Deprem…(1) (Köşe yazısı 17.08.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu, ivedi önlemler alınması gerektiği her yıl bu dönemlerde, 1999 Marmara depremi nedeniyle tekrarlanır. Ama önlemler alınır mı, yeterli mi hep tartışılır.

Farkında olmadan, Türkiye’nin değişik bölgelerinde, küçüklü büyüklü, çeşitli derinlikte ve şiddette depremler oluyor. En ufak çıtırdı da herkes kendini dışarı atmaya çalışıyor. Evlerde halen ‘deprem çantaları’ bile yok. Mahallelerde de, toplanma merkezleri, deprem kontenyrları. Bunun yanında depreme karşı eğitimli insanımız, kurtarma ve acil ekiplerimiz yeterli değil.

Ben bu konunun uzmanları ile hem deprem hem kentsel dönüşüm hem de sigortacılık üzerine konuştuklarımızı sizlere iletmek istiyorum.

***

1999 Marmara Depremiyle ilgili açıklama yapan AYİDER (Anadolu Yakası İnşaat Müteahhitleri Derneği) Başkan Yardımcısı ve AE Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı  Mimar  Ahmet  Erkurtoğlu,  “1999 Marmara Depremi’nden sonra binaları güvenli hale getirirken, toplanma alanlarını ve yeşil alanları kaybettik. Kentsel dönüşümünde ise daha yolun çok başındayız” diyor.

Mimar Ahmet Erkurtoğlu, kentsel dönüşüm çalışmalarının binasal bazlı yapıldığını ve betonlaşan kentte toplanma alanlarının artık devreden çıktığına dikkat çekiyor. “Avrupa’ya gidiyoruz, binalardan binalara geçerken küçük şehir meydanları görüyoruz.  Depremde kaçacak alanlar görüyoruz. Şimdi bir deprem olsa binalar sağlam ama bir kent meydanı yok. Bir tane kent meydanı düşünülmüyor. Burada bir yanlışlık var. Sadece günü kurtarmak için bir şeyler üretiyoruz. İstanbul’un master planı daha yeni yapılıyor. Sadece günü kurtarmak için geçici planlar yapılıyor” diyen Erkurtoğlu, parsel bazlı dönüşümde binalara yalnızca otopark yapılabildiğini ve hiçbir sosyal aktivitenin projeye eklenemediğini belirtiyor. “Ada bazına döndüğünüzde, en az 10 dönüm bir arazi düşünün, bu 10 dönümlük arazideki 10 bloğu yıkıp yatay mimari ile 1000’er metrekareden oluşan 4 blok yaptınız. Geriye 6 bin metrekare alan kalıyor. 6 bin metrekarelik alanda sosyal aktivite alanları yapılabilir. Çocuklar orda yollarda değil, site içinde oynar, bisikletine biner, koşar, insanlar orada sporunu yapar, orada insan gibi yaşar. Afet Yasası sayesinde binalar sağlamlaştırılıyor, depreme dayanıklı hale getiriliyor. Ama İstanbul’un eski çehresini yitirdiğini görüyorum. Her taraf şantiye alanına döndü” açıklamalarında bulunan Erkurtoğlu, yeşil alanların beton yığınlarına dönüşmeye başladığını sözlerine ekliyor ve aynı parselde 10 katlı binanın yıkılıp yerine 12 katlı yeni binanın yapılmasının kentsel dönüşüm olmadığını söylüyor.

Birçok firmanın yüksek gelir elde edebilirim düşüncesiyle Bağdat Caddesi’ne girdiğini ve arz talep dengesinde bir bozulma oluşturduklarına ifade eden Erkurtoğlu, “Bağdat Caddesi’ndeki 60 yıllık binaların da acilen yenilenmesi gerekiyordu. Ancak birçok firmanın bir anda Bağdat Caddesi’ne girmesi nedeniyle arz talep dengesinde bir bozulma meydana gelerek, kentsel dönüşüm yavaşlamış durumda ve Kadıköy’de yıkılması gereken yaklaşık 30 bin binanın sadece yüzde 10’u yenilenebildi. Bu yüzden kentsel dönüşümü sağlıklı şekilde hızlandırmamız gerekiyor. İnsan ve trafik yoğunluğu hesaplandığı zaman kentsel dönüşümde bu yoğunluğu kaldıracak alt yapı, yol, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yaratılmıyor. Dolayısıyla İstanbul’un her tarafı maalesef beton yığını haline gelecek. Yazın camlarımızı açtığımızda bile bir rüzgâr hissedemeyeceğiz. Çocuklarımıza yeni oyun alanları yaratılmamış olacak. Umarım mevcut alanları koruyabiliriz. Bunun için de imar yasasının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Yoksa yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları nedeniyle 50 sene sonra İstanbul’da yeniden bir kentsel dönüşüm yapmak zorunda olacağız” dedi.

