasyon ve B2B İşbirliği Programları ile üç pencerede açılacak çağrılar ile KOBİ’lere toplam 35 milyon Avro değerinde hibe desteği sağlanacaktır.

‘Ev fiyatları hemen düşmez’

Dövizdeki düşüşün gayrimenkul sektörüne etki edip etmeyeceği merak konusu. Henüz piyasanın netlik kazanmadığını belirten Karanbey İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Barış Özgenal kur sabit olmadığı sürece konut fiyatlarında ciddi bir düşüşün yaşanmayacağını söyledi.

‘Bir süre takip etmeliyiz’

Dövizdeki düşüşün gayrimenkul piyasasına etkisi hakkında bilgi veren Özgenal, “Dolardaki ani düşüşü bir süre takip etmek lazım. Kalıcı olacak mı yoksa geçici bir durum mu? Çünkü malzeme fiyatlarında da hemen bir düşüş beklemek yanlış olur. Dolar yavaş yavaş kademeli olarak bu seviyelerde kalırsa o zaman piyasa açısından bir rahatlama bekleyebiliriz” dedi.

‘Zamanı değil’

Ev fiyatlarında ciddi bir düşüş beklemenin yanlış olacağını aktaran Özgenal, şu an yapılan evlerin yüksek kur ve yüksek maliyetlerden yapıldığı konusuna dikkat çekerek “Ev fiyatlarında ciddi bir gerileme beklemiyorum. Konut fiyatlarında bir düşüş olacaksa da bunun zamanı şu an değil. Bunu söylemek için çok erken. Ayrıca dövizdeki düşüşten bağımsız olarak emlak piyasasında uzun bir süre düşüş beklemiyorum. Aksine gün geçtikçe fiyatlar daha da artabilir” diye konuştu.

‘Umut ışığı yaktı’

En büyük sıkıntının kurdaki belirsizlik olduğunu kaydeden Özgenal, “Dolardaki düşüş tüm sektöre umut ışığı yaktı. Dolar düşmeden önce inşaatlarımızda nakit paramızla mal alamıyorduk. Fabrikalar her gün güncel fiyat çekiyor ve mal vermekte zorluk çıkarıyorlardı. Ancak şimdi doların düşmesi malzeme fiyatlarına etki edecek mi bunu bekliyoruz. Eğer dolar sabit bir şekilde bu seviyelerde kalırsa herkes fiyatlandırmasını ona göre ayarlar ve bütçesine dahilinde alımını yapar. O da piyasanın biraz açılmasını sağlar ve inşaat projelerini hızlandırır. Hepimiz bu temenniden yanayız ancak doğruyu konuşmak gerekirse şu an için piyasanın canlanacağını söylemek oldukça güç. Bunun için zaman gerekli. Bir süre daha bekleyip göreceğiz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin ilk Propolis Konferansı gerçekleşti

Gıda Aydınlatma Platformu tarafından BEE’O Propolis’in katkılarıyla düzenlenen 1. Ulusal Propolis Konferansı’na sağlık profesyonelleri büyük ilgi gösterdi.

Gıda Aydınlatma Platformu Başkanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu toplantıda yaptığı açılış konuşmasında, pandemiyle birlikte tüketicinin gündeminde büyük yer tutmaya başlayan arı ürünleri konusunda ciddi bir bilgi kirliliği yaşandığına dikkat çekti. Platformun misyonunun bilgi kirliliği ile mücadele olduğunu hatırlatan Elmacıoğlu, bu amaçla bir ilke imza atarak Türkiye’nin ilk propolis konferansını düzenlemekten büyük bir mutluluk duyduklarını ifade etti.

BEE’O Propolis Kurucusu Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı ise açılış konuşmasında, “2013 yılından bu yana Türkiye’de ilk ve tek yerli inovasyon ödüllü Anadolu propolisi üretimini gerçekleştiren bir girişimci ve bilim insanı olarak yine bir ilke imza atarak 1. Ulusal Propolis Konferansı’nda siz değerli sağlık profesyonelleriyle bir araya gelmekten mutluluk duyuyoruz.

Bu değerli günde saygıdeğer hocalarımızla propolis üzerine yürütülen bilimsel çalışmaları sizlerle paylaşacağız. Bugün bizlerle olan tüm doktor, diyetisyen ve eczacılarımıza teşekkür ediyor, keyifli ve bol kazanımlı bir konferans geçmesini diliyoruz.” dedi.
“Propolis güçlü antioksidan ve antimikrobiyal etkilere sahip tamamen doğal bir arı ürünü”

Prof. Dr. Tanju Besler, bilimsel çalışmalar ile propolisin beslenme bilimi açısından önemini anlattı.

“Öncelikle ilki gerçekleşen Propolis Konferansı’nda konuşmacı olmaktan çok mutluyum. Anadolu arı ürünlerine verilen değerinin anlaşılmasından ve yapılan bilimsel çalışmaların artmasından da ayrıca mutluyum. Propolis, arıların bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladığı güçlü antioksidan ve antimikrobiyal etkilere sahip tamamen doğal bir arı ürünüdür.

Literatürde propolisin kullanım alanlarını incelediğimizde; kanser, obezite, psikiyatrik hastalıklar, kardiyovasküler sorunlar, ağız ve diş sağlığı gibi birçok yönden fayda sağladığını görüyoruz. Bilimsel çalışmalar, immün sistemi güçlendirmede ve düzenlemede etkili bir arı ürünü olduğunu ispatlıyor.”

Besler, propolis kullanımının inflamatuvar belirteçleri olumlu yönde desteklediği yönünde birçok çalışmayı detaylandırdı. Propolis ve COVID-19 ilişkisini gösteren bilimsel çalışmalarda, COVID-19 aşılarının etkinliğini (adjuvant etki) arttırdığı yönünde sonuçlar ortaya konduğunu belirtti.
“Her arı ürünü, her propolis birbiriyle aynı değildir”

BEE’O Propolis Kurucusu Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, yürüttüğü ve destek olduğu akademik çalışmaları anlattı. Arı ürünlerinde kalite ve standardizasyon konuları üzerinde durdu.

Dr. Tanuğur; “Kariyerimin başlangıcından bu yana arı ürünlerinde yüksek kalitenin sağlanması ve standartların oluşturulması için çalışıyorum. Ulusal ve uluslararası birçok platformda bilimsel yayınlar ve yürüttüğümüz çalışmalarla ilgili bilgilendirmeler yapıyorum.

Girişim hikayem oğlumun yaşadığı bağışıklık problemini propolis ile çözmemle başladı. Bu ürünlerin Türkiye’de üretilmediğini ve ithal edildiğini gördüğümde kendim üretmeye karar verdim. Bir Ar-Ge projesi olarak başladığımız bu üretim süreci şimdi devlet ve üniversite destekli kocaman bir şirkete evrildi.”
“Sözleşmeli Arıcılık Modeli ile sürdürülebilir ve izlenebilir üretim yapıyoruz”

“2013 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ARI Teknokent’te kurduğumuz BEE’O Propolis, Türkiye’nin ilk ve tek yerli inovasyon ödüllü Anadolu propolisi üreticisi. Aynı zamanda polen, arı ekmeği, ham bal, arı sütü ve arı zehri de üretiyoruz. “Sözleşmeli Arıcılık Modeli”miz ile sürdürülebilir ve izlenebilir üretim sağlıyoruz, arıcılarımıza alım garantisi verirken ürünlerin kalitesinin de yüksek standartlarda olmasını sağlıyoruz.

BEE’O Propolis Ar-Ge Merkezi’nde geliştirmiş olduğumuz patentli özütleme yöntemi ile Anadolu propolisini çeşitli formlarda ürünlerimizde değerlendiriyoruz. Anadolu arı ürünlerini en doğal haliyle inovatif formlarda tüketiciyle buluşturuyoruz.

Ürünlerimizin saflık ve biyolojik aktiviteleri, İstanbul Teknik Üniversitesi Arı Ürünleri Mükemmeliyet Merkezi’nde analiz ediliyor. Şirket olarak 20’ye yakın tamamlanmış ve devam eden yüksek lisans ve doktora çalışmasına, standardize Anadolu propolisi ve arı ürünleri ile destek veriyoruz.”
“Anadolu arı ürünleri farklı ve özellikleri diğerlerinden daha üstün”

Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, İstanbul Teknik Üniversitesi Arı Ürünleri Mükemmeliyet Merkezi’nde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalardan bahsetti. Anadolu’dan elde edilen ham bal ve dünya pazarından bal numunelerinin fizikokimyasal özelliklerinin karşılaştırılması, Dünya pazarından elde edilen propolis örneklerinin antioksidan özelliklerinin incelenmesi ve Anadolu arı ürünleri ile Manuka balının antimikrobiyal etkisinin karşılaştırılmasına yönelik farklı çalışmalara ait verilerin detaylarını anlattı.

Yürütülen tüm bu bilimsel çalışmaların sonucunda, Anadolu arı ürünlerinin farkının ve üstün özelliklerinin ortaya konduğunu belirtti. Bu çalışmaların yanı sıra Anadolu propolisinin faydalarını ortaya konan birçok çalışmayı detaylandırdı, son olarak COVID-19 üzerine yürütülen bilimsel yayınları anlattı.

Son olarak pre print olarak yayınlanan Anadolu propolisinin COVID-19’a karşı koruyucu etkisinin gösterildiği bir bilimsel çalışmadan bahsetti. Bu çalışmanın sonuçlarında, günde 40 damla Anadolu propolisi kullanılan sağlık çalışanlarında COVID19’a yakalanma riskinin %98 oranında azaldığına dair bağımsız araştırmacıların sonuçları paylaşılmıştır.
“Propolis düzenli tüketim ile bağışıklığı destekliyor”

Doç. Dr. Engin Celep, “Eczacılık ve Apiterapi” konusunda bilgilerini paylaştı. Propolisin tarihini, kulanım alanlarını ve faydalarını anlattı.

Celep “İnsanlık tarihi kadar eski bir geçmişi olan arı ürünleri, birçok toplum tarafından kullanılan şifalı besinlerdi. Propolis de Hindistan’dan tutun Anadolu’ya birçok bölgede kullanılan bir besindi.

Literatürü incelediğimde; çok uzak coğrafyalara gitmeyeceğim, Anadolu tipi propolis incelendiğinde çok zengin ve çeşitli bir polifenolik bileşen profiline sahip olduğu görülüyor. Bu polifenollere baktığımızda bitkilerde çok sıklıkla karşılaştığımız bileşenler olmadığını da görüyoruz. Propolisi özel ve faydalı yapan da bu oluyor zaten.

Propolis, bağışıklığınızı düzenli tüketim ile destekleyebileceğiniz tamamen doğal ve zengin bir arı ürünü. Diğer bir önemli konu olarak propolisi nerden aldığınız ve nasıl üretildiği de çok önemli. Kalite standartları yüksek, doğru ve patentli özütleme yöntemi ile standardize edilmiş yerli propolis üreten ve üniversite destekli firmaların tercih edilmesini öneriyorum.

Arı ürünlerinde sahtecilik sıklıkla yapılıyor. Her arı ürünü standart ve yüksek kalitede değil, üstelik koruyucu ve katkı maddeleri de ekleniyor. Satın alırken bunlara dikkat etmeniz gerekiyor.”
“Arı ürünleri sedef gibi zorlu otoimmün cilt hastalıklarında etkili”

Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, “Dermatolojide Propolis” konusu ile propolisin cilt sağlığındaki faydalarını anlattı.

Kutlubay; “Yaşlanma oksidatif bir süreçtir, propolis de doğal ve etkili bir antioksidan. Bu noktada propolis; ciltte kırışıklık, sarkma, ton dengesizliği gibi durumlarda faydalanabileceğimiz eşsiz bir doğal bileşen.

Bilimsel çalışmaları incelediğimizde propolisin foto yaşlanma dediğimiz zararlı güneş ışınlarına bağlı yaşlanma; yara, yanık ve ülser tedavisinde; mantar, uçuk ve akne tedavisinde kullanıldığı ve faydalı olduğunu görüyoruz. Ayrıca yayınlarda, egzama ve sedef gibi otoimmün bağışıklığı ilgilendiren zorlu cilt hastalıklarında da propolis, arı sütü ve arı zehrinin de olumlu etkiler sağladığı bildiriliyor.

Ben de tamamen doğalı desteklediğim için güneş kremleri, nemlendirici kremler, anti-aging kremler ve bebek pişik kremlerinde doğal arı ürünlerinden yararlanmasını kesinlikle destekliyorum.” dedi. Kutlubay, “Cildimiz bizim kalkanımız, temiz içeriklerle beslemeliyiz. Propolisin cilt üzerindeki koruyucu ve yenileyici etkisi bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir.

Propolisin cilt bariyerini desteklemek ve onarım sağlamak adına kullanılabilecek faydalı bir bileşen. Doğal formüllü arı ürünleri de güneşe karşı koruma ve cilt bakımında kullanılabilir. Güvenilir ve dermatolojik olarak test edilmiş markaların ürünlerini tercih etmenizi öneririm.” diyor.

Flörtün Aylık Maliyeti 1500 TL

Türkiye’de evlilikle sonuçlanan flört ve nişanlılığın aylık asgari maliyetinin 1.500 TL olduğu belirlendi.

Türkiye’nin ilk para iadeli alışveriş sitesi Avantajix.com, rastgele seçtiği 27-35 yaş arasındaki 1000 evli üyesine, flört ve nişanlılık dönemindeki harcamalarını sordu.

Araştırmaya göre çiftler, ortalama 2 yıl süren flört ve nişanlılık dönemlerinde toplamda 36.000 TL harcıyor.

BÜTÇELER İLK YIL ZORLANIYOR

Flört çiftlerin bütçesi, en fazla ilişkinin başlangıç günlerinde zorlanıyor. İlişkinin ilk 12 ayında haftada en az bir buluşma için yaklaşık 20.000 TL harcanıyor. Her buluşmanın ortalama maliyeti ilk ay 500 TL, diğer aylar 350 TL oluyor. Sevgililer günü, doğum günleri, tanışma günü ve yılbaşı gibi özel günlerde de karşılıklı alınan hediyelere harcanan para 3.000 TL’yi buluyor.

İkinci yıl ise ilişkinin oturmaya başlaması neticesinde maliyet belirgin bir şekilde 4.000 TL kadar düşerek 16.000 TL seviyelerine geriliyor. İkinci yıldaki haftalık her buluşma 250 TL’ye mal oluyor. İkinci yıl hediyelere 2.500 TL harcanıyor. Bu dönemde gerçekleşen evlilik teklifi ritüelinin gideri ise ortalama 1.500 TL oluyor.

İLK AY ERKEKLER, DİĞER AYLAR ORTAKLAŞA

Araştırmaya göre, flört ve nişanlılık döneminde ilk ay harcamaları ağırlıklı olarak erkekler yapıyor, diğer aylar kadınlar da harcamalara katılıyor.

Araştırmaya katılanların yarısı ilk ay dışında da buluşmalarda hesabı erkeklerin ödediğini, yüzde 45’i ise ödemelerin “Alman usulü” yapıldığını bildirdi. Kadınların hesabı tek başına üstlenme oranı ise yüzde 5’te kaldı.

HARCAMA BULUŞMALARLA SINIRLI KALMIYOR

Avantajix.com Dijital Pazarlama Direktörü Sevda Köseibiş, flört ve nişanlılık dönemlerinde harcamaların buluşmalarla sınırlı kalmadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

“Erkek ve kadınlar, bu dönemlerde partnerine güzel görünmek için giyime, cilt bakımına, kuaföre, berbere ve spora ciddi paralar harcıyor. Ancak kadın da erkek de bu dönemde harcanan parayı sokağa atılmış olarak kabul etmiyor, kendilerine yaptıkları bir yatırım olarak görüyorlar.
Bu günleri daha düşük faturalarla geçirmek isteyenler genelde online alışverişi tercih ediyor. Gençler, alışverişleri daha da ucuzlatacak püf noktalarını kaçırmıyor. Buluşmalarda fırsat sitelerinin avantajlı fiyatlarından yararlanmak, kupon kodu kullanmak veya Avantajix.com gibi alışverişte harcanan paranın bir bölümünü iade eden siteler üzerinden alışveriş yapmak bunların başında geliyor.”

Yılın en uzun gecesi 21 Aralık’ta 21 iş insanı bir araya gelecek

Yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık’a sayılı günler kaldı. Bu özel günde 21 iş insanı, Projehane organizasyonuyla Sanitas SPA Welness ev sahipliğinde bir araya gelecek.

Etkinlik hakkında bilgi veren Projehane Kurucu Ortağı Bilge Kuru “21 Aralık yılın en uzun gecesi. Bu özel gece, saatler sürecek sohbetler için çok ideal. Biz de iş insanlarını bir araya getirmek istedik. Böylelikle hem masajlarını, kış bakımlarını, fizyoterapi uygulamalarını yaptıracaklar hem de ekonomi üzerine sohbet edecekler” dedi.

Geceye TFF Başkanı Nihat Özdemir, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören, Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı başta olmak üzere 21 iş insanı katılacak.

Schunk Türkiye global içindeki payını artırmaya odaklandı

Dünya çapında 50’den fazla ülkede faaliyet gösteren ve robotlu otomasyon ekipmanları, CNC tezgah iş parçası bağlama sistemleri ve takım tutucuları pazarında dünya lideri olan Schunk, 2021 yılını hedefenin üzerinde bir büyümeyle kapattı. Ürün ve hizmetlerini her yıl olduğu gibi geliştirmeye ve müşterilerine satış sonrası teknik servis için en verimli şekilde hizmet vermeye odaklanacaklarını söyleyen Schunk Türkiye ve Orta Doğu Ülke Müdürü Emre Sönmez, 2022 yılında Türkiye’deki faaliyet alanlarını geliştirerek Schunk Türkiye’nin, Schunk global içerisindeki payını daha da artırmayı hedeflediklerini vurguladı.

Robotlu otomasyon ekipmanları, CNC tezgah iş parçası bağlama sistemleri ve takım tutucuları pazarında dünya lideri olan Schunk, Türkiye’deki istikrarlı büyümesini sürdürerek 2021 yılında hedefinin üzerinde bir büyüme kaydetti. Bu büyüme ivmesinden hareketle şirketin 2022 yılı hedeflerini açıklayan Schunk Türkiye ve Orta Doğu Ülke Müdürü Emre Sönmez; “Sektördeki lider konumumuzu güçlendirmeye, ses getirecek yeni ve inovatif teknolojilerle büyümeye odaklanacağız. 2022 yılında, 2021 yılında gerçekleştirdiğimiz performansı sürdürmeyi hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıl yeni iş kollarında yakaladığımız büyüme hızını aynı şekilde sürdürmeyi, markamızın ürün ve hizmetlerini her yıl olduğu gibi geliştirmeyi ve müşterilerimize satış sonrası teknik servis için en verimli şekilde hizmet vermenin yanı sıra Schunk global içerisindeki payımızı daha da artırmayı planlıyoruz” şeklinde konuştu.

Türkiye organizasyonunu iki katına çıkarmak için çalışacak

Yeni yılda da hizmet verdikleri tüm sektörlerin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda ürün ve çözümler geliştirmek ve sanayicilere yüksek katma değer sunmak istediklerini ifade eden Emre Sönmez; “Türkiye olarak son 5 yıl içinde yıllık ortalama yüzde 30 büyüme sağlıyoruz. 2022 yılında Türkiye genelinde yayılımımızı artırmakla birlikte, odaklandığımız bölgelerdeki pazar payımızı büyütmek için de çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Bir diğer hedefimiz ise önümüzdeki beş yıl içinde mevcut organizasyonumuzu en az yüzde elli büyütmek. Şirketimiz, globalde Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkeleri hem üretim ve lojistik hem de bölge yönetim merkezi gibi yeni sorumluluklarla gündeminin ilk sıralarında tutuyor. Schunk Türkiye’nin şu anda Türkiye ve Orta Doğu bölgesinde 14 bayi ve satıcısı bulunuyor. Önümüzdeki dönemde de Orta Doğu Bölgesi’nde Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’daki pazar payını artırmak için bayi ağımızı genişletmeyi planlıyoruz“ dedi.

İnsan hayatını kolaylaştıran asistan robotlar için beş parmaklı robot eller geliştiriyor

Şirket olarak köklü bir inovasyon kültürüne ve güçlü bir Ar-Ge mekanizmasına sahip olduklarını söyleyen Emre Sönmez; “Bu konudaki en büyük önceliğimiz; dijitalleşme alt yapılarıyla üretime hız, verimlilik, esneklik, çeviklik ve üretkenlik kazandıracak teknolojilere odaklanmak. Merkez ofisinde bulunan gelişmiş Ar-Ge departmanımızla 2021 yılı boyunca mevcut çözümlerimizin üzerine koyacak yeni yaklaşımlar üzerinde çalıştık ve çalışmaya da devam edeceğiz. Hizmet sektöründe yaşanan son gelişmelerle hem gelecekteki potansiyelinin fark edilmesi hem de iş hacminin büyümesiyle insansı robot ellere olan ilginin artığını görüyoruz. Robotlarla entegre olarak çalışabilen elektrikli ürünler, enerji tüketmeyen tutucu sistemler ve IoT tabanlı ürünlerin önümüzdeki yıllarda daha fazla tercih edileceği öngörüsüyle bu alanlarda çalışmaya odaklandık. Bu kapsamda da beş parmaklı el olarak ekonomik bir ürün geliştirdik. Hedefimiz insan sağlığı ve iş güvenliğinin önemli olduğu sektörlerde üretim verimliliği ve kapasitesini artıracak insan hassasiyetine sahip robot eller geliştirmek. Aynı zamanda, geçtiğimiz yıl markajımıza aldığımız gıda ve medikal sektöründe de çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Türk turşusunu en çok Almanya, Hollanda ve ABD talep etti

Sonbahar ve kış mevsimlerinde sofraların vazgeçilmezi doğal antibiyotik deposu turşuda Türkiye’nin ihracatı 300 milyon dolara ulaştı. Türkiye, 2021 yılında 129 ülkenin sofralarını turşuyla donattı.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Türkiye’nin 2020 yılını 277 milyon dolarlık turşu ihracatıyla kapattığını, 2021 yılının Ocak – Kasım döneminde turşu ihracatının yüzde 12’lik artışla 268 milyon dolardan 300 milyon dolara çıktığını dile getirdi.

Türk turşu sektörünün son derece modern tesislerinde, kornişon, biber, lahana, karnabahar, domates, badem, mantar, pancar, soğan, sarımsak, tropikal meyveler başta olmak üzere 30’un üzerinde sebze ve meyvenin turşusunu üreterek 129 ülkeye ihraç ettiği bilgisini paylaşan Uçak, turşunun vücutta bağışıklık sistemini güçlendirdiği için pandemi döneminde turşuya talep artışı olduğunu aktardı.