***

17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti. Deprem sonrası hazırlanan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”la şehirler büyük bir şantiye alanına dönüştü. Kentsel Dönüşüm Uzmanı Mimar Nihat Şen, kentsel dönüşümün daha yüzde 10’unun gerçekleştirilebildiğine ve “Kendin Yık, Kendin Yap” gibi kentsel dönüşüm modelini önerdi.

Türkiye, deprem ülkelerinden bir tanesi. Tarihimizden bu yana birçok büyük deprem olayına tanık olan ülkemizin en büyük acılarından bir tanesi de 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi oldu. 7.4 şiddetindeki deprem nedeniyle 35 bin 180 konut ve 5 bin 770 iş yeri yıkılırken, 17 bin 480 kişi vatandaşımız hayatını kaybetti. Depremin akabinde hazırlanan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” ya da kamuoyunda bilinen adıyla Kentsel Dönüşüm yasası, öncelikle İstanbul’un çeşitli yerlerinde uygulanmaya başladı. Şen, ne yazık ki kentsel dönüşümün yanlış algılanıp öncelikle insan hayatının kalitesini arttırmaya yönelik şehir planlarının oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyor. “Yapısal bir değişimden önce zihinsel bir dönüşümü gerekiyor. Kültürün korunması, yer altı ve yer üstü kaynakların korunması ve kullanım planlarının yapılması, beşeri ilişkilerin güçlendirilmesi, sosyal donatı imkânlarının arttırılması ve çevresel faktörlerin planlanması gibi basamakları içerisinde barındıran şehirleşme çalışmalarını ‘kentsel dönüşüm’ olarak adlandırabiliriz.” Diyen Şen, en büyük kentsel dönüşüm projesi olan Fikirtepe’nin tamamen yanlış bir tanımlama olduğuna dikkat çekerek kentsel dönüşümün binasal yenileme kalıbına sıkıştırıldığını sözlerine ekliyor.

Kentsel dönüşümün şu anda parsel bazlı ilerlediği bugünlerde, Nihat Şen dönüşümün ada ya da mahalle bazlı yapılması ve insan odaklı olması gerektiğini belirtiyor. “Altyapılar iyileştirilmeden o bölgede nüfus yüzde 40-50 oranında arttırılıyor. Bu da birtakım sıkıntıları meydana getiriyor” açıklamalarında bulunan Şen, “İstanbul’da 4 milyon yapı stoğu, Türkiye’de ise 20 milyon yapı stoğu bulunuyor ve bunun yüzde 50’si risk taşıyor. Yaklaşık 700 binanın hemen yıkılması şart. Yaklaşık, 6.5-7 şiddetinde bir deprem sonrası İstanbul’un durumunu düşünemiyorum. 1999’dan bugüne çeşitli güçlendirme çalışmaları yapıldı ancak bugün insanlarımızın yaşadığı yerlerin güvenli olduğunu savunamam. Kentsel dönüşüm yasasının kendi içerisinde çeliştiği yerlerin mevcut olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Devlet, kentsel dönüşüm çalışmalarına bugün olduğundan daha fazla eğilmesi gerekiyor. Ankara bazlı bir kentsel dönüşüm anlayışı ile bu işleri hızlandırmamız mümkün değil. Belirli kurumlara yetki verilerek, akredite kurumlar aracılığıyla bölgesel ve şehirsel olarak vatandaşa kentsel dönüşüm danışmanlığı verilmeli.” diyor.

Depremin hızlandırılması için devlete büyük görev düştüğünü belirten  Mimar Nihat Şen, hızlandırma için teknik büroların ve ara istasyonların kurulması, teknik elemanların yetiştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Vatandaşların binalarının depreme karşı hazır olmadığı için hemen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğüne ya da belediyelere başvuru yapabileceklerini söylüyor. Nihat Şen: “Binanızın durumuna göre devletin size sağladığı avantajlardan faydalanarak ilgili yönetmeliklere göre binanızı, dairenizi yeniletebilirsiniz. Örneğin; ‘Kendin Yık, Kendin Yap’ modeli ile vatandaşlarımız hiçbir müteahhit (kat karşılığı) firmaya gerek duymadan kendi binalarını devletin kendilerine sağladığı kentsel dönüşüm yasasından faydalanarak yenileme imkanına sahip olacaklardır” derken, “Kendin Yık, Kendin Yap” modeli için şu açıklamalarda bulunuyor: “Mutlaka bir binanın yenilenmesi için kat karşılığı olarak müteahhide verilmesi şart değildir. Devletin vatandaşa verdiği kentsel dönüşüm kredisinden faydalanarak riskli binaların m2’leri ufalmadan yaptırabilme imkanına sahiptirler. Devletin kredi faiz desteği verdiği 2 yıl ana para ödemesiz, 10 yıl ödemeli kredi kullanabilmektedir. Böylece vatandaşımız ‘Kendin Yık, Kendin Yap’ modeli ile daireleri ufalmadan binalarını yenileyebilirler.