Türkiye’nin yıllık 55 milyon ton taze meyve sebze ürettiği bilgisini paylaşan Başkan Uçak, “Turşu üretimi taze meyve sebzede sezonunda taze olarak tüketilemeyecek ürünlerin ekonomiye kazandırılmasını sağlıyor, katma değeri artırıyor. Ege Bölgesi, ürün desenindeki çeşitlilik ve kalite sayesinde Türkiye’nin turşu üretim ve ihracatında açık ara lider konumda. 2021 yılının 11 aylık diliminde gerçekleştirdiğimiz 300 milyon dolarlık turşu ihracatının 240 milyon dolarını Egeli ihracatçılarımız yaptı” şeklinde konuştu.

Turşu ihracatında en çok talen kornişon ve biber turşusuna

Türkiye’nin turşu ihracatında ilk sıranın sahibi 133 milyon 250 bin dolarlık tutarla kornişon turşusu olurken, biber turşusu 132 milyon 860 bin dolarlık ihracat performansı gösterdi.

Türk turşusunu en çok Almanya talep etti

2021 yılının Ocak – Kasım döneminde, Almanya 76 milyon dolarlık Türk turşusu talebiyle zirvede yer alırken, Hollanda 47 milyon dolarlık taleple zirve ortağı oldu. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’ne 32 milyon dolarlık, İngiltere’ye 25 milyon dolarlık, Romanya’ya ise; 11 milyon dolarlık turşu gönderdi. Turşu ihraç ettiğimiz ülke sayısı da 129 oldu.

Türkiye’nin kuru meyve ihracatı 2021 yılında 1,5 milyar doları geçecek

Türkiye, dünyanın en büyük kuru kayısı, kuru incir ve kuru üzüm üreticisi ve ihracatçısı konumunda. Türkiye’nin yüksek kaliteli ve sağlıklı kuru meyveleri 150 ülkeye ihraç edilirken, özellikle de Almanya’da yoğun rağbet görüyor. Almanya, 2021 yılının 11 aylık döneminde 132,3 milyon dolarlık Türk kuru meyvesi ithal etti.

Türkiye’de kuru meyve ihracatının yüzde 55’ini tek başına gerçekleştiren Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği tarafından Waren-Verein der Hamburger Börse ve FRUCOM iş birliğinde düzenlenen Online Kuru Meyve Buluşması’nda Kurumeyve sektörünün uzmanları ve Türk ve Alman paydaşları bir araya geldi. 167 kişinin katıldığı toplantıda, Kuru meyve endüstrisindeki mevcut imkân ve zorlukların yanı sıra halihazırda 132,3 milyon dolarlık bir hacmi aşan Alman-Türk kuru meyve ticaretinin geleceğini tartıştılar.

Yoğun katılımı, ekonomik iş birliğini yoğunlaştırmaya ve ortaklıkları geliştirmeye yönelik her iki taraftaki isteği ortaya koyduğuna işaret eden Türkiye Kuru Meyve Sektör Kurulu Başkanı Osman Öz, buna yönelik beklentileri ise şöyle özetledi: “sürdürülebilir üretim ve ihracat artışı sağlamak, üreticiden nihai tüketiciye kadar değer zincirinde bilgi akışı sağlamak, organik üretimi devlet destekleri ile arttırmak ve gelecekteki zorlukları birlikte aşmak.”

Türkiye’nin dünya kuru meyve üretiminin yüzde 16’sını tek başına gerçekleştirdiğini aktaran Öz, “Türkiye’nin kuru meyve üretimindeki konumu tartışılmaz: Dünya kuruyemiş üretiminde dünya lideri. Türkiye’nin kuru meyve üretiminin yüzde 61’ini kuru üzüm, yüzde 23’ünü kuru kayısı ve yüzde 16’sını ise kuru incir oluşturuyor. Türk kuru meyvelerinin çoğunluğu Avrupa Birliği’ne ihraç edilmekte olup, Almanya en büyük alıcı ülkedir. Yüksek kalitesi, özgün tatları ve sağlığa faydaları Türk kuru meyvelerini Alman pazarında rağbet gören gıda haline getiriyor. Türk kurumeyve sektörü müşteri odaklı ve en modern teknolojileri kullanıyor. Almanya’ya hem coğrafi hem de kültür ve mantalite bakımından yakınlık, Türkiye’yi güvenli ve etkili bir tedarik zincirinin parçası yapıyor” tespitinde bulundu.

Bir dizi faktör Türkiye’yi yüksek kaliteli kuru meyvenin ana vatanı yapıyor

“Akdeniz iklimi – güneşin gücü ve yumuşak rüzgarıyla – orijinal lezzetlerini kaybetmeden doğal olarak kurutulan besin değeri yüksek meyveleri bahşediyor” diyen Öz sözlerini şöyle sürdürdü: “Sultaniye tipi üzümün ana vatanı da olan Türkiye’ye. Türk kuru meyvelerinin bir asırdan fazla bir süredir tüm dünyada rağbet görmesini sağlayan bu saydıklarımızdır. Türkiye, tarım için devasa doğal alanlara, bol su kaynaklarına, gerekli bilgi birikimine ve iyi yetişmiş insan kaynaklarına sahiptir. Kuru meyve endüstrisi etkili, sürdürülebilir ve çevre dostudur.”

Son zamanlarda dünya genelinde tüketici beklentilerinin sürekli arttığına vurgu yapan Öz, “Bu nedenle proaktif önlemler geliştirmek ve böylece ürün kalitesini sürekli olarak iyileştirmek için uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışıyoruz. Çiftçiler eğitiliyor, duyarlı kılınıyor ve organik tarımı geliştirmeleri yönünde motive ediliyorlar.  Türkiye’de kullanılan bitki koruma ürünlerinin mevzuatı AB mevzuatı ile tamamen uyumlu haldedir ve sürdürülebilir üretim ve ihracat artışı için AB Green Deal ile uyumlu pek çok çalışma yürütülmektedir” diyerek sözlerini noktaladı.

FRUCOM Genel Sekreteri Anna Boulova’nın moderatörlük yaptığı toplantıda Türk bilim insanları Prof. Dr. Uygun Aksoy ve Prof. Dr. Ahmet Altındişli, Hamburg Ticaret Borsası Yöneticisi Jeanette Gonnermann ve Waren-Verein der Hamburger Börse e.V. Kuru Meyve Yönetim Kurulu Başkanı Jens Borchert konuşmacı olarak katıldı.

Hamburger Börse e.V. Kuru Meyve Yönetim Kurulu Başkanı Jens Borchert ve Hamburg Ticaret Borsası Yöneticisi Jeanette Gonnermann, Türk kuru meyvelerinin önümüzdeki yıllarda Alman pazarında kendilerini daha da güçlü bir şekilde yer edime şansı olduğuna inandıklarını dile getirdiler.

Borchert ve Gonnermann, Yenilikçi bitki koruma programlarının kullanılması, seçkin üniversiteler, organik tarım ve sürdürülebilirlikile ile itinalı çalışma yükümlülükleri hızlı uygulandığında çok potansiyel ortaya çıkabileceği bunun için Waren-Verein ve Türkiye İhracatçılar Meclisi ve ihracatçı birlikleri arasındaki başarılı iletişim ve fikir alışverişi ile, kuru meyve endüstrisi ilişkileri güçlendirmeyi ve sürdürülebilir bir gelecek sağlamayı istediklerinin altını çizdiler.

Taş ocağı ve RES projeleri nedeniyle ormanların yok edilmesine direnen köylüler, “Kartal Dağı’ndan elini çek!” diyorBinlerce ağaç ve hayvana ev sahipliği yapan orman toprağını delik deşik edecek ve havayı kirletecek projelerin gerçekleşmemesi için direnen Halkapınar, Mehmetler, Üzümler, Küçükkale, Büyükkale, Dampınar ve Habibler köylerinin sakinleri ÇED sürecine itiraz ediyor.İzmir’in Tire İlçesi ile Aydın’ın Germencik ilçesi arasında yer alan Kartal Dağı eteklerindeki Halkapınar, Mehmetler, Üzümler, Küçükkale, Büyükkale, Dampınar ve Habibler köylerinin üzerine ENERJİSA ENERJİ ÜRETİM A.Ş. tarafından Rüzgâr Enerjisi (RES) Santralı ve Patlatmalı Mobil Kırma Eleme Tesisi kurulmak üzere ÇED süreci başlatıldı.ÇED raporuna göre Rüzgâr Enerjisi Santrali ile birlikte Kartal Dağı’nın tepelerinde yıllarca mobil taş ocağı işletilecek. Köylüler birkaç ay önce ağaçlandırma seferberliği düzenleyen bir holdinge bağlı ENERJİSA A.Ş.’nin, “Temiz Enerji” tanımlamasıyla orman ve tarım arazileri içinde patlatmalar yapmasını, devasa tırların üzerine monte edilmiş tesislerde taş kırıp, eleyerek insana, çevreye, ekosisteme zarar vermesini endişe ile karşılıyor. Kartal Dağı Koruma Platformu, yayınladığı basın duyurunda şu sözlere yer veriyor: “Bizler yenilenebilir enerjiye, ekonomik getirisi olan, yerinde ve usulünce çevreye, ekosisteme zarar vermeden yapılacak yatırımlara değil, ekolojik dengeyi alt üst edecek, iklim ve yaşam koşullarını bozacak vahşi projelere karşıyız. Sonuç olarak yöre halkı olarak Paris İklim Anlaşmasının TBMM de kabul edildiği, Cumhurbaşkanlığınca “Yeşil Mutabakat” anlayışının hayata geçirildiği bugünlerde her boyutta telafisi mümkün olmayacak zararlar oluşturacak bu projeye ait ÇED sürecinin derhal durdurulmasını, ENERJİSA A.Ş.’nin de gerekli duyarlılığı göstererek projeyi iptal etmesini talep ediyoruz.”RES kisvesine büründürülen ama PES dedirten proje!Köylülerin itirazının özünde, kızılçam ve sandal ağacı ormanları, endemik bitkiler, binlerce yıllık arkeolojik kültür varlıkları ile dolu olan Kartal Dağı zemininin patlatılmaması talebi yer alıyor. Proje gerçekleşirse çıkan taşları dağda kontrolsüzce gezdirecekleri devasa tırların üzerine kurulmuş tesislerde kırıp mıcır yapacaklar. Ormandaki ağaçları keserek açacakları yine devasa genişlikteki yollardan rüzgar türbinlerini dağa çıkaracaklar. Daha sonra ise bu elektriği ormanı, zeytinlikleri, incir bahçelerini, köyleri delik deşik ederek döşeyecekleri kablolarla Elektrik Dağıtım Merkezine ulaştıracaklar. Köylüler ayrıca, üretim süreci boyunca da köylerine çok yakın yollarda yoğun bir araç trafiği, gürültü, hava ve çevre kirliliği yaratılmasını ve ekosistemin tahrip edilmesini istemiyor. Kartal Dağı Orman Dokusu ÇED raporunda yer alan bilgilere göre;

Proje; Enerjisa Enerji Üretim A.Ş. tarafından Aydın İli, Germencik ilçesi, Dampınar Mahallesi ve İzmir İli, Tire İlçesi, Küçükkale Mahallesi mevkiinde 11 adet türbin ve 60,5 MWm/33 MWe kurulu güçte “Dampınar Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Mobil Kırma Eleme Tesisi” projesidir.

Proje, RES olduğu kadar Seyyar Taş Ocağı İşletmesini de kapsamaktadır. ÇED Başvuru süreci bu iki konuyu içerek şekilde başlatılmış olmasına rağmen ÇED Başvuru Dosyasında Taş Ocağı projesi hakkında; kapasite, patlatılmaması koordinatlar, kullanım fazlası malzeme ve pasanın miktarı, depolanma yerleri, bertaraf şekli vb. hemen hemen hiçbir bilgi yer almamaktadır. Tabiri caizse taş ocağı faaliyeti ÇED Başvuru Dosyasında adeta gizlenmiştir.

ÇED İzin Alanı en yakın yapıya Şalt Merkezi sadece 70 m., türbinlerden T1 385m., T4 470m, T5 425m, T7 370m, T8 290m. mesafededir. Gelişmiş ülkelerde bu uzaklıklar 1,5-2,0 km civarda olmaktadır.

Ne var ki proje Sahası yerleşim yerlerinden uzak, atıl dağlık bir alan olmayıp orman, mera ve tarım arazilerinden oluşuyor. Bölgede Türkiye’nin en kaliteli incirlerin yetiştiği incir bahçeleri, zeytinlikler ve ülkemizin en verimli tarım arazileri, süt inekçiliği, koyunculuk, arıcılık faaliyetleri yer alıyor. Kartal Dağı, eteklerindeki köylerle birlikte tüm Küçük Menderes ovasını besleyen su kaynaklarına sahip bir alan.Bilindiği üzere, en büyük karbondioksit yutağı olan ormanların tahrip edilmesi sera gazı emisyonunu artıracak. Ayrıca, proje Sahasında 1.derece sit olarak tescil edilmiş ve tescil başvurusu yapılmış birden fazla arkeolojik kültür varlığı olduğu da belirtiliyor.Tire belediyesi de köylülere destek veriyor. Tire Belediyesi Başkan Yardımcısı Avukat Gökhan Hızlı, başvuru dosyasındaki eksiklikleri öne sürerek halkın katılımı toplantısını iptalini talep etti.

Micro Focus Full-Stack AIOps Çözümü için Sağlayacağı Hizmet Olarak Sunulan Yazılım (SaaS) Desteğini Duyurdu

Micro Focus’un yeni Operations Bridge – SaaS yayını, çoklu bulut ve şirket içi BT ortamları için otomatik keşif, izleme ve düzeltmeye yönelik yeteneklerin kapsamını genişletiyor.

Global yazılım devi Micro Focus, başarısı kanıtlanmış Full-Stack AIOps platformunu, hizmet olarak sunulan yazılımın sağladığı çeviklikle birleştiren Operations Bridge – SaaS yayınını duyurdu. Bu yeni olanak BT kuruluşlarının tam olarak gözlenebilirlik elde etmesini, sorunları daha hızlı bir şekilde çözmesini, otomasyon yoluyla verimlilik kazanmasını ve verilerini eyleme geçirilebilir içgörülere dönüştürmesini sağlıyor.

Micro Focus BT Operasyonları Yönetimi Üst Düzey Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Rohit De Souza konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Micro Focus ekibi yeni SaaS çözümünü geliştirmek için, hali hazırda kurumlara sunmakta olduğu ve başarısı kanıtlanmış AIOps çözümümüzün en iyi yönlerini alarak basit kullanım olanağı sağladı. Diğer SaaS olanaklarımız gibi Operations Bridge – SaaS platformumuz da bir yandan ek lisanslanma ve kurulum gerektirmeyen yerleşik bir yapay zekâ sağlarken, diğer yandan da kuruluşlar için başlangıç maliyetlerini düşüren esnek tüketim ve lisanslama modelleri içerir.”

Operations Bridge – SaaS devreye alım esnekliği ve hızı getirdiği gibi, sürekli bakım, karmaşık güncelleme gereksinimleri ve sermaye yatırımı onaylarını ortadan kaldırıyor. Günde 24 saat, haftada 7 gün destek, Micro Focus OPTIC Veri Gölüne erişim, 200’den fazla popüler BT aracıyla entegrasyon ve makine öğrenmesiyle desteklenen otomatik olay korelasyonu gibi özellikler sunan çözüm, mevcut Operations Bridge müşterilerine yönelik migrasyon yolu sayesinde hem işlevsellik hem de devreye alma kolaylığı sağlıyor.

Operations Bridge – SaaS çözümü Full-Stack AIOps platformu için hızlı bir yol sağlayarak kurumlara aşağıdaki yetenekleri sunuyor:

Operasyonları SaaS tabanlı çeviklikle yürütme: Sürekli değişime, hızlı ve esnek SaaS devreye alımlarıyla yanıt verin.

BT varlığınızda yeniden tam gözlenebilirlik elde etme: Hem şirket içinde hem de bulutta keşif ve izlemeyi otomatikleştirin. Konu uzmanlarından, iş birimi yöneticilere kadar farklı roller için özelleştirilmiş gösterge panoları ve raporla.

İlgisiz verileri azaltma ve sorunları daha hızlı bir şekilde izole etme: Verileri doğru, eyleme çevrilebilir içgörülere dönüştürün.

Kaynakları dijital inovasyona yönlendirme: Otomasyon sayesinde BT operasyonlarına verimlilik sağlayın.

Micro Focus Operations Bridge, mevcut Operations Bridge müşterilerine yönelik bir migrasyon yolu aracılığıyla AWS Marketplace mağazasından, Micro Focus BT Operasyonları Yönetim ortaklarından ve doğrudan Micro Focus’tan satın alınabilir. Operations Bridge çözümünün yerleşik OPTIC platformu dijital dönüşüm yarışında Micro Focus’un var olan teknolojilerle yeni ortaya çıkan teknolojiler arasında bağlantı kurma konusunda müşterilerine yardımcı olma yollarından biridir.

OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE YEŞİL DÖNÜŞÜM UR-GE PROJESİ’NİN YOL HARİTASI ÇİZİLİYOR

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçılar Birliği’nin (OİB), ihracatının yaklaşık yüzde 70’ini Avrupa Birliği’ne yapan üyelerini Avrupa Yeşil Mutabakatının getireceği yeni düzenlemelere karşı bilinçlendirmek amacıyla hayata geçirdiği ve Ticaret Bakanlığınca desteklenen  “Otomotiv Sektöründe Yeşil Dönüşüm” Ur-Ge projesi kapsamında İhtiyaç Analizi başlangıç toplantısı yapıldı.

 OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, sürdürülebilirlik ve karbon emisyonlarının azaltılması konusunda sektörde ilk Ur-Ge projesini hayata geçirdiklerini vurgulayarak, “Birlik olarak elimizi taşın altına koyuyoruz. Yaklaşık üç yıl sürecek olan projemizin yaklaşık 5 milyon lira maliyeti olacak. Bu maliyetin yüzde 15’lik kısmını, yani yaklaşık 750 bin lirasını Birlik olarak biz karşılıyoruz. Devletimiz de projeyi yüzde 75 oranında destekliyor. Projeye katılan firmalarımız maliyetin sadece yüzde 10’unu ödeyerek Yeşil Mutabakata uyum konusunda profesyonel danışmanlık hizmeti alacak” dedi.

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçılar Birliği (OİB), Türkiye ihracatının 15 yıldır üst üste lider sektörü olan otomotivde faaliyet gösteren üyelerine rehberlik etmeye devam ediyor.

İhracatının yaklaşık yüzde 70’ini Avrupa Birliği’ne yapan üyelerini Avrupa Yeşil Mutabakatının getireceği yeni düzenlemelere karşı bilinçlendirmek amacıyla yeni bir projeyi hayata geçiren OİB, “Otomotiv Sektöründe Yeşil Dönüşüm” Ur-Ge projesi ile Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde uygulanacak olan Sınırda Karbon Düzenlemesinin olumsuz etkilerinin önlenmesini amaçlıyor.

Ticaret Bakanlığının destek verdiği ve sektöründe ilk olan “Otomotiv Sektöründe Yeşil Dönüşüm” Ur-Ge projesinin ihtiyaç analizi yol haritası toplantısı Birlik binasında gerçekleşti.

UİB Proje Uygulama Şube Müdürü Sevcan Özkök’ün başkanlığında yapılan başlangıç toplantısına projede yer alacak firma temsilcileri katıldı.

OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, toplantıya video konferans ile katılarak açılış konuşması yaptı.

Çelik, AB Yeşil Mutabakatının deklare edilmesinden sonra sadece AB üyesi ülkelerde üretim yapan şirketlerin değil, AB’nin ticaret yaptığı ülkelerin üreticilerinin de Yeşil Düzenin getirdiği yükümlülükleri yerine getirmek durumunda kalacağını belirterek, “Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması”nın devreye girmesiyle, ihracatının yaklaşık yüzde 70’ini AB ülkelerine yapan Türk otomotiv endüstrisi olarak biz de “karbon vergisi” dediğimiz yeni bir maliyetle karşı karşıya kalacağız. TÜSİAD tarafından 2020 yılında yayınlanan Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’na göre Sınırda Karbon Düzenlemesinin devreye girmesiyle ton başına 50 euro olarak uygulanması beklenen karbon emisyonu fiyatı sonrası otomotiv endüstrimizin toplam gelir kaybının 233 milyon euro olması öngörülmektedir, bu da AB’ye yaptığımız toplam ihracatın yaklaşık yüzde 1’ine tekabül ediyor” diye konuştu.

TİCARET BAKANLIĞINDAN YÜZDE 75 DESTEK

Ton başına karbon emisyon fiyatları yükseldikçe, ihracat kaybının da artabileceğine işaret eden Başkan Çelik, şöyle devam etti:

“Projemizin amacı; hem yükümlülük ve ek maliyetlere karşı ihracatçılarımızı bilinçlendirmek ve gerekli önlemleri almalarına yardımcı olmak, hem de sosyal sorumluluk bilinciyle gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya miras bırakmak için üzerimize düşeni yerine getirmek. Sürdürülebilirlik ve karbon emisyonlarının azaltılması konusunda sektörde ilk Ur-Ge projesi olan bu proje için Birliğimiz de elini taşın altına koydu. Üç yıl sürecek olan projemizin yaklaşık 5 milyon lira maliyeti olacak. Bu maliyetin yüzde 15’lik kısmını, yani yaklaşık 750 bin lirasını Birlik olarak biz karşılıyoruz. Devletimiz de projeyi yüzde 75 oranında destekliyor. Böylelikle katılımcı şirketlerimiz maliyetin sadece yüzde 10’unu ödeyerek Yeşil Mutabakata uyum konusunda profesyonel danışmanlık hizmeti alacak.”

Çelik’in konuşmasının ardından Ur-Ge projesinin ilk faaliyeti olan “ihtiyaç analizi” yol haritası toplantısında Deloitte Türkiye Risk Danışmanlığı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Direktörü Murat Günaydın ve Deloitte Türkiye Risk Danışmanlığı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Kıdemli Müdürü Mine İzmirli katılımcı firmalara bilgi verdi.

Artık Kredi Sağlığını da HangiKredi’ye Soruyoruz!

HangiKredi finansal asistan vizyonunu finans sektöründe ses getirecek yeni hizmeti “HangiKredi Notu” ile geliştirmeye devam ediyor. Kredi çekmeyi düşünenler, kredi, kredi kartı alabilir miyim sorusunu soranlar ve finansal durumunu merak edenler için yeni bir dönem başlıyor.

HangiKredi Notu ile kredi risk durumu, kişiye özel iyileştirme önerileri, kredi ve kredi kartı limitleri, olası kredi ve kredi kartı başvurularının onaylanma ihtimali öğrenilebiliyor.

Kişilerin finansal bilgileri ve geçmişleri baz alınarak hazırlanan HangiKredi Notu kişisel risk durumunu ortaya koyarak alınacak finansal kararlarda yol gösterici oluyor.

Finansal durum ile ilgili merak edilen tüm soruların cevapları için yeni ve tek adres olacak HangiKredi Notu ile kredi sağlığını da HangiKredi’ye soruyoruz.

HANGİKREDİ NOTU İLE KREDİ SAĞLIĞINI YÖNET!

Kullanıcılarına finansal asistan olarak 15 yıldır hizmet veren, büyüyen, gelişen yeni nesil dijital platform “HangiKredi” şimdi “HangiKredi Notu” hizmeti ile tüm Türkiye’de kredi sağlığına bakışı değiştiriyor. Bu yeni hizmet ile artık finansal durumunuzu öğrenmek,  yönetmek ve hatta iyileştirmek mümkün.

KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ BİR HİZMET

Birçok alanda kişiselleştirilmiş hizmetler almaya alıştığımız son yıllarda finans sektöründe bir ilki gerçekleştiren HangiKredi Notu kişiye özel kredi, kredi kartı önerileri ve onay ihtimalleri ile yine kişiye özel bir asistanlık hizmeti sunuyor.

HangiKredi CEO’su Oray Durmazoğlu yaptığı açıklamada “Kullanıcılarımıza kredibilitelerini hızlı ve anlaşılır bir şekilde raporlayarak HangiKredi Notu’nun bankalardaki karşılığını öğrenme imkanı sunuyoruz. Kullanıcıları kredi ve yeni kredi kartı onayı alma ihtimalleri en yüksek olan bankalara yönlendiriyoruz ve en doğru bankalara zamandan tasarruf ederek ulaşmalarını sağlıyoruz. Kredi onaylanma ihtimali düşük olan kullanıcılara kişiselleştirilmiş finansal sağlık tavsiyeleri vererek gelişimlerine destek olurken, HangiKredi Notu iyi durumda olan kullanıcılar için ise tutundurma yöntemleri sunuyoruz.

Karşılaştırmanın ötesinde, kullanıcının çıktılarına dayanarak en doğru banka ile eşleştirme imkanını sunmak bizim için hizmeti ve finansal asistan vizyonumuzu bir üst seviyeye taşımak demek.” dedi.

2022 yılı yaklaşırken e-deftere dair her şey konulu webinarlar düzenlendi

Vergi Usul Kanunu 509 nolu Genel Tebliği’nde değişiklik öngören 526 nolu tebliğ ile; Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayan sağlık hizmeti sunucuları ile medikal malzeme ve ilaç/etken madde temin eden tüm mükellefler (hastane, tıp merkezleri, dal merkezleri, diyaliz merkezleri, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı diğer özelleşmiş tedavi merkezleri, tanı, tetkik ve görüntüleme merkezleri, işitme merkezi, kaplıcalar, laboratuvarlar, eczaneler, tıbbi cihaz ve malzeme tedarikçileri, optisyenlik müesseseleri, beşeri tıbbi ürün/ürün sunan ve/veya üreten özel hukuk tüzel kişileri ve bunların tüzel kişiliği olmayan şubeleri, ecza depoları vb.) 1/7/2021 tarihinden itibaren, bu tarihten sonra Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayanlar ise söz konusu Kuruma fatura düzenlemeye başlamadan önce e-fatura uygulamasına geçiş yapmışlardı. İlgili tarihlerde zorunlu olarak e-faturaya geçiş yapan SHS’ler 1 Ocak 2022 tarihinde e-deftere geçiş yapacaklardır.

Bu kapsamda Kolaysoft Teknoloji tarafından, “2022 yılı yaklaşırken e-deftere dair her şey” konulu webinarlar düzenlendi. Webinar, 54 Eczacı Odasını kapsayacak şekilde bölgesel olarak online gerçekleştirildi. Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Operasyon Yöneticisi Derya Gökkaya moderatörlüğünde gerçekleşen webinarlarda, Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Satış Yöneticisi Sıla Gül Ottan tüm SHS’ler için KolayDefter uygulamasını anlattı. E-defterin teknik ve uygulama detayları hakkında bilgiler veren S.M.Mali Müşavir Selçuk Gülten, yoğun ilginin olduğu online eğitim programlarında mali müşavirlerin ve eczacıların sorularını yanıtladı.

Gerçek kişiler için e-imza; tüzel kişiler için mali mühür gerekiyor

E-defter süreci hakkında bilgiler veren Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Satış Yöneticisi Sıla Gül Ottan, şunları söyledi: “1 Temmuz 2021 tarihinde zorunlu olarak e-fatura’ya geçiş yapan bütün eczacılarımız, 1 Ocak 2022 tarihinde zorunlu olarak e-deftere geçiş yapacaklardır. Bütün e-belge uygulamalarına geçişte gerçek kişiler için e-imza, tüzel kişiler için mali mühür gerekmektedir. Şahıs işletmesi olan eczane işletmeleri, işlemlerini e-imza ile yapabilirler. e-imza ve mali mühür almak için herhangi bir süre yoktur, istenildiği zaman alınabilir. e-Defter başvurusunu iki yöntemle yapabilirsiniz. Birinci yöntemde, Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) üzerinden www.edefter.gov.tr adresinden başvuru yapabilirsiniz. İkinci yöntemde firmamız Kolaysoft Portal üzerinden başvuru yapabilirsiniz. Başvuru yapılırken defterin gönderim yapılacağı “Uyumlu Yazılımın” seçilmesi gerekmektedir. Uyumlu yazılım seçimi edefter.gov.tr adresinden istenildiği zaman değiştirilebilir. e-defter berat gönderim dönemi seçimi (aylık, üç aylık) her yıl ocak ayı içinde yapılmakta olup, dönem içerisinde değişiklik yapılamamaktadır. Bu kapsamda; geçici vergi dönemleri bazında berat yükleme tercihinde bulunmak isteyen mükelleflerin, mali mühür veya elektronik imza ile e-defter uygulamasına giriş yapıp “Bilgi Güncelle” kısmından “Berat Yükleme Tercihi” bölümünden; aylık yükleme / geçici vergi dönemleri bazında yükleme şeklinde seçimlerini yapmaları mümkün bulunmaktadır. Mali müşavirler, kendi kullanmış oldukları muhasebe programlarından hazırladıkları defterleri, isterlerse kendi uyumlu yazılımlarından, isterlerse de yevmiye Excel’i alarak ‘KolayDefter’ aracılığı ile Kolaysoft üzerinden gönderebilirler. Kolaysoft Portal’dan ‘KolayDefter’ aracılığı ile gönderilen veya başka uyumlu yazılımdan gönderilen defterlerin xml dosyalarının Kolaysoft Portal’a taşınması durumunda, e-defter dataları 10 yıl boyunca Kolaysoft Portal’da saklanmaktadır. Kolaysoft Portal’dan ‘Kolay Defter’ aracılığı ile gönderilen veya başka uyumlu yazılımdan gönderilen defterlerin xml dosyalarının Kolaysoft Portala taşınması durumunda, e-defter ikincil kopyaları otomatik olarak gönderilmektedir.” diye konuştu.

İhracatçı tasarıma yatırım yapıyor

 Dijitalleşme, sürdürülebilirlik, tasarım ve inovasyon eksenli ihracat stratejisiyle 2021 yılı 16 milyar dolar ihracat hedefini aşan ve 2022 yılı 18 milyar dolar ihracat rakamına ilerleyen Ege İhracatçı Birlikleri, 16-18 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Design Week Turkey 2021’de dört tasarım yarışmasıyla yerini aldı.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “EİB Moda Tasarım Yarışmamız, Deri’n Fikirler Deri Üretim ve Tasarım Yarışmamız, AMORF Doğal Taş Tasarım ve Proje Yarışmamız, üç sektörümüzü ilk kez bir araya getirdiğimiz mobilya, tekstil ve doğal taşın bir arada kullanıldığı Ezberbozan Tasarım Yarışmamız ile katma değeri yüksek ekonomiyi çağın ötesinde düşünen tasarımcıların kuracağı bir gelecek inşa ediyoruz. Çünkü artık herkesin, her sektörün bir şeyleri “gerçekten” farklı yapmaya, farklı bakış açılarına ihtiyacı var.” dedi.

17 yıldır Türkiye’ye yüzlerce tasarımcı kazandırdıklarını söyleyen Eskinazi, tasarım yarışmaları düzenlenen bu dört sektörün Türkiye ortalamasının üzerinde çok üzerinde ihracat gerçekleştirdiğine dikkat çekiyor.

“Küresel ihracatta her sene bir basamak atlayarak; 20 milyar dolara ulaşan hazırgiyim ve konfeksiyon sektörümüz, 10 milyar dolar ulaşan tekstil sektörümüz, 4 milyar doları aşan ihracat hacmine ulaşan mobilya sektörümüz, 2 milyar dolara ulaşan doğal taş sektörümüz; toplamda son bir yılda 36 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Ege İhracatçı Birlikleri, firmaların tasarım ofislerini desteklenmesi için de tasarım desteği tebliğinin şekillenmesinde çok yoğun bir çaba gösterdi. Bu tebliğ sayesinde çok sayıda firmamızın bünyesinde tasarım ofisleri oluştu ve aynı zamanda tasarım ofisi var olan firmalarımız da gelişti. Bugün sektörlerimiz, tasarım ekosistemi güçlü bir şekilde katma değerli ihracat gerçekleştiriyor.”

Sertbaş: EİB Moda Tasarım Yarışmamız ile tasarım seferberliğinde öncü olduk

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının niteliğine ve katma değer gücüne bakıldığında geleneksel olarak Türkiye’nin açık ara en fazla dış ticaret fazlası veren, net ihracatçı sektörü olduklarını hatırlattı.

“Biz ülkemizde köklü değişiklikler yaratmak için 2004’den beri yaptığımız EİB Moda Tasarım Yarışmamız ile tasarım seferberliğinde öncü olduk. Gençlerimiz özgün, yenilikçi tasarımlarıyla ülke sınırlarını aşarak dünyaya isimlerini duyurdu. Geçtiğimiz sene finalini online olarak gerçekleştirdiğimiz doğa ve teknolojiyi bir araya getiren sürdürülebilir tasarımların yer aldığı TECH-TILITY temasını işlemiştik. 2021 yılı döneminde Türkiye ortalama ihracat birim fiyatı; 1,3 dolar civarındayken aynı dönemde Türkiye hazır giyim sektörünün ihracat birim fiyatı 13 dolar, EHKİB olarak ortalama ihracat birim fiyatımız ise 17 dolar bandındaydı. Hedefimiz ise ihracat birim fiyatımızı 20 dolar ve üzerine çıkarmak. Bu tablo hazır giyim sektörünün yıllardır tasarıma yaptığı yatırımın çok somut bir kanıtıdır.”

Zandar: Türkiye’nin kalkınmasının anahtarı genç beyinlere yatırım yapmaktan geçiyor

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Erkan Zandar, “Bizim için Türkiye’nin uzun vadede kalkınmasının anahtarı; inovasyona, eğitime ve genç beyinlere yatırım yapmaktan geçiyor. Üretim ve ürün kalitemiz dünya standardı üzerinde ve en önemlisi sektörümüz yüzyıllık deri işleme tecrübesine sahip. Birliğimizin Ocak 2020’de 8’incisini düzenlediği Deri’n Fikirler Deri Tasarım ve Üretim yarışmamız ile pek çok gencimize Ticaret Bakanlığımızın destekleriyle yurt dışı eğitim hakkı sağladık. Gelecekte tasarımcılarımızın üretimlerimize vizyonları ile farklı perspektifler katarak, tasarımda sektörümüzü daha yukarı taşımak istiyoruz.” diye konuştu.

Kaya: Hedefimiz; Sürdürülebilir Madencilik ilkeleri doğrultusunda yeni bir ekonomi yaratmak

Türkiye geneli doğal taş ihracatında işlenmiş ürünün payı yüzde 60, Ege’de ise yüzde 70 olduğunu açıklayan Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Mevlüt Kaya şunları söyledi:

“AMORF Doğaltaş Proje ve Tasarım yarışması Türk Doğaltaşının önemini vurgulamak, “dünyada mermer denince akla gelen ilk ülkenin Türkiye olması” hayalimizin ve dahası projemizin temel taşlarından biridir. Hedefimiz; Sürdürülebilir Madencilik ilkeleri doğrultusunda madencisi, sanayicisi, akademisyeni, tasarımcısı, mimarı ile hep birlikte sektörde yeni bir ekonomi yaratmak. Ve AMORF, 2’inci senesinde katılım sayısını daha da yükselterek bünyesine ülkemizin dünyaca ünlü mimar, sanatçı ve tasarımcılarını katmıştır. Biz sektörün katma değerli ürün ihracatına önemli katkılar sağlayıp, mimarlar ve tasarımcılarla sektör arasında bir köprü görevi üstlendik.”

Yağcı: İnovasyon ve katma değer ezber bozan tasarımla gerçekleşiyor

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Cahit Doğan Yağcı, katma değerli ihracatın yolunun tasarım, inovasyon ve Ar-Ge’den geçtiğini, bu yüzden 2021’de Ezber Bozan Tasarım Yarışması ile mobilya, tekstil ve maden sektörlerinin ilk kez bir araya getirdiklerini vurguladı.

“Dereceye giren yarışmacılarımız hem tasarımlarını ürettirme şansı buldu hem de networklerini genişleterek, iş teklifleri almaya başladılar. Yıllık 2,8 milyar dolar dış ticaret fazlası veren mobilya sektörümüz ülke ekonomisine ve istihdamına ciddi katkı sağlayan sektörlerden biri. Türkiye genelinde mobilya ihracatımızın kilogram fiyatı ortalama 2,76 dolar iken, Ege Bölgesi’nde bu rakam 3,25 dolara ulaşıyor. Ege Bölgesi’nin mobilyada ortalama ihraç fiyatını 6 dolara çıkarmak için çalışıyoruz. Ezber Bozan Tasarım Yarışmamızı bu yıl “Smart” temasıyla tamamen mobilya odaklı düzenlemek için hazırlıklara başladık. Çok yakında başvuruları almaya başlayacağız. Geçen seneki rekor düzeydeki başvurunun bu sene katlanacağını düşünüyorum.”

İlklerin otomobili Anadol 55 yaşında

Türkiye’deki ilk yerli seri üretim olan Anadol’un hikayesi 55 yılı geride bıraktı. Türk otomobil tarihinin en önemli simgelerinden biri olan Anadol’un farklı modelleri Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebiliyor. Anadol’un kullanımını, korunmasını sağlamak ve bir sonraki kuşaklara aracı tanıtmak için faaliyet gösteren Anadol Otomobil Derneği üyeleri de bugünün klasiğinin üretim bandından indiği gün olan 19 Aralık’ta Rahmi M. Koç Müzesi’nde buluştu

Anadol, Türkiye’nin ilk yerli seri otomobili olarak 19 Aralık 1966’da üretim bandından indirildi. Zamana meydan okuyan Anadol 55 yaşında ve artık bir klasik… Türkiye’nin ilk ve tek sanayi müzesi Rahmi M. Koç Müzesi, koleksiyonunda özel bir yer tutan Anadol otomobiller ile ziyaretçilerine eşsiz bir hikayeyi aktarıyor. Müze, 19 Aralık’ta Anadol Otomobil Derneği’ni ağırladı. Anadol markalı motorlu taşıtların, kullanımını, korunmasını sağlamak ve bir sonraki kuşaklara tanıtmak amacıyla faaliyet gösteren derneğin üyeleri, Anadol’un 55’inci yaşını müzede kutladı. Logosunda Anadolu’nun sembol figürlerinden Hitit geyiğine yer veren Anadol’un SV1600, Sedan ve Otosan Böcek gibi birçok farklı modeli Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergileniyor. Dernek üyeleri, Anadol’a gönül verenler müzedeki koleksiyonu inceleyerek anılarını tazeledi, kurdukları dostlukları pekiştirdi.

Anadol’un tarihi Rahmi M. Koç Müzesi’nde

Koç Grubu’na dahil olan Otosan Sanayii, 1960’ların başında Türkiye’de yerel bir otomobil endüstrisi kurmak için kolları sıvadı. Ford’un temsilciliğini de alan şirket, 1963 yılında İngiltere’deki Reliant Motors ile irtibata geçti. İlk üretilen Anadol prototipi, Reliant FW5 adında Ongle-tasarımlı, 5 kişilik fiberglas ve Anglia Super’in 1198 cc’lik motoruna sahip bir salon modeli oldu. Model Aralık 1965’te İstanbul’a getirildi ve 1966 yılında Anadol’un üretimine başlandı. 1970 yılının sonuna kadar toplamda 12 binin üzerinde Anadol üretilirken, sadece 1974 yılında imalat 8 bine çıkarılarak zirveye ulaştı. ‘Bu memleketin otomobili’ sloganıyla piyasaya sürülen Anadol, yapımının durdurulduğu 1984 yılına kadar 87 bin adet satıldı. Müzede görülebilecek Anadol otomobiller şöyle:

Anadol Sedan 2 Door

1967 model Anadol iki kapılı Sedan, Murat Meşhur tarafından müzeye bağışlandı. 4 silindir motoru, müstakil şasi ve 4 vitesi ile 140 km/s hıza ulaşabiliyordu.

Anadol SV1600

1972’de Anadol’un üretim yelpazesine 4 kapılı bir salon, 2 kapılı bir coupé ve müzede sergilenen station vagon (SW) modelleri eklenmişti. 1981’de üretilen bu model 1600 cc’lik motorların en büyüğüne sahipti. Bu model, Anadol’un Ford Otosan mühendislerinden Ergin Okvuran tarafından yeniden tasarlanmasından önce üretilen son örneklerinden biri.

Anadol STC-16 1973

1973 ve 1978 yılları arasında 176 adet üretilen STC-16 2 kapılı coupé Anadol modelleri arasında belki de en etkileyici olandı. STC-16’da standart bir 1599 cc Ford motoru kullanılmış ancak Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenen otomobil, motoru klasik otomobil rallileri için gerekli olacak 145 hp’yi elde edebilmek için iki adet çift boğazlı Weber karbüratör özel krank ve eksantrik miller ile modifiye edilmişti. 1973 yılında üretilen bu model, merhum Erdoğan Gönül tarafından Rahmi M. Koç Müzesi’ne bağışlandı.

Anadol Sedan

İthal edilen otomobil sayısının artmasıyla Anadol’un üretimi yavaşlamıştı ve 1984 yılında sadece 39 otomobil üretilmişti. 1985 yılında 1.6 litlrelik motorlu 1982 model Cortina’nın şasisini kullanan Otosan Ford Taunus, Anadol’un yerine geçmişti. Müzede sergilenen 1976 model Anadol, 4 vitesi ile saatte en fazla 174 km/s hıza çıkabiliyordu.

Otosan Böcek

Böcek ilk piyasaya çıktığında amacı şöyle belirlenmişti, ‘turizmin gerektirdiği ulaşımda bireysel kara taşınımının özgür, kolay, eğlendirici ve ucuz bir biriçmde oluşmasını sağlamak’. Jan Nahum tarafından tasarlanan Böcek’in dönemin VW kökenli tasarımı Beach Buggy’den daha teferruatlı ve kullanışlı olması hedeflenmişti. Kışın da kullanılabilmesi için sökülebilen kapıları bulunan Böcek, çelik şasiye ve o zamanlar binek Anadol’da kullanılan 1298 cc Ford ‘Kent’ motora sahip. 100’ün üzerinde satılan Böceklerin basit mekanik özellikleri ve fiberglas gövdeleri sebebiyle sadece az sayıda örneği günümüze kadar gelebildi.

AstraZeneca Türkiye’ye İstanbul Marketing Awards’tan  Gold Ödül AstraZeneca Türkiye, Sıfır Karbon Çalışma Grubu ile İstanbul Marketing Awards’ta ‘Sürdürülebilirlik İletişimi’ kategorisinde Gold Ödül’e layık görüldü. AstraZeneca Türkiye, ‘Sıfır Karbon Çalışma Grubu’ ile Türk iş dünyasındaki kurumların ve markaların, pazarlama süreçlerini dikkate alarak düzenlenen İstanbul Marketing Awards’ta ‘Sürdürülebilirlik İletişimi’ kategorisinde Gold Ödül’ün sahibi oldu. AstraZeneca, 2020’de İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Yıllık Toplantısı’nda açıkladığı “Sıfır Karbon Taahhüdü” (Ambition Zero Carbon) stratejisiyle, 2025’e kadar karbon salınımını sıfıra indirmek için enerji tüketiminin tamamını hem güç hem de ısı için yenilenebilir enerji kaynaklarıyla gerçekleştireceğine dair taahhütte bulundu. Bu global taahhüde katkıda bulunmak amacıyla AstraZeneca Türkiye, 2020 yılında gönüllülük esasına dayanan ‘Sıfır Karbon Çalışma Grubu’ kuruldu. AstraZeneca Türkiye global sürdürülebilirlik stratejisi doğrultusunda oluşturduğu ‘Sıfır Karbon Çalışma Grubu’ ile şirket içerisinde çeşitli bilinçlendirme aktiviteleri, atölye çalışmaları, seminerler ve eğitimler düzenliyor. İnteraktif olarak düzenlenen tüm bu aktivitelerle, çalışanların farkındalıklarının artırılması ve hem iş yaşamlarında hem de özel yaşamlarında doğa ve çevre dostu alışkanlıklar edinmeleri hedefleniyor. “Sürdürülebilir yarınlarımız için çalışmalarımız devam edecek”AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış, 2021 Stevie International Business Awards’ta (Stevie Uluslararası İş Ödülleri) “Yılın İletişim ve Halkla İlişkiler Kampanyası – İç İletişim” kategorisinde Altın Ödül’ün ardından İstanbul Marketing Awards’ta Gold Ödül’e layık görülen ‘Sıfır Karbon Çalışma Grubu’nun elde ettiği  başarı hakkında şu yorumları yaptı: “AstraZeneca olarak çevreye ve topluma katkı sağlama çabalarımızda sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda kararlılıkla çalışmalarımıza devam ediyoruz. AstraZeneca Türkiye olarak global “Sıfır Karbon Taahhüdü” stratejimize katkıda bulunmak, doğamızı korumak ve gelecek nesillere sağlıklı bir yaşam sunabilmek için ‘Sıfır Karbon Çalışma Grubu’muzu kurduk. Çalışma Grubumuzun böyle önemli bir ödül ile takdir edilmesinden dolayı gurur duyuyor, katkı sağlayan herkese tüm kalbimle teşekkür ediyorum. AstraZenecalılar olarak, sürdürülebilir ve sağlıklı yarınlar için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz.”

2022 yılı yaklaşırken e-deftere dair her şey konulu webinarlar düzenlendi

Vergi Usul Kanunu 509 nolu Genel Tebliği’nde değişiklik öngören 526 nolu tebliğ ile; Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayan sağlık hizmeti sunucuları ile medikal malzeme ve ilaç/etken madde temin eden tüm mükellefler (hastane, tıp merkezleri, dal merkezleri, diyaliz merkezleri, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı diğer özelleşmiş tedavi merkezleri, tanı, tetkik ve görüntüleme merkezleri, işitme merkezi, kaplıcalar, laboratuvarlar, eczaneler, tıbbi cihaz ve malzeme tedarikçileri, optisyenlik müesseseleri, beşeri tıbbi ürün/ürün sunan ve/veya üreten özel hukuk tüzel kişileri ve bunların tüzel kişiliği olmayan şubeleri, ecza depoları vb.) 1/7/2021 tarihinden itibaren, bu tarihten sonra Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayanlar ise söz konusu Kuruma fatura düzenlemeye başlamadan önce e-fatura uygulamasına geçiş yapmışlardı. İlgili tarihlerde zorunlu olarak e-faturaya geçiş yapan SHS’ler 1 Ocak 2022 tarihinde e-deftere geçiş yapacaklardır.

Bu kapsamda Kolaysoft Teknoloji tarafından, “2022 yılı yaklaşırken e-deftere dair her şey” konulu webinarlar düzenlendi. Webinar, 54 Eczacı Odasını kapsayacak şekilde bölgesel olarak online gerçekleştirildi. Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Operasyon Yöneticisi Derya Gökkaya moderatörlüğünde gerçekleşen webinarlarda, Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Satış Yöneticisi Sıla Gül Ottan tüm SHS’ler için KolayDefter uygulamasını anlattı. E-defterin teknik ve uygulama detayları hakkında bilgiler veren S.M.Mali Müşavir Selçuk Gülten, yoğun ilginin olduğu online eğitim programlarında mali müşavirlerin ve eczacıların sorularını yanıtladı.

Gerçek kişiler için e-imza; tüzel kişiler için mali mühür gerekiyor

E-defter süreci hakkında bilgiler veren Kolaysoft Teknoloji E-Dönüşüm Satış Yöneticisi Sıla Gül Ottan, şunları söyledi: “1 Temmuz 2021 tarihinde zorunlu olarak e-fatura’ya geçiş yapan bütün eczacılarımız, 1 Ocak 2022 tarihinde zorunlu olarak e-deftere geçiş yapacaklardır. Bütün e-belge uygulamalarına geçişte gerçek kişiler için e-imza, tüzel kişiler için mali mühür gerekmektedir. Şahıs işletmesi olan eczane işletmeleri, işlemlerini e-imza ile yapabilirler. e-imza ve mali mühür almak için herhangi bir süre yoktur, istenildiği zaman alınabilir. e-Defter başvurusunu iki yöntemle yapabilirsiniz. Birinci yöntemde, Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) üzerinden www.edefter.gov.tr adresinden başvuru yapabilirsiniz. İkinci yöntemde firmamız Kolaysoft Portal üzerinden başvuru yapabilirsiniz. Başvuru yapılırken defterin gönderim yapılacağı “Uyumlu Yazılımın” seçilmesi gerekmektedir. Uyumlu yazılım seçimi edefter.gov.tr adresinden istenildiği zaman değiştirilebilir. e-defter berat gönderim dönemi seçimi (aylık, üç aylık) her yıl ocak ayı içinde yapılmakta olup, dönem içerisinde değişiklik yapılamamaktadır. Bu kapsamda; geçici vergi dönemleri bazında berat yükleme tercihinde bulunmak isteyen mükelleflerin, mali mühür veya elektronik imza ile e-defter uygulamasına giriş yapıp “Bilgi Güncelle” kısmından “Berat Yükleme Tercihi” bölümünden; aylık yükleme / geçici vergi dönemleri bazında yükleme şeklinde seçimlerini yapmaları mümkün bulunmaktadır. Mali müşavirler, kendi kullanmış oldukları muhasebe programlarından hazırladıkları defterleri, isterlerse kendi uyumlu yazılımlarından, isterlerse de yevmiye Excel’i alarak ‘KolayDefter’ aracılığı ile Kolaysoft üzerinden gönderebilirler. Kolaysoft Portal’dan ‘KolayDefter’ aracılığı ile gönderilen veya başka uyumlu yazılımdan gönderilen defterlerin xml dosyalarının Kolaysoft Portal’a taşınması durumunda, e-defter dataları 10 yıl boyunca Kolaysoft Portal’da saklanmaktadır. Kolaysoft Portal’dan ‘Kolay Defter’ aracılığı ile gönderilen veya başka uyumlu yazılımdan gönderilen defterlerin xml dosyalarının Kolaysoft Portala taşınması durumunda, e-defter ikincil kopyaları otomatik olarak gönderilmektedir.” diye konuştu.

Türkiye’den bir ilk Zafer Elcik, Obama Vakfı’nın fark yaratan liderleri arasında  Otizm sendromlu çocuklara ücretsiz eğitsel oyunlar ve çocukların ailelerine yapay zekaya dayalı kontrol imkanı sunan mobil platform Otsimo’nun kurucu ortağı Zafer Elcik, Obama Vakfı Liderler Avrupa programına katılmak üzere seçilen 36 yükselen liderden biri oldu. Programda, katılımcılar liderlik gelişimi ve sivil katılım konusunda eğitilecek ve geliştirdikleri becerilerle çalışmalarını kamu, özel ve kâr amacı gütmeyen sektörlerde ölçeklendirecekler. Bu yılki ekip, bölgedeki 24 ülkeyi temsil ediyor.Özel çocuklara özel çözümler üreten mobil platform Otsimo’nun kurucu ortağı ve CEO’su Zafer Elcik, Obama Vakfı’nın tüm dünyada seçtiği fark yaratan liderler arasına girdi. Alanında bir fikir lideri olarak görülen ve dünya çapında özel ihtiyaçları olan çocuklara kaliteli, uygun fiyatlı ve erişilebilir özel eğitim çözümleri sunmak için çalışan Elcik, programa Türkiye’den seçilen ilk kişi oldu. Otsimo’nun oyun tabanlı araçları, çocuklar için erken öğrenme döneminde mevcut kaynaklardaki açığı kapatmayı amaçlıyor. Otsimo’nun mobil uygulamaları, çocukların eğlenirken aynı zamanda eğitim gelişimlerini de geliştirmelerine yardımcı oluyor. Bir Ashoka Üyesi olan Zafer Elcik ve Otsimo, dünya çapındaki sosyal etkileri nedeniyle birçok ödül kazandı. Altı aylık programın bir parçası olan ve fark yaratan bu adanmış kişiler, liderlik becerilerini geliştirerek, akranlarıyla derin ilişkiler kurarak ve düşünce liderleri ve Obama Vakfı topluluğu üyeleriyle etkileşim kurarak değişimi yönlendirmelerine yardımcı olmak için tasarlanmış etkileşimli oturumlarda neredeyse her hafta bir araya gelecekler. Ayrıca Vakfın küresel ağındaki deneyimli danışmanlarla bire bir görüşmeler de dahil olmak üzere çeşitli sanal deneyimlere ve özel etkinliklere katılma fırsatına sahip olacaklar. 2020’de başlatılan Leaders Europe, ortak değerlere ve etik liderliğe odaklanan Obama’ların mirasına ve onların bölgeye olan derin bağlılıklarını temel alıyor. Program, kıtada ve dünya genelinde topluluklarında olumlu, yenilikçi değişimi yönlendiren bir liderler ağı yaratıyor. 2022 Leaders Europe sınıfı; insan hakları, iklim değişikliği, demokrasiyi güçlendirme ve daha fazlası dahil olmak üzere çok çeşitli konularda ve odak alanlarında çalışıyor. Obama Vakfı’nın Liderler programı, kendi topluluklarını ve dünyayı değiştirmek için Afrika, Asya Pasifik ve Avrupa’dan yükselen liderleri daha fazla ilham vermek, güçlendirmek ve birbirine bağlamak için tasarlandı. Daha fazla bilgi edinmek için obama.org/leaders adresi ziyaret edilebiliyor. Otsimo hakkında daha fazla bilgi edinmek için https://otsimo.com/ adresi ziyaret edilebiliyor.

Panasonic, 7000 LM kategorisinde dünyanın en hafif ve en kompakt sabit lensli LCD projektörünü tanıttıPanasonic, eğitim ve iş dünyasının birlikte çalışmasına ek olarak net ve canlı görüntü konusunda ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan en yeni LCD projektör serisini duyurdu. 5200-7000 lm aralığında parlaklık ve 3.000.000:1 oranında yüksek kontrast sunan WUXGA çözünürlüğünde dört modele sahip PT-VMZ71 Serisi, iyi aydınlatılmış sınıflar ve hibrit öğrenme ortamlarının yanı sıra çalışanların birlikte kolayca çalışabilmesine uygun olarak tasarlanmış yeni çalışma alanları ve toplantı odaları için de ideal olmasıyla öne çıkıyor. Şubat 2022 itibarıyla piyasaya sunulacak olan seri, aynı hafif ve kompakt gövdeyi korurken, iyileştirilmiş parlaklık ve işlevsellik özellikleriyle mevcut PT-VMZ60 Serisi’nin yerini alacak ve serinin en üstün projektörü olan PT-VMZ71 yalnızca 7,2 kg (15,87 lbs) ağırlığıyla sınıfının en hafif projektörü olacak.[1] Toplantı sıklığının artması ve hem toplantı odalarının hem de birlikte çalışılan alanların küçülmesi nedeniyle bu seri, esnek kurulum için tasarlandı. Seri, V/H Lens Kaydırma özelliğinin yanı sıra sınıflarda, ofislerde ve dijital tabelalarda alanın daha etkili kullanılmasına yardımcı olan 6 noktalı yeni bir ekran düzeltme işlevi olan V/H ve köşe düzeltme özelliklerini de bünyesinde barındırıyor. Ayrıca yeni Dijital Yakınlaştırma Genişletici özelliği sayesinde eski projektörler değiştirilirken mevcut tavan projektör bağlantılarını taşıma ihtiyacı da azalıyor. Bu özellik, montaj konumunun optik yakınlaştırma aralığını aşması durumunda projektörün yansıtma mesafesini uzatabiliyor. Sorunsuz ve etkili iletişim sunmak amacıyla tasarlanan Seri, 4K giriş sinyallerini desteklemesinin yanı sıra esnek 1,6x optik yakınlaştırmaya, tüm uyumlu AV ekipmanları için tek bir uzaktan kumandayla kolay kullanım sağlayan CEC komut sinyalleriyle uyumlu HDMI terminallerine ve çeşitli ortamları büyük ekranda kolayca paylaşmaya olanak tanıyan bir kablosuz modül ile güç beslemeli bir USB’ye sahip birçok birlikte çalışma seçeneğine sahip. PT-VMZ71 Serisi’nde çalıştırma maliyetlerini azaltmak ve güvenilirliği artırmak için Panasonic’in SOLID SHINE Lazer ışık kaynağı ve 20.000 saat boyunca değiştirilmesi gerekmeyen Eko Filtre bulunuyor. Ayrıca NORMAL Mod etkinken tüketilen güç, önceki serilerde yer alan bazı modellere kıyasla yüzde 15 oranında azalıyor.

Çerezsiz gelecekte hedefleme

GroupM Xaxis ile Adform Türkiye, çerezsiz geleceğe hazırlık kapsamında önemli bir başarıya imza attı

Bilindiği üzere önümüzdeki günlerde Chrome browser’da gerçekleşecek değişikliklerle üçüncü taraf çerezler hayatımızdan çıkmış olacak.Hem bu değişiklik hem de şimdiden üçüncü taraf çerezleri devredışı bırakma konusunda önemli adımlar atmış olan Safari ve Mozilla’daki potansiyel hedefleme seçeneklerini çerez olmadan deneyimlemek adına hem reklamverenler hem yayıncıların arayışları giderek artıyor.

Bu gelişmelerin ışığında her online reklam kanalında olduğu gibi programatik satın alımda da şu an standart olarak kullanılan bazı hedefleme ve optimizasyon seçeneklerinin değişeceği öngörülüyor. Bu doğrultuda, çerezler ile kolaylıkla yapılan hedeflemelere – optimizasyonlara alternatif olabilecek ID bazlı çözümleri deneyimlemek ve özellikle pazarımızdaki trafiğin büyük ölçüde gerçekleştiği Chrome’da ki değişikliklere hazır olmak adına alternatif hedefleme seçeneklerinin faydasını ve beklenildiği gibi çalışıp çalışmadığını deneyimlemek üzere GroupM Xaxis ile Adform Türkiye bir yol planı oluşturup çalışmalarına hız verdi.Bu kapsamda Eylül 2021’de Adform Türkiye ile GroupM Xaxis ekibi hizmet verdiği markalarından Garanti BBVA için başarılı bir kampanyaya imza attı.Eylül ayında Garanti BBVA Bonus kampanyasında yukarıda saydığımız sebepler nedeniyle reach ve frekans kontrolü için ilk test gerçekleştirildi. Amaç, çerezlerin hayatımızdan çıktıktan sonra platform üzerindeki frekans hedefleme – optimizasyon vb özelliklerin nasıl çalışacağını ve ID çözümünün beklenen sonuçları verip veremeyeceğini test etmekti.Kurgulanan A/B testinin kurulumunda, çerezleri devre dışı bırakma konusunda çoktan adım atmış Firefox ve Safari browserları hedeflenirken aynı zamanda potansiyel kullanıcılara Garanti BBVA’nın hedefleri doğrultusunda 4 frekans limiti ile ulaşacak şekilde kurulumlar gerçekleştirildi.

Kampanya yayında kaldığı süre boyunca full stack Adform kullanımı yapılan (DSP/SSP) ve Adform ID çözümü aktifleştirilen bölümünde, kampanya hedefi olan 4 frekans içinde kalındığı buna ek olarak ID çözümü aktifleştirilmeden frekans hedeflemesi yapılan bölümüne oranla ID %1700+ gibi çok önemli bir fark raporlandı.

Adform Türkiye ve MEA Ülke Müdürü Cem Eroğlu, “2023 yılına hazırlık amaçlı gerçekleşen test süreçlerinin yerini, markalara daha iyi hizmet verilmesi adına bugünün gerçeği yer aldı ve Firefox ile Safari tarayıcılarında tutulmayan çerezler, ID çözümü sayesinde performans artışı büyük oyuncuların dikkatini daha fazla çekmeye başladı. Bu kapsamda Xaxis Türkiye ile gerçekleştirdiğimiz test sonuçları, başarılı sonuçlar çıkarmada sınır olmadığının ispati oldu. ID Fusion aktivasyonumuz ile bu artık yepyeni bir rekabeti ve liderlik yarışını da tetiklemiş oldu” dedi.

GroupM Türkiye Programmatic Buying & Xaxis Managing Partner’ı Haluk Akalp, “Adform ile imza attığımız bu çalışma, bizim için geleceğe hazırlık açısından çok önemlidir. Özellikle çerezlerin Chrome’da gerçekleşecek değişiminden sonra programatik ekosisteminde oluşacak etkileri her alanda test etmek ve bu değişiklikten kaynaklı etkilere hazır olmak için her ihtimali değerlendiriyor, yol planımızda farklı testler ve çözümlerin eklenmesi için çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz.” diye ekledi

Bu sonuç, cookiesiz dünyada doğru frekans yönetimi ile reachi arttırmanın aynı zamanda data hedefleyebilmenin ID çözümleri ile mümkün olabildiğini ispatlamış oldu.

Çiftçilerimizin artan Tarım BAĞ-KUR Primleri

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yeni asgari ücret ve 28 günden 29 güne çıkarılan prim gün sayısı sonrası çiftçilerin artan tarım BAĞ-KUR primlerine ilişkin açıklama yaptı.

“Çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri, açıklanan brüt asgari ücretin 5 bin 4 liraya ve aylık prim gün sayısının 28 günden 29 güne çıkarılması nedeniyle çok fazla arttı” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Brüt asgari ücret yüzde 39,87 oranında artarken çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri yüzde 44,87 oranında artarak bin 151 lira 96 kuruştan bin 668 lira 83 kuruşa çıktı.

Borcu bulunmayan çiftçilere verilen 5 puanlık Hazine desteği göz önünde bulundurulsa bile çiftçilerimizin ödeyeceği tarım BAĞ-KUR primi aylık 985 lira 1 kuruştan bin 426 lira 97 kuruşa yükseldi.

Çiftçilerimiz işçi ve memurla aynı statüde değildir. İşvereni olmadığı için belirlenen primin tamamını kendisi ödemek zorundadır. Çiftçinin 2022 yılında tarım BAĞ-KUR primini ödemesi bir hayli zorlaştı.

Tarım BAĞ-KUR primleri 2022 yılı itibariyle 2 parçada ödenecektir. Ocak-haziran primleri temmuz sonuna kadar, temmuz-aralık primleri ise takip eden yılın ocak sonuna kadar ödeyecek olan çiftçilerimize ödemeler konusunda da kolaylık getirilmiştir.

Ancak, çiftçilerimizin 2 dönemde ödeyeceği 10.012,98 liradan, yıllık toplam 20.025,96 lira olan prim Hazine indirimiyle 8.561,82 liradan yıllık toplam 17.123,64 liraya düşse de çiftçilerimizin bu rakamları ödemesine imkân yoktur.”

“Eğer müdahale edilmezse 2022 yılı prim oranlarındaki artış nedeniyle tarımda kayıt dışılık artacak, çiftçilerimiz sosyal güvenlik hakkından mahrum kalacaktır”

Bayraktar, son 2 yılda toplam 172 bin 747 çiftçinin tarım BAĞ-KUR’unu ödeyemeyecek güçte olduğu için muafiyet belgesi alarak tarım BAĞ-KUR’u ödemekten vazgeçtiğini hatırlatarak açıklamasına şöyle devam etti:

“Yükselen primler nedeniyle çiftçilerimiz 2022 yılında primlerini ödeyemeyecek, tarımda kayıt dışı çalışma artacak ve geliri düşük olan çiftçilerimiz, muafiyet belgesi alarak sosyal güvenlikten mahrum kalacaktır.

Anayasanın 60. Maddesi’ne göre; ‘Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar’ hükmünün yer aldığını hatırlatarak, çiftçilerimizin bu haktan mahrum kalmamaları gerektiğini belirtmek istiyorum.

Devletimiz sosyal güvenlikte çiftçiyi desteklemelidir. Tarım BAĞ-KUR sigortası prim gün sayısı, 2008 yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir. Bu durumda çiftçimizin ödeyeceği aylık prim bin 668 lira 83 kuruştan 863 lira 19 kuruşa, Hazine desteği göz önünde bulundurulduğunda ise 738 lira 09 kuruşa inecektir. Çiftçilerimizin içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde bu miktar bile çok yüksektir. Ayrıca çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primlerine uygulanan yüzde 5 oranındaki hazine teşvik indirimi de enflasyon oranına göre yükseltilmelidir.”

 “Çiftçilerimize sadece fiziksel değil psikolojik yıpranma payı da verilmelidir”

“Diğer meslek gruplarından farklı olarak, çiftçilerin çoğu kapalı alanlarda çalışmamaktadır” hatırlatması yapan Bayraktar, zor koşullarda çalışan tarım emekçilerinin fiziksel yıpranmanın yanı sıra psikolojik olarak da yıprandığını belirterek açıklamasını devam ettirdi:

“Çiftçilerimizin çalışma alanları, tarla, bahçe, bağ gibi açık alanlardadır. Kapalı alanlar bile sera, ahır, ağıl, kümes gibi yerlerdir. Balıkçılık ile uğraşanlar ise tekne, havuz vb. gibi yerlerde zor şartlar altında çalışmaktadır.

Çiftçilerimizin çalışma koşulları, günlük 8 saatten daha uzun sürede ve ağır şartlarda olmakla birlikte, traktör ya da tarım makinesi kullanırken toza, tarım ilacı kullanırken ilaca, kimyasal gübreleme yaparken kimyasallara, sulama yaparken çamura ve içerisindeki bakterilere, hasat ya da budama yaparken, yabancı otları temizlerken ellerinin çatlamasına, yıpranmasına, hayvanları beslerken hayvan dışkılarına, hayvan bakımlarını gerçekleştirirken hayvan hastalıklarına maruz kalabilmektedirler.

Tarım BAĞ-KUR primini ödemekte zorlanan çiftçilerimiz, ürününün para etmeme riski, ekonomik sorunlar, girdi fiyatlarının sürekli artması, kuraklık, tropikal rüzgâr ve fırtına gibi ansızın yaşanan afetlerle ürününü kaybetme korkusuyla daima karşı karşıyadır. Ayrıca bu kaygı ve korkulara, çiftçimizin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine bitmek tükenmek bilmeyen borçlarıyla sürekli haciz endişesi gibi bazı stres faktörlerinin de eklenmesi psikolojik travmalara sebep olabilmektedir. Çiftçilerimize, yıllardır sadece fiziksel değil psikolojik yıpranma payı da verilmelidir.

Zor şartlarda çalışanlara fiili hizmet tazminatı verilmektedir. Kamuoyunda yıpranma payı olarak bilinen fiili hizmet tazminatı, mesleklere göre değişik süreleri kapsamaktadır. Çalışma şartlarının zorluğu dikkate alınarak, bütün çiftçilerimize çalıştıkları her yıl için 90 gün (4 yılda 1 yıl hesabıyla) yıpranma payı ilave edilmelidir.”

“Çiftçilerimizin prim gün sayısı 9 bin günden 7 bin 200 güne çekilmelidir”

Bayraktar, sigortalı çalışanların 7 bin 200 prim gün sayısı ile emekli olurken, Tarım BAĞ-KUR’lu ve esnaf BAĞ-KUR’luların 9 bin gün prim ödediğini belirterek, açıklamasına şöyle devam etti:

“Çiftçilerimizi rahatlatmak için, yıpranma payı verilmeli, diğer meslek gruplarına göre çiftçimizin tarımı terk etmemesi için bu avantaj sağlanmalıdır.

SGK istatistik verilerine göre; 2016 yılında 717 bin 876 kişi zorunlu tarım BAĞ-KUR’unda iken 2020 yılında yüzde -23,79 değişim oranı ile 547 bin 75 kişiye düşmüştür.

Ancak, Birliğimizin Zobis otomasyon sistemi verilerine göre; 2020 yılında 82 bin 819, 2021 yılın Kasım sonu itibariyle 89 bin 928 çiftçimiz tarımsal gelirinin düşük olduğunu belgeleyerek muafiyet belgesi almış ve tarım BAĞ-KUR sigortalılığını sonlandırmıştır.

Son 2 yılda toplam 172 bin 747 çiftçi tarım BAĞ-KUR’u ödeyemeyecek güçte olduğunu muafiyet belgesi ile ispatlayarak tarım BAĞ-KUR ödemekten vazgeçmiştir. Üstelik çiftçilerimizin mali durumu düzelse ve tekrar BAĞ-KUR ödemeye karar verse bile şuan ki düzenlemelere göre muafiyette geçen yılları borçlanamayacaktır. Çiftçilerimizin yaşadığı sıkıntılı dönemin dikkate alınarak, muafiyette geçen sürelerin borçlandırılması imkânı sağlanmalıdır.

Tarımda çalışan kadınların yüzde 94,5’i sosyal güvenlik sistemine kayıtlı değildir. Pozitif ayrımcılığı hak eden kadın çiftçilerimizin sosyal güvenlik sistemine katılımının desteklenmesi için, gençlerimizi ve kadın çiftçilerimizi tarımda tutmak için teşvik edici önlemler alınmalıdır. Ayrıca kadınların sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğum nedeniyle, hizmet borçlanması yapılmalıdır.